Lev Troçki kimileri için bir deha, kimileri için bir
hain, kimileri için bir Alman casusu olan Sovyet bürokratıdır. Troçki, Stalin’i
sevmeyen hizipler tarafından hep örnek gösterilen figürlerden biri olmuştur.
Özellikle Sovyetlerin 1991’de yıkılmasından sonra bu hizipler ‘Troçki haklıydı
devrim tek ülkede olursa asla başarıya ulaşmıyor’diye veryansın edip Troçki’yi
geleceği gören adam olarak ilan ettiler. Bu hiziplerin haksız olduğunu Troçki’nin
Hayatım kitabının eleştirel bir okumasıyla çürütebiliriz. Troçki eğer
Sovyetlerin mutlak hakimi olsa ne gibi felaketler çıkacığını aşağıda göreceğiz.
(Bir makale yazdığımızdan dolayı Troçki’nin bu hatalarını Brest dönemi ve
Kolçak sorunu ile sınırlandırmış bulunmaktayız. Buna rağmen makale çok uzun
olacaktır). Troçki Brest’te barış yapmamak için can atarken siperlerin durumu
şöyle idi:
“Brest-Litovsk’a giderken cephe çizgisini ilk olarak
geçiyordum, siperlerde bulunan ve bizim gibi düşünen arkadaşlar, Almanya’nın
korkunç isteklerine karşı, pek önemli olmasa bile bir gösteri düzenleyecek
durumda değildiler: siperler hemen hemen boştu. Buchanan- Kerenskiy
sınamasından sonra, kimse savaş hazırlığı sözünü ağzına almıyordu artık. Barış,
nasıl olursa olsun barış!” (Troçki,hayatım,sayfa:404,Yazın Yayıncılık)
Düşünün cephede siperler boş ve Troçki barış
yapmamak ve işi yokuşa sürmek için elinden geleni yapıyor. Bu ne demektir?
Alman işgaline ortam hazırlamak ve Alman emperyalizmine yardım etmektir. Troçki’nin
işi yokuşa sürüklemesinin akışı şöyle gerçekleşmiştir:
“ General Hoffman’ın kurmayı esirler için Ruski
Vestnik adında bir gazete çıkarıyordu: bu gazete ilk zamanlar bolşevikleri
göklere çıkarmaktaydı. “Okuyucumlarımız, diye yazıyordu Hoffman, bizden Troçki’nin
kim olduğunu soruyorlar…” Ve insanın yüreğine işleyen sözlerle benim Çarlığa
karşı verdiğim savaşı anlatıyor, Almanca kitabım Russland in der Revolution’u
anıyordu. “Devrim dünyası mutlu kaçışını büyük bir coşku ile öğrenmişti.” Ve
daha ötede şunlar yazılıyordu: “Çarizmin devrilişinden sonra, Troçki uzun
yıllar kaldığı sürgünden döndü ve az sonra da Çar rejiminin gizli taraftarları
onu hapse attılar.” Sözün kısası, Prusya’da Bavyera prensi Leopold ile Hoffman’dan
daha coşkun devrimci bulunumazdı. Bu sevgi uzun sürmeyecekti. 7 şubat
toplantısında, ki hiç de dostça bir toplantı değildi, şunları söyledim Alman ve
Avusturya-Macaristan resmi basınının bize vaktinden önce övgüler düzmüş
olmasından üzüntü duymaya başladık. Barış görüşmelerinin iyi yürümesi için hiç
de zorunlu değildi bu.” (Troçki,hayatım,sayfa:386,Yazın Yayıncılık)
Diplomasiden bi haber Troçki bütün barış
görüşmelerinde onu bunu bozarak işi yokuşa sürüklüyordu. Hatta kendisine
nezaketen yapılan kitaplarınız karşılığı şu insanlara ayrıcalık tanıyın denilen
diplomatik teklifi getiren Almanı tersliyordu. Troçki’nin bu tutumu ancak
masaya oturan güçlü bir taraf iken yapılacak bir harekettir. Yoksa sonuçları
felaket olacaktır. Troçki şu sözleriye kime hizmet etmektedir?
“Brest-Litovsk’a işte bu düşüncelerle ve şöyle
özetlenebilecek formülle geliyordum:savaşı keseceğiz, askerkere tezkere
vereceğiz, ama barışı imzalamayacağız.” (Troçki,hayatım,sayfa:405,Yazın
Yayıncılık)
Cephede asker yok iken üstelik bunun üstüne askere
tezkere verip cepheyi bomboş bırakma planı yapan Troçki’ye sormak lazım barış
yapmadığın takdirde Almanların saldırmayacağının bir garantisi var mı? Yok tabi
ki ama burada Troçki’nin can simidi
burada devriye giriyor ‘Dünya devrimi!’
“Lenin’e durumu
yazı ile bildirdim “Moskova’ya geldiğinizde görüşürüz” diye cevap verdi.
Kanıtlarımı ortaya koyduğum zaman da şöyle dedi:
Lenin-Eğer general Hoffman üzerimize yürüyebilecek
durumda değilse pek ala. Ama bu umut azdır. Bayera kulak’ları arasından seçme
alaylar çıkarabilirler. Bize karşı bu kadarı yetmez mi? Siz kendiniz
söylüyorsunuz ki siperler boşalmıştır. Ya Almanlar saldırıya geçerlerse?
Troçki- O zaman barışı imzalamak zorunda kalırız.
Ama herkes anlar ki başka çaremiz kalmamıştır. Bizim Hohenzollern’le gizli
ilişkilerimiz masalı da böylece ortadan kalkmış olur.
Lenin- Doğru, bunun da yararı var elbet. Ama çok
tehlikeli. Alman devriminin zaferi için bizim mahvolmamız gerekiyorsa, bunu
yapamayız. Alman devrimi bizimkilerden çok daha önemli olacaktır. Ama ne zaman
olacak bu devrim? Kimse bilmez. Bu gün için dünyada bizim devrimimizden daha
önemli bir şey yoktur. Ne yapıp yapıp onu kurtarmak gerekir.” (Troçki,hayatım,sayfa:405-406,Yazın
Yayıncılık)
Lenin, Troçki’nin bizzat kendi satırlarıyla yazdığı
cümlelerde bile Sürekli devrime karşı çıkıyor. Troçkistlere sormak lazım. Nasıl
Troçki okuyup Lenin’le Troçki’nin aynı düşündüğüne kanaat getiriyorsunuz? Pes! Troçki
bazı şeyleri gizliyor. Almanlar şu sözü söyledikten sonra neden saldırmasınlar?
“Hiç şüphesiz Kühlmann, kuliste kendilerine, bizim
zaten birkaç haftalık ömrümüz olduğunu, bu kısa süreden yararlanarak, sonuçları
bolşeviklerden sonra gelecek olanların sırtına çökecek bir “Alman” barışını
çabucak elde etmek gerektiğini söylemekte idi.” (Troçki,hayatım,sayfa:397,Yazın
Yayıncılık)
Troçki bu koşullara rağmen barış yapmıyor ve
utanmadan Lenin’le aynı düşünüyorum diyor.
“ Parti içinde çekişme günden güne kızışıyordu.
Sonradan yayılan sözlerin tersine, çatışma benimle Lenin arasında değil, Lenin’le
partinin yönetici örgütünün ezici çoğunluğu arasında idi. Tartışma konusu olan
belli başlı sorular şunlardı: Bu gün için bir devrim savaşı yapabilir miydik ve
genel olarak devrimci bir hükümetin emperyalistlerle bir anlaşma yapması doğru
olur muydu? Bu iki noktada tastamam ve aynen Lenin’in yanında idim, ikimiz de
birinci soruya hayır, ikincisine evet diyorduk.” (Troçki,hayatım,sayfa:406,Yazın
Yayıncılık)
Troçki yalan
söylüyor madem aynı görüşteydin neden barış antlaşmasını imzalamadın? Diye
sormak gerek. Aşağıda da göreceğimiz gibi 20.yy’ın Brütüs’ü(Troçki) Lenin’i
arkadan bıçaklayacaktı:
“ 17 Şubatta merkez komite toplantısında Lenin
oylama yaptı “Bir Alman saldırısı karşısında kalırsak ve Almanya’da bir
devrimci ayaklanma olmazsa, barış yapacak mıyız?” Böyle temel bir soruda,
Buharin ve taraftarları çekimser oy kullandılar. Krestinskiy de onlara katıldı.
Yoffe hayır dedi. Lenin ve ben evet dedik. Ertesi
sabah Lenin’in barışı imzalamaya hazır olduğumuzu bildiren bir telgraf
çekilmesi için yaptığı öneriye karşı oy kullandım.” (Troçki,hayatım,sayfa:412,Yazın
Yayıncılık)
Ne kadar da aynı görüşten olan insanların birbirlerine
yapacakları hareketleri yapıyor Troçki Lenin’e. Tabi ki biz “Stalin’i seven
insanlar kötü niyetliyiz” o yüzden böyle şeyler yapıyoruz hiç “iyi niyetli bir
insan” buradan benim çıkardığım sonucu çıkarır mı? Polyanacılığın gereği yok.
Troçki Lenin’i rakibi olrak görmekte ve her fırsatta onun kuyusunu kazmak
istemektedir. Troçki’nin işi mundar ettikten sonra kankası Buharin’in ona
sarılıp ağlaması bir fayda getirmiyor:
“ Toplantıdan çıktığımızda, Smolnıy’in uzun
koridorunda Buharin beni yakaladı, kollarını boynuma dolayıp boşandı, hüngür
hüngür ağlamaya başladı.
- Biz ne
yapıyoruz! Diyordu, partiyi tezek yığını haline getirdik! Gözü suludur Buharin’in
genellikle, natüralist deyimleri de sever. Ama bu sefer durum sahiden kötüydü.
Devrim örsle çekiç arasında kalmıştı.” (Troçki,hayatım,sayfa:414,Yazın
Yayıncılık)
“ Deleglerimiz 3 Martta barış andlaşmasını okumadan
imza etti. Clemenceau’nun düşündüğünden de beter bir şeydi bu Brest barışı,
darağacı düğümü gibi bir şey. 22 Martta Reichstag andlaşmayı onayladı.” (Troçki,hayatım,sayfa:414,Yazın
Yayıncılık)
Troçki’yi üstün ileri görüşlülüğünden dolayı tebrik
ediyorum bir insan ancak bu kadar iyi ülkesine hizmet eder!
Görüldüğü gibi
önder Troçki olsa imiş Sovyetler 2 sene yaşaması bile mucize olacakmış. Troçki
kontrol altında bu kadar felakete yol açıyorken, siz düşünün bu akıl hastanesinden
kaçmış adamın Sovyetlerin başında olsa ülkenin geleceği nasıl olabilirdi diye?
Hastahane
kaçkınından Stalin’e saldırılar
“ Stalin’in tutumu neydi? Her zaman olduğu gibi, bir
tutumu yoktu. Bekliyor ve bir şeyler tasarlıyordu. Bana başıyla Lenin’i
gösterip “İhtiyar barış sevdasında, ama yapamayacak” diyordu. Sonra Lenin’e
koşuyor, şüphesiz onun için bana söylediklerini benim için de ona söylüyordu.
Stalin hiçbir yerde ağzını açmıyordu. Sözüne kulak asılmazdı. Benim baş kaygım,
yani bu barış işindeki tutumumuzun dünya proletaryası tarafından iyice
anlaşılması noktasındaki didinişim, onun gözünde ikinci sıradan bir işti. Onu
ilgilendiren “bir tek ülkede barış”dı, nitekim sonraları da “tek bir ülkede
sosyalizm” diyecekti. Son oylamada Lenin’e oy vermişti. Ancak birkaç yıl
sonradır ki, Troçkizme karşı daha iyi savaşabilmek için, Brest olayları üzerine
bir görüş edinmek gereğini duymuştur.” (Troçki,hayatım,sayfa:417,Yazın
Yayıncılık)
Daha önceki Troçki eleştirilerimizde Stalin’in tek
bir ülkede sosyalizm derken bunun nihai zaferi dışlamadığını söylemiştik.
Ayrıca bu düşüncenin Lenin’e ait olduğunu da bildirmiştik. Üstelik şaşılacak
bir şey söz konusu, yukarıda Troçki Lenin’le dialogunu verirken bunun tek
ülkede sosyalizm düşüncesini yansıttığını nasıl anlamıyor? Herhalde yanlışlıkla
koydu diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse Troçki
ne yazdığını bilmeyen bir dengesizdir. Stalin’in adını duyunca kuduz köpekler
gibi ona buna saldırmakta ve Stalin’in olmayan teorileri, Stalin’inmiş gibi
gösterip Stalin’e hakaret etmektedir. Halbuki bu teori Lenin’in teorisidir. Bu
Troçkinin ilk yanlışıdır. İkinciye aşağıda değineceğiz ama önce Lenin’in bu
konudaki görüşünü verelim:
“ Bununla birlikte, daha gelişmiş
ülkelerde sosyalist devrim zafere ulaşıncaya dek dayanmak, sadece bu düşünceye
olan güvenin yardımıyla dayanmak kolay değil, Batı Avrupalı kapitalist güçler,
kısmen bilerek, ve kısmen bilinçsizce, ülkeyi ellerinden geldiği kadar yıkıma
uğratmak için Rusya'daki iç savaş unsurlarını kullanarak bizi geriye püskürtmek
için yapabilecekleri her şeyi yaptılar. Biraz da şöyle
tartışıyorlardı. "Eğer Rusya'daki devrimci düzeni yıkamazsak, her
halükarda, onun sosyalizme doğru ilerlemesini engelleyeceğiz:". Batı
Avrupalı kapitalist ülkeler sosyalizme doğru gelişimlerini tamamlayıncaya dek
dayanabilecek miyiz? Onlar bu gelişimlerini, sosyalizmin yavaş yavaş
"olgunlaşması" yoluyla değil, bazı ülkelerin diğerlerini sömürmesi
yoluyla, emperyalist savaşta yenilen ülkelerden ilkinin sömürülmesi ile
birlikte Doğunun tümünün sömürülmesi yoluyla
tamamlıyorlar. Mücadelenin sonucu Rusya'nın, Hindistan'ın, Çin'in
vb. dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu meydana getirmeleri olayına
bağlıdır. Ve birkaç yıldan beri de inanılmaz bir hızla kurtuluşu için
mücadeleye sürüklenen bu nüfus çoğunluğudur; bu bakımdan, dünya çapındaki
mücadelenin sonucundan hiç kuşku duyulamaz. Bu anlamda sosyalizmin kesin
zaferi, mutlak bir biçimde ve bütünüyle güvence altına alınmıştır. Ama
bizi ilgilendiren hiç de sosyalizmin kaçınılmaz nihai zaferi değildir. Bizi,
Rusya komünist partisini, Rusya Sovyetleri iktidarını ilgilendiren, Batı
Avrupa'nın karşı-devrimci devletlerinin bizi ezmesini engellemek için izlememiz
gereken taktiktir.” (Lenin,İşçi Sınıfı ve Köylülük,Az Olsun Temiz Olsun,Sayfa:461-464,Sol
Yayınları)
Lenin’in görüşü çok net. Şimdiki konumuz ise
yukarıdaki ikinci hata olan Stalin’in tutumu olmadığına yönelik eleştiridir.
İdrak yoksunu Troçki 11 Şubatta masadan kalkarken bundan bir ay önce 11 Ocakta Stalin
görüşünü dile getirmişti:
“Stalin yoldaş, devrimci savaş şiarını kabul etmekle
emperyalizmin eline koz verdiğimiz görüşündedir. Troçki’nin tavrını bir görüş
açısı olarak nitelendirmek imkansızdır. Batıda devrimci bir hareket yoktur,
devrimci bir hareketi söz konusu yapan hiçbir olgu mevcut değildir, bu sadece
potansiyel olarak vardır; fakat biz saldırı pratiğimizde potansiyellere
güvenmeyiz. Almanlar bir saldırı başlattıklarında, bu bizde karşı-devrimi
güçlendirecektir. Almanya kendi Kornilov birliklerine ‘Muhafızlar’ sahip olduğu
için, saldırabilcektir. Ekim’de emperyalizme karşı kutsal savaştan söz
ediyorduk, çünkü bize tek başına ‘barış’ sözcüğünün bile, Batıda devrimi
başlatacağı söyleniyordu. Ancak bu doğrulanmadı. Bizim gerçekleştirilmesi için
zamana ihtiyacımız var. Eğer Troçki’nin politikasını kabul edersek, Batıdaki
devrimci hareket için en kötü koşulları yaratmış oluruz. Bu yüzden Stalin
yoldaş, Lenin’in Almanlarla barış yapma teklifinin kabul edilmesini öneriyor.”(Stalin
Eserler cilt:4,sayfa:38,RSDİP(B) Merkez Komitesi Oturumunda Almanlarla Barış
Sorunu Üzerine Konuşma,11 Ocak 1918, İnter yayınları)
“Biz kötü niyetliyiz!” Hay Allah görüyormusunuz gene “Troçki’yi
yanlış anladık” Troçki’yi sevenlere sözüm şudur: Sizi gidi yalana tapıcılar
sizi! Stalin’le aranızdaki sorun şimdi anlaşıldı çünkü o yalan söylemiyordu ve
bu da sizin inançlarınıza aykırı tabi. İşte şimdi taşlar yerine oturdu!
Akıl Hastanesinden Kaçmış Bir Adamın Halüsinasyonları
“Voroşilov’un resmi biyografisinde 1914-1917 arası boş
bırakılmıştır; bugünkü yöneticilerin pek çoğu için de böyledir. Çünkü bunlar
savaş yıllarında yurtsever kesilmişler, devrimci eylemden ellerini
çekmişlerdir.” (Troçki,hayatım,sayfa:463,Yazın Yayıncılık)
“Bunlar aşırı devrimci demokratlardı, ama hiçbir zaman
enternasyonalist olmamışlardı. Genel bir kural olarak şöyle bir şey
söylenebilir, bolşeviklerin savaş yıllarında yurtsever ve Şubat devriminden
sonra demokrat olanları şimdi Stalin nasyonel sosyalizminin partizanları
olmuşlardır. Voroşilov da bunlardan birisidir.” (Troçki,hayatım,sayfa:463-464,Yazın
Yayıncılık)
Ah be Troçki! Ah be halüsinasyon gören meczup! Kendi
anılarını Voroşilov’la karıştırıyorsun. Yemin ederim Sovyetler zamanında
yaşasaydım bunun akli dengesi yoktur diye suikaste kurban gitmene karşı
çıkardım. Bak bakalım Lenin amcan senin için ne diyor?
“Peki, ya bu yenilgi “şiarı”nın yerine ne önerilme
isteniyor? “Ne zafer, ne yenilgi” parolası. Fakat bu, “anavatan savunması”
parolasının değişik bir yazımından başka bir şey değildir! Bu ise, sorunu kendi
hükümetine karşı ezilen sınıfların mücadelesi alanına değil, hükümetler arası
savaş alanına taşımak demektir.Bukovoyed ve Troçki ile birlikte “ÖK”cılar “Ne zafer, ne yenilgi” parolasını
savunurken tümüyle ve bütünüyle David’in zemininde duruyorlar! Savaştan önce İtalyan
sosyal-demokratları kitle grevi sorununu ortaya attıklarında burjuvazi –kendi açısından
son derece haklı olarak- şu yanıtı verdi: Bu vatana ihanet olacak ve sizlere de
hainlere davranıldığı gibi davranılacaktır. Bu gerçektir, tıpkı siperde
askerlerin kardeşleşmesinin vatana ihanet anlamına geldiği gibi. Kim Bukvoyed
gibi “vatana ihanet”e ve Zyemkovski gibi “Rusya’nın çöküşü”ne karşı yazılar
yazıyorsa, o proleter bakış açısını değil burjuva bakış açısını savunuyor
demektir. Bir proleter “vatana ihanet” etmeden kendi emperyalist “büyük”gücünün
çöküşüne katkıda bulunmadan, ne kendi hükümetine bir darbe vurabilir, ne de
kardeşine “bizimle” savaş içinde olan “yabancı” ülkenin proleterlerine gerçekten
alini uzatabilir. Kim “Ne zafer, ne yenilgi” şiarını savunuyorsa, o bilerek ya
da bilmeyerek bir şovenisttir, en
iyi ihtimalle uzlaşmacı bir küçük-burjuva, ama her halükarda proleter
politikanın bir düşmanı, bugünkü hükümetlerin, bügünkü egemen sınıfların bir
yandaşıdır.”(Lenin,Seçme eserler cilt:5,sayfa:156-158,İnter yayınları)
Bu garip atışmanın nedeni ise Troçki’nin Çariçin’de
Stalin ve Voroşilov’la yaşadığı polemiktir. Aralarındaki sorun Troçki’nin en
çok cepheneyi Çariçin’e(Stalingrad) göndermelerine rağmen neden Stalin’in hala
zafer kazanmadığı yönünde yaptığı eleştiriden gelmekte. Ve Troçki tartışma
sonunda elinizdekiyle yetinin demektedir. Ayrıca “emirlerime” uyulması yönünde
Voroşilov ve Stalin’i tehdit etmektedir. Stalin, Lenin’e mektubunda şöyle
demektedir:
“ Eğer bize pilotlarla birlikte uçak, tank ve
onbeşlik toplar vermezseniz, o zaman Çariçin cephesi tutunamayacaktır ve
demiryolunu uzun bir süre için kaybedeceğiz”(Stalin, Eserler
cilt:4,sayfa:117,İnter Yayınları)
Lenin bir zaman sonra Stalin’e hak vermiştir:
“ Stalin bu gün geldi; Çaritsin’deki birliklerimizin
kazandıkları üç büyük zaferin haberini getirdi.(1) Stalin üstün değerde ve
eşsiz savaşçılar saydığı Voroşilov ve Minin’i yerlerinde kalmaya ve merkezin
emirlerini tamamıyla uymaya razı etmiştir; bunların hoşnutsuzluklarının tek
nedeni, Stalin’e göre, fişek ve cephane gönderilmesinde görülen gecikmeler ya
da bunların hiç gönderilmemesidir, maneviyatı pek iyi olan ikiyüzbin kişilik
güçlü bir ordu olan Kafkas ordusu da sırf bu yüzden kaybedilmiştir.(2) Stalin
güney cephesinde çalışmayı çok istiyor. Düşüncesinin doğruluğunu iş başında ispat
edebileceğini umuyor.” (Troçki,hayatım,sayfa:467,Yazın
Yayıncılık)
Troçki Lenin’den bu alıntıyı verdiğinde iki dipnot
koyuyor ve Stalin’i kıskanıyor:
“ 1 Bu “zaferler” gerçekte ikinci sıradan
başarılardan başka bir şey değildi.
2 Bu
partizan ordusu dövüşecek halde değildi ve ilk yumrukla dağılıvermişti.” (Troçki,hayatım,sayfa:467,Yazın
Yayıncılık)
İlk dipnot kıskançlığın bir göstergesidir. İkincisi
ise daha ağır bir suçun yani orduyu savaşamayacak durumda bıraktığı için Stalin’in
doğru uyarılarını dinlemediği için Troçki suçludur. Troçki Stalin’in sözde
küçük zaferine göndermede bulunuyor fakat Kolçak sorununda takındığı tutum
Uralları Kolçak’a bırakıp Volga’nın Kolçak’ın eline geçmesine sebep olacak planı,
askeri ve diplomatik başarısızlıklarında da aynı sert eleştirileri kendisi için
yapmıyor. Hep ‘hataydı’ ‘hatamı kabul ediyorum’ gibi laflarla işten sıyrılmaya
çalışıyor. Ayrıca Kolçak konusunda hatasını kabul ettikten sonra (bknz: Troçki,
hayatım,sayfa:476) bir bakıyorsunuz iki sayfa çeviriyorsunuz “Benim savunduğum
plan bunun tam tersiydi” diye bir fırıldaklığa şahit oluyorsunuz. Ama biliyoruz
ki Sovyetler Birliği Troçki’nin elinde olsa 2 sene bile duramazdı. Bir insan
ancak hain ise bu kadar kusur ve hatası olur.
Troçki’nin
Bolşevik olma hezeyanı
“Lenin demişti ki, Troçki, menşeviklerle anlaşmasının
mümkün olmadığını anladığı günden beri “en iyi bolşeviktir””. (Troçki,hayatım,sayfa:356,Yazın
Yayıncılık)
Troçki, bu iddiasını kanıtlamak için Stalin’e suç
atıp 1 Kasım 1917’deki konuşmaları sakladığı için bilinmediğinden dem vuruyor.
Senelerden 2013’te Troçki’nin iddiasını araştırmak için Lenin’in toplu
eserlerinin ingilizcesine baktım. Ve gördüğüm kadarıyla ingilizcesinde bile 1
Kasım 1917’deki yazıda Troçki’nin en iyi bolşevik olduğundan bahsetmiyor hatta
yazıda Troçki’nin adı bile yok! İşin ilginci ne Sovyetler Birliği kaldı ne de
Stalin şayet öyle bir yazı olsa Stalin düşmanları tarafından çoktan açığa
çıkarılmış olması lazımdı. Ama okuyucuya bilinemezde bırakmak istemiyorum o
yüzden Troçki’ninde çok sevdiği yazılardan olan Lenin’in vasiyetinden bir parça
aktarıp bu tartışmayı da kapatacağım:
“Merkez komitesinin öteki üyelerinin kişisel
yetenekleri üzerinde tek tek durmayacağım. Ancak bu arada, Zinovyev ile Kamenev’in
Ekim olayının tabii ki rastlantısal olmadığına değineceğim. Fakat nasıl Troçki’nin Bolşevik olmadığını kişisel
bir suç olarak hesaba katmazsak, bu olayı Zinovyev ile Kamenev’in kişisel suçu
olarak hesaba katamayız”(Lenin, 25 Aralık 1922)
Lenin burada sırf Bolşevik olmadığı için
suçlayamayız diyor. Oysa ki daha önceki yazılarıma bakarsak Lenin’in bu kadroyu
tasfiye etmek istediğini görebiliriz. Konumuz bu olmadığı için ve daha önce de
tartıştığımız için bu konu hakkında şimdilik daha fazla yazmayacağım. Ama en
azından Lenin vasiyeti, Troçki’nin sözde açıklanmayan, gizlenen metin iddiasını
çürütmeye yeter. Sovyetleri yıkmak için diplomatik, askeri, ajanlık işlerine
giren Troçki’nin pratik alanda yaptığı hatalarının bir kısmını inceledik.
Sormak istiyorum bu kadar hatası olan bir adam Lenin’den sonra ya da Lenin’i
devirip iktidara gelse Sovyetler kaç yıl dayanabilirdi? Yalana tapıcıların
yaptığı gibi cevabı yanlış seçmemeniz dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.