23 Nisan 2014 Çarşamba

Stalin'i Savunmadan Sosyalist Olunamaz

Kendini anti kapitalist diye tanımlayan bazı sosyalistlerimiz her ne kadar kendilerini sosyalist olarak tanımlasalar da aslında burjuva yaşam tarzından ve onun değerlerinden vazgeçememektedirler. Bu tarz sosyalistler farkında olsalar da olmasalar da burjuvaziye hizmet etmektedirler. Bu hizmet sevdaları onların hem pratiğine hem teorilerine yansımaktadır. Radikal bir şekilde Stalin’i eleştiren birini hiçbir zaman radikal bir pratiğin içinde bulamazsınız. Bundan dolayı teorik olarak sosyalizmin tarihsel miraslarına “öz eleştirel” bakıyoruz diyen bu kişiler her ne kadar “öz eleştirel” okumalarını sosyalizmin gelecekteki çıkarları için yapıyoruz deseler de aslında bu gibi kişi ve grupların yaptıkları “öz eleştirel” okumalar burjuva tarzda bir öz eleştiri ve burjuva tarzda bir günah çıkarmadır.

Bu gruplar kitlelere en yaygın bir biçimde Stalin’in kendisiyle aynı düşünmeyen “masum” insanları “irrasyonal” bir şekilde öldürdüğü dezenformasyonunu yayıyorlar. Stalin döneminde halkın düşünce özgürlüğünün olmadığını, insanların baskı altında olduğunu ve Stalin’in acımasız bir diktatör olduğu gibi buram buram burjuva tarzda eleştiri kokan yorumları sosyalist bir sosa bulayıp halkın önüne seriyorlar.

Bu teori uzmanları Stalin’in düşünsel manada burjuva etkide olan kişileri öldürmediğini bilmelerine rağmen bu yalanı sürekli ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar. Stalin’in sadece pratik anlamda karşı devrimciliğe bulaşmış olanları öldürdüğünü bilmelerine rağmen Stalin’in acımasızlığından bahsediyorlar.

Şu olguyu açığa çıkarmak lazım sosyalist bir sistemde bir insanın düşüncesi yüzünden öldürülmesinde hiçbir sakınca yoktur. Bir insanın düşünce suçundan dolayı öldürülmesi proletarya diktatörlüğünün gücüne bağlıdır. Eğer proletarya diktatörlüğü yeterince güçlüyse bir insan düşüncesi yüzünden öldürülmez ama eğer proletarya diktatörlüğü yeterince güçlü değilse proletaryanın iktidarı sallantıda ise bir insan düşüncesi yüzünden öldürülebilir. Yani bir insanın düşüncesi yüzünden öldürülmesi proletaryanın güncel çıkarlarına bağlıdır. Stalin döneminde bir insanın düşüncesi yüzünden öldürülmesini gerektirecek kadar kriz yaşanmadığı için insanlar düşünce suçlarından dolayı öldürülmemiştirler.

Soruna şuradan bakarsak daha açıklayıcı olacağımızı düşünüyoruz. Sovyetler Birliği proletarya diktatörlüğü prensibinde hareket eden bir devlettir. Diktatörlük kendi sınıfının çıkarları dışında kimseye yaşam hakkı tanımamaktır. Sovyetler Birliği’nde bu grup burjuvazi, kulaklar ve onlara yardım eden işbirlikçilerdir. Bir insanın toplumsal bilinci(felsefi,siyasal vb.) toplumun iktisadi sistemini yansıtır. Eğer Sovyetler kurulduktan sonra hala alışkanlık gücünden dolayı burjuva toplumunun toplumsal bilincini yansıtan insanlar varsa bu insanlara karşı nasıl bir tavır takınılacağına proleter iktidarın gücü belirleyici rolde olur. Çünkü proletarya diktatörlüğü burjuvaziye yaşam hakkı tanımamaktır (hem ekonomik hem bilinçsel).

Bu sosyalist görünümlü burjuva teorisyenleri bunları bilmelerine rağmen kasti bir şekilde bu gerçekleri çarpıtmaktadırlar. Her ne kadar masum görünürse görünsün hiçbir okuma masum değildir. Stalin’i insanlık adına eleştiren bu zatı muhteremlerin okumaları da aynı şekilde masum değildir. Şimdi aşağıda Sovyet dönemini ele alıp bu tarz eleştirmenlerin karşı devrimci özelliklerini açığa çıkaralım.

Bilindiği Lenin döneminde sosyalizm ekonomik manada kurulmaya çalışılmış fakat başarılamamıştı. Lenin NEP adı altında kapitalist işletmelerin proletarya diktatörlüğü altında(proleterlerin kontrolünde) açılmasına razı olmak zorunda kalmıştı. Lenin NEP’i kapitalizmin restorasyonundan öte sosyalizme geçiş için bir ara basamak olarak görüyordu ve bunda haklıydı da. Haliyle bu ara basamağın da bir sınırlı ömrü vardı ve artık çubuk sosyalizmden yana bükülmek zorundaydı bu görev ise tarihsel olarak Stalin’e verilmişti.

“Asıl politik soru Lenin’in 1924’teki ölümünden sonra ortaya çıktı. NEP’i sürdürmek mi yoksa yeni bir gelişme basamağını zorlamak mı? Kapitalist unsurlarla başka uzlaşmalar yapmak mı, yoksa Sovyetleri, özel pazarın ekonomik kıskacından bağımsızlaştırmak mı?”(Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:46)

Bunun için yani sosyalizme geçiş için 3 temel görev vardı birincisi tarımın kollektivizasyonu, ikincisi ağır sanayinin kurulması, üçüncüsü ise merkezi planlı bir ekonominin kurulmasıydı. Bilindiği gibi muhalefet tarımın kollektivizasyonuna karşı çıkmakta, ağır sanayinin kuruluşuna itiraz etmekte(hafif sanayiye dayalı bir kalkınma önermekteydiler) ve son olarak merkezi planlı bir ekonomiyi reddetmekteydiler. Yani özetle sosyalizmi kurulmasına karşıyım demekteydiler sadece bunu süslü cümlelerle açıklamaktaydılar.

“Plan üç bölümden oluşuyordu: 1) tarımın kolektivizasyonu; 2) bir ağır sanayi temelinin kurulması; ve 3) merkezi planlamanın kurumsallaşması. Bu, 1929’da Stalin’in liderliği altındaki Bolşevik Devrimin “Büyük Sıçrayışının” esasıdır. Üç madde de aralarında bağıntılıydı. Tarım ağır makinalar olmadan kollektivize edilemezdi(Örn. Traktörler). Ağır makinalar, kollektivizasyon yöntemleriyle kırsal bölgelerden çekilen emek fazlası olmadan üretilemezdi, ve ülke çapındaki bir üretim sistemi, bu geniş ülkede merkezi bir plan ve bütçe olmadan etkin olarak kurulamazdı.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:46)

Buharin’in aşağıdaki cümlesini nasıl değerlendirmek lazım Buharin bu cümleyi kurduktan sonra nasıl masum olabilir?

“Buharin “köylüler, kendinizi zenginleştirin” çağrısıyla, kırdaki kapitalist gelişmeyi yüreklendirdi. Onun stratejisi sosyalizm için değil, kapitalist restorasyon için bir reçeteydi.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:54)

Sovyetlerde Sınıfların Ortadan Kaldırılması

İşte Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde sosyalizm bu koşullar altında kurulmaya çalışıldı ve 1930’lu yıllarda kuruldu. Sınıflar ortadan kaldırılınca haliyle ortada antagonist sınıflar kalmamıştı. Her ne kadar güncel burjuva düşünürleri Stalin döneminde Sovyetlerde antagonist sınıflar var olduğunu söyleseler de gerçek bunun tam tersidir. Stalin döneminde sınıfların kaldırıldığı bir olgudur. Bu bir olgu olduğu için bu konu üzerinde sorgulama yapılamaz. Bu yüzden burjuva düşünürlerin sınıfların kaldırılmadığına dair kanıt olarak öne sürdükleri mücadeleler, sınıfların kaldırılmadığı anlamına gelmez. Devam eden mücadeleler kitlelerin alışkanlık gücüdür ve bu alışkanlık gücünün kuşaklar boyunca süreceği kesindir. İşte bu yüzden Sovyetlerde iç mücadeleler devam etmiştir. Sosyalizm kurulduktan sonra zor aygıtı dış düşmana ve içerideki alışkanlık gücüne sahip unsurları baskı altına almaya yönelik olarak yeniden organize edilmiştir.

“Herhangi bir kapitalist ülkeden farklı olarak bugünkü Sovyet toplumunun özelliği, içinde antagonist düşman sınıflar olmamasıdır; sömürücü sınıflar tasfiye edilmiş, Sovyet toplumunu oluşturan işçi,köylü ve aydınlar dostça işbirliği temelinde yaşıyor ve çalışıyorlar. Kapitalist toplum, onun iç durumunu güvensiz kılan işçilerle kapitalistler, köylülerle toprak sahipleri arasındaki uzlaşmaz çelişkilerle parçalanırken; sömürü boyunduruğundan kurtulmuş Sovyet toplumu böyle zıtlıklar tanımıyor, sınıfsal çatışmalar ona yabancıldır ve o, işçiler, köylüler aydınların dostça işbirliği tablosunu sunuyor.” (Josef Stalin,Leninizmin Sorunları, Sayfa:739, İnter Yayınları)

“Ve şöyle muhakeme yürüttüler: Eğer sınıfsız toplumdan söz ediliyorsa, bu, sınıf mücadelesi zayıflatılabilir, proletarya diktatörlüğü zayıflatılabilir ve bir bütün olarak devlete, o zaten gelecekte sönüp gitmek zorunda olduğundan, bir son verilebilir demektir. Ve yakında artık sınıfların olmayacağı, —yani sınıf mücadelesinin de, hiçbir sorunun ve huzursuzluğun da olmayacağı— beklentisiyle, yani artık silahların bir kenara koyulabileceği ve sınıfsız toplum beklentisiyle kendini rahatça uykuya verebileceği beklentisiyle kendilerinden geçtiler. Kafalardaki bu karışıklığın ve bu düşüncelerin, eskinin kendiliğinden yeniye dönüşmek zorunda olduğu ve günlerden bir gün, farkında olmadan, sosyalist topluma varacağımız yolundaki sağ sapmacıların bilinen görüşlerine tıpatıp benzediğine hiç kuşku yoktur. Gördüğünüz gibi, yenilgiye uğratılan anti-Leninist grupların ideolojilerinin kalıntıları kesinlikle yeniden canlanacak durumdadır, ve yedi canlılıklarını yitirmiş olmaktan uzaktır. Şu açıktır: Eğer görüşlerdeki bu karışıklık ve bu Bolşevik olmayan ruh hali Partimizin çoğunluğuna egemen olsaydı, Parti terhis edilmiş ve silahsızlandırılmış kalakalırdı.” ( Josef Stalin,Leninizmin Sorunları, Sayfa:596, İnter Yayınları)

Stalin bunun yanında komünizmin, sırf üretim araçlarının mülkiyetinin değiştirilmesi ile kurulacağına inanmıyordu. Stalin komünizmin ekonomik olarak tam anlamıyla kurulabilmesi için işçilerin yeterli bir kültürel seviyeye sahip olması gerektiğini belirtiyordu ve komünizme ilerlerken bir sorunun ancak yönetici sınıfın yanlış tutumundan kaynaklanabileceğini belirtiyordu.

“Gerçekte kafa ve kol emeği arasındaki çelişkinin kaldırılması, yalnızca işçi sınıfının kültürel ve teknik düzeyinin mühendislerin ve teknisyenlerin düzeyine çıkarılmasıyla sağlanabilir. Bunun gerçekleşemeyeceğine inanmak gülünç olurdu…Düşünsel ve bedensel emek arasındaki çelişkinin
temellerini yalnızca işçi sınıfının böylesi bir kültürel ve teknik gelişiminin ortadan kaldırabileceğinden, yalnızca onun sosyalizmden komünizme geçişe başlamak için gerekli olan yüksek emek
üretkenliğini ve tüketim araçları bolluğunu garanti edebileceğinden kuşku duymak için hiç bir neden yoktur.” (Josef Stalin,Leninizmin Sorunları, Sayfa:630, İnter Yayınları)

“Eğer yönetici kurumlar doğru bir siyaset uygularlarsa, bu çelişkiler, uzlaşmaz çelişkiler halinde soysuzlaşamazlar ve üretim ilişkileri ile toplumun üretici güçleri arasında bir çatışmaya varamazlar. Yaroşenko yoldaşın önerdiği gibi yanlış bir siyaset izlersek, durum bambaşka olur. O zaman bir çatışma kaçınılmaz olur, ve üretim ilişkilerimiz, o zaman üretici güçlerin sonraki gelişmesi için çok ağır bir engel olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.”(Stalin,Son Yazılar,Yaroşenko Yoldaşın Başlıca Yanlışı) 

Moskova Duruşmaları

Burjuva aydınların bize empoze etmeye çalıştıkları Moskova Duruşmalarında yargılananların “melek,masum” olduğu iddiası gerçekleri yansıtmaktan çok uzaktır. Moskova Duruşmalarında ceza alanların hepsi suçludur. Bu reddedilemez bir gerçektir. Burjuva aydınların, tutukluların Moskova Duruşmalarındaki savunmalarını zorla verdiğini iddia etmesi kara propagandadan başka bir şey değildir. Yeni yapılan araştırmalar gösterdi ki tutukluların bir kısmı Moskova Duruşmasından önce de parti toplantılarında suçlarını itiraf etmişlerdi. Burjuva aydınlar sanıkların bu itirafları karşısında sessiz kalması bizce her şeyi açıklamaktadır. Buharin’in aşağıdaki itirafı her şeyi açıklamaktadır.

“Buharin konuşmasını bitirirken de Trotskiycilere karşı “kutsal öfkesini” bir kez daha ifade etmeyi unutmadı ve üstelik onları faşistlerle kıyasladı:
“ Şu anda, genel olarak bakıldığında, parti açısından en temel ve en önemli mesele, gayet gizli, büyük yer altı deneyimine sahip, yeni mücadele usullerini iyi bilen, güçlerini adamakıllı konumlandırmış bir terörist parti örgütünün kurulmuş olmasıdır… Ben bütün bu Trotskiyciler, sabotajcılar ve kundakçıların yok edilmelerini ifşa edilmelerini yüzde yüz, tamamen doğru ve zorunlu buluyorum.” Tabi ki Buharin temelde kendini aklamak için konuştu; ancak o da kendine yöneltilen suçlamalar kadar asılsız ve kanıtsız bir savunma yaptı. Üstelik bunu yaparken, kendisinin “sağ”cı muhalefet içindeki aktif rolünü de birkaç kez itiraf etmek zorunda kaldı:
Ben 1928-1929 arasında partide muhalefet mücadelesi yaptığımı hiç inkar etmedim…1928-1929 arası partiye karşı çok günah işledim. Bunu biliyorum. Bunların kuyrukları bugüne kadar uzanıp gelmektedir. O zaman peşimden gelenlerin bir kısmı, Tanrı bilir nerelere varana kadar evrim geçirdiler. Bunu bilmem; fakat teorik olarak bunu inkar etmiyorum… Ben gerçekten 1928-1929 yılları arasında, verdiğim beyanatlarla partiye karşı suç işlemiştim. Son beyanatımı 1930 kışında “örgütlenmiş kapitalizm hakkında” konuşurken vermiştim.”(Yuriy Jukov, Öteki Stalin,Sayfa:302-303,Lena Yayınları)

Görüldüğü gibi Buharin bile kendisinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu söylemiyor aksine kendisinin suçlu olduğunu itiraf ediyor. Buharin’in bu itirafından sonra burjuva aydınların Moskova duruşması sanıklarını savunmaları oldukça düşündürücü bir hal aldığı kuşku götürmeyecek kadar net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Burjuva aydınların bir diğer yalanı ise Moskova Duruşmasında yargılanan kişilerin “kendilerine empoze edilen bütün suçlamaları kabul etmek zorunda kaldıkları” iddiasıdır. Burjuva aydınlar bu iddia üzerinden Moskova Duruşması tutanaklarında verilen ifadelerin “yalan” olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Fakat tutanakları okuduğumuzda durumun çok farklı olduğunu görüyoruz. Çünkü sanıklar kendilerine yönlendirilen her iddiayı kabul etmemektedirler. Bu da sanıkların ifadelerinin zorla verildiği iddiasını çürüten bir delil niteliği taşımaktadır. Buharin’in Moskova Duruşmalarında verdiği aşağıdaki ifadesi burjuva aydınları yalanlar niteliktedir.

“Ben soruşturma makamının ve yoldaş hakimler, sizin önünüzde neden teslimiyet gerekliliğine vardığımı anlatmak istiyorum. Bizler yeni hayatın sevinçlerine karşı en adi araçlarla mücadele ettik. Ben Vlademir İlyiç’in hayatına suikast suçlamasını reddediyorum ama karşı devrimci arkadaşlarım ve onların başında da ben, Stalin tarafından muazzam başarılarla sürdürülen Lenin’in eserlerini yıkmak istedik.”(Buharin, Duruşma Tutanağı, Moskova 1938, 847-848)

1936-1938 döneminde temizlenenler aslında kimlerdi?

Yukarıda da aktardığımız gibi Stalin, sosyalizmin Sovyetler Birliği’nde inşa edilmesi için 1-tarımın kollektivizasyonunu, 2- ağır sanayi sanayinin kurulması, 3- merkezi planlı bir ekonominin organize edilmesini istiyordu. Muhalefet ise sosyalizm kurulmasın diye tarımın kollektivizasyonuna karşı çıkmakta, hafif sanayiye dayalı bir kalkınma planı önermekte ve merkezi planlı bir ekonomin kurulmasına karşı çıkmaktaydı. Muhalefet sosyalizmin kurulmasını önlemek için bürokratik tarzda önlemler almakta ve sabotaj eylemleri düzenlemekteydi. Hatta yeni anayasanın yürürlüğe girmesini engellemeye çalışmaktaydılar. Bunun nedeni ise yeni anayasanın partideki bürokratik tabakayı tasfiye etmeye yönelik hazırlanmış olmasıydı. Stalin’in en iyi yaptığı işlerin başında partideki bürokratik unsurlara karşı mücadele geliyordu.

Stalin’in lider olması imtiyazlı parti bürokratlarının büyümesini değil, tersine onların temizlenmesinin izlediği gerçeğidir. Sosyalizmin inşasında kendi dar çıkarlarını ikinci derecede tutmaya isteksiz hala NEP’in getirdiği çıkar mantığına bağlı ve yetersiz teknotratlar yeni bir kuşak kadroyla değiştirildi. 1930’larda işçi sınıfından gelen teknik kadronun sayısı ve oranı, fabrika ve çiftlik yönetiminden gelenlerden fark edilir derecede büyüdü. Bu, Bolşevikler tarafından kurulan Sovyet Üniversite ve teknik enstitülerden çıkan ilk işçi sınıfı teknisyenleri kuşağıydı. Bunlar doğallıkla parti ve devlette lider durumuna geldiler ve Lenin’in NEP’ten bahsederken eksikliğini vurguladığı işçi sınıfı uzmanlarının yeni kuşağı oldular.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:49-50)

Parti Temizliği Nasıl yapıldı?

Burjuva ayınlar Sovyetler Birliği’nde yapılan parti temizliğinde temizlenen kadroların “öldürüldüğü” yalanını ortaya atmaktaydılar. Fakat her zaman olduğu gibi gerçek bunun tam tersiydi. Sovyetler Birliği’nde temizlenen kadroların büyük çoğunluğu “emekli edilerek” tasfiye edilmişti yani diğer bir değişle Sovyetler Birliği’nde tasfiyeler bürokratik unsurların öldürülmesi şeklinde yapılmadı. Bu yüzden burjuva aydınlar ne diyorsa sosyalistler gerçek bunun tam tersidir diye düşünürse hakikati bulacaklarına eminim.

“Üçüncü olarak, tekil parti üyelerinin temizlenmesinin genel nedeni, muhbirlik ve karşı-devrim destekçiliği değil, bürokratik sorumsuzluktu.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:57)

“1938’de 1.6 milyon üyenin ihraç ya da istifasını getiren bir süreç yaşandı. Son olarak, Bolşevik partiden temizlenenlerin büyük çoğunluğu, şiddete ve ölüme maruz kalmadı. Çoğu basitçe emekli edildi.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:57)

Zaten Stalin Moskova Duruşmalarını yapmasaydı ve 1936-1938 arası parti temizliğini gerçekleştirmeseydi burjuva aydınlar Sovyetler Birliği Komünist Partisini bürokratların ve kariyeristlerin esiri olduğu propagandası yapacaktı. Parti temizliği yapıldığı için ise burjuva aydınlar laf değiştirmiş ve “partideki cadı avı başarılı oldu” şeklinde dezenformasyonlarını piyasaya sürmekteydiler. Aslında yukarıda değindiğim her iki eleştiride burjuvaların ve tekellerin işine yaramaktadır. Görüldüğü gibi “aydın” olmak, “sınıflar” ve “hizipler üstü” olmak böyle kirli bir şey.

Burjuva Düşüncedekiler İçin: Bir İhtimal Daha var(Moskova Duruşmaları Üzerine)

Burjuva düşüncesindeki insanlar için bir ihtimalin daha olduğunu akıllarında bulunmasını istiyoruz. Burjuva düşüncesine sahip insanların(proleter ve müttefikleri) Stalin’e karşı haksız sekter ve uzlaşmaz tavırlarını son vermeye çağırıyoruz. Moskova Duruşmasındaki ifadelerin doğru olduğuna dair büyükelçi raporlarını dikkate almaya çağırıyoruz. Ayrıca çoğu insan için Nikaragua ve Küba’ya CIA’in ajan sızdırdığı kuşku götürmez bir gerçek olduğu düşünülüyorsa neden Almanların Sovyetler Birliği’ne ajan sızdırdığı iddiası gerçek olmasın?

“Mahkemelerde bulunan tanıkların yazdığı, takibatı haklı çıkarabilecek anılara ya da el yazmalarına bakılmıyor bile. Birkaç yorumcu, örneğin ABD’nin Sovyetler Birliği elçisi Joseph Davies tarafından yazılan belgeleri ciddiyetle ele alıyor. Davies, Moskova mahkemelerini izlemiş ve Devlet Sekreterliğine verdiği raporda, “haklı bir kuşkunun ötesinde” suçlananların ihanet ettiğini yazıyor ve mahkemeleri izleyen çoğu diplomat “davanın korkunç bir politik karşıtlığı ve aşırı ciddi bir noktayı ortaya koyduğuna” inanıyor.(Davies,1941, 271-272) Davies’in izlenimleri, gelişigüzel bir okumayla dahi, itirafların mantıksal olarak tutarlı olduğunu ve suçlananların hiç birinin zora maruz kaldığını belirtmediğini (bunu yapsalar da kaybedecek bir şeyleri yoktu hatta uluslar arası gözlemcilerin varlığı nedeniyle avantaj sağlayabilirdi) ortaya koyuyor. Bir İngiliz avukatı ve parlementeri D.N.Pritt şöyle diyor: “Davaların gelişimini izleyen herhangi biri için, mahkemede sözlü olarak yapılan itirafların düzmece ya da ezberlenmiş olamayacağı çok açık”(Pritt,1937).” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:58)

“CIA’in Sandinistlerin, Kübalı ve Vietnamlı komünistlerin arasına sızdığına inanabiliyorsak, neden Nazi gizli servisinin Bolşevik Partiyle bağlantı kurmaya cesaret edebileceğine inanmayalım? Amaçlarına ulaşmak için silaha ve paraya gereksinim duyuyorlarsa ve bunlar da ancak emperyalist ülkelerde mevcutsa, Sovyet muhalefetinin, Sovyet ülkesini Almanlarla Stalin yönetimin devrilmesinden sonra(Buharin’in mahkemesinde itiraf ettiği gibi) bölüşmek konusunda anlaştığına inanmak neden o kadar zor olsun?” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:58)

Kişiye Tapınma Üzerine

Bilindiği gibi kişiye tapma eleştiri ilk kez sistematik bir şekilde XX.Kongre’de geliştirilmiştir. Stalin’den sonraki Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Kruşçev  XX.Kongre’nin gizli oturumunda Stalin’e karşı düzenlemiş olduğu iftiradan birini de kişiye tapınma oluşturmaktaydı. Fakat gerçek gene bunun tam tersidir. Maddeler ilk göründükleri haliyle algılandığında Stalin dönemi anlamak bir paradoks durumuna dönüşüyor. O yüzden maddenin ilk görünen halini icat eden Kruşçev ve buna çölde vaha görmüş gibi atlayan burjuva aydınların tezlerinin arkasında yatanlara bakmamız lazım. Stalin hayatı boyunca kendisini öven insanları eleştirmiş ve bunun gereksiz olduğunu bildirmiştir.

“Bana karşı “bağlılığınızdan” söz ediyorsunuz. Bu sözlerin ağızdan tesadüfen dökülmüş olması mümkündür. Ama eğer bu sözcükler ağızdan tesadüfen çıkmadıysa, o zaman size kişilere karşı bağlılık “prensibi”nden vazgeçmeyi öğütlerim. Bu Bolşevik bir tarz değildir. İşçi sınıfına, onun partisine, devletine bağlı olun. Bu gerekli ve iyidir. Ama bu bağlılığı kişilere karşı bağlılıkla, bu boş ve yararsız aydınca tumturaklı parlak sözlerle karıştırmayın.”(Josef Stalin,Eserler Cilt:13,Sayfa:28)

“Kendinizi “Lenin ve Stalin’in öğrencisi” olarak tanımlamanıza karşıyım. Benim öğrencim yok. Lenin’in öğrencisi olarak tanımlayın kendinizi, Şatzkin’in eleştirilerine rağmen buna hakkınız var. Ama kendinizi Lenin’in öğrencisinin öğrencisi olarak tanımlamanızın hiç nedeni yok. Gereksiz.”(Josef Stalin,Eserler Cilt:9,Sayfa:126)

Stalin Hangi Konuda Yetersiz Kaldı?

Bu kadar Stalin savunusu yaptıktan sonra bazı okuyucuların aklında şu soru oluşmuş olabilir “Stalin eleştirilemez mi?” Stalin dönemi tabi ki eleştirilebilir ama kelimenin burjuva manasında değil. Bu yüzden Stalin’i eleştireceksek yukarıdaki gibi burjuva tarzı eleştirileri sosyalist tarzda bir eleştiri olarak görmemiz mümkün değildir. Yukarıda değindiğimiz iddialar bir iftira ve dezenformasyon çalışmasının bir ürünüdür. Bu yüzden o iddiaları kabul etmemiz, saygı duymamız  ve hak vermemiz mümkün değildir. Stalin’in eksik kaldığı noktalardan biri kulakların ve ağır sanayi burjuvazisinin artıklarının tamamını öldürmemiş olmasıdır.

Bir milyon aileye yakın güçleriyle köylü nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan kulaklar üretim, ticaret ve tefecilik yoluyla büyüyerek zenginlik kazanmakla kalmadılar spekülatif amaçlarla büyük miktarda buğday yığmaya başladılar.” ?”(Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:45

Yukarıda verdiğimiz alıntı Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde 4 milyon kulak olduğunu göstermektedir. Stalin Sovyetler Birliği’nde toplam 2 milyon kişiyi öldürmüştür(yüzde 70’i hırsız ve tecavüzcü yüzde 30’u politik karşı devrimci suçlu bknz.Maria Sousa Sovyetler Birliğine İlişkin Yalanlar ve Gerçekler) Ayrıca Lenin kendi döneminde 2 milyon kulak olduğundan bahsetmekte ve bunların hepsine “Bu kulaklara karşı amansız savaş onlara ölüm!”(Lenin,Seçme Eserler cilt:8,Sayfa:145-146) sloganı ile savaş açmıştır. Lakin ne Lenin ne de Stalin tasfiye edilen sınıfların mensuplarının hepsini öldürememiş, bu eski sömürücü sınıflar alışkanlık gücünden dolayı Sovyetleri yıkmaya çalışmış ve 2. Paylaşım Savaşında 20 milyon komünistin ölümünden sonra 1936-1938’de kaybettikleri güçlerine tekrar kavuşmuşlarıdır. Bu karşı devrimci özneler Stalin’in ölümünden sonra XX.Kongre ile birlikte zafer kazanmış ve Sovyetler Birliğinde Kapitalizmin restorasyonuna girişmişlerdir.


Sonuç olarak Stalin dönemi eleştirilecekse bu eleştiri Stalin’in yeterince karşı devrimci sınıf mensubunu öldürememesi şeklinde olmalıdır. Stalin eğer bu grupları yok edebilseydi şu anda işçilerin oraklı çekiçli bayrağı beyaz sarayda dalgalanıyor ve kapitalizmin esamesi okunmuyor olurdu. İşte Stalin döneminden öğreneceğimiz hata budur. Hatasıyla doğrusuyla proletaryanın ve müttefiklerinin çıkarı için mücadele eden tarihsel mirasımız ve tarihsel önderimiz Josef Stalin izindeyiz! Bıraktığın yerden devam ediyoruz!