12 Mayıs 2013 Pazar

Tayyip Erdoğan: Burjuvaziye Hizmette 1993’ten 2013’e kadar uzanan bir istikrarın sembolü



Türkiye’de 2002 yılında  iktidarı ele geçiren neo-islamcı hareketin lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1993 yılında Metin Sever ve Cem Dizdar ile yaptığı röportajda söylediği sözler aslında 11 yıldır yaptığı icraatların arkasındaki konsepti açıklamaktadır. Bu röportajda Tayyip Erdoğan, Kürdistan sorunundan, Başkanlık sistemine, Kemalizmin çöküşünden, Türklük algısına ve Türkiye’nin dış poitikasına kadar bir sürü ipuçları vermektedir.

Tayyip Erdoğan ve Kürdistan Sorunu

Kürdistan sorununda Tayyip Erdoğan’nın aldığı tutum egemen sömürücü odakların çıkarına uygun bir biçimde şekillenmektedir. Geleceğin müstakbel başbakanı 1993’te Kürdistan’ın özerk olabileceğinden söz etmektedir. Tabi burada Tayyip Erdoğan’ın aldığı tutum Kürtleri düşündüğünden ileri gelmemektedir. Bu hamle ile Tayyip Erdoğan kafasındaki emperyalist politika gereği Kürtleri egemenlik altında tutmanın tek yolunun özerklikten geçtiğini düşünmektedir. Aksi takdirde Türkiye bölgenin lider sömürücü devleti olma özelliğini asla elde edemeyecektir. Tayyip Erdoğan’ın özerklik talebi ise Türkiye’nin silahla bastıramadığı özgürlük mücadelesini bu tavizle bitirmeye çalışmak ve devletin o alan üzerindeki hegemonyasını reel koşullar altında maksimize etmek için söylenmiş politik bir hamledir. Emperyal ülke olma sevdasında olan Türkiye’nin bu politikada başarılı olması için milliyetçi düşünceden vazgeçmesi gerektiğini düşünen Erdoğan, başarının tek şansının inanç birlikteliği altında olacağını söyleyerek Kürdistan’ın sömürge altında tutulmasının tek yolunun islam olduğunu söyleyerek bugün estirmekte olduğu islami faşizminin teorik ipuçlarını vermektedir.

“Bunu şu şekilde açayım; resmi ideoloji ırkçı bir kişilik taşıyor, bu yapısıyla da milli bütünlüğü koruması mümkün değildir. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubunda varlıklarının tanınması gerekmektedir. “Türkiye Türklerindir” gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir. Bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir. Aksi takdirde milli bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir. Temel sorunlarımız noktasında ana başlıklar olarak bunları söyleyebiliriz.

Soru: Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler…

Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir..

Soru: Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse…

Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar.

Soru: Hak isenmez. O hak meşrudur ya da değildir. Burada sorulan o; meşru mudur?...

Coğrafi bütünlük içerisinde evet, ama coğrafi ayrılık içerisinde hayır.

Soru: O zaman bu hakta meşru değildir diyorsunuz…

Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.

Soru: Ama o coğrafyada yaşayan insanların böyle bir talebi olduğunda.. “Biz kendi kimliğimizle, bayrağımızla Kazakistan, Özbekistan gibi bir ülke olmak istiyoruz” derlerse, siz bu hakkı meşru bulur musunuz; bunu öğrenmek istiyorum…

Onu meşru olarak görmüyorum.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 422-424)

Tayyip Erdoğan’ın Kemalizm ve Yeni Dünya Düzeni üzerine görüşleri

Tayyip Erdoğan yeni dünya düzenine uyum sağlamak için çizdiği devlet tipi islami bir devlet tipidir. Serbest piyasa koşullarını savunacak olan bu devlet halk düşmanı Kemalist devlet yapısını parçalayıp onun yerine kendi statükosunu tahsis edecektir. Bugün fiili anlamda bunu başaran Tayyip Erdoğan, kırmızı-beyaz Kemalizmi yok edip yerine yeşil Kemalizmi kurmuştur. Tayyip Erdoğan’ın Kemalizme karşı bize sunduğu değişim vaadi ile 40 katır(Kemalizm) mı? Kırk satır(Tayyip Erdoğancı yeşil Kemalizm) mı? Arasında seçim yapmak demektir.

Soru: Ama netice olarak siz ekonomik yapıda serbest piyasa ilişkilerinden yanasınız, onu savunuyorsunuz…

Serbest piyasayı savunuyorum.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 429)

“Bütün bunlardan sonra Türkiye’nin yarınında artık “Kemalizme” veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Çünkü böyle bir altyapıya ve argümanlara sahip değildir. Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil bürokrasi, “devleti biz kurduk, korumak ve kollamak görevi de bizimdir” diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini açıkça dile getiriyorlar. Bu bağlamda Kemalizmin kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir. 2000’li yılların dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Eğer rejim, bu yeni şartlara, zamana ve mekana uygun yeni bir sistem geliştirirse, bu Kemalizmin yeniden kendisini üretmesi olmayacaktır. Artık o başka bir sistemdir. Ve hatta bu tür arayışlar mevcuttur…

Soru: Değişim taleplerini ve 2.Cumhuriyet tanımlamasının argümanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yukarıda artık Kemalizmin devrini tamamladığını ve kendisini yeniden üretmesinin söz konusu olmadığını söylerken, insanların farklı bir sistem arayışı içinde olduğunu söylemiştik. İşte bu noktada, sisteme ilişkin yeni ve evrensel bir kavramla karşı karşıya kalıyoruz; “DEĞİŞİM”…

Bu özellikleri ile ve radikal değişimcilerin söyleyiş biçimleri ile “değişim” yeni bir din söylemidir. Çünkü insanları kalın çizgilerle en üst belirleyici olarak “değişimden yana olmak” ve “değişime karşı çıkmak- statükoculuk” biçiminde ikiye ayrılmaktadır. Oysa biz müslümanlar için din “İslamdır”. En üst belirleyici islamın ilkeleridir. Herşey ona göre belirlenir.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 425-427)

Tayyip Erdoğan sermayenin güncel taleplerini karşılayabilmek için devletin ideolojisinin din olması gerektiğini belirtmektedir. Tayyip Erdoğan sermayeye dünya çapında daha iyi hizmet etmek için dış politikasının ise aşağıdaki esaslara göre şekilleneceğini belirtmektedir.

Tayyip Erdoğan ve Emperyalist Dış Politika

“Yeni Dünya Düzeni’nde ana espri hiçbir ülkenin tek başına ayakta kalmasına yetecek güçte ve kendi kendine yeter özellikte olmaması; aynı zamanda da, komşu olan ülkeler için, her ülkenin biribirleri ile sorunlarının olmasıdır.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 428)

Türkiye’nin emperyal bir vizyon taşıyacak bir gücü vardır. Hatta eğer Türkiye 2000’li yılların dünya ailesinde saygın bir üye olarak yer almak istiyorsa(ki istemelidir) emperyal bir vizyon üstlenmeye mahkumdur. Bu mahkumiyetin gerekçeleri tarihindedir, coğrafyasındadır, etnik yapısındadır.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 430)

Tayyip Erdoğan’ın sermayeye daha iyi hizmet etmek için sunduğu çözüm komşularla yüzde yüz sorundur. Suriye politikası Tayyip Erdoğan’ın 1993’teki kafasının değişmediğini göstermektedir onun için tek bir yol vardır “küresel sermayeye daha iyi hizmet edeyim ki ondan kalan artıklarla ortadoğunun emperyal hakimi olayım.” Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemi üzerine sözleri ise çok düşündürücüdür.

Tayyip Erdoğan ve Başkanlık sistemi

Soru: Başkanlık sistemi için neler söyleyeceksiniz.

Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi. Bunun oluşması için siyasatte serbest piyasanın oluşması lazım.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 431)

Amerikan emperyalizmine hizmet etme sevdalısı Erdoğan’ın  şu an istediği başkanlık sisteminin detaylarını yukarıda çok net bir biçimde açıklamaktadır. Tayyip Erdoğan’ın isteği, sermayenin kar oranlılığını arttırmak için Türkiye sömürü kamyonunu 4. Vitesten 5. Vitese geçirmek isteyen bir şöförün istekleriyle aynıdır.  Güncel koşullarla bire bir örtüşen bu röportaj üzerine söylenecek fazla söz kalmadı. Nihai olarak Tayyip Erdoğan bir burjuva projesidir ve Kemalizmle aynı kaderi paylaşması kaçınılmazdır: Efendileri burjuvazi ile birlikte tarihin çöplüğüne yollanmak!