1 Eylül 2013 Pazar

Anadolu’daki Sosyalist Devrim için Proletaryanın Uygulaması gereken Strateji ve Taktik

Emperyalizm öyle bir şeydir ki sadece mevcut sınıflar arasındaki üretim ilişkilerini belirlemez aynı zamanda hegemonyası altındaki sınıfların bilinçlerine de derinlemesine işler.  Bu yüzden emperyalizm proletarya ve onun müttefiki olan sınıfların bilinçlerine de nüfus etmiş durumdadır. Bu nüfus etme durumu sadece proletaryanın ve müttefiklerinin bilinçlerine yansımaz aynı zamanda hareketlerine de yansır. Proletaryanın ve müttefiklerinin oluşturduğu örgütlerde de emperyalizmin tortularına ulaşmak mümkündür. Emperyalizm, proletarya ve müttefiklerinin örgütüne müdahale ettiğinde ilk yapacağı iş proletaryanın geçmiş zamanlarda edindiği mücadeleleri ve bu mücadelelerde edindiği dersleri unutturmaya çalışır. Unutturamazsa o gerçekliği bozmaya ve kendi tekeline sokmaya çalışır. Örnek olarak 1 Mayıs 1977 katliamı ile ilgili emperyalizmin maşası Halil Berktay ve burjuva basının söyledikleri gösterilebilir.

Emperyalizm sadece mücadele tarihini değil aynı zamanda mücadeleden çıkan dersleri unutturmaya çalışır. Bu alanda enerjisini Sovyet deneyimine çevirir ve Sovyetlerde proletaryanın edindiği dersleri bir bir çarpıtarak proletaryanın kurtuluşunu engellemeye çalışır. Emek sömürüsü düzenine karşı bir sempatisi olan kitleleri kendi güdümünde tutmak için emperyalizm, doğru olan deneyimleri yanlışmış gibi göstermekte ve ayrıca yanlış olan deneyimleri doğruymuş gibi göstererek proletarya ve müttefikleri üzerinde bir denetim kurmaya çalışır. Bunun için emperyalizm proletaryanın “Strateji ve Taktiği’nin” genel ilkelerini çarpıtarak hareketleri küçük burjuva devrimciliğine dönüştürmeye çalıştırmaktadır.

Sorunun aslında Marksizmin ideolojik bir sorunu olduğunu kitlelere inandırmaya çalışmakta ve kendi “Strateji ve Taktiği’ni” proletarya ve müttefiklerine benimsetip buradan sömürü düzenin devamını sağlama amacı gütmektedir. Aslında Marksizmin ideolojik bir sorunundan öte Marksizmin ideolojisinin uygulanma sorunu vardır. Dünyada Marksizmi hakkıyla uygulayan örgütler yok gibidir. Emperyalizm örgütlerin bu açığından faydalanıp Marksizmin ideolojik sorunu maskesinde kendi revizyonist teorilerini kitlelere bol “post” önadlarıyla yedirmeye çalışmaktadır. Ortaya “Strateji ve Taktik’ten” yoksun emperyalizmle nasıl savaşacağını bilmeyen örgütler ve kişiler çıkmakta ve böylece yavaş yavaş emperyal sisteme istemeden de olsa entegre olmaktadırlar.

Strateji ve Taktik

İlk önce her şey Strateji ve taktik olmaz. Proletarya hareketinin ancak öznel yönü strateji ve taktiğin alanına dahildir. Hareketin nesnel yönü(Ülkenin ekonomik gelişimi, kapitalizmin gelişmesi, eski devlet iktidarının parçalanması, proletaryanın ve onu çevreleyen sınıfların kendiliğinden hareketleri, sınıfların çatışmaları) proletaryanın strateji ve taktğinin alanı içinde değildir. Strateji ve taktik ancak nesnel yönlerden analiz ettiği sonuçlara dayanarak oluşabilir.
Marksizmin teorisi, programı, stratejisi ve taktiğinin özellikleri ise şöyledir:

“2 -Marksizmin teorisi, her şeyden önce objektif süreçleri gelişimleri ve yokoluşları içinde araştırır, gelişme eğilimini belirtir, kaçınılmaz olarak iktidara gelecek veya iktidardan düşecek, düşmek zorunda olan sınıf ya da sınıflara işaret eder.
3- Marksizmin programı teoriden çıkarılan sonuçlara dayanır, yükselen sınıfın -bu durumda proletaryanın-, kapitalizmin gelişmesinin belirli bir dönemi boyunca veya tüm kapitalist dönem boyunca hareketinin hedefini (asgari program ve azami program) belirler.

4- Strateji, programın direktiflerini kendine kılavuz edinir ve içte (ulusal) ve uluslararası planda mücadele eden güçlerin tahliline dayanır, proletaryanın devrimci hareketinin yöneltilmesi gereken genel yolu, genel doğrultuyu saptar ki, oluşan ve gelişen güçler dengesinde en iyi sonuçlar alınabilsin. Buna uygun olarak, sosyal cephede proletaryanın ve müttefiklerinin güçlerinin mevzilenme planını ortaya koyar (genel mevzilenme).” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:10, Evrensel Basım Yayın)

“Taktik, hareketin kabarma ve alçalma, devrimin yükselme ve alçalmasının nispeten kısa dönemi için proletaryanın davranış çizgisini saptamak, eski mücadele ve örgütlenme biçimlerinin ve eski şiarların yerine yenilerini geçirerek, bu biçimleri birbiriyle birleştirerek vb. bu çizginin uygulanması için mücadele etmektir…Taktik daha az önemli hedefleri önüne koyar; çünkü onun hedefi, bir bütün olarak savaşı kazanmak değil, devrimin verili yükselme ya da alçalma dönemindeki somut duruma uygun şu ya da bu muharebeyi, şu ya da bu çarpışmayı, şu ya da bu kampanyayı, şu ya da bu eylemi başarıyla gerçekleştirmektir. Taktik, stratejinin bir parçasıdır, ona bağlıdır ve ona hizmet eder.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:67-68, Evrensel Basım Yayın)

Bu aşamaları özet geçersek Marksizmin teorisi hangi sınıfın iktidara geleceğini ve düşeceğini belirler. Marksizmin programı ise yükselen sınıfın(proletaryanın) tüm kapitalist dönem içindeki hedefini saptar ve asgari ve azami programı oluşturur. Strateji ise proletaryanın amacına ulaşmak için hangi sınıflarla ittifak kuracağını saptar. Örnek olarak: proletarya ile yoksul köylülüğün ittifakı stratejinin alanı içindedir. Taktik ise proletaryanın mücadele, örgüt ve slogan biçimlerini belli bir stratejik evreye uygun bir biçimde belirler. Strateji değişmese bile taktik aynı stratejik evrede değişebilir.

Bu aşamalar proletaryanın ve müttefiklerinin başarısı için olmazsa olmaz şeylerdir. Bu yüzden sınıfsal bakış sosyalizmin zaferi için kaçınılmazdır çünkü sınıfsal bir bakış açısı yoksa proletaryanın strateji ve taktiği olamaz. Strateji ve taktiği yoksa sosyalizmin yeniden kuruluş şansı yoktur demektir.

Ezilenler Siyaseti Sosyalizm açısından neden tehlikelidir?

Sovyetlerin yıkılışından sonra dünyada sosyalist hareketler içinde sınıf siyasetinin zayıflama evresine girildi ve dünya sol hareketi sınıf odaklı bir hareket yerine “ezilenler” odaklı bir harekete yöneldiler. Ezilen tanımı sınıfsal bir kökene dayanmadığı için hep muğlak bir tanımdır. Genel olarak ezilenlerin kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Ama genel olarak “egemen unsurlar tarafından baskı altına alınan toplumsal gruplar” gibi bir tanım yapılabileceğini düşünüyorum. Ezilenlerin içine (emekçiler,köylüler,kadınlar,gençler,lgbt bireyler,ezilen uluslar) girmektedir. Bu hareketi savunanlar bir unsurun herhangi bir unsuru üzerinde hegemonya kurmasını değil ortak çıkarlar üzerinde birlikte hareket edilmesini savunmaktadırlar. İşte bu noktada bu siyaseti güden hareketler sosyalist bir hareketten küçük-burjuva demokrat bir hareket olma eğilimine doğru yön değiştirmiş olmaktadırlar.

Çünkü Marksizmin teorisi hangi sınıfın yükseleceğine işaret etmektedir. Programı ise yükselen sınıfın amacı belirlemekte, strateji ise devrimin ana güçlerini ve yedeklerini belirlemektedir. Ezilenler siyaseti ise herhangi bir sınıfın bir diğeri üzerinde yükselebilme özelliği reddedip genel olarak ezilenler dediği için proletaryanın ve daha ileri gidersek sosyalizmin kuruluşunun strateji ve taktiği yok olmuş olacaktır. Çünkü ezilenler, ortak bir sınıftan  meydana gelmemekte, demokratik hak arama mücadelesinde kurulmuş bir ittifakın yansımasından başka bir şey olamamaktadırlar.

O Zaman Bugün İçin Ne Yapmalı?

Herşeyden önce bugün proletarya kendi stratejisini oluşturmak için bir genel mevzilenme planı yapmalıdır. Stalin proletaryanın olası müttefiklerini şöyle sıralamıştır:

“dolaysız: a) köylülük ve genelde ülke içindeki nüfusun ara tabakaları; b) komşu ülkelerin proletaryası; c) sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki devrimci hareket; d) proletarya diktatörlüğünün fetihleri ve kazanımları; proletarya, güçler dengesinde üstünlüğü sağlama aldıktan sonra, ödünler yoluyla güçlü düşmandan bir dinlenme molası elde etmek için, bu yedeklerin bir kısmından geçici bir süre vazgeçebilir.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:69, Evrensel Basım Yayın)

“dolaylı: a) proletaryanın, düşmanı zayıflatmak ve kendi yedek güçlerini kuvvetlendirmek için yararlanabileceği, ülkenin proleter olmayan sınıfları arasındaki çelişkiler ve çatışmalar; b) proleter devlete düşman olan burjuva devletler arasındaki, proletaryanın, saldırısı ya da zorunlu bir geri çekilme durumundaki manevralarında yararlanabileceği çelişkiler, çatışmalar ve savaşlar (örneğin emperyalist savaş); proletarya bunlardan, saldırısında ya da zorunlu bir geri çekilme sırasındaki manevralardan yararlanabilir.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik, Sayfa:69, Evrensel Basım Yayın)

Proletaryanın dolaysız müttefiklerin önemini kimse inkar edemez ama dolaylı görünen ikincil görünen yedekler önemli ölçüde proletaryanın zaferinde birinci derecede bir önceliğe sahip olabilmektedir. Stalin bunu şöyle açıklamıştır:

“ Önemleri herkesçe kolayca anlaşılacağı için, birinci türden yedekler üzerinde uzun boylu durmanın gereği yoktur. Önemleri her zaman açık olmayan ikinci kategorideki yedek güçlere gelince, bunların bazen devrimin akışı için birinci derecede öneme sahip oldukları söylenmelidir.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:69-70, Evrensel Basım Yayın)

İşte bu dolaylı müttefiklerin günümüzde can alıcı bir öneme haiz olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bu dolaylı müttefikler arasındaki “proleter devlete düşman olan burjuva devletler arasındaki, proletaryanın, saldırısı ya da zorunlu bir geri çekilme durumundaki manevralarında yararlanabileceği çelişkiler” Şu anda proletaryanın düşmanlarının en zayıf noktasını oluşturmaktadır. Proletarya bu çelişkiden yararlanmalıdır. Stalin düşmanın can alıcı noktasının önemi şöyle vurgulamaktadır:

“Devrimin ana güçlerini tayin edici anda düşmanın en canalıcı noktasında yoğunlaştırmak. Parti'nin Nisan-Ekim 1917 dönemindeki stratejisi, yedek güçlerden bu şekilde bir yararlanmanın örneği olarak alınabilir. Hiç kuşkusuz, bu dönemde düşmanın canalıcı noktası savaştı. Hiç kuşku yok ki, Parti, temel sorun olarak tam da bu sorunu ortaya atarak, nüfusun en geniş kitlelerini proleter öncünün çevresinde topladı.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:70, Evrensel Basım Yayın)

Bugünde proletaryanın düşmanlarının can alıcı noktası Rusya- A.B.D arasındaki gerilimdir. Proletaryanın bu gerilimden faydalanması için proletaryanın öncüsünün, kitlelerin bu gerilimde hangi ülkeden daha çok nefret ettiğini saptamalıdır yani nesnel yönü tahlil etmelidir. Washington Post adlı gazete bu veriyi bize sunmaktadır Türkiye'deki kitleler A.B.D’den en çok nefret eden dünyadaki üç ülkeden biri durumundadır (1).

Ayrıca Türkiye devletinin A.B.D ile yakın ilişkileri göz önüne alındığında topumdaki çoğu kesimin A.B.D’den nefreti proletaryanın öncüsünün örgütlenme ve ajitasyon faaliyetleri için inanılmaz bir imkan sağlamaktadır. Bunun yanında proletaryanın öncüsünün ittifak kuracağı ülkeler ise Rusya ve Suriye olmaktadır. Proletaryanın öncüsü A.B.D ve Rusya arasındaki emperyalist kampta  Rusya’dan sonuna kadar yararlanmayı başarmalıdır. Burada dikkat edilecek konu Rusya’nın hegemonyasına girilmemesine özen gösterilmedir. Rusya proletaryanın öncüsünü uydu olarak kullanmaya çalışmasına karşı dikkat edilmeli ve öncünün gözünün açık olması için herşey yapılmalıdır.

Sonuç olarak Marksizmin teorisi bize hala yükselen sınıfın proletarya olduğunu göstermektedir. Programı proletaryanın zaferine uygun hedefler belirlemek zorundadır. Stratejisi proletaryanın ittifak kuracağı güçleri belirlemelidir bunlar: yoksul ve orta köylülük, küçük burjuvazi, yabancı ülkelerin proletaryası ve emperyalist kamptaki gerilimin bir yansıması olarak Rusya ve Suriye(Esad)’dir. Taktiği ise anti- Amerikancı sloganlar, proletaryanın mücadelenin içinde aktif katılımı için yeni mücadele biçimlerinin azami kullanımı, örgütlenme biçimi olarak ise legal-illegal alanın birlikte çalışmaya devam etmesidir. Ezilenler siyaseti gibi proletaryanın strateji ve taktiğini yok eden kavramların ve bu kavramların uygulanmasının bırakılması birincil derece önem ihtiva etmektedir.

Geçmişe “özeleştirel” bakma altında emperyalizmin ideolojisini proleter hücrelere nüfus etmesi anca proletaryanın strateji ve taktiğinin uygulanmasıyla yok edilebilir. Emperyalizmin korkusu ve proleter hücrelere nüfus etmeye çalışması ancak şu şekilde açıklanabilir: Küllerimizden yeniden doğuyoruz kızıl zebaniler olarak hayalden gerçeğe doğru ilerleyip Emperyal cennet bahçesini yıkmaya hazırlanıyoruz! Ne mutlu o bahçeyi yıkmak isteyene ve onu yıkmak için mücadele edenlere…

Dipnot:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.