5 Ekim 2013 Cumartesi

Tüfek,Mikrop Ve Çelik’in Marksist Gözden Eleştrisi


İnsanlığın gelişimini açıklamaya çalışırken araştırmacılar çeşitli yöntemler kullanmakta ve çeşitli sonuçlara varmaktadırlar. Araştırmacıların vardıkları sonuçların doğruluğunu araştırmada kullandıkları yöntem bir hayli etkilemektedir. Geçmiş zamanlardan kalma alışkanlıkların bir ürünü olan ve kapitalist sistemin bize empoze ettiği eklektik yöntemle yapılan araştırmalar mevcut sistemde en çok saygı duyulan ve en çok propagandası yapılan araştırma türleridir. Kapitalist sistemin bu tür araştırmaları desteklemesinin sebebi  bu araştırmaların “bir yandan diğer bir yanı” göstermesidir yani hep “biri ve diğeri” gibi dikotomik yaklaşım biçiminden açığa çıkan sığ ilişkiler sisteminde bir konuyu ele almaktadır. Oysa bir araştırmada iki yandan daha çok yan vardır ve araştırmacılar bu yanların hepsini araştırmaya çalışmalıdır yani diyalektik bir yöntem kullanılması gerekmektedir.

Kapitalist sistemin havalara uçurduğu, insanlığın eşitsiz gelişimini açıkladığını düşündüğü, okullarda belgesellerini gösterdiği, kitaplarını dillerden dillere çevirdiği eklektik yöntemin bir ürünü olan Tüfek,Mikrop ve Çelik adlı çalışmada yukarıda saydığımız kriterlerin somutlaşmış halinden başka bir şey değildir. Tüfek, Mikrop ve Çelik insanlığın eşitsiz gelişiminin ana nedeni olarak “coğrafya”yı göstermiş böylece de eklektik bir yöntemin kurbanı olmuştur.

“Avrupa kökenli insanlar o zamandan bu yana aynı şekilde askeri güç, gelişmiş mikroplar ve gelişmiş teknolojiden oluşan bir bileşimle dünyaya hakim oldular fakat bu avantajları başlangıçta nasıl elde edilmişti ve dünyada bu kadar eşitsizlik nasıl ortaya çıktı?” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:1,Dakika:00-29,1-67)

“Diamond dünyada sahip olanlar ve sahip olmayanlar biçiminde ikiye bölünmesini araştırmak için yola koyuldu” ?(Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:1,Dakika:9-19,9-25)

Eklektik bir yöntemin ürünü olarak bu belgesel dünyayı Avrupa’lılar ve diğerleri diye ayırmaktadır. Fakat Avrupa’lılar bir bütün mü hepsi aynı yaşam koşullarına, aynı imkanlara, aynı kültür birikimine mi sahipler? Hepsi aynı sınıftan mı geliyor? Hepsinin mi askeri gücü vardı?(sınıfsal olarak bahsediyorum) Hepsinin mi gelişmiş teknolojisi vardı? Bu Avrupalılardan açlık çeken yok muydu? . Bu belgeselde soyut bir şekilde kurgulanmış “Avrupa kökenli insanlar” vardır. İşte bu yüzden belgesel bu tür sorularla ilgilenmediğinden ulaştığı sonuçlar tatmin edici olmaktan çok uzaktır. Belgeseli biraz daha derinlemesine inceleyelim:

“Avcı ve toplayıcı toplumların nüfuslarının seyrek olmasının sebebi budur(sagu(yerel bir yemek) toplamak için harcanan zamanın çokluğu yüzünden nüfus azdır) eğer çok fazla insan beslemek istiyorsanız farklı bir yiyecek sağlama yöntemi ve verimli bir çevre bulmak durumundasınız?”(Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:2,Dakika:4-52,5-07)

“Ortadoğu’da yaşanan bir  kuraklığın ortasında insanlar kendi yiyeceklerini yetiştirmeye başladılar” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:3,Dakika:00-00,00-09)

“Birden bir şeylerin farkına vardım tarım insan eşitsizliğinin hikayesini anlamak için çok önemliydi fakat yapılan tarımın türü de aynı derecede önemliydi en verimli ürünlere ulaşımı olan insanlar en üretken çiftçiler haline gelmişti. Sonuçta her şey coğrafi şansa bağlanıyordu.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:3,Dakika:7-13,7-33)

“Endüstri devriminden önce yük hayvanları yeryüzündeki en güçlü makinalardı bir sabana bağlanmış daha fazla insanı beslemesi gerekiyordu. Yeni Gine’de ise insanlar hiçbir zaman saban kullanmadılar. Çünkü sabanı çekecek hayvanlara hiçbir zaman sahip olmadılar.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:4,Dakika:1-00,1-35)

“Dünyadaki en iyi ekinlere sahip olan bölge aynı zamanda en iyi hayvanlara da sahip idi”. (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:4,Dakika:7-10,7-30)

“Papua Yeni Gine halkının modern teknolojiyi geliştirememesinin nedeni beceri eksikliği değildi aslında sorunun cevabı tamamen coğrafyada yatıyor.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:1 Part:5,   Dakika: 8-25,8-47)

Önce bir şeyi açığa çıkarmak gerekiyor coğrafya tabi ki insanlığın gelişiminde etkide bulunmuştur bunu kimse inkar edemez. Hatta Yeni Gine’de neden hala avcı-toplayıcıların olduğunu da açıklayabilir. Fakat coğrafya asla Ortadoğu’da tarımın başlamasıyla birlikte insanların tarım ürünlerini depolamasından sonra bazı insanların diğer insanlardan daha fazla artı ürüne sahip olduğunu açıklayamaz. Neden tarımın ortaya çıktığı topraklarda avcı-toplayıcı toplumdaki sınıfsız toplumun yerini sınıflı toplumun aldığını açıklayamaz. İnsanların Ortadoğu'da daha çok üretmesine rağmen o ürünün büyük çoğunun belli insanların tekelinde olduğunu açıklayamaz ve bu  gibi olguları açıklayamadığı için dikotomik bir yaklaşım içine girerek “Gelişmiş Avrupa’lılar” gibi bir yargıya ulaşması kaçınılmazdır. Ortadoğu’da ve hatta Avrupa’da Avrupa’lı toplumların gelişmesini belli coğrafi şartlardan öte o toplumların kendi içsel yapısı ve sınıfsal durumu açıklayabilir. Belgeselin tüfek kısmına gelirsek:

“Toledo dünyanın en iyi kılıç ustalarına sahipti fakat buradaki insanlar ölümcül çelik silah yapabilirken İnkalar neden hala bronz silah yapıyorlardı?” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:2 Part:2,Dakika:7-59, 8-10)
“Amerika kıtası Avrasya’nın tam zıddıydı Amerika kıtasında bir ucundan diğer ucuna yapılan kuzeyden güneye olan bir seyahat farklı gün uzunluklarının görüldüğü, farklı iklim bölgelerinden geçilen ve farklı bitki örtülerinin görüldüğü bir yerde bu bitkilerin yanında fikirlerin değişimini de engelledi.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:2 Part:4,Dakika:00-00,00-43)

Belgesel burada Amerika kıtasında çelik’in yapılamamasını kıtaların dağılımına bağlamaktadır. Fakat o zaman düşündüğümüzde dünyada mitralyözler yoktu ve ağızdan doldurmalı tüfekler ile klasik savaş silahları arasında bugünkü gibi büyük farklar bulunmamaktaydı. Atahualba ordularını  silahlı yollasaydı 100 kişilik İspanyolları yok edeceği çok açıktı. Belgeselin kaçırdığı yer burasıdır.

“16 Kasım sabahı 1632. Atahualba İspanyollarla buluşmayı kabul eder ve kaderini etkileyecek bir karar verir ve askerlerini silahsız gönderir.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:2 Part:4,Dakika:2-37,2-53)

Yani İspanyolların İnkalar üzerinde zafer kazanması gelişmiş teknolojiden ileri gelmemektedir aslında İspanyolların zafer kazanması bizzat İnkaların içsel hatalarından kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni ise İnka halkının İspanyolları tanrı olarak görmesinden kaynaklanıyordu. İnkalar hayatlarında ilk defa ata binen birini görmekte, İspanyolların giyimi kuşamındaki farklılıklar yüzünden İspanyollara ilahi bir anlam yüklemekteydiler. Fakat İnka kralı Atahualba İspanyolların tanrı olmadığını biliyordu ve elindeki insan sayısının gücüne dayanarak İspanyolları güç kullanmadan yeneceğinin hesabını yaparak “Tanrıları güç kullanmadan yenen kişi” olma hesapları yaparak aslında iktidarını daha da sağlamlaştırmanın derdindeydi.

Eğer Atahualba güç kullansa idi orada İspanyolların “İ”si bile kalmayacağı çok açıktı. Ayrıca ileri teknolojinin zafer için tek neden olmadığı bugün çok net bir biçimde görülmüştür. İleri teknoloji sadece zafer üzerinde avantaj sağlamaktadır fakat zafer için tek koşul değildir. Bu belgeselin gösterdiği yöntem asla geri teknolojiye sahip Vietnam’lıların ileri teknolojiye   sahip A.B.D ve Fransa gibi iki büyük emperyalist orduyu arda arda nasıl yendiğini  açıklayamamaktadır. Belgeselin bir diğer kısmı olan “Mikrop”’a geçersek:

“Sıtma yüzünden binlerce Avrupalı ölürken Afrikalılar ölmedi çünkü alışkınlardı”

“Tarih,coğrafya,tüfek,mikrop ve çelik Zambianın bugünkü kötü durumu hakkında neler söyleyebilir?” 
(Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:3 Part:4,Dakika:9-29,9-47)

“Tropik bölgedeki Afrikalılar bir zamanlar geniş alanlara yayılmış yerlerde yaşıyorlardı ve bu sıtmanın yayılımını en aza indiriyordu. Fakat artık yüksek nüfus yoğunluğuna sahip modern şehirlerde ve kasabalarda yaşıyorlar ve enfeksiyon oranı önemli ölçüde arttı.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:3 Part:5,Dakika:00-55,1-18)

“Önemli iktisatçılar son yarım asır boyunca Afrika’daki yüzde 1’lik büyümenin önemli ölçüde sıtmaya bağlanabilceğini tahmin ediyorlar.” (Tüfek,Mikrop ve Çelik, Bölüm:3 Part:2,Dakika:1-46,1-54)

Belgeselde Avrupalıların, Afrika üzerinde Amerika kıtasındaki gibi egemen olamamasının sebebini “sıtma”ya bağlamaktadır. Bu gibi bir yargının eksik bilgiden kaynaklandığını düşünmeme rağmen belgeselde daha ilgimi çeken bir noktaya değineceğim. Belgesel Afrika’da ekonomik gelişmenin önündeki engel olarak “sıtma”yı göstermektedir. Belgeseli hazırlayanlara sormak lazım 21.yy’da sıtmanın tedavisi mi bulunmadı? Yoksa kapitalist ülkeler daha fazla sömürü imkanı sağlamak ve Afrika’nın gelişmemesinin kendi çıkarlarına daha uygun olduğunu düşündükleri için mi Afrika’da sıtmayı tedavi etmemekte ve görünürde yardım eli uzatmaktadırlar?

Live 8 konserlerini düşünün bu konserlerin amacı dünyadaki zenginlerin servetindeki paraların sadece yüzde 5’lik kesimini Afrika’ya bağışlasalardı Afrika’da açlığın biteceğini biliyorlardı ve bu yüzden harekete geçmişlerdi. Dünya tekelleri paralarının yüzde 5’i vermek şöyle dursun paralarının faizini bile verselerdi Afrika’da açlık bitecekti. Fakat bu bile çok görüldü ve bu proje iflasa sürüklendi. Asıl sorun kapitalist sistemin iç yasalarından kaynaklanıyordu ve eğer sadece servetlerinin yüzde 5’lik kısmını tekeller verirlerse diğer tekellerin kendilerinin pazarlarını ele geçirme korkusundan bu girişim çuvallamış oldu.

Sonuç olarak Afrika'nın gelişememesi kapitalist sistemin iç yasalarından kaynaklanmaktaydı. Sıtma gibi hastalık tali nitelikteydi. Ayrıca Ortadoğu’da tarımın çıkmasıyla birlikte insanlar kollektif bir üretimin yerine özel mülke dayalı bir üretim sisteminin içinde yaşamaktaydı. Bunun nedeninin coğrafyada olmadığı çok açıktır. Çünkü eğer insanlığın gelişmesini coğrafya ile açıklamaya kalkarsak eşitsizliğin kaynağına doğal bir nitelik yüklemiş oluruz ve sömürü sisteminin bir övgüsüne, onun doğallığına ve yok edilemez oluşuna ilişkin bir sonuca ulaşırız. Belgeseli hazırlayanlar eşitsizliğin yok olmayacağına inanmadıklarını söylüyorlar fakat onların tezleri bu eşitsiz gelişimin olumlanması gibi bir sonuç doğmasına neden olmaktadır.(Her ne kadar niyetleri o olmasa da ve bunu inkar etseler de) Kim İspanyol sömürgecilere gidin Amerika’yı işgal edin ve sömürün dedi? Coğrafya mı dedi bunu? Bunun nedeninin de coğrafyada olmadığı çok açıktı. Bir toplumu ve insanlığın gelişimini açıklamak istiyorsak toplumların içsel koşullarının birincil nitelikte olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Mao Ze Dung’tan yaptığımız ilgili alıntıyla yazımızı sonlandırıyoruz.

“Birçok ülkeler, aynı coğrafya ve iklim koşulları altında oldukları halde, gelişmeleri birbirinden çok farklıdır. Coğrafyasında, ikliminde hiç bir değişme olmadığı halde, aynı ülkede büyük toplumsal değişmeler olabilir. Her iki ülkenin de coğrafyasında, ikliminde herhangi bir değişme olmadığı halde, emperyalist Rusya, sosyalist Sovyetler Birliği; feodal ve tecrit edilmiş Japonya, emperyalist Japonya haline gelmiştir. Uzun süre feodalizmin hüküm sürdüğü Çin, son yüzyıl içinde büyük değişmeler geçirmiş ve şimdi bağımsız ve özgür yeni bir Çin olma yolunu tutmuştur. Oysa Çin'in ne coğrafyasında, ne de ikliminde bir değişme olmamıştır. Dünyanın coğrafyasında, ikliminde bütünüyle bazı değişmeler olmakla birlikte, toplumdaki değişmelerle karşılaştırılınca, bunlar pek az önemlidir. Doğal koşullardaki değişmeler, kendisini, binlerce, milyonlarca yılda gösterdiği halde, toplumdaki değişmeler bin yılda, yüz yılda, on yılda, hatta birkaç yılda, ya da ayda (devrim zamanlarında olduğu gibi) meydana gelir. Materyalist diyalektik görüşe göre, doğadaki başlıca değişmeler, doğadaki iç çelişkilerin gelişmesiyle olur. Toplumdaki başlıca değişmeler de, toplumdaki iç çelişkilerin, yani üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin, sınıflar arasındaki çelişkilerin, yeni ile eski arasındaki çelişkilerin gelişmesiyle olur.  Bu çelişkilerin gelişmesi, toplumu ileri iter ve eski toplumun yerine, yeni toplumun geçmesi süreci başlar.”(Mao Ze Dung,Teori ve Pratik,Sayfa:37,Evren Yayınları)


Materyalist diyalektik, dış nedenleri hiç hesaba katmaz mı? Elbette katar. Materyalist diyalektik, dış nedenleri değişmenin koşulu, iç nedenleri ise değişmenin temeli olarak görür. Dış nedenler, iç nedenlerin aracılığı ile etkili hale gelir. Uygun bir sıcaklıkta yumurta civcive dönüşür. Ama bir taşı civciv yapabilecek bir sıcaklık yoktur, çünkü bu iki şey, aslında farklıdır.” (Mao Ze Dung,Teori ve Pratik,Sayfa:37-38,Evren Yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.