Revizyonizmin taktiklerinden
biri:Engels’in önsözünü tahrif etme
Engels’in önsözü konusu modern
revizyonizmle mücadele için önemli bir yere sahiptir.Revizyonizm ısrarla
Engels’in Fransa’da Sınıf Savaşımları’nın önsözünde yazdıkları ile fikirlerinin
değiştiğini ve devrimin barışçıl yoldan gelişeceğini iddia etmektedir.Yazımıza
önce neden legal yolda devrim olamayacağına değineceğiz.Sonra Engels’in süreç
içindeki gelişimini ele alacağız.
Legalizm, Marksizmin kullanması
gereken silahlardan biridir fakat rolü tayin edici özelliğe sahip
değildir.Legalizm illegal mücadelenin propagandasını yapar,kitlelere legal
yoldan bir şey yapılamayacağının pratik olarak kanıtlamaya çalışır.Legalizm
bütün görevi budur bundan öteye geçti mi kendini burjuvazinin tarafında bulur.Genel
hatlarını oturttuğumuz resmimizin biraz daha ayrıntılarına girelim.Legalizmin
görevini Lenin şöyle açıklamaktadır:
“İşçilerin partisinin kitlelere
karşı tutumu bunun tam tersidir.Bizim için önemli olan uzlaşmalar yoluyla
Duma’da koltuk kapmak değil; aksine bu koltuklar, kitlelerin politik bilincini geliştirmeye, onları daha
yüksek bir politik seviyeye yükseltmeye, örgütlemeye, filisten bir
mutluluk uğruna değil,
”sükunet” “düzen” ve
“barışçı(burjuva) mutluluk” uğruna değil, fakat mücadele için, emeğin bütün
sömürü ve baskılardan kurtularak tamamen özgürleşmesi mücadelesine
yarayacağından ve bunları gerçekleştireceği ölçüde önemlidir. Sadece bu amaç
için sadece bu amaca ulaşmakta yardımcı olduğu ölçüde.Duma’daki koltukar ve
bütün seçim kampanyası bizim için önemlidir.”(Lenin,kitle içinde parti
çalışması, sayfa :54 ,Ser yayınevi)".
Bu alıntıda kitlelerin politik
bilincini yükseltmedeki öneminden ötürü Lenin Legal çalışmalara katılmayı
şartlı kabul ettiğini açıklamıştır. Neden legal yolla devrim olmayacağını ise
şöyle açıklamaktadır.
“Burjuva parlamentarizmi
ülkeleri ile, geniş bir ölçüde, anayasal burjuva ülkelerin tüm tarihi, tüm
gerçek yönetim çalışması zengin bir memurlar ordusunun eline verilmiş olduğu
için, bakan değişikliklerinin çok az önem taşıdığını gösterir. Oysa, bu ordu
derinden derine anti-demokratik bir anlayış ile dolmuş, her bakımdan bağlı
olduğu büyük toprak sahiplerine ve burjuvaziye, binlerce ve milyonlarca bağ ile
bağlanmış bulunur. Bu ordu, soluduğu tek hava olan, bir burjuva ilişkiler
havası içinde yüzer; mumyalaşmış, kabuk bağlamış, donmuş bir durumda bulunan bu
ordu, kendini bu ortamdan çekip çıkarma gücünden yoksundur; düşünme, duyma ve
davranma biçimini değiştirmez. Bir hiyerarşi sistemi ile, “devlet hizmeti”ne
bağlı bazı ayrıcalıklar ile zincire vurulmuştur; yüksek kadrolarına gelince,
hisse senetleri ve bankalar aracılığı ile onlar tamamen, kendilerinin de belli
bir ölçüde görevlileri oldukları, çıkarların savunup etkisini yaydıkları
mali-sermayenin boyunduruğu altındadırlar. Büyük toprak mülkiyetinin
tazminatsız kaldırılışı ya da tahıl tekeli vb. gibi reformların bu devlet
aygıtı aracılığıyla yapılmasına kalkışmak, büyük bir kuruntuya kapılmak,
kendini ve halkı aldatmak demektir. Bu aygıt, Fransa’daki III. Cumhuriyet gibi,
“kralsız bir krallık” olan bir cumhuriyet kurarak cumhuriyetçi bir burjuvaziye
hizmet edebilir, ne var ki, sermaye haklarını, “çok kutsal özel mülkiyet”
haklarını kaldıran demiyoruz, ama gerçekten kısan ya da sınırlayan reformlar
bile uygulamakta, kesin olarak yeteneksizdir. Bu, “sosyalist”lerin katıldıkları
bütün “koalisyon” hükümetlerinde, “sosyalist”lerin aslında yararsız ya da halk
öfkesine karşı burjuva hükümete paravana, paratoner hizmeti gören bir süsten,
hatta aralarında bazıları son derece iyi niyetli olsalar bile, yığınları bu
hükümet yardımıyla bir aldatma aracından başka bir şey olmadıklarını açıklar.
1848′de Louis Blanc ile böyle oldu; İngiltere ve Fransa’da sosyalist katılımlı
hükümetler ile onlarca kez böyle oldu; 1917′de Çernov ve Çereteli ile böyle
oldu ve burjuva rejim sürdükçe ve eski burjuva bürokratik devlet aygıtı olduğu
gibi kaldıkça da böyle olacaktır.”(Lenin,ekim devrimi dosyası sayfa:193-194,Sol
yayınları).
Özetlemek gerekirse legal
siyaset burjuvazinin diktatörlüğünün bir parçasıdır ve onun sınırlarının dışına
çıkamaz bu yüzden o aygıtı kullanarak devrim yapılması bir hayal ürünüdür.Legal
çalışmanın örgütsel ifadesi ise şöyledir:
“Ama,yasadışı örgütün
biçimlerindeki bu değişiklik,hiçbir zaman yasal harekete “uyarlanma” formülüyle
ifade edilmemiştir.bu tamamen farklı bir şey.Yasal örgütler,yığınlar arasında
yasadışı çekirdeklerin fikirlerini yaymak için kullanılan müstahkem
mevkileridir.”(Lenin,tasfiyecilik üzerine,sayfa:228,Sol yayınları)
“Bu tasfiyeci kararın her
satırında üstü örtülü ve dolaylı olarak ifade edilen şey “anayasal çalışma”nın
tek çalışma ya da en azından asıl,temelli ve ömürlü çalışma olduğu,kararın bunu
kabul ettiğidir.bu kökünden yanlıştır,liberal işçi siyasetinin ta
kendisidir.Sosyal demokrat parti hem ”bir bütün olarak” hem her çekirdeğinde
yasadışıdır ve-en önemlisi- devrim için propaganda yapma ve yolu hazırlama
çalışmasında,yani çalışmanın tümünde yasadışıdır.Bu nedenle sosyal demokrat
partinin en açıkta olan çekirdeğinin yaptığı en açık çalışma bile “açıkça
yürütülen parti çalışması”olarak görülemez.”(Lenin,tasfiyecilik
üzerine,sayfa:230,Sol yayınları).
Görüleceği örgütlenme şeması
altında “legal” olan aslında “illegal” bir yapının bir ürünüdür bu yüzden legal
sayılamaz.Gelelim asıl konumuza.Engels’in bu konudaki görüşünü kronolojik bir
şekilde vermeye çalışacağız yapacağımız iki alıntı Engels’in silah kullanımına
ve legal siyasete Fransa’da sınıf mücadelelerine yazdığı önsözden önceki
bakışıdır.
”Öyleyse,genel oy hakkı,işçi
sınıfının olgunluğunu ölçmeyi sağlayan göstergesidir.Bugünkü devlet içinde
bundan daha çok hiçbir şey olamaz ve hiçbir zaman da olamayacaktır.
(Engels,Ailenin,Özel Mülkiyetin
ve Devletin Kökeni,barbarlık ve uygarlık,sayfa:225,sol yayınları)
“ Devrim, elbette ki, en
otoriter olan şeydir; bu, nüfusun bir bölümünün kendi iradesini, nüfusun öteki
bölümüne tüfeklerle, süngülerle ve toplarla —akla gelebilecek bütün
otoriter araçlarla— dayattığı bir eylemdir; ve eğer muzaffer olan taraf yok
yere yenik düşmek istemiyorsa, bu egemenliğini, silahlarının gericiler üzerinde
yarattığı terör ile sürdürmelidir. Paris Komünü, silahlı halkın otoritesini
burjuvaziye karşı kullanmamış olsaydı, bir gün olsun dayanabilir miydi?
Tersine, Paris Komününü bundan yeterince serbest bir biçimde yararlanmamış olmakla
suçlamamız gerekmiyor mu?” (Engels,seçme yapıtlar cilt:2, sayfa:452 ,sol
yayınları).
Engels’in bakış açısı bu yere
kadar Lenin’le aynıdır acaba Engels’in bakış açısı önsözde değişmiş miydi?
yoksa o konjonktürel bir olayı mı açıklıyordu?İşte önsöz
“Eğer genel oy sistemi, bize,
her üç yılda bir kendi kendimizi sayma olanağından, oy sayısının, düzenli bir
şekilde denetlenen ve son derece hızlı artışı ile, işçilerde zafere olan
güveni, düşmanlarda ise aynı ölçüde korkuyu artırmaktan ve böylece bizim en iyi
propaganda aracımız olmaktan; bize kendi kuvvetimiz hakkında ve aynı şekilde
bütün karşı partilerin kuvvetleri hakkında tam ve doğru bilgiyi vermekten ve
böylelikle de bize kendi eylemimizi gücümüzle orantılı tutmak için bütün
ötekilerden üstün bir ölçüt vermekten ve bu şekilde bizi yersiz bir korkaklık
ve çekingenlikten olduğu kadar, yersiz delice atılganlıktan da korumaktan başka
bir yarar sağlamasaydı da — evet, bizim genel oydan elde ettiğimiz tek kazanç
bu olsaydı, gene yeter de artardı. Ama genel oy, daha fazlasını da yapmıştır.
Seçim ajitasyonu ile, bizden henüz uzak bulundukları yerlerde halk yığınları
ile temasa geçmek konusunda, bütün partileri, tüm halkın gözü önünde, bizim
saldırımıza karşı kendi görüşlerini ve eylemlerini savunmak zorunda bırakmak
konusunda bize öyle bir araç vermiştir ki, bir benzeri daha yoktur; ve ayrıca,
bizim temsilcilerimize, Reichstag'da bir kürsü sunmuştur ve bizim
temsilcilerimiz bu kürsünün tepesinden parlamentodaki hasımlarına karşı olduğu
kadar, dışarıdaki yığınlara da, basında ve toplantılarda olduğundan bambaşka
bir yetki ile ve bambaşka bir özgürlükle konuşabilmişlerdir.”(Fransa’da sınıf
mücadeleleri,sayfa:23,May yayınları).
Engels burada genel oy hakkının
örgütlenmedeki faydasından söz ediyor ve devam ediyor:
“1849'da başarı şansları oldukça
kötüydü. Burjuvazi her yerde hükümetlerden yana geçmişti. Ayaklanmaya karşı
yola çıkan askerleri "uygarlık ve mülkiyet" selamlıyor ve
ağırlıyordu. Barikatlar, çekiciliğini, büyüsünü yitirmişti; asker, barikatların
ardında artık "halkı" değil, birtakım başkaldıranları,
kışkırtıcıları, yağmacıları, her şeyi paylaştırmak isteyenleri, toplumun
tortusunu görüyordu; subay, zamanla, sokak çarpışmasının taktik biçimlerini
öğrenmişti, artık, düpedüz, kendini gizlemeden beklenmedik bir barikatın
üzerine doğru yürümüyordu, ama bahçelerden, avlulardan, evlerden geçerek onu
çeviriyordu. Ve biraz beceri ile, bu, artık onda-dokuz başarıya
ulaşıyordu. Ne ki, o zamandan beri daha çok şey değişmiş ve hepsi
askerlere yaramıştır.Büyük şehirlerin bir hayli büyümelerine karşılık orduların
asker sayısı daha da çok artmıştır.Paris ve Berlin 1848’den beri eskiye kıyasla
neredeyse dört kat gelişmiştir,ama garnizonları daha çok büyümüştür.
Demiryolları sayesinde bu garnizonlar yirmi dört saatte iki katlarının üstüne
çıkabilirler ve yirmi dört saatte dev ordular haline gelecek kadar
büyüyebilirler. Muazzam bir şekilde takviye edilen bu birliklerin silahları
eskisiyle ölçülemeyecek kadar daha etkilidir. 1848'de basit horozlu tüfek
vardı, şimdi ise küçük kalibreli ve mekanizmalı tüfek, ilkinden dört kere daha
uzağa, on kere daha isabetli ve on kere daha çabuk ateş ediyor. Eskiden
topçunun göreli olarak az etkili gülleleri ve obüsleri vardı; bugün bir tanesi
en iyi barikatı un ufak etmeye yetecek, çarpınca patlayan havan topu mermileri
var. Eskiden duvarlar, istihkâmcıların sivri kazması ile delinirdi, bugün
dinamit lokumları kullanılıyor.” (a.g.y.,sayfa.26-27).
Görüldüğü gibi Engels barikat
savaşının başarısızlığını teknik imkanlardan dolayı olduğunu söyleyip o zaman
için bittiğini söylüyordu ve devamını söyle dile getiriyordu:
“ Bu demek midir ki,
gelecekte sokak mücadelesi hiç bir rol oynamayacaktır? Hiç de değil. Yalnız şu
demektir: 1848'den bu yana koşullar, sivil savaşçılar için çok daha elverişsiz,
birlikler için ise çok daha elverişli olmuştur. Şu halde bir sokak çarpışması,
gelecekte, ancak bu elverişsiz durum başka etmenlerle kapatıldığı, giderildiği
taktirde başarılı olabilir.” (a.g.y,sayfa:28).
Bu yol zamanımızda gerilla
savaşıdır.En yaygın ve başarılı taktik budur.Görüldüğü gibi Engels barikat
savaşlarının bitmesini o zamanın konjektürüne has bir durum olarak
sergilemiştir ve devam etmiştir. “hazırlanana kadar saldırı yok!”:
“Her yerde, Almanların genel
oydan yararlanma ve bize açık bütün makamları ele geçirme yolunda Alman örneği
taklit edilmiştir;her yerde, hazırlıksız bir saldırıyı başlatma geri
plana itilmiştir.”(a.g.y.,sayfa:29)
“Eğer bu böyle giderse yüzyılın
sonuna kadar, toplumun orta tabakalarının, küçük-burjuvazinin ve küçük
köylülerin en büyük bölümünü elde ederiz ve ülkenin içinde belirleyici bir
etkinliği olan, bütün öteki güçlerin, ister istemez karşısında eğilmek zorunda
olacağı bir güç haline gelinceye kadar büyürüz. Bu çoğalıp büyüme temposunu,
kendiliğinden iktidardaki hükümet sisteminden daha güçlü duruma gelinceye
kadar, günden güne güçlenen bu vurucu gücü öncü kavgalarıyla yıpratmayıp son
kesin an gelinceye kadar hiç bir saldırıya uğratmaksızın koruyup sürdürmek,
işte başlıca görevimiz budur.”(sayfa:31).
Burjuvazi bu aşırı güçlenmeden
endişelenip şu öneriyi öne sürmüştür:
“Prusyalı general Bay Von
Boguslavski, ne yazık ki sokak savaşlarına sürüklenme oyununa gelmeyen işçileri
belki de hâlâ alt edebilmenin tek yolunun ne olduğunu onlara
gösterdiler.Anayasanın çiğnenmesi, diktatörlük, mutlakiyete dönüş,”kralın
iradesi en yüce iradedir” O halde biraz cesaret beyler; bu işte yarım tedbirler
yetmez; sonuna kadar gitmek gerek!”(a.g.y.,sayfa:33).
Engels bundan sonra rest çekip
bize yapılacak her zulüm karşılık bulacak ve sizin devriniz bitecek demiştir ve
hristiyanların Roma’da bir zamanlar zulum görmelerini sonra İmparatorun
sarayını başlarına yıkmalarını en sonunda da resmi dinin hristiyanlık olması
ile sonuçlanan tarihsel olayın benzerinin proletarya içinde gerçekleşeceğini
şöyle bildirmiştir:
“Ama unutmayınız ki, Alman
İmparatorluğu, bütün küçük devletler gibi ve genel olarak bütün modern
devletler gibi, bir antlaşmanın ürünüdür; ilkönce,
prenslerin kendi aralarında yaptıkları antlaşmanın, ve sonra, prenslerin halkla
yaptıkları antlaşmanın. Eğer taraflardan biri antlaşmayı bozarsa, bütün
antlaşma hükümsüz kalır ve o zaman öteki taraf da bağlı sayılmaz, tıpkı
Bismarck'ın 1866'da bize pek güzel gösterdiği gibi. Demek ki, eğer siz,
imparatorluk anayasasını çiğnerseniz, sosyal-demokrasi size istediğini yapmakta
serbest olur. Ama sonra onu ne yapacağını size bugünden söyleyecek
değildir”(a.g.y.,sayfa:33)
“Roma İmparatorluğunda da
tehlikeli bir devrimci parti ortalığı kasıp kavuruyordu. Bu parti, dini ve
devletin bütün temellerini baltalıyordu. İmparatorun iradesinin en yüce yasa
olduğunu açıkça reddediyordu. Vatansızdı, enternasyonaldi, Galya'dan Asya'ya
kadar bütün imparatorluk yüzeyinde yayılıyor, imparatorluğun sınırlarından
ötelere taşıyordu. Bu parti, uzun zaman yeraltında gizli baltalama eyleminde
bulunmuştu. Ama uzunca bir süreden beri gün ışığına çıkacak kadar güçlü
olduğuna inanıyordu. Hıristiyan adı altında tanınan bu devrimci parti orduda da
güçlü bir biçimde temsil ediliyordu. Koskoca lejyonlar hıristiyandı. Putatapıcı
ulusal dinin resmi törenlerine katılmaları emredildiğinde, devrimci askerler
küstahlıklarını, zırhlı başlıklarına protesto ettiklerini belirten özel
işaretler —haçlar— takmaya kadar vardırıyorlardı. Üstlerinin kışlalarda adet
halini alan hır çıkarmaları da bir işe yaramıyordu. Ordusunda düzenin, emre
uymanın ve disiplinin nasıl baltalandığını gören imparator Dioelétien artık
daha fazla kendini tutamadı. Enerjik bir biçimde işe el koydu. Çünkü henüz
vakit vardı. Sosyalistlere karşı,özür dilerim, hıristiyanlara karşı diyecektim,
bir yasa çıkardı. Devrimcilerin toplantıları yasaklandı. Lokalleri
kapatıldı ya da yıkıldı, hıristiyan işaretleri, haç, vb., Saksonya'da kırmızı
mendillerin yasaklandığı gibi yasaklandı. Hıristiyanlar devlet görevlerinde
çalışamaz oldular, askerlikte onbaşı olma hakları bile yoktu. O dönemde,
Bay Von Köller'in devrime karşı yasa tasarısının varsaydığı biçimde
"bireyin saygısını" uyandıran bugünkü kadar iyi eğitilmiş yargıçlar
olmadığına göre, hıristiyanların mahkemelerden adalet arama hakları düpedüz
yasaklanmıştı. Hıristiyanları ayrı tutan bu özel yasa da etkisiz kaldı.
Hıristiyanlar, yazılı yasayı, duvarlardan alay ederek söküp attılar Dahası var,
söylendiğine göre, Nicomedie'de hıristiyanlar, imparatorun oturduğu sarayı
ateşe verdiler. Bunun üzerine imparator, öcünü, MS 303 yılında hıristiyanlara
karşı büyük kıyıma girişerek aldı. Bu, bu cins kıyımların sonuncusu idi. Ve o
kadar etkili oldu ki, onyedi yıl sonra ordunun büyük çoğunluğu hıristiyanlardan
oluşuyordu ve Dioclétien'den sonra gelen ve papazların Büyük adını taktıkları
Roma İmparatorluğunun yeni hükümdarı Konstantin, hıristiyanlığı devlet dini
ilân ediyordu.”(a.g.y.,sayfa:33-34).
Engelsin bu
açıklamalarından “barikat savaşı bitti doğru yol legal siyaset” diye
anlam çıkaranlar, ya okuduklarını anlamakta güçlük çeken ya da burjuvazinin
hizmetindeki “sosyal hainler”dir.Ama tarihin çarkları geri sarılamayacak halkın
değerleri tahrif edilemeyecek ilk baştaki halleri gibi bütün çarpıtmalara
rağmen proletarya ve ezilenlerin yol gösterici olacaktırlar.Bu yüzden Marx’ta
bizim,Engels’te bizim,Lenin’de bizim,Stalin’de bizim,Mahir Çayan’da
bizim!Burjuvazi ve hempalarının çabaları boşuna iki elimiz kanda da olsa
çarpışacağız! HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.