Tarihsel
ilerlemeciliğe karşı çıkmak, günümüzün en önemli vebalarından biridir. Tarihsel
ilerlemeciliğin düşmanları bu düşüncenin güncel koşullara uymadığı için
bırakılması gerektiğini düşünüyorlar. Bu olayı tarihsel ilerme karşıtları şöyle
temellendirmektirler:
‘Tarihin düz bir çizgi halinde gitmediği ve bu bakış
açısıyla olaylara yaklaşan kişilerin hataya düşmesinin nedeni ise gerçek ile
kafalarındaki durumun farklı olmasından dolayı bir türlü dış dünyadaki hakikate
ulaşamamalarından kaynaklanmaktadır.’
Tarihsel ilerlemenin düşmanları devam etmektedirler:
‘ Bize hep şöyle dendi kölenin durumuna göre serfin
durumu daha iyidir çünkü sömürücü sınıfın öldürme hakkı yoktur. Serfe göre işçinin
durumu daha iyidir çünkü angarya kalkmıştır ve artık karın doyurma gibi bir
soruna da yoktur. Peki o zaman karın doyurma sorununun ortadan kalkmadığı
Rusya’da devrim nasıl oldu? Neden ilerlemenin en fazla olduğu ülkede devrim olmadı?’
Rusya konusuna geri döneceğiz ama önce tarihsel
ilerleme teorisinin yanlış anlaşılan noktalarını düzeltmek gerek. Marksizmin
ustalarının tarihsel ilerleme teorisi sömürülen sınıfların hayatlarının daha
iyi olmasına göre kurulmamıştır. Bu teori sömürülen kesimlerin, tarihin
ilerlemesiyle daha çok baskı altına alınması ve hayatlarının daha zor geçmesi
üzerine kuruludur. Aklımızda tutmamız gereken şey ise bu baskının ekonomik
niteliği ile ilgili olan kısmıdır. Baskının artan yeri ekonomik sömürünün
artması yönünde olan kısımla ilgilidir. Sömürücüler ekonomik baskıyı arttırırken
taviz olarak konuşma özgürlüğü vs. tanımak zorunda kalmıştır. Yani bir yandan
baskı artarken diğer yandan taviz verip toplumsal denge korunmak istenmiştir.
Örnek verirsek Roma’da köle çok pahalı bir şey idi
iyi ve sağlıklı bir kölenin değeri günümüz parasıyla 100.000 dolar etmekteydi.
Köle sahibi eğer kölesine zarar verirse çok ciddi para kaybetmiş olacaktı.
Bunun yanında bir süre sonra bu yüksek maliyet, sistemi işlemez hale getirdi.
Serfliğin çıkmasıyla kişinin alınıp satılması bitti onun yerine toprağa
bağlılık ve angarya geldi. Böylece köleye ödenen ciddi maliyet ortadan kalkmış
oldu. Onun yerine serfe taviz olarak bir miktar toprak ve ev lord tarafından
verildi ve serfin can güvenliği temin edilmiş oldu. İşçilere gelirsek ev ve
toprak verilmesi kalkarak işçilere maaş verildi ve bundan sonra işçi ev ve
toprak almak için 30-40 sene çalışmak zorunda bırakıldı. Halbuki serfe bu
otomatik veriliyordu. Bu gelişmeler işçinin yaşamını serfe göre daha yoksul
hale gelmesine neden oldu. (Dikkat edilmesi gereken nokta ise biz burada tarihsel
süreçleri çok genel bir şekilde ele aldık sadece tarihsel ilerleme mantığı
anlaşılsın diye.) Tabi ki dikkat edilmesi gereken nokta köle ile serfin yaşamı
arasında fark neredeyse çok azken bu farkın işçi ile serfin arasında uçurum
halini alması artık sömürücü sistemlerin sonunu getirmektedir. Çünkü sömürü
artmıştır. Engels’in şu sözlerine kulak verelim:
“―Ama konut sorununa geri döneli. Prudoncumuz Şimdi
"hak kavramı"nı başıboş bırakmakta ve bize aşağıdaki dokunaklı hitabı
sunmaktadır: "O pek yüceltilen yüzyılımızın bütün kültürü içinde, büyük
kentlerde nüfusun %90'ından fazlası benim diyebileceği bir yere sahip olmayışı
gerçeğinden daha korkunç bir saçmalık olamadığını ileri sürebiliriz. Manevi ve
ailevi varlığın gerçek düğüm noktası, aile ocağı ve yuva, toplumsal girdapla
silinip süpürülmektedir. ... Bu açıdan, vahşilerden çok gerideyiz. Mağara
adamının mağarası, Avustralyalının kilden kulübesi, Hintlinin kendi ocağı
varken, modern proletarya pratikte havada asılı durmaktadır." vb.. Bu acı
yakınmada prudonculuğu tüm gerici biçimiyle buluyoruz. Modern devrimci proleter
sınıfın yaratılması için, geçmişin işçisini toprağa bağlayan bağın kesilmesi
kesinlikle zorunluydu. Dokuma tezgahının yanısıra küçük evi, bahçesi ve
tarlasına sahip olan el dokumacısı, bütün acılara ve siyasal baskılara karşın,
sessiz, halinden memnun "dindar ve onurlu" bir insandı; zenginlere,
rahiplere ve devlet yetkililerine şapkasını çıkarırdı ve aslında tam bir
köleydi. Önceleri toprağa zincirlenmiş olan işçiyi tümüyle mülksüz bir proleter,
bütün geleneksel ayakbağlarından kurtarılmış, bir kuş kadar özgür hale dönüştüren tam da bu modern büyük
sanayidir; işçi sınıfı sömürüsünün sonal biçimi içinde, kapitalist üretim
içinde alaşağı edebilecek biricik koşulları yaratan işte tam da bu ekonomik
devrimdir.”(Engels,konut sorunu,sayfa:26-27,sol yayınları)
Anlaşılacağı üzerine tarihsel ilerleme teorisi,
sömürülen sınıfların daha çok baskı altına alınıp, daha çok yoksulluk çekmeleri
üzerine kuruludur. Hayatlarının giderek daha refaha kavuşması gibi bir şey söz
konusu değildir. Aksine refahı elde etmek için baskıyı yok etmek gerekir
mantığı vardır.Bu sınıfların en çok baskı altında olan unsuru proletarya olduğu
için, bu zinciri yıkacak önderliğe hakim sınıf o olduğu için, sömürü sistemine
o son verecektir.
Tarihsel ilerlemeciliğin düşmanları diyorlar ki:
‘ Feodal çağda da komünist oluşumlar oldu. Bunlara
gerici deyip, feodalizmden kapitalizme ilerlemeyi bekleyelim demek ezilen
kitlelere güvenmemektir ve bu kitleler isyan etse de kazanamazlar çünkü gerici
niteliğe sahiptir diyor tarihsel ilerlemeciler. Biz bunu kabul edemeyiz.’
Tarihsel ilerlemeciliğin düşmanları yanılıyor.
Feodal çağda hiçbir komünal oluşum gerici değildir. Aksine ilericidir. Başarısız
olmalarının nedenleri o zaman mevcut olan sınıf sayısının fazlalığıdır. Bu
söylenilen tarihsel ilerleme teorisine yapılan bir hakarettir. Hiç mi Engels’in
Köylüler Savaşını okumadınız? Orada bu tarz oluşumlara hakaret mi var yoksa
bunları kendi tarihsel koşullarında sahiplenme mi var?
“ Münzer bu öğretiyi çoğu
kez, yeni felsefenin belli bir süre gizlenmek zorunda kaldığı hıristiyan cümle
kuruluşları altında saklayarak öğretiyordu. Ama iyiden iyiye hérétique
(sapkın mezhepli) bir
nitelik taşıyan düşünce, yazılarının her yanından fışkırır, ve Kutsal Kitap maskesini,
bugünün birçok Hegel çömezinden çok daha az ciddiye aldığı görülür. Gene de,
Münzer'i modern felsefeden üç yüzyıl ayırır. Siyasal öğretisi tastamam bu devrimci
dinsel görüşe denk düşüyor, ve tanrıbilimi çağın dinsel görüşlerini ne kadar
aşıyorduysa, o da varolan toplumsal ve siyasal ilişkileri o kadar aşıyordu.
Münzer'in tanrıbiliminin tanrıtanımazcılığa yaklaşması gibi, siyasal programı
da komünizme yaklaşıyordu, ve bir tek modern komünist tarikat, daha devrimin öngününde
bile, 16. yüzyılın "münzerci” tarikatlarının teorik cephaneliğinden daha
zengin bir teorik cephaneliğe sahip bulunmuyordu.” (Engels, Köylüler Savaşı, sayfa:59-60,Sol
yayınları)
“16. yüzyılın başında, imparatorluğun çeşitli zümreleri: prensler,
soyluluk, yüksek din adamları, ayrıcalıklılar, burjuvalar, halk ve köylüler,
gereksinmeleri son derece çeşitli ve çelişik, karmakarışık bir yığın
oluşturuyorlardı. Her zümre öbürüne karşı çıkıyor, ve bütün öbürleri ile, bazan
açık, bazan kapalı, sürekli bir savaşım içine girmiş bulunuyordu. Birinci
Fransız Devrimi çağında görülen, ve şimdi de, en ileri ülkelerde, gelişmenin
daha yüksek bir evresinde saptanan, ulusun o iki büyük kamp biçimindeki
bölünüşü, o zamanki koşullar içinde olanaksızdı. Bu bölünme, hatta çok yaklaşık bir biçimde, ancak
ve ancak, ulusun aşağı katmanı, yani bütün öbür zümreler tarafından sömürülen
köylüler ve halktan kimseler ayaklandığı zaman olabilirdi. Eğer Alman ulusunun,
feodal soyluluk, burjuvazi, küçük-burjuvazi, köylülük ve proletarya
biçimindeki, gene de çok daha az karmaşık olan güncel bileşiminin, şu son iki
yıl içinde ne kadar büyük bir karışıklık doğurduğu anımsanırsa, o çağdaki
çıkarların, görüş ve özlemlerin karışıklığı kolayca anlaşılacaktır.” (Engels, Köylüler Savaşı, sayfa:43-44,Sol
yayınları)
Görüldüğü
gibi o zaman bir komünist devriminin olamamasının sebebi bu oluşumların “geri”
olmasından değil, sınıfların fazlalığı ve bu mücadeleden dolayı zafer
kazanmanın çok zor olmasından kaynaklanmaktadır.Ama asla imkansız değildi
sadece bugüne oranla devrimi yaşatmak daha zordu. Tarihsel ilerlemecilik, sömürü
düzeninin artışıyla proletaryanın sayısının artmasının sonucu olan insanların
iki genel sınıf arasında toplanması(burjuvazi ve proletarya) ve proletaryanın, ara sınıf olarak küçük
burjuvazinin desteğini alabilirse ancak devrimi yapma şansı olduğunu belirtir.
Devrimin önceki dönemlere göre neden kapitalist çağda mümkün olduğunu açıklayan
tek şey budur.
Tarihsel
ilerlemenin düşmanları diyorlar ki:
‘
Tarihsel ilerlemeciler şunu savunuyorlar: ezilenlerin isyancılığı ve
devrimciliği ancak ezenlerin devrimciliğiyle birlikte olur. Bu yüzden
burjuvazinin feodallerle olan savaşımını desteklemeliyiz ondan sonra
kozlarımızı paylaşmalıyız diyorlar. Biz buna karşıyız’
Tarihsel
ilerlemeye yapılan haksız eleştirilere bir örnek daha. Tarihsel ilerlemeciler
ezenlerin devrimciliğinin yanında yedek unsur olmaya her zaman karşı çıkmıştır.
Feodalizme karşı mücadelede, tarihsel ilerlemeci sosyalistler her zaman burjuva
devriminin öncülüğünü ele geçirmek ve burjuva devrimini burjuvaziye rağmen
yapmayı savunmuşlardır. Çünkü proletarya “kapitalizmin
gelişmemesinden çektiği sıkıntıyı kapitalizmden çekmez” şiarıyla hareket
etmiştir. Rusya’da burjuva devrimi burjuvaziye rağmen olmuştur.
Almanya’da
burjuvazi halk hareketinden korkup aristokrasiyle işbirliğine gitmiştir.
Fransız ihtilalinden sonra burjuvazi bırakın devrimciliği tarihteki en adi işbirlikçi olmuştur. Gerçi artık bugün
bir burjuva devrimine ihtiyaç yoktur çünkü artık feodalite kalmamıştır. (
Türkiye için tartışılıyor ama bence yoktur.) Buna rağmen tarihsel ilerleme teorisine
yapılan haksızlıktan ötürü bu maddeyi de işledik. Bu konuda daha fazla bilgi
için: (Karl Marx, Burjuvazi ve Karşı Devrim, Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal
Demokrasinin İki Taktiği,Lenin Seçme Eserler Cilt:4, Sayfa:144)
Rusya
konusuna geri dönersek tarihsel ilerlemenin düşmanları şöyle diyor:
‘Neden
devrim Almanya’da olmadı da Rusya’da oldu demek ki tarihsel ilerleme mantıklı
bir şey değil.’
İnsan
düşünmeden edemiyor Ekim devrimini yapan Lenin kadar ciddi bir tarihsel
ilerlemeci olamamasına rağmen neden Lenin tarihsel ilerleme eleştirisi vermedi
diye kendi kendime sormadan edemiyorum. Tarihsel ilerlemenin düşmanları
Lenin’den daha mı zeki acaba? Böyle bir eleştiri ile tarihsel ilerlemenin
haksız olduğu sonucu çıkmaz. Tarihsel bir bakış yapalım. 19.yy’da kapitalizmin
en gelişmiş olduğu ülke İngiltere idi. Marx ve Engels İngiltere’de devrim
olmayınca devrimin olduğu ve İngiltereye
göre daha az gelişmiş olan Fransa’ya (Paris Komünü) yöneldiler. Oradan da bir
şey çıkmayınca Fransa’ya göre daha az gelişmiş Almanya’ya yöneldiler. Sosyalist
devrim ise Almanya’ya göre daha az gelişmiş olan Rusya’da çıktı. Sonra devrim
Rusya’ya göre daha az gelişmiş olan Çin’de çıktı vs.
Böyle
bakınca bir linear hat çıkıyor. Sırf bu tarzda bile temellendirme yapılabilir
ama ben böyle bir temellendirmeyi sağlıklı bulmuyorum. O yüzden bu konu
üzerinde daha fazla duracağım. Lenin Ekim devrimi olduktan sonra tarihsel
ilerlemecilik özeleştirisi vermedi ve Marxismi geliştirdi. Lenin Ekim
devriminin ortaya çıkma nedenlerinden biri olarak:
“Kapitalist
devletlerin eşitsiz gelişiminden dolayı kapitalist zincirin en zayıf halkasının
olduğu yerde devrim olabilir.”
Demişti
ve o zincir Rusya idi. Bunu da tarihsel ilerlemenin olmadığını söyleyerek
yapmadı. Bunu “tarihsel ilerleme öyle bir gelişti ki eskiden o kadar derin
olmayan eşitsiz gelişme kapitalist ülkelerde Marx’ın zamanına göre daha fazla
derinleşti ve bu derinleşme de geri bir ülke olan Rusya’da devrim imkanını
sağladı.” Diyerek yapmıştır. Ayrıca Marx bile geri kalmış bir ülkede bu tarzdan
bir çelişkin doğabileceğini söylemiştir:
“Demek ki, bizim anlayışımıza göre, tarihin bütün çatışmalarının
kökeni üretici güçler ile karşılıklı ilişki tarzı arasındaki çelişkidedir.
Ayrıca, bu çelişkinin, bir ülkede, çatışmalara neden olması için o ülkede aşırı
ölçüde artmış olması da zorunlu değildir. Sanayileri daha çok gelişmiş
ülkelerle rekabet, ticaretin gelişmesinin neden olduğu rekabet, hatta
sanayileri daha az gelişmiş ülkelerde bile böyle bir çelişkinin doğmasına yeter.”
(Marx-Engels,Alman İdeolojisi,Sayfa:95, Sol yayınları)
Sonuç olarak tarihsel ilerleme teorisi
yukarıda değindiğimiz nedenlerden ötürü çürütülememiştir ve çürütülemez. Kronik
gericilik yıllarında ortaya çıkan yeni dönemin yeni Marxismi diye bize
yutturulmaya çalışılan yeni dönemin yeni revizyonizmine karşı bütün
Marxistlerin dikkatli olması gerekmektedir. Kapanışı
Wallerstein’ın şu lafıyla
bitirelim:
“ Bütün bir tarihsel
süreç, dişleri tek bir yöne doğru hareket eden ve sürekli iki adım yukarı çıkıp
sonra bir adım geri gelen bir çark biçimini alır”( Wallerstein, Dünya
sistemleri analizi, sayfa:58,bgst yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.