30 Ağustos 2012 Perşembe

Tayyip Erdoğan'la Atatürk’ün birbirinden ne farkı var?

Tayyip Erdoğan'la Atatürk’ün birbirinden ne farkı var?
 Benzerlik 1: İkiside katliam yapmıştır örnek olarak Atatürk, Zilan deresi katliamı ve Dersim katliamını yapmış Tayyip Erdoğan ise Roboski ve Kortek katliamını yapmıştır.(sadece bir kısmını belirttim her iki taraf içinde) 

Benzerlik 2:İkiside alkole ve sigarada olan vergiye, ek vergi koymuştur.Tayyip’inki son derece yakın zaman olduğu için alıntı yapmıyorum Atatürk için ise “Buna karşılık devlet arazi vergisini, özellikle de tütün,alkol,kibrit vb. gibi ürünlere konan dolaylı vergiyi yükseltti” (Johannes Glasneck,Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye,sayfa:263)(Ulusalcılar şimdi Atatürk şeriatı mı istiyor diye kendi kendilerine sormaları lazım.)

Benzerlik 3:İkiside Anadolu burjuvazisini geliştirmiştir.Tayyip’inki gazetelerde var o yüzden Atatürk’e gelelim “Yıllar geçtikçe eski İstanbul ve İzmir komprodor burjuvazisi ile Anadolu ulusal burjuvazisi arasındaki farklar silinmeye başladı. Azınlıkların dışta bırakılmasından başlayarak devletçiliğe kadar uzayan tüm kemalist ekonomi politikası, otuzuncu yılların sonuna doğru kendi Türk burjuvasının meydana gelmesi ile sonuçlandı” (Johannes Glasneck,Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye,sayfa:275)

Benzerlik 4:İkiside burjuvaziye hizmet ediyordu.

 Benzerlik 5: İkiside pragmatik kendilerinin ve burjuvazinin çıkarları için yapmayacakları satmayacakları adam yoktur. Atatürk için Çerkes Ethem’le olan içli dışlı ilişkisi ve sonra onu hain ilan etmesi, Tayyip için bu konuda örneğe bile ihtiyaç duymuyorum en basitinden Abdullah Gül,Abdülhatif Şener, Cemil Çiçek’le sürtüşmeleri kafidir. Bu maddeye ek:İkiside dini kendi siyasi çıkarları için kullanmışlardır. Atatürk hiçbir zaman Dinsiz olmamıştır o sadece dini kendi tekeline sokmak için farklı gruplardaki dindarları tasfiye etmeye girişmiştir.Aynı zamanda Tayyip’de hiçbir zaman anti-milliyetçi olmamıştır yeri gelince onu kullanmıştır.Son zamanlarda gene milliyetçiliği kullanmaktadır. Bu yüzden ikiside işine nasıl gelirse ona göre davranmışlardır. İkiside ideolojik olarak tutarsızdır.Hatta Tayyip o kadar Atatürk’e benzemektedir ki kendini onla yarıştırmaktadır.Demiryolu polemiği buna örnektir.

 Benzerlik 6:İkiside İşçi ve köylü düşmanıdır. Tayyip Erdoğan zamanında 11 bin işçi ölmüş 14 bin işçi sakat kalmıştır.(İronik olarak işçi ölümlerinin önüne geçmek için sahteden meclis çalışmasının yapıldığı sırada meclisin arkasında yapılan kazıda 1 işçi ölmüştü.)İkiside grev hakkını yasaklayıp işçilerin demokratik taleplerini ezmişlerdir,Tayyip zamanında pikniğe giden bile hapis cezasına mahkum edilmiştir.İkiside basına baskı ve terör uygulamıştır.Şimdi Atatürk’e bakalım.

 İŞÇİ DÜŞMANLIĞI: “Sanayi kalkınmasında işçi, gerçi işgücünü ortaya koymuştu.Ama sorumlulara göre işletmelerin yönetiminde ve geliştirilmesinde işçinin yaratıcı girişimini uyandırmak demokrasi ile yapılacak çok tehlikeli bir deneyim olarak görünüyordu. Haftalık çalışmayı 48 saat olarak saptayan, aynı zamanda grevi cezaya bağlayan 1937 yılının iş yasasına karşın, işçiler gene bu yüzden siyasal ve toplumsal haklarına bir türlü kavuşamadılar, özel girişimlerde olduğu kadar devlet işletmelerinde de sömürüldüler. İş kazalarından korunma, sosyal sigorta ve işsizlik sigortası, 1946 yılına kadar tümden savsaklandı. (Johannes Glasneck,Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye,sayfa:274-275)

 KÖYLÜ DÜŞMANLIĞI: “Ama yoksul ve topraksız köylüler, bu gelişmeden bir pay almamışlardı.TBMM’nin çıkardığı yasalar, çoğu zaman yalnızca, işletmelerini büyütebilen sermayece güçlü köylülerin yararına oluyor ve böyle kemalist politikanın akışı içinde burjuva zengin köylüler tabakası meydana geliyordu.Bu durum özellikle, ihraç maddelerinin yetiştirildiği bölgelerde söz konusu idi.Köyde kapitalist özel mülkiyet iyice sağlamlaştı.”(Johannes Glasneck,Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye,sayfa:263-264)

 BASIN DÜŞMANLIĞI: “Anayasada yer almış burjuva özgürlükleri geniş ölçüde sınırlandırmıştı.1931 tarihli basın yasası yalnız padişahlık ve halifelik , komunizm ve “yabancı devlet görüşleri” için propagandayı değil, hükümet için yapılacak her ciddi eleştiriyi de cezaya bağlıyordu.” (Johannes Glasneck,Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye,sayfa:227)

 Görüldüğü gibi bu ve benzer örnekler Faşizmin adı değişse de özünün aynı kaldığını gösteriyor.Yönetci kilk üç aşağı beş yukarı aynı davranıyor.Görüldüğü üzere burjuvazinin ısrarla bizlere farklı göstermeye çalıştığı bu iki insan bile neredeyse birbirinin aynısı.Bu benzerlik sırf Tayyip Erdoğan ve Atatürk ekseninde değil bütün ülkeyi yönetmiş partiler ve yöneticiler içinde söylenir. Kimi birbirine daha az benzer, kimi çok, ama hepsinin özü birdir. O öz emek sömürüsüdür. Bu yüzden kişiler değişse de, başka partiler iktidara gelse de, çok farklı bir ambalaj çizselerde bu düzen içinde hiçbir şey değişmeyecek. Taki proletarya iktidarı yıkıp kendi iktidarına kurana dek.İşçilerin kurtuluşu ne Tayyip Erdoğan’da ne de Atatürk’tedir çünkü ikisi de öz itibarıyla ve yaptıklarıyla aynıdır.İşçilerin gerçek kurtuluşu, insanın insanı sömürmediği SOSYALİZMDEDİR!

25 Ağustos 2012 Cumartesi

SOSYALİST İNSAN KAPİTALİST HAYATTA BAŞARILI OLAMAYACAĞI İÇİN Mİ SOSYALİST OLUR?

SOSYALİST İNSAN KAPİTALİST HAYATTA BAŞARILI OLAMAYACAĞI İÇİN Mİ SOSYALİST OLUR? Kapitalizm, tarihinden bugüne hep aynı yaygarayı yapmıştır.İnsanlar çalışırsa başarılı olur çalışan adamı sistem ödüllendirir.Bu sistemin kurallarından biridir diye yırtar kendini.Gerçeği gizlemek pahasına olsa bile.Realiteye baktığımızda çalışan insan, çalmadıkça çırpmadıkça hep daha çok batmış, çalan, çırpan, ikiyüzlü davranan kuyu kazan ise hep zengin olmuştur. Hatta insanları o kadar soymuşlardır ki “”çok kutsal özel mülkiyet hakkı” toplumun 10’da 9’u için hayal olmuştur.İnsanları mülksüzleştirmenin en iyi örneğini bu sistem göstermiştir. Mülksüzleştirilen kesimler haklı olarak isyan ettiğinde kapitalizmin paçaları tutuşmuş ve dezenformasyon çalışmalarına hız vermiştir örnek olarak “ kapitalizme isyan edenler,çalışmalarını kapitalizme uyduramadıkları için başarısız olmuşlar bu onların potansiyelsizliklerinden gelmekte ve bu yüzden bu insanlar kolay yolu seçip isyan etmektedir. Halbuki bu sistemde çalışan herkez başarıya ulaşabilir!”.Böylece kapitalizm manevra yaparak şuçu kendinden yabancılaştırarak işlediği bütün günahlarından kendini arındırmaya kalkmıştır. Burjuva ideologları bu tezleriyle bile bile yalan söylemektedirler.Bir insan potansiyelsiz olsa, gerçek anlamda başarısız biri olsa o kişi güçlünün arkasına yapışır, kaypak olur,fırıldak olur, bütün değerleri satılık bir insan olur.güçlü bir grup,güçsüz bir kişi veya grubu eziyorsa başarısız insan neden ezildiğini sorgulamadan kim güçlüyse o grubun arkasına takılır,ezlien gruba karşı barbarlığın en üst aşamasını gösterir.O grubu ezmek ve ezenlerin gözüne girmek için elinden ne geliyorsa yapar.Bunu yapmasının nedeni toplumsal statü elde etmek içindir.Bu tip insanlar hem linç olaylarında, hemde patrona yaranmak isteyen şeflerde ya da müdürlerde ve diğer benzer örneklerde görülebilir. Kapitalizmin istediği budur çünkü kapitalizmde gerçek başarı aslında başarısızlıktır.Kapitalizm insanların başarısızlıklarından güç alır ve herkesi başarısız yapmak için bütün silahlarıyla uğraşır.Bir sosyalist ise bunun tam tersidir.Mevcut olduğu durumda ezen burjuvaziden ve tarihsel olarak ezen bütün sömürücü sınıfların karşısındadır.Sosyalist günümüzde ve geçmişte ezilen sınıfların yanında olmuş kapitalizm koşullarında proletaryanın çıkmasıyla en fazla sosyalist bu kesimden çıkıp dayanılan temel sınıf proletarya olmuştur.Çünkü günümüzde en zor şartlarda yaşayan,en çok ezilen,sisteme başkaldırma potansiyeli en fazla olan sınıf odur. Müttefikleri öbür ezilen sınıflardır.Burjuvazi tarafından kandırılma ihtimaline rağmen, kendi çıkarlarının bireysel değil sınıfsal mücadelede olduğunu en başta kavrama yeteneğine sahip sınıf odur.Kavrama yeteneğinden dolayı düşünme yeteneği gelişmiştir. Sosyalistin kafasında her zaman şu düşünce vardır “ben burjuvazinin kuyruğuna takılmadan ona uşaklık etmek yerine kendi kurtuluşumu nasıl sağlarım, bu düzeni nasıl yıkarım?” diye düşünür.Bundan dolayı ona göre ürünler verir ona göre hareket eder.Teorisini,sanat anlayışını,edebiyatını, mücadale biçimini ve diğer gerekli unsurları proletaryanın sınıf çıkarının yararına kullanır.Orta yolculuk yapmaz proletarya diktatörlüğü için çaba harcar.Yaşadığı sistemin adının cumhuriyet ya da kraliyet olması onun için önemli değildir. Hepsi son noktada burjuva diktatörlüğünün birer parçasıdır. Bu yüzden saf demokrasi saf özgürlük anlayışlarının onun boğazlanması için demokrasi ve özgürlük olduğunu bilir.Kapitalizmin adaletli gelir dağılımı safsatasının burjuva diktatörlüğün yıkmına karşı işçiye verilen bir rüşvet olduğunun farkındadır. Bu yüzden burjuvazi ile uzlaşmazdır sekterdir.Burjuva düşüncesinde biri ise kendini kurtarmak için burjuvaziye yalakalık yapar. Bütün ürünlerini köşeyi dönmek için yapar.(zengin biri için keyiften sanat icra ettiği zamanlar istisnadır ama özü aynıdır burjuvazinin yararınadır. onun devamı için çaba sarf eder) yeri gelir kibar ve nazik olurlar,yeri gelir altındaki elamanı ezerler,yeri gelir o pis sanatlarını icra ederler,yeri gelir aydın olurlar, yeri gelir başkasını linç ederler.Linç konusunda parası olup olmaması önemli değildir bazen sistemin yoz sanatçıları bile “vatanperver” görünmek, burjuvazi ve toplumun gerici unsurları tarafından benimsenmek ve daha çok para kazanmak için linçe başvururlar. Bütün kibarlıkları gider içlerindeki gerçeklik yani hayvanlık ortaya salınıverir tıpkı Ahmet Kaya’ya ödül gecesinde saldıran o “kibarcıklar” gibi. En ilginci ise zaman değiştiğinde onlar kaypaklıklarını göstererek bir anda günah çıkarırlar ve özür dilerler.Sanatçı bu anda sazan avlayan bir balıkçıyla aynı yerdedir toplumdaki sazanları avlayıp geliri için hammadde temin eder.Çünkü herşey para içindir. paranın efendisi burjuvazi olduğu için bu tip insanlar için “herşey burjuvazi içindir”.Bu insanlar sığdır, boştur yaratıcı değildir.Burjuvaziye yaranıp insanların sömürülmesine karşı çıkmayıp bu sömürü düzeninin devamı için kendi sığlıklarında derinlik arayan insanlardır,devekuşlarıdırlar, manipulatördürler.Sosyalist ise zor olanı seçmiştir kapitalizme yaranmak yerine onun adaletsizliğini sorgular teorilerini,sanatını, mücadele biçimini asalaklara yaranmak için değil, asalaklığı yok etmek için çabalar.Teorisi ve sanatı onun zırhıdır onu burjuvaziden korur, bütün burjuva dezenformasyon ve propagandasına rağmen direnir.Kolay yolu değil onurlu ve zor yolu seçmiştir çok hırslıdır kolay olmayan yolu başarmaya çalışır.Hiç potansiyeli olamayan insan bu kadar zor yolu seçer mi? Ne kadar büyük bir başarma istediğidir bu böyle hangi burjuva şakşakçısı bu kadar büyük bir risk alır? Artık gün gibi açıktır hiçbir potansiyelsiz adam bu işe girişemez. Başarısız ve potansiyelsiz adam burjuva ideolojisine sahip biri olarak hayatına devam eder. Başarılı adam ve başarma potansiyeli olan adam ise sosyalist olur.Hareketlerin başarılı olduğu durumlarda güce tapan insanları yanına çeker ama bu güce tapıcılara asla sosyalist denemez.Teorisi ona bazen tarihin çarklarının geri sarılabileceğini söyler

“Daha kaba bir halk tarafından her fetih,açıkça ekonomik gelişmeyi sarsar ve birçok üretici gücü ortadan kaldırır.Ama sürekli fetih olaylarının büyük bir çoğunluğunda, daha kaba fatih,fetihten çıktığı biçimiyle, daha yüksek “ekonomik durum”a uymaya zorlanır.” (Engels,Anti Dühring,sayfa:272,sol yayınları).

Günümüzde kapitalizm sosyalizmi fethetmiştir fakat kapitalizme göre daha yüksek bir biçim olan, sosyalizm, kapitalizmi kendisine uymaya zorlayacak ve çıkan çatışmada kapitalizmi yok edecektir.Bir sosyalistin gücü teorisine inancından gelir.Bir sosyalist asla zaferden şüphe etmez kendi yaşadığı zamanda sosyalizmin kurulacağını göremese bile çocuklarının sosyalizmi görme ve bu sistemde rahat yaşama imkanından dolayı sosyalizme katkı sağlayacak her alanda çalışır ve katkı sağlar. Sonuç olarak sosyalist kapitaliste göre daha ileri görüşlü,daha fedakar ve daha başarılıdır.Başarısı mücadeleye duyduğu inançla doğru orantılıdır.her sabah şöyle uyanır “Bugün devrime 1 gün daha yaklaştık.”

17 Ağustos 2012 Cuma

OKUL GENÇLİĞİNİN DEĞİL KONTR-GERİLLANIN SESİ

OKUL GENÇLİĞİNİN DEĞİL KONTR-GERİLLANIN SESİ Bazı yazılan yazıların devrimci kisvesi altında verilmesi beni gerçekten çok üzüyor bunun bir örneği şu sitedeki yazı: http://www.okul.gencliginsesi.net/okul/cayan.htm bu sitedeki yazı Mahir Çayan’ı karalamak için ortaya atılmış seviyesizliktedir.Mahir Çayan’ı eleştirebilirsiniz(zaten herkesin kendiden önceki devrimci önderleri eleştirmesi bugün devrim uğruna mücadele etmek için gereklidir) fakat ona iftira atamazsınız.Yazımda belli başlı iftira noktalarına değineceğim haksız eleştirileri göstereceğim ve haklı oldukları kısımlarını belirtip neden böyle olduğunu açıklamaya çalışacağım. Yazıda Çayan’dan şu alıntılar yapılarak başlanıyor:

“Mahir Çayan emperyalizmin III. bunalım döneminde iki temel değişiklikten bahsediyor. “Emperyalizmin III. Bunalım dönemi denilen bu dönemde, emperyalist ilişki ve çelişkiler biçim olarak iki temel cephede değişikliğe uğramıştır. 1. Emperyalistler arası rekabetin (uzlaşmaz çelişkilerin) emperyalistler arası yeniden paylaşım savaşına yol açması imkanı ortadan kalkmıştır. 2. Emperyalist işgalin biçimi değişmiştir. Bugün dünyada tam sömürge tipi ülke hemen hemen kalmamış gibidir. Açık işgal yerini gizli işgale bırakmıştır." (Mahir Çayan, Teorik Yazılar, Sf.294)” “Nükleer vurucu güçlerin dünya çapında erişmiş olduğu seviye ve de esas tayin edici olarak da, dev dünya sosyalist bloğunun varlığı, emperyalistler arası had safhaya ulaşmış olan uzlaşmaz çelişkilerin ekonomik plandan, askeri plana sıçramasına engel olmaktadır. Bir yandan çelişkiler keskinleşip derinleşirken, öte yandan da entegrasyona gidilmektedir." (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 295)”

 Bu alıntıları kullanarak Mahir Çayan’ın Marxist emperyalizm çağında savaşlar kaçınılmazdır tezine karşı olduğunu savunmaktadırlar.Mahir Çayan’ın yazdıkları arasında doğru şeyler vardır dediği şeyler kesinlikle o zaman için doğrudur bunu yapacağım şu alıntılar kanıtlamaktadır:

“Yaşadığımız çağda dünya proletaryası muazzam bir güç haline geldi ve kendisini sömüren sınıftan kurtulmak için kesintisiz ve acımasız bir mücadele yürütmektedir.Burjuvazi ise, egemen sınıf olarak mevzi kaybetmektedir.Halkların ve proletaryanın sınıf mücadelesinin darbeleri altında burjuvazi, hukuki olarak(de İure) sömürgecilikten vazgeçmek ve çok uzun süredir işgal altında tuttuğu ve iliğine dek sömürdüğü birçok ülkenin özgürlüğünü, bağımsızlığını ve egemenliğini biçimsel olarak tanımak zorunda kaldı.”(Enver Hoca,Emperyalizm ve Devrim,Sayfa:194)

 Bu alıntı Mahir Çayan’ın 2.maddesinin doğru olduğunu gösteriyor. 1.maddenin ve nükleer vurucu güçlerin etkisini C.V.Clausewitz o zaman için neden böyle bir durumun geçerli olabileceğini şöyle açıklamaktadır: “Taraflar silahlanmış kaldıkları sürece,bu düşmanlıklarını ister istemez devam ettirecektir ve taraflar ancak bir koşulla sükunetini koruyabileceklerdir:Harekat için daha uygun bir zamanı beklemekle.”(Clausewitz,Savaş üzerine,sayfa:29).

Caydırıcı etkiler yüzünden taraflar Mahir Çayan’ın zamanında savaşmamış ve yeniden paylaşım savaşı çıkmamıştır ta ki uygun zaman gelene kadar tarih bize Mahir Çayan’ın yaşadığı zamanda bu yazdıklarının o günkü tarihsel gerçekliğe uygun şekillendiğini gösteriyor. Bu yüzden bu eleştiri haksız olmuştur Mahir Çayan bir yorumcudur Marksizmin Gerçekliğini kendi ülkesine uyarlamak isteyen biridir alıntı bunla ilgilidir. 

“Partimiz” (…) “proletaryanın ideolojik önderliğini temel almıştır.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 337)Çayan işçi sınıfının önderliğini sadece ideolojik önderlikle sınırlıyor. Proletaryanın fiili öncülüğünü savunmayı ise oportünizm olarak damgalıyor:“kendi öz gücünün dışında, başka güçlere bel bağlayan oportünist fraksiyonlar” (…) “proletaryanın fiili önderliğini savunurlar.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 209)”

 Şeklinde yapılan alıntı bir tahrifattan ibarettir Mahir Çayan’ın buradaki metninin altını ve üstünü okuduğumuzda proletaryanın ağırlığı olmayan yerlerde proletaryanın ideolojik önderliği yeterlidir demektedir.Bunu demesinin nesnel bir karşılığı vardır.İşçi sınıfı azınlıktaysa işçi sınıfının müttefikleri olacak unsurları proletarya bayrağı altında toplamak Mao Ze Dung önderliğinde geri kalmış bir ülkede başarılmıştır.Yazarlar işte tam bu nedende dolayı bu teorinin “gerici” bir teori olduğunu söylemektedirler.Çünkü Mao’nun yaptığı Çin devriminde hiçbir zaman burjuvazinin tasfiye olmadığı ve bu devrimlerin zorunlu olarak hüsrana mahkum olduklarını belirtiyor. Yazı kuruluna bir hatırlatama yapayım Marx ve Engels devrimin İşçi sınıfının en ileri olacağı ülkede ve Dünya devrimi olacağını belirtmişlerdir.Lenin bu teorinin eksik olduğunu devrimin işçi sınıfının mevcut olduğu geri bir ülkede de yapılabileceğini ve tek ülkede kurulup yaşayabileceğini söylemiştir.Görüldüğü üzere Sovyetler Birliği tarih oldu şimdi Sovyetler Birliğinin tarih olmasını Lenin’in teorisine mi bağlayacağız yoksa SSCB’deki sınıf karşıtlıkları mücadelesine mi? Her ne kadar Mao burjuvazinin tasfiyesine karşı olsa da devrim yaparak bu noktada katkı sağladığını söyleyebiliriz.Mahir Çayan’ın dünyanın Türkiye’sinde devrim yapma isteğini güncel koşullara uydurarak yapmaya çalışması onun Marksizmin özünü kavramış ve şablonculuk yapmadığının kanıtıdır. Yazı kurulu Troçki’nin yaptığı gibi pasifizm yapıyor.Bu yüzden Eleştiri konusu yapılması gülünç saçmadır. Konunun gerçek kısmı için(Mahir Çayan,Bütün yazılar,sayfa:178,eriş yayınları) Bir diğer konuya gelirsek tam anlamıyla okuduğunu algılayamama, idrak seviyesinin düşük olma durumunun dünyadaki en iyi örneğidir:

“Leninist devrim teorisine göre devrim, bir grup komplocunun iyi hazırlanınca başarabileceği bir şey değildir. Devrimin başarıya ulaşması için gerekli nesnel ve öznel koşulların mevcut olması gereklidir. Çayan nesnel koşulların her ülkede sürekli olarak mevcut olduğunu söylüyor: “Üretici güçlerin dünya çapında ulaşmış olduğu seviye devrim yapmak için olgundur. Hazır olarak varolmayan devrimin sübjektif şartlarıdır.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 271) Oysaki sosyalizmin emperyalizm döneminde bütün ülkelerde olanaklı olması, bu ülkelerde sosyalist devrimin nesnel koşullarının mevcut olduğu anlamına gelmez” “Lenin devrimin nesnel koşullarından bahsederken şöyle der: “Marksistler için devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim imkansızdır; üstelik her devrimci durum da bir devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç ana belirleyiciyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız: 1. Hakim sınıflar için bir değişiklik yapmaksızın hakimiyetini sürdürmek imkansız hale geldiği zaman; hakim sınıfın politikasındaki bu buhran, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman ‘alttaki sınıfların’ eski biçimde yaşamak ‘istememeleri’ yeterli değildir; ‘üstteki sınıfların da’ eski biçimde ‘yaşayamaz hale gelmeleri’ gerekir. 2. Ezilen sınıfların sıkıntıları ve ihtiyaçları dayanılmaz hale geldiği zaman, 3. Yukarıdaki sebeplerin sonucu olarak barışta soyulmalarına hiç ses çıkarmadan katlanan ama, ortalığın karıştığı zamanlarda hem buhranın yarattığı şartlarla ve hem de bizzat ‘üstteki sınıfların’ bağımsız tarihi bir eyleme sürüklenmeleriyle kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük artış olduğu zaman. Sadece tek tek grupların ve partilerin değil, münferit sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu objektif değişmeler olmaksızın, genel kural olarak, bir devrim imkansızdır. Bu objektif değişikliklerin hepsine birden, devrim durumu denilmektedir.” (Lenin) Lenin, ‘Sadece tek tek grupların ve partilerin değil, münferit sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu objektif değişmeler olmaksızın, genel kural olarak, bir devrim imkansızdır’ der. Lenin’in saydığı devrim için gerekli olan bu nesnel koşulları Çayan anlayamaz.”

 Bu zeki arkadaşlar akılları sıra Mahir Çayan’a akıl veriyorlar devrim koşulları öyle olmaz diye bakalım Mahir Çayan’ın bütün yazılar kitabını karıştırdığımızda acaba karşımıza hangi alıntı çıkacak yoksa bu sivri zeka arkadaşların Lenin’den alıntıladıkları ve nesnel koşulları Mahir Çayan anlamaz dediği kısım olmasın sakın. Görüldüğü üzere: “Lenin, milli bunalımı (devrimci krizi) şu şekilde tahlil etmektedir: "Marksistler için, devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim imkansızdır, üstelik her devrimci durum da bir devrime yol açmaz.Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç ana belirleyiciyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız: 1. Hakim sınıflar için bir değişiklik yapmaksızın hakimiyellerini sürdürmek imkansız hale geldiği zaman, 'üstteki sınıflar' arasında şu ya da bu şekilde bir buhran olduğu zaman; hakim sınıfın politikasındaki bu buhran, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kızgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman, bir devrimin olması için çoğu zaman 'alttaki sınıfların' eski biçimde yaşamak 'istememeleri' yeterli değildir, 'üstteki sınıfların da' eski biçimde 'yaşayamaz hale gelmeleri' gerekir. 2. Ezilen sınıfların sıkıntıları ve ihtiyaçları dayanılmaz hale geldiği zaman, 3. Yukarıdaki sebeplerin sonucu olarak barışta soyulmalarına hiç seslerini çikartmadan katlanan ama, ortalığın karıştığı zamanlarda hem buhranm yarattığı şartlarla ve hem de bizzat 'üstteki sınıfların' bağımsız tarihi bir eyleme sürüklemeleriyle kitlelerin faaliyetinde oldukça büyük artış olduğu zaman. Sadece tek tek grupların ve partilerin değil, münferit sınıfların iradesinden de bağımsız olan bu objektif değişmeler olmaksızın, genel kural olarak, bir devrim imkansızdır.Bu objektif değişikliklerin hepsine birden, devrim durumu denilmektedir." (V. İ. Lenin: Sosyalizm ve Savaş, s: 118-119”(Mahir Çayan,Bütün Yazılar,sayfa:241,eriş yayınları)

 Bu arkadaşlara bu konuda başka ne desek boş. Daha bol bol eleştirmişler bu konuda Mahir Çayan’ı fakat bu alıntı Mahir Çayan’ın doğru bir şekilde konuya hakim olduğunu misli misli açıklıyor. Bir sonraki konu Mahir Çayan’ın evrim ve devrimin iç içe geçmesinin yanlış olduğu ifade etmişler ve her zaman olduğu gibi sap ile samanı birbirine karıştırmışlar:

““Bu tip ülkelerde devrim aşaması kısa bir aşama değil, oldukça uzun bir aşamadır. Evrim aşamasının nerede bittiğini, devrim aşamasının ise nerede başladığını tespit etmek fiilen imkânsızdır. Her iki aşama iç içe geçmiştir.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 289) Leninizm ise evrim ve devrim dönemini birbirinden ayırır. Evrim dönemi işçi sınıfı ve halk hareketinin kapitalizmi tehdit etmeyecek durumda olduğu dönemdir. Devrim dönemi ise, doğru önderlik altında yığınların iktidara el koyabileceği, bunun için koşulların uygun olduğu dönemdir. Evrim döneminin mücadele biçimleri ve çalışma tarzı ile devrim dönemininkiler farklıdır. Lenin devrim için nesnel koşulların mevcut olduğu devrimci bunalım dönemini tanımlarken şöyle der: “belirli bir toplumun tarihsel bakımdan etkin bütün sınıf güçlerinin, istisnasız mutlak olarak bütün sınıf güçlerini, kesin savaş için koşulların tam elverişli olduğu tarzda mevzilenmiş olup olmadığını bilmek gerekir, - şöyle ki, bir 1-) kendi olanaklarını aşan bir savaşım yüzünden bize düşman olan bütün sınıf güçleri yeteri kadar zor durumda, yeteri kadar birbiriyle dalaşmış ve yeteri kadar zayıflamış durumda olmalıdır; 2-) ara unsurların, duraksayan, sallanan tutarsız bu unsurların – burjuvaziye karşı olan küçük burjuvazinin, küçük-burjuva demokrasisinin – halkın önünde yeteri kadar maskeleri düşmeli, pratikte iflaslarıyla yeteri kadar saygınlıklarını yitirmelidir; 3-) proletaryanın saflarında burjuvaziye karşı kesin eylemden yana, en yürekli devrimci çıkıştan yana güçlü bir bilinç ortaya çıkmalıdır. İşte ancak o zaman devrim olgunlaşmıştır.” (Lenin, Sol Komünizm, Sf. 95) “Özetle söylersek, emperyalist hegemonya altındaki bütün geri bıraktırılmış ülkelerde milli kriz, tam anlamıyla olgunlaşmasa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli olarak varolması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe girmesi, bir başka deyişle silahlı eylemin objektif şartlarının mevcudiyeti demektir.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 289) Çayan’ın milli kriz ile ifade ettiği olgu, emperyalizmin sömürge ülkelerdeki (açık askeri işgal olmadan) egemenliğidir. Emperyalizmin bu egemenliği milli krizi oluşturuyor ve ‘emperyalizmi dışsal bir olgu olmaktan içsel bir olgu haline getiriyor’. Çayan kendini mi aldatıyor yoksa gerçekten emperyalizmin tarihinden mi haberi yok bilemiyoruz.”

 Diye bir yargı geliştiriyorlar ve Lenin’in dediği kısım bu olayla hiçbir ilgisi yok.Lenin’in şu alıntısına bakmak olayı çözecektir:

 “Bizim için zafer çok kolay oldu, çünkü Ekim 1917'de biz, köylülük ile, tüm köylülük ile birlikte hareket ettik. Bu anlamda, devrimimiz o zaman burjuva devrimi idi. Bizim proleter hükümetimizin ilk adımı, 26 Ekim (eski takvim) 1917 günü yayınlanan yasada, daha devrimin ertesi günü, tüm köylülüğün, Kerenski hükümeti döneminde köylü sovyet ve meclisleri tarafından formüle edilmiş bulunan eski istemlerini kabul etmek oldu. Bizim gücümüzü oluşturan şey buydu, ve biz ezici bir çoğunluğu bu nedenle öylesine kolay bir biçimde kazandık. Kırlar için, devrimimiz hâlâ burjuva devrim olmakta devam ediyordu; biz, ancak daha sonra, altı ay geçtikten sonra, devlet örgütü çerçevesinde, kırlarda sınıflar savaşımına girişme, her köyde yoksul köylüler, yarı-proleterler komiteleri kurma ve kırsal burjuvaziye karşı sistemli bir savaşım verme zorunda kaldık”(Lenin,Burjuva demokrasisi ve proletarya diktatörlüğü,sayfa:145,sol yayınları)

 bu yüzden bu sivri zekaların yazdığı: “Leninizm ise evrim ve devrim dönemini birbirinden ayırır. Evrim dönemi işçi sınıfı ve halk hareketinin kapitalizmi tehdit etmeyecek durumda olduğu dönemdir. Devrim dönemi ise, doğru önderlik altında yığınların iktidara el koyabileceği, bunun için koşulların uygun olduğu dönemdir.” Kısım yanlıştır evrim ve devrim dönemi birbirine geçmiştir.devrimin tekrar evrime düşme riski vardır bu aşamada devrimin devam etmesi pamuk ipliğine bağlıdır.birbirleri arasına setler çekilerek tarihsel durum oluşmaz. Her durum bir diğerinin içindedir kesin tarihsel ayrım yapmak yanlıştır.Ekim devriminden ancak 6 ay sonra iktidar tam anlamıyla bolşeviklerin elindedir.devrim olmuştur fakat iktidar savaşımı devam etmiştir.İşçi sınıfının kapitalizm üstünde tam hakimiyeti yoktur.Hatta devrim aşamasında tehdit durumunda bile değildir çünkü burjuva devrimidir.Bu yüzden Mahir Çayan’ın evrim ve devrim aşaması birbirine girer tezi doğrudur. 

“Oportünizm, daima ilk dönemde, aydın-işçi ayrımı yapar, aydın düşmanlığı yaratır ve görünüşte işçilerin yanında yer alır. Oysa bu sahte bir tavırdır.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 194) Oysaki sorun proletarya partisinin kuruluşunda aydınların mı yoksa işçilerin mi çoğunlukta olacağı değildir. Çayan ortaya sahte bir sorun koyuyor. Sorun partinin kuruluşunda ve özellikle de kuruluşundan sonra hangi sınıfı temel alacağı, hangi sınıfa dayanacağıdır. Temel ayrım buradadır. Komünist parti, Leninizme göre proletaryaya dayanır, ilk hedefi proletaryanın çoğunluğunu kendi fikrine kazanmaktır”

 Yukarıda kısım Mahir Çayan’ı doğrulamaktadır Mahir Çayan yukarıdaki alıntıda partinin aydınlara dayanacağını anlatmıyor sadece aydınları kullanılması gerekir diyor tıpkı Lenin’in dediği gibi:

“Eğer küçük burjuva aydınlardan söz edersek problem daha başka değişikliklere uğrayacaktır.Bu küçük burjuva aydınlar bocalarlar,ama onlar da bizim sosyalist devrimimize yararlıdırlar.Biliyoruz ki, sosyalizm ancak büyük kapitalizmin kültürel unsurlarıyla kurulabilir ve aydınlar da bu unsurlardan biridirler.(Lenin,İşçi ve köylü ittifakı,sayfa:75-76,sol yayınları)

Silahlı propagandaya gelirsek: “İşte, silahlı propagandayı temel alan ve öncü savaşı ile emekçi kitleleri devrim saflarına çekerek, devrimci mücadelenin bir halk savaşı ile zafere ulaşacağını tespit eden partimizin bu tespiti, Marksizm-leninizmin kılavuzluğu altında içinde yaşanılan tarihsel durumun ilişki ve çelişkilerinin ve bu çelişkilerin ülkemize yansımasının ışığında yapılmıştır.” (Çayan, Teorik Yazılar, Sf. 305) “Sosyalist-Devrimciler bir yandan, biz teröristlerin hatalarını, tekrarlamıyoruz, dikkatleri kitleler arasında çalışmadan saptırmıyoruz, diye bizi temin ediyorlar; bir yandan da, Balmaşov'un Sipyagin'i öldürmesi gibisinden eylemleri partiye hararetle tavsiye ediyorlar. Ama artık, bu eylemin kitlelerle uzaktan yakına hiçbir ilişkisi olmadığını ve böyle yürütüldüğü sürece olamayacağını; bu terörist eylemi yapan kişilerin kitlelerin belli bir eylemini ya da desteğini ne akıllarının ucundan geçirdiklerini, ne de, umduklarını herkes gayet iyi biliyor ve görüyor.” (Lenin, Devrimci Maceracılık) ”

 Bu arkadaşlar Mahir Çayan’ı gene anti-Leninist olduğunu ispatlamak için yazmışlarda yazmışlar.Ama ahlaki davranmamışlar Lenin hiçbir zaman terör eyleminin yanlış olduğunu söylemedi bakınız arkadaşların da alıntıladıkları devrimci maceracılığın şu kısmına:

 “Gene, herhangi bir halk hareketinin sayısız biçimlere büründüğünü, durmadan yeni biçimler geliştirdiğini ve eski biçimleri ıskartaya çıkardığını, değişiklikler getirdiğini ya da eski ve yeni biçimlerin yeni bileşimlerini yarattığını hiç unutmamalıyız. Mücadelenin araçlarının ve metotlarının oluşturulması sürecine faal olarak katılmak, görevimizdir.Öğrenci hareketi şiddetlendiğinde, biz işçilere öğrencilerin yardımına koşmaları için çağrıda bulunmaya başladık (İskra, N° 2). Ama bunu, gösterilerin biçimlerini önceden kestirmeye kalkışmadan, bu gösterilerin derhal bir güç aktarmasıyla ve zihinlerin aydınlanmasıyla sonuçlanacağını ya da özel bir kıvraklığı vaadetmeden yaptık. Gösteriler güçlendiğinde, gösterilerin örgütlenmesi ve kitlelerin silahlandırılması için çağrıda bulunmaya başladık ve bir halk ayaklanması hazırlama görevini öne sürdük. Şiddet ve Terörizmi ilke olarak asla reddetmeksizin, kitlelerin doğrudan katılışını sağlayabilecek ve bu katılışı teminat altına alabilecek şiddet biçimlerinin hazırlanması için çalışılmasını istedik”(Lenin,Devrimci Maceracılık).

 “Biz,ilke olarak terörü hiçbir zaman reddetmedik ve edemeyiz de, terör savaşın belli bir anında, birliklerin belli durumlarda ve belli şartlarda son derece uygun hatta zorunlu sayılabilecek askeri eylem biçimlerinden biridir.”(Lenin,Nereden Başlamalı).

 Zaten Mahir Çayan’da harekat stratejilerinden biri olarak görmüştür bir tek onu görmemiştir. Aradaki tek fark Lenin tali olarak Mahir Çayan ise birincil olarak bu durumu görmüştür.Çayan bu konuda başarılı olmuştur halk arasında en çok devrimci ruhun görüldüğü zamanlar silahlı propagandanın mevcut olduğu kısımdır.Madem Çayan haksız, neden siz hala halkı örgütlemediniz? Neden siz bu yanlış taktiği uygulamadığınız halde gün geçtikçe daha çok eridiniz? Bu soruların cevabını vermeden Mahir Çayan’nın taktiğine yanlış demek kimsenin haddine değildir. O günün koşullarında ulaşılabilecek maksimum verim silahlı propagandayla elde edilmiştir.Sizin taktiğiniz doğru olsa idi şu anda realite böyle olmayacaktı. Bu zeki arkadaşlar daha sonra Mahir Çayan’ın devrim teorisine kafayı takmışlar.Neymiş efendim devrim determinist ve voluntarist olamazmış sonra uzun uzun bu iki kavramı açıklamışlar.bakalım Marx ne diyor?

 “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine çöker. Ve, onlar kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar.”(Marx,Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i,sayfa:13-14,sol yayınları)

Bu konuda Lenin’in görüşü: “Devrimin olup olmayacağı yalnızca bize bağlı değildir.Fakat biz elimizden geleni yapacağız.Hiçbir şey bunu olduramamış saydıramayacaktır.”(Lenin,seçme eserler,cilt:4,sayfa:193)

 Görüldüğü gibi devrim hem determinist hem voluntaristtir. Bu alıntılar bunu açıklamaya yeterde artar.Mahir Çayan’ın Ordu ve Kemalizm konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünüyorum. Yine de zamanına göre düşüncesi ilericidir o zamanlarda Atatürk miti olduğu için öyle Atatürk’ün gerçek yaptıkları ile ilgili bilgi bulmanın neredeyse imkansız olduğu görüşündeyim. Şu anda bile Atatürk ile ilgili çoğu şeyi bilmiyoruz o yüzden ordu ve Atatürk ile ilgili hatasını hor görmüyorum.1905’te Bolşevik partinin Avrupa proletaryasından aldığı yardımla ilgili kısma gelirsek orda da konuyu yanlış anladığı düşüncesindeyim yoksa Mahir Çayan tek ülkede sosyalist devrimin olacağına inanan bir kişidir.Hatası yabancı dille okuduğu kaynakların gerçeği ne derece açıklamasıyla ilgilidir o sıralarda bir kitap bulup okumak bile çok güçtü.Yazıdan çıkan sonuca gelirsek yapılan eleştirilerin dozu kaçmış hatta çoğu yerde Mahir Çayan’ın hakkı yenmiştir.Bu yüzden okul gençliğinden çok kontr-gerillanın sesine benzeyen yazıyı okuyucuların vicdanına bırakıyorum...