10 Ağustos 2013 Cumartesi

Gezi Parkının Bize Göz Kırptığı Toplumsal Olgular


Yönetenlerin yönetememe krizi bütün toplumlarda ender olarak görülen bir olgudur. Modern zamanın hakimi burjuvazi eski sömürücü sınıflardan edindiği dersle sömürülen sınıfları nasıl tahakküm altında tutacağını her geçen gün daha kusursuz bir biçimde öğrenmektedir. Ama tarihin yasaları gereği belli tarihsel dönemlerdeki bunalımlara engel olamamakta ve bu isyanları kontrol edememektedir. Böyle zamanlarda burjuvazi çeşitli taktikler geliştirmiştir. Bu yöntemlerden biri eski zamandan beri uygulana gelen şiddettir. Burjuvazi şiddet biçimlerini her zaman revize etmekte ve kendi başarısı için kusursuz hale getirmektedir. Şiddetin yanında burjuvazi halka rüşvet vererekte sosyal dengeyi korumaya çalışmakta ve olabilecek isyanları önlemeye çalışmaktadır.

Fakat bu çabalar bazen hüsrana dönüşmekte ve kitleler ayaklanmaktadırlar. İsyanları burjuvazi genellikle bastırabilmektedir fakat kitlelerin nihai kurtuluşunu proleter nitelikte olan isyanlar ve bu isyanlardan sonra ortaya çıkacak olan sınıfsal tahakküm ilişkilerinin değişmesi ile kitleler kendi kurtuluşlarını edinebilme özelliğine sahip olabilir. Lenin 1917 yılının Nisan ayında kitleler henüz küçük-burjuva ideolojisine tabiken gördüğümüz sosyal dinamiklerle, Gezi isyanlarıyla ortaya çıkan sosyal dinamikler aradan neredeyse 100 sene geçmesine rağmen benzerlikler göstermektedir.

“Tüm dünyada, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin hükümetleri, halkı baskı altında tutmak için iki yol bulmuşlardır. Önce zor(şiddet). Nikolay Romanov I(Sopa Nikolay) ve Nikolay II olan ve olmayan şeylerin azamisini göstermişlerdir. Ama, en iyi bir büyük devrimler ve yığınların devrimci hareketleri dizisi ile “eğitilmiş” İngiliz ve Fransız burjuvalarının uyguladıkları bir başka yol daha vardır: Yalan, pohpohlama, tatlı sözler, sayısız vaatler, bir meteliklik sadakalar, asıl önemli olanı korumak için verilen önemsiz ödünlerdir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:50)

Görüldüğü gibi Lenin burjuvazinin egemenliği sağlamak için ilk önce şiddeti ikinci olarakta rüşveti silah olarak kullandığını açıklıyor. Gezi isyanlarında polisin orantısız şiddet kullanması ne polisin kötülüğünden kaynaklanmakta ne de onun hakimi olan kapitalistlerin kötülüğünden. Bu şiddet kullanma durumu kapitalizmin geçmişten bugüne sahip olduğu bağ ve ilişkilerinin bir sonucudur. Lenin 1.paylaşım savaşının çıkma sebebi olarakta benzer şeyler söylemiştir:

“ Savaş, hiç kuşkusuz her ne kadar yalnızca kapitalistlerin yararına da olsa ve onlardan başka kimseyi zenginleştirmese de, kapitalist açgözlülerin kötü niyetinden doğmamıştır. Savaşa dünya kapitalizminin bir yarım yüzyılı, bağ ve ilişkilerinin sonsuz çokluğu yol açmıştır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:53)

Kitleler kapitalizmin belli koşullardaki gelişme seviyesinde ortaya çıkmış olan o zaman içindeki mevcut bağ ve ilişkilere dayanamaz hale geldiklerinde isyan yolunu seçmekte ve geçmişte onlar için kutsal olan düzenin kurallarını sorgulamakta ve o kurallara itihat etmeyi reddedip devletin kolluk kuvvetleriyle veya daha açık bir biçimde söylersek devleti karşılarına almaktadırlar. Kitleler istedikleri kadar anayasaya saygılı olma sloganı kullansalar da, devlete karşı olmadıklarını açıklasalar da bir noktada devleti karşılarına almaktadırlar.

“Rusya’daki durum budur. Rusya bugün coşkunluk içindedir. On yıldan beri siyasal uyuşukluk içinde yaşayan, çarlığın korkunç boyunduruğu ve büyük toprak sahipleri ve fabrikacılar yararına bir kürek mahkumu çalışması ile siyasal bakımdan alıklaşmış milyonlarca  ve on milyonlarca insan, uyanmış bulunuyor ve siyasal yaşama özlem duyuyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:48)

Türkiye’deki Gezi isyanından önce kitlelerde Rusya’daki gibi uyuşukluk içindeydi ama Gezi isyanından sonra artık eski uyku durumunu bir nebzede olsun kırıldı ve kitleler siyasal yaşama özlem duymaya başladı. Sorun bu özlemin küçük-burjuva nitelikte olması ile proleter nitelikte olması arasındaki farka bağlıdır. Hem Rusya’da(Nisan ayında) hem Türkiye’de bu isyan küçük burjuva niteliktedir.

“Rusya, Avrupa’nın en küçük burjuva ülkesidir. Korkunç bir küçük-burjuva dalgası her şeyi bastırdı; bilinçli proletaryayı yalnızca sayısı ile değil, ideolojisi ile de ezdi, yani çok geniş işçi çevrelerini ardından sürükledi, kendi küçük-burjuva siyasal düşüncelerini onlara da bulaştırdı. Küçük-burjuva, burjuvaziye bağımlıdır; çünkü (toplumsal üretimde tuttuğu yer bakımından) o da proleter olarak değil, ama patron olarak yaşar. Düşünce tarzı bakımından da burjuvaziyi izler. Kapitalistler karşısında, sosyalizmin bu en kötü düşmanları karşısında körükörüne kanıcılık; Rusya’daki yığınların güncel siyasetini niteleyen şey, işte budur” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:49)

“Madalyonun öteki yüzü de, Rusya proletaryasının sayısal yetersizliği, yetersiz bilinç ve örgütlenme derecesidir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:49)

Proletaryanın yetersizliğinden dolayı Gezi isyanı küçük burjuva nitelikteydi. İsyan sosyalizme yakınlıktan çok bir demokratik hak arama mücadelesine benziyordu. Kitleler içinde bulundukları otokratik düzene isyan etmişler kendi yaşam tarzlarına karışan, kitlelerin kendi sözünün kıymetinin olmadığı algısı Gezi isyanının temel nedenine oturdu. Tabiki bu gruplar arasında ekonomik durumu kötü olanların sayısı az değildi ama isyanın nedeni olarak kitleler ekonomik sebepten çok demokratik hakları öne koymuşlardı. Kitleler kendiliğindenliği seçmişlerdi. 

Bu özelliklerden dolayı isyan her ne kadar iyi niyetli de olsa küçük-burjuva özelliğini taşıyordu Plehanov veya Kautsky’nin rüyaları gerçek oldu! Gezi isyanını anlamamız için sınıfsal bir analiz yapmak bu yüzden zorunludur yoksa dediklerimiz entelektüel lafazanlık olacak ve olayı sınıf gerçekliğinden kopardığımızda  küçük-burjuva felsefi kavramlar birbirini izleyecek ve kitleler böyle yazılmış yazılardan hiçbir şey anlamayacaklar ve haklı olarak “bu yazar burada ne saçmalamış?” diyeceklerdir. Türkiye’de Gezi üzerine yazılan yazıların bir kısmında olduğu gibi. Lenin’in şu sözleri derdi proletaryanın kurtuluşu olanlar için pusula vazifesini görmektedir:

“ Bireyleri, vb. değil, nesnel olguları, yığınları ve sınıfları göz önünde tutması gereken bir marksist için, gerçek durumun yukarıda belirtilmiş bulunan özgünlüğü, şu anda izlenecek taktiğin özgünlüğünü zorunlu bir biçimde belirlemektir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:49)

“Şimdi görevimiz, bunalım sırasında ortaya çıkan güçleri, yani sınıfları daha dikkatli bir biçimde incelemek ve bu incelemelerden proletarya partisi için dersler çıkarmaktır. Çünkü bütün bunalımların en önemli yönü, o zamana kadar gizli kalan şeyi açığa vurmaları, saymaca olan, yüzeysel olan, ikincil olan şeyi reddetmeleri, siyasetin tozunu silkip atmaları ve sınıflar savaşımının gerçek güçlerini herkesin gözü önüne sermeleridir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:73-74)

Kitlelerin iyi niyeti burada önemli değildir. Gezi olayında da kitleler iyi niyetleriyle söyledikleri “Kahrolsun AKP” “Hükümet İstifa” gibi sloganlar saf saf ileri sürülmüş fakat çözüm sunmayan sloganlardır. Hükümetin istifası kitlelerin sorunlarını çözmeyecektir. Bir küçük-burjuvanın yaptığı gibi “kendisine baskı uygulayan seçilmiş zorba düşsün yerine kim gelirse gelsin” mantığıdır bu. Sorun hükümetin istifa etmesi değil sömürü sisteminin değişmesidir. Kapitalizmin yıkılmasıdır çözüm. Mustafa Kemal’in askerleri değil Vlademir İliç’in askerlerdir çözüm. Kendiliğinden hareket  ve demokrasi değil proleter merkeziyetçilik ve proletarya diktatörlüğüdür çözüm.

“Plehanov veya Kautsky gibi küçük-burjuvazi “sosyal demokrasi”si bilgiç ve görenekçilerinin marksist devlet kuramını çarpıtmaktan vazgeçmelerini beklemeksizin, kendiliğinden ve kendi tarzlarıda bir demokrasi yaratan halk yığınlarının girişkenliğiyle doğmakta olan şey, işte budur. Marksizm anarşizmden, genel olarak devrimci dönem ve özel olarak kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi boyunca, devletin ve bir devlet iktidarının zorunluluğunu kabul etmesiyle ayrılır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:54)

Bir takım yazarların dediği gibi Gezi olayları sınıfsal analiz edilemez. Gezi parkına katılan kitleler sınıfsal analizden öte birşeylerin yaşanmasına sebep oldular demek 100 sene önce Lenin’in izinden gidenlerin yerine Plehanov veya Kautsky’nin izinden gidenlerin sloganıdır. Her zaman olduğu gibi küçük-burjuvazi kendinden beklenini yapmış bir oraya bir buraya giden sınıfsal algısından dolayı 2 ay önce devleti karşına alıp çatışırken şimdi hiçbir şey yokmuş gibi eski hayatına devam etmektedir. Burjuvaziyle gene uzlaşmış durumdadır. Kendi fırıldaklığından dolayı sonbaharda gene isyan etmesi muhtemeldir ama şimdi hareketin itici gücü yaz tatilindedir. “Aradığınız isyancıya şu an ulaşılamıyor lütfen yaz tatilinden sonra tekrar deneyin” desek yanılmış olmayacağımızı düşünüyoruz.

Sonuç


Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok metnin sığ kısmı olarak Gezi’yi okuduğumuzda  umutsuz bir tablo ortaya çıkıyor ama gerçek öyle değildir. Hatta Gezi isyanı bile bu sistemde tarihin sonunun gelmediği göstermeye yarayan olumlu bir veri olarak düşünülebilir. Daha geniş düşünürsek 1990’ların başında kurulan EZLN, Latin Amerika’daki köylü isyanları, Hindistan’daki Maocular, Wall Street eylemleri, Yunanistan’daki gelenekselmiş ekonomik isyanlara baktığımızda bu isyanların büyük çoğunluğuna küçük-burjuvazi önderlik etmiş olsa bile Emperyalizm aşamasının 4. Bunalım evresinde yönetenlerin yönetememe krizi zirve yapmış durumdadır. Yönetenler bu isyanlara küçük-burjuvazi önderlik ettiği için kısa vadede şükretmekte ama ileride proletaryanın önderliği alacağını bilmelerine rağmen bunu dillendirmemekte ve her geçen gün ölüme 1 gün daha yaklaştıklarının korkusuyla her sabah uyandıklarında o gün bugün mü? Diye düşünmekten kendilerini alı koyamamaktadırlar. 4. Bunalım evresinde toplumsal devrim hazırlanıyor. Nasıl ki Marx Engels bunu kendi zamanlarında görmüş ise bugünde devrim uzaktan bize göz kırpmaktadır.