15 Ocak 2018 Pazartesi

Naksalitler ve Sosyalizmin Güncelliği

Yaygın görüşe göre, politika ve felsefe birbirine zıt şeyler olarak algılanır. Politik yaşamın, salt kişisel ve sınıfsal çıkarlar doğrultusunda coşkulu ve ereksel bir eylem olduğu düşünülürken felsefe ise, sessiz bir tefekkür dünyasında insanın gündelik sıkıntılarından ve ihtiyaçlarından kopuk bir halde “nesnel gerçekliğin” peşinden gittiği görüşü genel çoğunluk tarafından önsel olarak kabul görür. Ancak bu sorunsala bir daha dönüp bakıldığında “soyut” denilen fikirlerle politik eylem arasındaki ilişkisellik kolayca kavranabilmektedir. Felsefe salt örtük varsayımlara dayanmaktan ziyade bilinçli bir biçimde sınıf ve partiler arasındaki çatışmalara ideolojik cephane sağlar. Bu yüzden felsefi tartışmaları ve felsefi sorunları politikadan ayıramayız. Bundan dolayı yazımızın temel konusu olan Hindistan'daki Naksalit hareketini incelerken bu hareketin askeri eylemselliğinin bir dökümünü çıkarmaktan öte sosyalizmin mevcut zamandaki politik ve ideolojik güncelliği açısından ele alacağız.

Bilindiği üzere “Ortadoks” “Marksist” II.Enternasyonal ve onun politik etkisindeki parti ve kişilerin görüşlerine göre, üretici güçlerin gelişme seviyesinden dolayı sosyalizm  ancak “ileri” ülkelerin işçi sınıfının mücadelesiyle dünya çapında başarıya ulaşabilirdi. Bu politik görüşün altında yatan felsefi anlayış ise nedenselliğe teslim olmuş bir ekonomik determinizmden başka bir şey değildir. Hâliyle koşullara bu kadar teslim olmuş bir politik anlayıştan “devrimci” bir görüş çıkması pekâlâ beklenemezdi. Bundan dolayı Plehanov, olumsuzlama (negativity) ve özne diyalektiğini evrimci “monist” bir tarihsel gelişimin sabit yasaları kavramına indirgediği için şöyle yazar:

"İnsanlar tarihi bilinçsiz bir şekilde yapar çünkü "tarihin akışını”, " insan iradesi " değil, "maddi üretici güçler" belirlemektedir ”(Plehanov, Hegel 'in Ölümünün Altmışıncı Yıldönümü İçin)

Plehanov, gayet sıkıntılı ve politik olarak reformizme düşecek bir görüşü benimsemektedir. Haliyle Bolşevikler ve onun özelinde Lenin bu görüşün tam tersi bir şekilde tutum almaktadır. Özellikle Birinci Enternasyonal'de Marx'ın anarşistlere karşı yürüttüğü polemiklerde Marx'ın yanında saf tutan Blanquistlerden etkilenen Lenin, Rus Bolşevizm’i ile Blanquicilik arasındaki bağ olan Peter Tkatçev'in görüşlerinden etkilenmiş ve Ne Yapmalı'daki öncü parti formasyonunu ve devrimci bir diktatörlük fikrini öne sürerken Tkatçev'in izinden gitmiştir. Lenin, öncü parti görüşünü politik düzlemde savunduğu için insanlar tarihi “bilinçsiz” bir şekilde yapar görüşünü reddetmekte ve tarihte insan iradesi rolüne ekonomik determinizmden bir tık daha fazla önem vermektedir. Bundan dolayı Lenin, Hegel Defterlerinde (Türkçede Felsefe Defterlerinin içindeki bir kısım) şöyle demektedir: "İnsan bilinci, nesnel dünyayı yalnızca yansıtmaz, onu yaratır da" (Lenin, CW 38:212).  Bu felsefi tartışmadaki konum alma durumuna göre dünyadaki sosyalist politik özneler genel olarak iki kampa ayrılır bunlardan birincisi reformist ve evrimci çizgi iken (determinizmin mutlak belirleyicine inananlar) ikincisi ise devrimci çizgidir (iradenin determinist koşullardan daha önemli olduğunu savunanlar). Haliyle Naksalitler ikinci kısma girecek politik bir öznedir. Hindistan Komünist Partisi (Maoist)'in tarihsel önderi Charu Mazjumdar 1967'de ayaklanmadan sonra Hindistan'ın doğu ve en yoksul bölgelerinde inşa edilecek olan kızıl üs bölgeleri (kızıl koridor diye adlandırılan) kurulmadan önce 1965 yılında şöyle demektedir:

“Devrimci bir organizasyon oluşturmak için temel esas nedir? Stalin Yoldaş, "Devrimci bir organizasyon oluşturmak için temel esasın devrimci kadro" olduğunu söyler. Devrimci bir kadro kimlerden oluşur? Devrimci bir kadro, durumu kendi inisiyatifiyle analiz edebilen, kimseden yardım beklemeyen ve buna göre politikalar uygulayabilen kişilerdir.”(Charu Mazjumdar, Sekiz Tarihsel Belge)

Haliyle Naksalitler kızıl koridoru inşa ederken Lenin'le benzer bir şekilde “irade” kavramından hareket etmişlerdir. Adını Batı Bengal'daki “Naxalbariin” köyünden alan Naksalitler 1967'de başarılı ayaklanmadan sonra kızıl koridoru inşa ederek SSCB'nin yıkılması ya da ÇKP'nin revizyonist bir çizgiye girmesinden etkilenmeden (yani nedenselliğe teslim olmadan) günümüze kadar gelmiş ve Faşist Hindistan devleti ile mücadele eden devrimci-komünist bir yapılanmadır. Şu anda Hindistan'ın yarısında etkin olmaları ve 10 eyaleti (92.000 km'lik bir alan) halkla birlikte kendi öncülüklerinde yönetmeleri sosyalizmin 21.yy'da hala fiilen uygulandığının en somut ve çarpıcı örneklerinden yalnızca birini oluşturmaktadır. Hindistan İçişleri Bakanlığı 2017 yılının ilk altı ayına göre Naksalitlerin etkin oldukları bölgelerde 504 silahlı eylem gerçekleştirdikleri söylemektedir. Bununla da yetinmeyen Naksalitler egemenlik alanlarını genişletmek için Hindistan devletine saldırmakta ve faşist devleti savunma pozisyonunda bırakmaktadır.(1) Hakim oldukları kızıl üs bölgelerinde aşağıdaki programı uygulamaktadırlar:

“Gerilla bölgelerinde ve kurtarılmış bölgeler oluşturmak için faaliyet yürüttüğümüz bölgelerde halkı aşağıdaki şiarlarda birleştirelim:
1. Feodal otoriteyi alaşağı edelim; topraksız ve yoksul köylüler ile tarım işçilerinin önderliğinde halkın siyasi iktidarını kuralım!
2.Ağaların, devletin ve öteki sömürücü kurumların denetimindeki topraklara el koyup onları topraksız ve yoksul köylülere dağıtalım!
3.Silahlı halk milisleri örgütleyelim!
4. Toprak ağalarıyla tefecilere olan borçları ve faizleri iptal edelim!
5.Devlete haciz ve vergi vermeyi keselim!
6.Orman kullanma hakkı Adivasilerin ve emekçilerindir. Ormanın zenginliklerinin emperyalistler, komprador bürokrat kapitalistler ve müteahhitlerce talanını durduralım!
7.Tarımı ve kooperatifleşme hareketini geliştirelim, üretimi arttırarak her alanda kendi kendimize yetebilir hale gelelim!”
(Jan Myrdal, Hindistan Üzerinde Kızıl Yıldız, Sayfa:159)

Görüldüğü gibi Naksalitler sosyalizmi inşa sürecini “geleceğin” değil bugünün sorunu olarak görüp ona göre mücadele etmektedirler. Bilimsel bir uğraş ya da hakikati araştırmaktan ziyade hakikati yaratmanın peşine düştükleri ya da Marx'ın sözleriyle “dünyayı anlamaya değil değiştirmeye çalıştıkları” için Naksalitler bugün hala emperyalist-kapitalist sistemin korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.

Dipnotlar:

1:http://www.redspark.nu/en/peoples-war/india/india-maoists-trying-to-expand-activities-to-newer-areas/