17 Mart 2013 Pazar

Tarihsel ilerlemeye ne olursa olsun sahip çıkmalıyız


 Tarihsel ilerlemeciliğe karşı çıkmak, günümüzün en önemli vebalarından biridir. Tarihsel ilerlemeciliğin düşmanları bu düşüncenin güncel koşullara uymadığı için bırakılması gerektiğini düşünüyorlar. Bu olayı tarihsel ilerme karşıtları şöyle temellendirmektirler:

‘Tarihin düz bir çizgi halinde gitmediği ve bu bakış açısıyla olaylara yaklaşan kişilerin hataya düşmesinin nedeni ise gerçek ile kafalarındaki durumun farklı olmasından dolayı bir türlü dış dünyadaki hakikate ulaşamamalarından kaynaklanmaktadır.’

Tarihsel ilerlemenin düşmanları devam etmektedirler:

‘ Bize hep şöyle dendi kölenin durumuna göre serfin durumu daha iyidir çünkü sömürücü sınıfın öldürme hakkı yoktur. Serfe göre işçinin durumu daha iyidir çünkü angarya kalkmıştır ve artık karın doyurma gibi bir soruna da yoktur. Peki o zaman karın doyurma sorununun ortadan kalkmadığı Rusya’da devrim nasıl oldu? Neden ilerlemenin en fazla olduğu ülkede devrim olmadı?’

Rusya konusuna geri döneceğiz ama önce tarihsel ilerleme teorisinin yanlış anlaşılan noktalarını düzeltmek gerek. Marksizmin ustalarının tarihsel ilerleme teorisi sömürülen sınıfların hayatlarının daha iyi olmasına göre kurulmamıştır. Bu teori sömürülen kesimlerin, tarihin ilerlemesiyle daha çok baskı altına alınması ve hayatlarının daha zor geçmesi üzerine kuruludur. Aklımızda tutmamız gereken şey ise bu baskının ekonomik niteliği ile ilgili olan kısmıdır. Baskının artan yeri ekonomik sömürünün artması yönünde olan kısımla ilgilidir. Sömürücüler ekonomik baskıyı arttırırken taviz olarak konuşma özgürlüğü vs. tanımak zorunda kalmıştır. Yani bir yandan baskı artarken diğer yandan taviz verip toplumsal denge korunmak istenmiştir.

Örnek verirsek Roma’da köle çok pahalı bir şey idi iyi ve sağlıklı bir kölenin değeri günümüz parasıyla 100.000 dolar etmekteydi. Köle sahibi eğer kölesine zarar verirse çok ciddi para kaybetmiş olacaktı. Bunun yanında bir süre sonra bu yüksek maliyet, sistemi işlemez hale getirdi. Serfliğin çıkmasıyla kişinin alınıp satılması bitti onun yerine toprağa bağlılık ve angarya geldi. Böylece köleye ödenen ciddi maliyet ortadan kalkmış oldu. Onun yerine serfe taviz olarak bir miktar toprak ve ev lord tarafından verildi ve serfin can güvenliği temin edilmiş oldu. İşçilere gelirsek ev ve toprak verilmesi kalkarak işçilere maaş verildi ve bundan sonra işçi ev ve toprak almak için 30-40 sene çalışmak zorunda bırakıldı. Halbuki serfe bu otomatik veriliyordu. Bu gelişmeler işçinin yaşamını serfe göre daha yoksul hale gelmesine neden oldu. (Dikkat edilmesi gereken nokta ise biz burada tarihsel süreçleri çok genel bir şekilde ele aldık sadece tarihsel ilerleme mantığı anlaşılsın diye.) Tabi ki dikkat edilmesi gereken nokta köle ile serfin yaşamı arasında fark neredeyse çok azken bu farkın işçi ile serfin arasında uçurum halini alması artık sömürücü sistemlerin sonunu getirmektedir. Çünkü sömürü artmıştır. Engels’in şu sözlerine kulak verelim:

“―Ama konut sorununa geri döneli. Prudoncumuz Şimdi "hak kavramı"nı başıboş bırakmakta ve bize aşağıdaki dokunaklı hitabı sunmaktadır: "O pek yüceltilen yüzyılımızın bütün kültürü içinde, büyük kentlerde nüfusun %90'ından fazlası benim diyebileceği bir yere sahip olmayışı gerçeğinden daha korkunç bir saçmalık olamadığını ileri sürebiliriz. Manevi ve ailevi varlığın gerçek düğüm noktası, aile ocağı ve yuva, toplumsal girdapla silinip süpürülmektedir. ... Bu açıdan, vahşilerden çok gerideyiz. Mağara adamının mağarası, Avustralyalının kilden kulübesi, Hintlinin kendi ocağı varken, modern proletarya pratikte havada asılı durmaktadır." vb.. Bu acı yakınmada prudonculuğu tüm gerici biçimiyle buluyoruz. Modern devrimci proleter sınıfın yaratılması için, geçmişin işçisini toprağa bağlayan bağın kesilmesi kesinlikle zorunluydu. Dokuma tezgahının yanısıra küçük evi, bahçesi ve tarlasına sahip olan el dokumacısı, bütün acılara ve siyasal baskılara karşın, sessiz, halinden memnun "dindar ve onurlu" bir insandı; zenginlere, rahiplere ve devlet yetkililerine şapkasını çıkarırdı ve aslında tam bir köleydi. Önceleri toprağa zincirlenmiş olan işçiyi tümüyle mülksüz bir proleter, bütün geleneksel ayakbağlarından kurtarılmış, bir kuş kadar özgür  hale dönüştüren tam da bu modern büyük sanayidir; işçi sınıfı sömürüsünün sonal biçimi içinde, kapitalist üretim içinde alaşağı edebilecek biricik koşulları yaratan işte tam da bu ekonomik devrimdir.”(Engels,konut sorunu,sayfa:26-27,sol yayınları)

Anlaşılacağı üzerine tarihsel ilerleme teorisi, sömürülen sınıfların daha çok baskı altına alınıp, daha çok yoksulluk çekmeleri üzerine kuruludur. Hayatlarının giderek daha refaha kavuşması gibi bir şey söz konusu değildir. Aksine refahı elde etmek için baskıyı yok etmek gerekir mantığı vardır.Bu sınıfların en çok baskı altında olan unsuru proletarya olduğu için, bu zinciri yıkacak önderliğe hakim sınıf o olduğu için, sömürü sistemine o son verecektir.

Tarihsel ilerlemeciliğin düşmanları diyorlar ki:

‘ Feodal çağda da komünist oluşumlar oldu. Bunlara gerici deyip, feodalizmden kapitalizme ilerlemeyi bekleyelim demek ezilen kitlelere güvenmemektir ve bu kitleler isyan etse de kazanamazlar çünkü gerici niteliğe sahiptir diyor tarihsel ilerlemeciler. Biz bunu kabul edemeyiz.’

Tarihsel ilerlemeciliğin düşmanları yanılıyor. Feodal çağda hiçbir komünal oluşum gerici değildir. Aksine ilericidir. Başarısız olmalarının nedenleri o zaman mevcut olan sınıf sayısının fazlalığıdır. Bu söylenilen tarihsel ilerleme teorisine yapılan bir hakarettir. Hiç mi Engels’in Köylüler Savaşını okumadınız? Orada bu tarz oluşumlara hakaret mi var yoksa bunları kendi tarihsel koşullarında sahiplenme mi var?

“ Münzer bu öğretiyi çoğu kez, yeni felsefenin belli bir süre gizlenmek zorunda kaldığı hıristiyan cümle kuruluşları altında saklayarak öğretiyordu. Ama iyiden  iyiye  hérétique  (sapkın mezhepli) bir nitelik taşıyan düşünce, yazılarının her yanından fışkırır, ve Kutsal Kitap maskesini, bugünün birçok Hegel çömezinden çok daha az ciddiye aldığı görülür. Gene de, Münzer'i modern felsefeden üç yüzyıl ayırır. Siyasal öğretisi tastamam bu devrimci dinsel görüşe denk düşüyor, ve tanrıbilimi çağın dinsel görüşlerini ne kadar aşıyorduysa, o da varolan toplumsal ve siyasal ilişkileri o kadar aşıyordu. Münzer'in tanrıbiliminin tanrıtanımazcılığa yaklaşması gibi, siyasal programı da komünizme yaklaşıyordu, ve bir tek modern komünist tarikat, daha devrimin  öngününde bile, 16. yüzyılın "münzerci” tarikatlarının teorik cephaneliğinden daha zengin bir teorik cephaneliğe sahip bulunmuyordu.” (Engels, Köylüler Savaşı, sayfa:59-60,Sol yayınları)

16. yüzyılın başında, imparatorluğun çeşitli zümreleri: prensler, soyluluk, yüksek din adamları, ayrıcalıklılar, burjuvalar, halk ve köylüler, gereksinmeleri son derece çeşitli ve çelişik, karmakarışık bir yığın oluşturuyorlardı. Her zümre öbürüne karşı çıkıyor, ve bütün öbürleri ile, bazan açık, bazan kapalı, sürekli bir savaşım içine girmiş bulunuyordu. Birinci Fransız Devrimi çağında görülen, ve şimdi de, en ileri ülkelerde, gelişmenin daha yüksek bir evresinde saptanan, ulusun o iki büyük kamp biçimindeki bölünüşü, o zamanki koşullar içinde olanaksızdı. Bu bölünme,  hatta çok yaklaşık bir biçimde, ancak ve ancak, ulusun aşağı katmanı, yani bütün öbür zümreler tarafından sömürülen köylüler ve halktan kimseler ayaklandığı zaman olabilirdi. Eğer Alman ulusunun, feodal soyluluk, burjuvazi, küçük-burjuvazi, köylülük ve proletarya biçimindeki, gene de çok daha az karmaşık olan güncel bileşiminin, şu son iki yıl içinde ne kadar büyük bir karışıklık doğurduğu anımsanırsa, o çağdaki çıkarların, görüş ve özlemlerin karışıklığı kolayca anlaşılacaktır.” (Engels, Köylüler Savaşı, sayfa:43-44,Sol yayınları)

Görüldüğü gibi o zaman bir komünist devriminin olamamasının sebebi bu oluşumların “geri” olmasından değil, sınıfların fazlalığı ve bu mücadeleden dolayı zafer kazanmanın çok zor olmasından kaynaklanmaktadır.Ama asla imkansız değildi sadece bugüne oranla devrimi yaşatmak daha zordu. Tarihsel ilerlemecilik, sömürü düzeninin artışıyla proletaryanın sayısının artmasının sonucu olan insanların iki genel sınıf arasında toplanması(burjuvazi ve proletarya) ve  proletaryanın, ara sınıf olarak küçük burjuvazinin desteğini alabilirse ancak devrimi yapma şansı olduğunu belirtir. Devrimin önceki dönemlere göre neden kapitalist çağda mümkün olduğunu açıklayan tek şey budur.

Tarihsel ilerlemenin düşmanları diyorlar ki:

‘ Tarihsel ilerlemeciler şunu savunuyorlar: ezilenlerin isyancılığı ve devrimciliği ancak ezenlerin devrimciliğiyle birlikte olur. Bu yüzden burjuvazinin feodallerle olan savaşımını desteklemeliyiz ondan sonra kozlarımızı paylaşmalıyız diyorlar. Biz buna karşıyız’

Tarihsel ilerlemeye yapılan haksız eleştirilere bir örnek daha. Tarihsel ilerlemeciler ezenlerin devrimciliğinin yanında yedek unsur olmaya her zaman karşı çıkmıştır. Feodalizme karşı mücadelede, tarihsel ilerlemeci sosyalistler her zaman burjuva devriminin öncülüğünü ele geçirmek ve burjuva devrimini burjuvaziye rağmen yapmayı savunmuşlardır. Çünkü proletarya “kapitalizmin gelişmemesinden çektiği sıkıntıyı kapitalizmden çekmez” şiarıyla hareket etmiştir. Rusya’da burjuva devrimi burjuvaziye rağmen olmuştur.

Almanya’da burjuvazi halk hareketinden korkup aristokrasiyle işbirliğine gitmiştir. Fransız ihtilalinden sonra burjuvazi bırakın devrimciliği tarihteki  en adi işbirlikçi olmuştur. Gerçi artık bugün bir burjuva devrimine ihtiyaç yoktur çünkü artık feodalite kalmamıştır. ( Türkiye için tartışılıyor ama bence yoktur.) Buna rağmen tarihsel ilerleme teorisine yapılan haksızlıktan ötürü bu maddeyi de işledik. Bu konuda daha fazla bilgi için: (Karl Marx, Burjuvazi ve Karşı Devrim, Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği,Lenin Seçme Eserler Cilt:4, Sayfa:144)

Rusya konusuna geri dönersek tarihsel ilerlemenin düşmanları  şöyle diyor:

‘Neden devrim Almanya’da olmadı da Rusya’da oldu demek ki tarihsel ilerleme mantıklı bir şey değil.’
İnsan düşünmeden edemiyor Ekim devrimini yapan Lenin kadar ciddi bir tarihsel ilerlemeci olamamasına rağmen neden Lenin tarihsel ilerleme eleştirisi vermedi diye kendi kendime sormadan edemiyorum. Tarihsel ilerlemenin düşmanları Lenin’den daha mı zeki acaba? Böyle bir eleştiri ile tarihsel ilerlemenin haksız olduğu sonucu çıkmaz. Tarihsel bir bakış yapalım. 19.yy’da kapitalizmin en gelişmiş olduğu ülke İngiltere idi. Marx ve Engels İngiltere’de devrim olmayınca devrimin olduğu  ve İngiltereye göre daha az gelişmiş olan Fransa’ya (Paris Komünü) yöneldiler. Oradan da bir şey çıkmayınca Fransa’ya göre daha az gelişmiş Almanya’ya yöneldiler. Sosyalist devrim ise Almanya’ya göre daha az gelişmiş olan Rusya’da çıktı. Sonra devrim Rusya’ya göre daha az gelişmiş olan Çin’de çıktı vs.

Böyle bakınca bir linear hat çıkıyor. Sırf bu tarzda bile temellendirme yapılabilir ama ben böyle bir temellendirmeyi sağlıklı bulmuyorum. O yüzden bu konu üzerinde daha fazla duracağım. Lenin Ekim devrimi olduktan sonra tarihsel ilerlemecilik özeleştirisi vermedi ve Marxismi geliştirdi. Lenin Ekim devriminin ortaya çıkma nedenlerinden biri olarak:

“Kapitalist devletlerin eşitsiz gelişiminden dolayı kapitalist zincirin en zayıf halkasının olduğu yerde devrim olabilir.”

Demişti ve o zincir Rusya idi. Bunu da tarihsel ilerlemenin olmadığını söyleyerek yapmadı. Bunu “tarihsel ilerleme öyle bir gelişti ki eskiden o kadar derin olmayan eşitsiz gelişme kapitalist ülkelerde Marx’ın zamanına göre daha fazla derinleşti ve bu derinleşme de geri bir ülke olan Rusya’da devrim imkanını sağladı.” Diyerek yapmıştır. Ayrıca Marx bile geri kalmış bir ülkede bu tarzdan bir çelişkin doğabileceğini söylemiştir:

Demek ki, bizim anlayışımıza göre, tarihin bütün çatışmalarının kökeni üretici güçler ile karşılıklı ilişki tarzı arasındaki çelişkidedir. Ayrıca, bu çelişkinin, bir ülkede, çatışmalara neden olması için o ülkede aşırı ölçüde artmış olması da zorunlu değildir. Sanayileri daha çok gelişmiş ülkelerle rekabet, ticaretin gelişmesinin neden olduğu rekabet, hatta sanayileri daha az gelişmiş ülkelerde bile böyle bir çelişkinin doğmasına yeter.” (Marx-Engels,Alman İdeolojisi,Sayfa:95, Sol yayınları)

Sonuç olarak tarihsel ilerleme teorisi yukarıda değindiğimiz nedenlerden ötürü çürütülememiştir ve çürütülemez. Kronik gericilik yıllarında ortaya çıkan yeni dönemin yeni Marxismi diye bize yutturulmaya çalışılan yeni dönemin yeni revizyonizmine karşı bütün Marxistlerin dikkatli olması gerekmektedir. Kapanışı 

Wallerstein’ın şu lafıyla bitirelim:

“ Bütün bir tarihsel süreç, dişleri tek bir yöne doğru hareket eden ve sürekli iki adım yukarı çıkıp sonra bir adım geri gelen bir çark biçimini alır”( Wallerstein, Dünya sistemleri analizi, sayfa:58,bgst yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.