Taleplerimiz radikal,hareketlerimiz
burjuvaziye karşı acımasız,irademiz çelik gibi olmazsa bütün 1 Mayıslar ve
bütün tepkilerimiz boşunadır
“Bu halktan adam olmaz, bu halk
için mücadele etmeye değmez, diye ifade edilen bencil anlayışların tersine bu
halk mücadele eden ve yüzünü kendisine dönen herkesi sahiplenme geleneğini
sürdürmüştür.Bu anlamıyla ödenen hiçbir bedelin boşa olmadığını ve mutlaka
toplumda bir karşılık bulduğunu söylemeliyiz.Bu karşılık vermenin bazen düşük
düzeylerde kaldığı söylenebilir.Öyle olduğu dönemlerde bile bunun nedenlerini
irdelerken, sorumluluğu halkta bulmak yerine, kim bilir kendimizi tekrar gözden
geçirmek, varsa yetersizliğimiz anlamak ve durumunuzu düzeltmek en doğru
davranış olmaz mı? Yoksa sürekli topu taca atma misali sorumluluğu dışarıda
aramak ne kadar da işin kolayına kaçmaktır değil mi?” (Ahmet Kulaksız)
Ahmet Kulaksız’ın bu sözlerine
katılmamak elde değil işçilerin bu kadar sömürüldüğü bir düzende işçiler
Marxist-Leninistleri değil de düzen partilerini destekliyorsa burada bir sorun
var demektir.Üstelik işçilerin kötü çalışma koşullarının bu kadar yoğun olduğu
bir dönemde. Şu alıntıda da görüleceği gibi:
“SGK İstatistiklerine göre, iş
kazaları sonucu ölümler 2008
yılında 865 iken 2010 yılında 1.434’eulaşmıştır.
Bu veri iki yılda ‘iş kazası’ sonucu ölen işçi sayısının yüzde 70 oranında arttığınıgöstermektedir.
Henüz 2011 yılı istatistikleri açıklanmamıştır ancak, yaşanan ölümler
göstermektedir ki iş cinayetleri artışı sürmektedir.AKP’nin yaklaşık on yıllık
iktidarı döneminde 10
bin 297 işçi
yaşamını yitirdi”(Yürüyüş,sayı:309,sayfa:17)
“Faruk Bildirici, aldığı yanıtı
“ürkütücü buldum doğrusu” diyor.Bildirici’nin haberinden
aktarıyoruz:"1997-2011 yılları arasında cezaevlerinde 2497 kişi öldü.
Rakamların dağılımı şöyle: Eceliyle ölüm 1910, İntihar 495, diğer hükümlülerce
öldürülme 91, personelin kötü muamelesiyle ölüm 1. 1997'de cezaevinde ölenlerin
sayısı 123 iken bu sayı 2011'de 268'e fırlamış."diyor.... Adalet
Bakanlığı’nın rakamları ölüm oranlarının her yıl arttığını söylüyor...Adalet
Bakanlığı bunların büyük çoğunluğuna“vadesiyle ölüm” demiş. Bunlar normal ölüm
değil Bunlar “vade” değil, F Tipi tecrit politikalarının sonucudur.2497 kişiyi
tecritle devlet öldürmüştür.Bu rakamlar öldürmenin de sıradan bir öldürme olmadığını
göstermektedir.Bu Katliam Değilse Nedir?”(Yürüyüş,sayı:308)
10 bin 297 işçi ölmüş olması
yetmezmiş gibi hapishanelerde ölen 2497 kişinin haklarını kendi sınıfımızdan
insanların desteklemiyor oluşunun faturasını işçilere yoksul köylülere değil
kendimize kesmeliyiz. Sömürülen kesimler, artık bizim yanlış tutumlarımızdan
ötürü bırakın emek sömürüsü mücadelemizde bize destek olmayı, halkın
kendi geleneklerinde olan bir insanın ölümüne karşı olan üzüntüsünü ve
tepkisini göstermekten bile mahrum kalmış durumdadır. Bu konuda çok ciddi bir
oturup düşünmemiz gerekir “nerede yanlış yaptık?” diye.Alttaki alıntının özü
bunu açıklıyor:
“İdam cezasının infazında bile
tutuklunun sağlıklı olması şartı aranır.Hasta tutuklunun infazı yapılmaz.Ama
AKP, hasta tutsakların tedavisini yapmayarak hasta tutukluyu infaz ediyor.
Tutuklulara“ben sizi katlederim,kimse sizin sesinizi bu hücrelerde
duyamaz” diyor.
Kimse size yardım elini uzatamaz diyor.Ve bütün tutsakları tehdit ediyor...
Ancak biliyoruz ki, hapishanelerde daha onlarca hasta tutsak var. AKP onları
sessiz sedasız katletmek istiyor. Sonuç almayı hedefleyen ısrar ve kararlılıkla
yürütülen bir mücadeleyle AKP’nin hapishanelerde hasta tutsakları katletme
politikasına geri adım attırabiliriz. Güler Zere ve Yasemin Karadağ mücadelesi
ve tahliyeler bunun en somut göstergesidir. Sol, bir kaç eylem yapıp hiçbir
sonuç almadan eylemi bırakan protestoculuktan çıkıp sonuç almayı hedeflemek
zorundadır. Aksi durumda hiç bir hakkın mücadelesini veremez.Oligarşinin
saldırıları karşısında bir kaç protesto eylemi, hepsi o kadar.AKP iktidarı da
bunu bildiği için pervasızca saldırıyor.28-29 Mart’taki son KESK eylemine
bakın: O kadar militan bir eylem sonucunda bile Başbakan Erdoğan eylemle alay
etmiştir. Çünkü AKP biliyor ki, yapılan eylemler ne kadar kitlesel olursa
olsun, ne kadar militan olursa olsun, belli bir takvime bağlı protestoyu
aşmayan eylemlerdir.Belirlenen takvimle birlikte protestolar da bitecektir.Sol
bu anlayışı terk etmelidir.” (Yürüyüş,sayı:311,sayfa:23).
Görüldüğü gibi Sosyalist
harekette ısrar ve karalılığın olmayışı bizi bu hallere düşürdü.Halbuki Lenin
şu sözleri ne de güzel demişti vaktinde:
“Tekrar, öğrenmenin
anasıdır.İktisadi inşanın temel doğrularını şimdi yinelememizin bizi
yanıltmasına izin vermiyoruz.Bunları daha birçok kez yineleyeceğiz...dev
zorluklarla ve çalışmalarımızın sürekli akamete uğratılmasına rağmen, iktisadi
görevleri pratikte saptamaya gittikçe daha çok ve somut yaklaşıyoruz.Kendimizi
daha sık yineleyeceğiz.Sayısız tekrar olmadan,eskiye belli bir geri dönüş
olmadan,sınama olmadan, tek tek düzeltmeler olmadan,yeni yöntemler olmadan,geri
ve hazırlıksız olanların inandırılması için güçler harekete geçirilmeden inşa
çalışmasında hiçbir şey yapılamaz... Proletarya diktatörlüğü,zor ve ikna yöntemlerini
birleştirmeyi bildiği için başarılı oldu.”(Lenin,seçme eserler
cilt:8,sayfa:271-272).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.