26 Temmuz 2012 Perşembe

Revizyonizmin taktiklerinden biri:Engels’in önsözünü tahrif etme


Revizyonizmin taktiklerinden biri:Engels’in önsözünü tahrif etme

Engels’in önsözü konusu modern revizyonizmle mücadele için önemli bir yere sahiptir.Revizyonizm ısrarla Engels’in Fransa’da Sınıf Savaşımları’nın önsözünde yazdıkları ile fikirlerinin değiştiğini ve devrimin barışçıl yoldan gelişeceğini iddia etmektedir.Yazımıza önce neden legal yolda devrim olamayacağına değineceğiz.Sonra Engels’in süreç içindeki gelişimini ele alacağız.

Legalizm, Marksizmin kullanması gereken silahlardan biridir fakat rolü tayin edici özelliğe sahip değildir.Legalizm illegal mücadelenin propagandasını yapar,kitlelere legal yoldan bir şey yapılamayacağının pratik olarak kanıtlamaya çalışır.Legalizm bütün görevi budur bundan öteye geçti mi kendini burjuvazinin tarafında bulur.Genel hatlarını oturttuğumuz resmimizin biraz daha ayrıntılarına girelim.Legalizmin görevini Lenin şöyle açıklamaktadır:

“İşçilerin partisinin kitlelere karşı tutumu bunun tam tersidir.Bizim için önemli olan uzlaşmalar yoluyla Duma’da koltuk kapmak değil; aksine bu koltuklar, kitlelerin politik bilincini geliştirmeye, onları daha yüksek bir politik seviyeye  yükseltmeye, örgütlemeye, filisten bir mutluluk uğruna değil,
”sükunet” “düzen” ve “barışçı(burjuva) mutluluk” uğruna değil, fakat mücadele için, emeğin bütün sömürü ve baskılardan kurtularak tamamen özgürleşmesi mücadelesine yarayacağından ve bunları gerçekleştireceği ölçüde önemlidir. Sadece bu amaç için sadece bu amaca ulaşmakta yardımcı olduğu ölçüde.Duma’daki koltukar ve bütün seçim kampanyası bizim için önemlidir.”(Lenin,kitle içinde parti çalışması, sayfa :54 ,Ser yayınevi)".

Bu alıntıda kitlelerin politik bilincini yükseltmedeki öneminden ötürü Lenin Legal çalışmalara katılmayı şartlı kabul ettiğini açıklamıştır. Neden legal yolla devrim olmayacağını ise şöyle açıklamaktadır.

“Burjuva parlamentarizmi ülkeleri ile, geniş bir ölçüde, anayasal burjuva ülkelerin tüm tarihi, tüm gerçek yönetim çalışması zengin bir memurlar ordusunun eline verilmiş olduğu için, bakan değişikliklerinin çok az önem taşıdığını gösterir. Oysa, bu ordu derinden derine anti-demokratik bir anlayış ile dolmuş, her bakımdan bağlı olduğu büyük toprak sahiplerine ve burjuvaziye, binlerce ve milyonlarca bağ ile bağlanmış bulunur. Bu ordu, soluduğu tek hava olan, bir burjuva ilişkiler havası içinde yüzer; mumyalaşmış, kabuk bağlamış, donmuş bir durumda bulunan bu ordu, kendini bu ortamdan çekip çıkarma gücünden yoksundur; düşünme, duyma ve davranma biçimini değiştirmez. Bir hiyerarşi sistemi ile, “devlet hizmeti”ne bağlı bazı ayrıcalıklar ile zincire vurulmuştur; yüksek kadrolarına gelince, hisse senetleri ve bankalar aracılığı ile onlar tamamen, kendilerinin de belli bir ölçüde görevlileri oldukları, çıkarların savunup etkisini yaydıkları mali-sermayenin boyunduruğu altındadırlar. Büyük toprak mülkiyetinin tazminatsız kaldırılışı ya da tahıl tekeli vb. gibi reformların bu devlet aygıtı aracılığıyla yapılmasına kalkışmak, büyük bir kuruntuya kapılmak, kendini ve halkı aldatmak demektir. Bu aygıt, Fransa’daki III. Cumhuriyet gibi, “kralsız bir krallık” olan bir cumhuriyet kurarak cumhuriyetçi bir burjuvaziye hizmet edebilir, ne var ki, sermaye haklarını, “çok kutsal özel mülkiyet” haklarını kaldıran demiyoruz, ama gerçekten kısan ya da sınırlayan reformlar bile uygulamakta, kesin olarak yeteneksizdir. Bu, “sosyalist”lerin katıldıkları bütün “koalisyon” hükümetlerinde, “sosyalist”lerin aslında yararsız ya da halk öfkesine karşı burjuva hükümete paravana, paratoner hizmeti gören bir süsten, hatta aralarında bazıları son derece iyi niyetli olsalar bile, yığınları bu hükümet yardımıyla bir aldatma aracından başka bir şey olmadıklarını açıklar. 1848′de Louis Blanc ile böyle oldu; İngiltere ve Fransa’da sosyalist katılımlı hükümetler ile onlarca kez böyle oldu; 1917′de Çernov ve Çereteli ile böyle oldu ve burjuva rejim sürdükçe ve eski burjuva bürokratik devlet aygıtı olduğu gibi kaldıkça da böyle olacaktır.”(Lenin,ekim devrimi dosyası sayfa:193-194,Sol yayınları).

Özetlemek gerekirse legal siyaset burjuvazinin diktatörlüğünün bir parçasıdır ve onun sınırlarının dışına çıkamaz bu yüzden o aygıtı kullanarak devrim yapılması bir hayal ürünüdür.Legal çalışmanın örgütsel ifadesi ise şöyledir:

“Ama,yasadışı örgütün biçimlerindeki bu değişiklik,hiçbir zaman yasal harekete “uyarlanma” formülüyle ifade edilmemiştir.bu tamamen farklı bir şey.Yasal örgütler,yığınlar arasında yasadışı çekirdeklerin fikirlerini yaymak için kullanılan müstahkem mevkileridir.”(Lenin,tasfiyecilik üzerine,sayfa:228,Sol yayınları)

“Bu tasfiyeci kararın her satırında üstü örtülü ve dolaylı olarak ifade edilen şey “anayasal çalışma”nın tek çalışma ya da en azından asıl,temelli ve ömürlü çalışma olduğu,kararın bunu kabul ettiğidir.bu kökünden yanlıştır,liberal işçi siyasetinin ta kendisidir.Sosyal demokrat parti hem ”bir bütün olarak” hem her çekirdeğinde yasadışıdır ve-en önemlisi- devrim için propaganda yapma ve yolu hazırlama çalışmasında,yani çalışmanın tümünde yasadışıdır.Bu nedenle sosyal demokrat partinin en açıkta olan çekirdeğinin yaptığı en açık çalışma bile “açıkça yürütülen  parti çalışması”olarak görülemez.”(Lenin,tasfiyecilik üzerine,sayfa:230,Sol yayınları).

Görüleceği örgütlenme şeması altında “legal” olan aslında “illegal” bir yapının bir ürünüdür bu yüzden legal sayılamaz.Gelelim asıl konumuza.Engels’in bu konudaki görüşünü kronolojik bir şekilde vermeye çalışacağız yapacağımız iki alıntı Engels’in silah kullanımına ve legal siyasete Fransa’da sınıf mücadelelerine yazdığı önsözden önceki bakışıdır.

”Öyleyse,genel oy hakkı,işçi sınıfının olgunluğunu ölçmeyi sağlayan göstergesidir.Bugünkü devlet içinde bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olamayacaktır.
(Engels,Ailenin,Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni,barbarlık ve uygarlık,sayfa:225,sol yayınları)

“ Devrim, elbette ki, en otoriter olan şeydir; bu, nüfusun bir bölümünün kendi iradesini, nüfusun öteki bölümüne tüfeklerle, süngülerle ve toplarla —akla gelebilecek bütün otoriter araçlarla— dayattığı bir eylemdir; ve eğer muzaffer olan taraf yok yere yenik düşmek istemiyorsa, bu egemenliğini, silahlarının gericiler üzerinde yarattığı terör ile sürdürmelidir. Paris Komünü, silahlı halkın otoritesini burjuvaziye karşı kullanmamış olsaydı, bir gün olsun dayanabilir miydi? Tersine, Paris Komününü bundan yeterince serbest bir biçimde yararlanmamış olmakla suçlamamız gerekmiyor mu?” (Engels,seçme yapıtlar cilt:2, sayfa:452 ,sol yayınları).

Engels’in bakış açısı bu yere kadar Lenin’le aynıdır acaba Engels’in bakış açısı önsözde değişmiş miydi? yoksa o konjonktürel bir olayı mı açıklıyordu?İşte önsöz

“Eğer genel oy sistemi, bize, her üç yılda bir kendi kendimizi sayma olanağından, oy sayısının, düzenli bir şekilde denetlenen ve son derece hızlı artışı ile, işçilerde zafere olan güveni, düşmanlarda ise aynı ölçüde korkuyu artırmaktan ve böylece bizim en iyi propaganda aracımız olmaktan; bize kendi kuvvetimiz hakkında ve aynı şekilde bütün karşı partilerin kuvvetleri hakkında tam ve doğru bilgiyi vermekten ve böylelikle de bize kendi eylemimizi gücümüzle orantılı tutmak için bütün ötekilerden üstün bir ölçüt vermekten ve bu şekilde bizi yersiz bir korkaklık ve çekingenlikten olduğu kadar, yersiz delice atılganlıktan da korumaktan başka bir yarar sağlamasaydı da — evet, bizim genel oydan elde ettiğimiz tek kazanç bu olsaydı, gene yeter de artardı. Ama genel oy, daha fazlasını da yapmıştır. Seçim ajitasyonu ile, bizden henüz uzak bulundukları yerlerde halk yığınları ile temasa geçmek konusunda, bütün partileri, tüm halkın gözü önünde, bizim saldırımıza karşı kendi görüşlerini ve eylemlerini savunmak zorunda bırakmak konusunda bize öyle bir araç vermiştir ki, bir benzeri daha yoktur; ve ayrıca, bizim temsilcilerimize, Reichstag'da bir kürsü sunmuştur ve bizim temsilcilerimiz bu kürsünün tepesinden parlamentodaki hasımlarına karşı olduğu kadar, dışarıdaki yığınlara da, basında ve toplantılarda olduğundan bambaşka bir yetki ile ve bambaşka bir özgürlükle konuşabilmişlerdir.”(Fransa’da sınıf mücadeleleri,sayfa:23,May yayınları).

Engels burada genel oy hakkının örgütlenmedeki faydasından söz ediyor ve devam ediyor:

“1849'da başarı şansları oldukça kötüydü. Burjuvazi her yerde hükümetlerden yana geçmişti. Ayaklanmaya karşı yola çıkan askerleri "uygarlık ve mülkiyet" selamlıyor ve ağırlıyordu. Barikatlar, çekiciliğini, büyüsünü yitirmişti; asker, barikatların ardında artık "halkı" değil, birtakım başkaldıranları, kışkırtıcıları, yağmacıları, her şeyi paylaştırmak isteyenleri, toplumun tortusunu görüyordu; subay, zamanla, sokak çarpışmasının taktik biçimlerini öğrenmişti, artık, düpedüz, kendini gizlemeden beklenmedik bir barikatın üzerine doğru yürümüyordu, ama bahçelerden, avlulardan, evlerden geçerek onu çeviriyordu. Ve biraz beceri ile, bu, artık onda-dokuz başarıya ulaşıyordu. Ne ki, o zamandan beri daha çok şey değişmiş ve hepsi askerlere yaramıştır.Büyük şehirlerin bir hayli büyümelerine karşılık orduların asker sayısı daha da çok artmıştır.Paris ve Berlin 1848’den beri eskiye kıyasla neredeyse dört kat gelişmiştir,ama garnizonları daha çok büyümüştür. Demiryolları sayesinde bu garnizonlar yirmi dört saatte iki katlarının üstüne çıkabilirler ve yirmi dört saatte dev ordular haline gelecek kadar büyüyebilirler. Muazzam bir şekilde takviye edilen bu birliklerin silahları eskisiyle ölçülemeyecek kadar daha etkilidir. 1848'de basit horozlu tüfek vardı, şimdi ise küçük kalibreli ve mekanizmalı tüfek, ilkinden dört kere daha uzağa, on kere daha isabetli ve on kere daha çabuk ateş ediyor. Eskiden topçunun göreli olarak az etkili gülleleri ve obüsleri vardı; bugün bir tanesi en iyi barikatı un ufak etmeye yetecek, çarpınca patlayan havan topu mermileri var. Eskiden duvarlar, istihkâmcıların sivri kazması ile delinirdi, bugün dinamit lokumları kullanılıyor.” (a.g.y.,sayfa.26-27).

Görüldüğü gibi Engels barikat savaşının başarısızlığını teknik imkanlardan dolayı olduğunu söyleyip o zaman için bittiğini söylüyordu ve devamını söyle dile getiriyordu:

“ Bu demek midir ki, gelecekte sokak mücadelesi hiç bir rol oynamayacaktır? Hiç de değil. Yalnız şu demektir: 1848'den bu yana koşullar, sivil savaşçılar için çok daha elverişsiz, birlikler için ise çok daha elverişli olmuştur. Şu halde bir sokak çarpışması, gelecekte, ancak bu elverişsiz durum başka etmenlerle kapatıldığı, giderildiği taktirde başarılı olabilir.” (a.g.y,sayfa:28).

Bu yol zamanımızda gerilla savaşıdır.En yaygın ve başarılı taktik budur.Görüldüğü gibi Engels barikat savaşlarının bitmesini o zamanın konjektürüne has bir durum olarak sergilemiştir ve devam etmiştir. “hazırlanana kadar saldırı yok!”:

“Her yerde, Almanların genel oydan yararlanma ve bize açık bütün makamları ele geçirme yolunda Alman örneği taklit edilmiştir;her yerde, hazırlıksız bir saldırıyı başlatma  geri plana itilmiştir.”(a.g.y.,sayfa:29)

“Eğer bu böyle giderse yüzyılın sonuna kadar, toplumun orta tabakalarının, küçük-burjuvazinin ve küçük köylülerin en büyük bölümünü elde ederiz ve ülkenin içinde belirleyici bir etkinliği olan, bütün öteki güçlerin, ister istemez karşısında eğilmek zorunda olacağı bir güç haline gelinceye kadar büyürüz. Bu çoğalıp büyüme temposunu, kendiliğinden iktidardaki hükümet sisteminden daha güçlü duruma gelinceye kadar, günden güne güçlenen bu vurucu gücü öncü kavgalarıyla yıpratmayıp son kesin an gelinceye kadar hiç bir saldırıya uğratmaksızın koruyup sürdürmek, işte başlıca görevimiz budur.”(sayfa:31).

Burjuvazi bu aşırı güçlenmeden endişelenip şu öneriyi öne sürmüştür:


“Prusyalı general Bay Von Boguslavski, ne yazık ki sokak savaşlarına sürüklenme oyununa gelmeyen işçileri belki de hâlâ alt edebilmenin tek yolunun ne olduğunu onlara gösterdiler.Anayasanın çiğnenmesi, diktatörlük, mutlakiyete dönüş,”kralın iradesi en yüce iradedir” O halde biraz cesaret beyler; bu işte yarım tedbirler yetmez; sonuna kadar gitmek gerek!”(a.g.y.,sayfa:33).



Engels bundan sonra rest çekip bize yapılacak her zulüm karşılık bulacak ve sizin devriniz bitecek demiştir ve hristiyanların Roma’da bir zamanlar zulum görmelerini sonra İmparatorun sarayını başlarına yıkmalarını en sonunda da resmi dinin hristiyanlık olması ile sonuçlanan tarihsel olayın benzerinin proletarya içinde gerçekleşeceğini şöyle bildirmiştir:

“Ama unutmayınız ki, Alman İmparatorluğu, bütün küçük devletler gibi ve genel olarak bütün modern devletler gibi, bir antlaşmanın ürünüdür; ilkönce, prenslerin kendi aralarında yaptıkları antlaşmanın, ve sonra, prenslerin halkla yaptıkları antlaşmanın. Eğer taraflardan biri antlaşmayı bozarsa, bütün antlaşma hükümsüz kalır ve o zaman öteki taraf da bağlı sayılmaz, tıpkı Bismarck'ın 1866'da bize pek güzel gösterdiği gibi. Demek ki, eğer siz, imparatorluk anayasasını çiğnerseniz, sosyal-demokrasi size istediğini yapmakta serbest olur. Ama sonra onu ne yapacağını size bugünden söyleyecek değildir”(a.g.y.,sayfa:33)

“Roma İmparatorluğunda da tehlikeli bir devrimci parti ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu parti, dini ve devletin bütün temellerini baltalıyordu. İmparatorun iradesinin en yüce yasa olduğunu açıkça reddediyordu. Vatansızdı, enternasyonaldi, Galya'dan Asya'ya kadar bütün imparatorluk yüzeyinde yayılıyor, imparatorluğun sınırlarından ötelere taşıyordu. Bu parti, uzun zaman yeraltında gizli baltalama eyleminde bulunmuştu. Ama uzunca bir süreden beri gün ışığına çıkacak kadar güçlü olduğuna inanıyordu. Hıristiyan adı altında tanınan bu devrimci parti orduda da güçlü bir biçimde temsil ediliyordu. Koskoca lejyonlar hıristiyandı. Putatapıcı ulusal dinin resmi törenlerine katılmaları emredildiğinde, devrimci askerler küstahlıklarını, zırhlı başlıklarına protesto ettiklerini belirten özel işaretler —haçlar— takmaya kadar vardırıyorlardı. Üstlerinin kışlalarda adet halini alan hır çıkarmaları da bir işe yaramıyordu. Ordusunda düzenin, emre uymanın ve disiplinin nasıl baltalandığını gören imparator Dioelétien artık daha fazla kendini tutamadı. Enerjik bir biçimde işe el koydu. Çünkü henüz vakit vardı. Sosyalistlere karşı,özür dilerim, hıristiyanlara karşı diyecektim, bir yasa çıkardı. Devrimcilerin toplantıları yasaklandı. Lokalleri kapatıldı ya da yıkıldı, hıristiyan işaretleri, haç, vb., Saksonya'da kırmızı mendillerin yasaklandığı gibi yasaklandı. Hıristiyanlar devlet görevlerinde çalışamaz oldular, askerlikte onbaşı olma hakları bile yoktu. O dönemde, Bay Von Köller'in devrime karşı yasa tasarısının varsaydığı biçimde "bireyin saygısını" uyandıran bugünkü kadar iyi eğitilmiş yargıçlar olmadığına göre, hıristiyanların mahkemelerden adalet arama hakları düpedüz yasaklanmıştı. Hıristiyanları ayrı tutan bu özel yasa da etkisiz kaldı. Hıristiyanlar, yazılı yasayı, duvarlardan alay ederek söküp attılar Dahası var, söylendiğine göre, Nicomedie'de hıristiyanlar, imparatorun oturduğu sarayı ateşe verdiler. Bunun üzerine imparator, öcünü, MS 303 yılında hıristiyanlara karşı büyük kıyıma girişerek aldı. Bu, bu cins kıyımların sonuncusu idi. Ve o kadar etkili oldu ki, onyedi yıl sonra ordunun büyük çoğunluğu hıristiyanlardan oluşuyordu ve Dioclétien'den sonra gelen ve papazların Büyük adını taktıkları Roma İmparatorluğunun yeni hükümdarı Konstantin, hıristiyanlığı devlet dini ilân ediyordu.”(a.g.y.,sayfa:33-34).

Engelsin bu açıklamalarından  “barikat savaşı bitti doğru yol legal siyaset” diye anlam çıkaranlar, ya okuduklarını anlamakta güçlük çeken ya da burjuvazinin hizmetindeki “sosyal hainler”dir.Ama tarihin çarkları geri sarılamayacak halkın değerleri tahrif edilemeyecek ilk baştaki halleri gibi bütün çarpıtmalara rağmen proletarya ve ezilenlerin yol gösterici olacaktırlar.Bu yüzden Marx’ta bizim,Engels’te bizim,Lenin’de bizim,Stalin’de bizim,Mahir Çayan’da bizim!Burjuvazi ve hempalarının çabaları boşuna iki elimiz kanda da olsa çarpışacağız! HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.