Bugünkü marxistleri, marxist olarak tanımlamak
herhalde büyük çoğunluğu için doğru olmayacaktır. Bu çok iddialı bir laf gibi
görünebilir ama kendisini öncü diye tanımlamış ve bugünkü üretim biçimini değiştirme iddiasında
olan bir sınıfın üyeleri, kendi geçmişlerine bilerek ya da bilmeyerek hakaret
ederek asla toplumsal değişimlerde öncü rol oynayamaz. Bu kafa yapısında olan
kişiler proleter bile olsa o kişide küçük-burjuva ideolojisinin hegemonyası
vardır.
Daha da açarsak Fransız burjuvazisi I.Napolyon’u
kendileri açısından çok ciddi hatalar yapmasına rağmen minnetle anarken marxist
geçinen bazı insanlar ise ( bu grup hiçte az değil hatta Anadolu’da çok
yaygındır) Marx’a haksız eleştirilerle bulunarak, Marx’ın Hindistan’da İngiliz kolonyalizmini
desteklediğini söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Bu insanlar olayı öyle
bir anlatıyorlar ki “Marx diyor ki, iyi ki İngiltere Hindistan’ı işgal etti.” Diye
Marx’ın demediği bir şeyi Marx’a yıkmaya çalışıyorlar. Hatta sonucu öyle
bağlıyorlar ki “Marx zaten anti- kolonyalist değil” diyerek Marx’ın
sömürgeciliğe karşı olmadığını iddia edip Marx’tan liberal bir kişi inşa etmeye
kalkıyorlar.
Marx, İngilizlerin diğer sömürgecilerden farkını şöyle
açıklamaktadır:
“Hindistan'ın bir altın
çağı olduğuna inananların görüşlerini paylaşmıyorum, ama bu görüşümün
doğrulanması için de, Sir Charles Wood gibi Khuli Han'ın otoritesine
başvurmuyorum. Ama, örneğin, Aurung-Zebe zamanını alınız; ya da Kuzeyde
Moğolların, ve Güneyde de Portekizlilerin ortaya çıktığı
evreyi; ya da müslüman istilası ve Güney Hindistan'daki Heptarşi çağını;
ya da, isterseniz, daha da gerilere, antikiteye gidiniz; Hindistan sefaletinin
başlangıcını, dünyanın hıristiyan yaradılışından bile çok daha gerilerdeki bir
evreye dayanan brahmanın kendi mitolojik kronolojisini alınız. Ne var ki, İngilizlerin Hindistan'a getirdikleri sefaletin esas olarak
farklı ve tüm Hindistan'ın daha önceleri çekmiş olduğundan sonsuz ölçüde daha
yoğun türden olduğundan kuşkuya yer yoktur.” (Marx-Engels,Seçme Yapıtlar
Cilt:1, Hindistan’da İngiliz Egemenliği)
Görüldüğü gibi İngilizler Hindistan’a diğer sömürgeci
güçlere göre daha fazla sefalet getirmiştir. Hindistan hiçbir zaman sömürge
olmaktan kurtulamamış ve ayaklarının üzerinde durmayı hiçbir zaman başaramamış
bir yerdir. Marx Hindistan’ın bu özelliğinden dolayı Hindistan’ın bir tarihi
olmadığını belirtmekte ve Hindistan’ın ezilen sınıflarının kurtuluşu için İngilizler’in
bilinçsiz bir şekilde tarihin aleti olduğunu söylemektedir. Yani Marx’ın amacı
sömürgeciliği övmek değil sömürü sisteminin doğasında olan bozukluk nedeniyle
ezilen sınıflara kurtuluş olanağı sağlamaktadır. Anlaşılacağı gibi bu da “iyi
ki İngilizler işgal etti” demek değil güncel koşullara göre ezilen sınıfların
kurtuluşu için durum tespiti yapıp ona göre politika belirlemektir.Kurtuluşun olanağını
sağlayacak maddi temel hepimizin bildiği üzere proletarya’nın yaratılmasıdır.
İngilizler daha fazla sömürüp Hindistan’da proletarya yaratırken bir nevi kendi
ocaklarına incir ağacı dikmektedirler. Yani Marx sömürgeciliğin faydalarını
değil Hindistan’daki ezilen halkların kurtuluşu için gerekli anahtarı
aramaktadır.
“Hindistan toplumunun bir tarihi, hiç değilse bilinen bir tarihi
yoktur. Onun tarihi dediğimiz şey, imparatorluklarını bu direnmeyen ve
değişmeyen toplumun edilgin temeli üzerine kurmuş bulunan ve peşpeşe gelen
davetsiz yabancıların tarihinden başka bir şey değildir.Demek ki, sorun,
İngilizlerin Hindistan'ı fethetmeye hakları olup olmadığı değil, Türkler,
Persler, Ruslar tarafından fethedilmiş Hindistan'ı, İngilizler tarafından
fethedilmiş Hindistan'a yeğleyip yeğlemeyeceğimizdir. İngiltere'nin Hindistan'da yerine getirmesi gereken ikili bir görevi
vardır: biri yıkıcı, öteki yenileyici — eski asyatik toplumun ortadan
kaldırılması, ve Asya'da Batı toplumunun maddi temellerinin atılması.” (Marx-Engels,Seçme Yapıtlar Cilt:1,
Hindistan'da İngiliz Egemenliğinin Gelecekteki Sonuçları)
“İngiliz burjuvazisinin
yapmaya zorlanacağı her şey, yalnızca üretici güçlerin gelişimine bağlı olmakla
kalmayıp, bunların halk tarafından mülk edinilmesine de bağlı olan toplumsal
koşulları ne değiştirecek, ne de bu koşulları maddi olarak
onaracaktır. Ama yapmamazlık edemeyecekleri şey, her ikisinin de öncüllerini
ortaya koymak olacaktır. Zaten burjuvazi bundan fazlasını yapmış mıdır
ki? Burjuvazinin herhangi bir
ilerlemeyi, bireyleri ve halkları kan ve çirkef içinde, sefalet ve aşağılanma
içinde süründürmeden sonuçlandırdığı görülmüş müdür? Hindistanlılar, bizzat Büyük Britanya'da
halen egemen olan sınıfların yerine sanayi proletaryası geçene dek, ya da
Hintlilerin kendileri İngiliz boyunduruğunu tümüyle kıracak denli güçlenene
dek, kendi aralarına İngiliz burjuvazisi tarafından saçılmış yeni toplum
öğelerinin meyvelerini toplayamayacaklardır.” (Marx-Engels,Seçme Yapıtlar
Cilt:1, Hindistan'da İngiliz Egemenliğinin Gelecekteki Sonuçları)
Marx buraya kadar Hindistan’ın ezilen sınıflarının
kurtuluşu için altyapının İngilizler tarafından bilinçsiz bir şekilde
atıldığını söylemektedir. Peki Hindistan’ın ezilen halklarının kurtuluşu nasıl
olacak? Marx bunu şöyle açıklamaktadır: “toplumsal devrim sayesinde”
“Tarihin burjuva dönemi, yeni dünyanın maddi temelini
yaratmak zorundadır — bir yanda, insanoğlunun karşılıklı bağımlılığı üzerine
kurulmuş bulunan evrensel karşılıklı ilişkiyi ve bu ilişkinin araçlarını; öte
yanda, insanın üretici güçlerinin geliştirilmesini ve maddi üretimin doğal
araçların bilimsel bir biçimde yönetilmesine dönüştürülmesini. Jeolojik
devrimler yeryüzünü nasıl yarattılarsa, burjuva sanayi ve ticareti de bir yeni
dünyanın maddi koşullarını öyle yaratırlar. Büyük bir toplumsal devrim, burjuva çağının sonuçlarına, dünya pazarına
ve modern üretici güçlere egemen duruma gelince ve bunları en ileri halkların
ortak denetimine bağımlı kılıncadır ki, insanoğlunun ilerleyişi, hayat suyunu
yalnızca boğazlanmış insanların kafatasından içen o korkunç putatapıcınınkine benzemekten
çıkacaktır.” (Marx-Engels,Seçme Yapıtlar Cilt:1, Hindistan'da İngiliz Egemenliğinin Gelecekteki Sonuçları)
Görüldüğü gibi Marx’ın Hindistan
üzerine yazıları sömürgeciliğe dizilmiş övgüler değil ezilen halkları kurtuluş
yoluna götürecek bir pusuladır. Marx hiçbir zaman sömürgecilikten yana tavır
takınmamıştır. Marx’ın buradaki yazısındaki amaç Hindistan’ın sömürgeciliğine
artık bir son vermenin yollarını aramaktan başka bir şey değildir. Hindistan’ın
ezilen halklarının kurtuluşunu kapitalist üretim biçimi ortadan kaldırmakla
mümkün olacağını belirtmektedir. Marx’ın şu sözlerini işitmeyenlere bir daha
hatırlatalım:
“ Öteki halkları ezen bir halk
kendi zincirlerini kendisi imal eder.” (Karl Marx, Kugelmann’a Mektuplar, 28
Mart 1870, sayfa:136, Köz Yayınları)
Bu alıntı ile Marx’ın
sömürgeciliğe karşı tutum takındığını görebiliyoruz. Sorun Marx’ın Hindistan’ı
yanlış analiz etme sorunu değildir.(zaten yanlış analiz etmedi) Sorun, şayet
Marx, Hindistan’ı yanlış analiz etmiş olsa idi biz onu yerden yere mi vurmalı mıydık?
Yoksa hatasıyla sevabıyla biz Marx’ı sahiplenmeli miydik? Nasıl ki burjuvazi
kendine hizmet eden insanları hatasıyla ve sevabıyla sahipleniyorsa bizde kendi
değerlerimizi öyle sahiplenmeliyiz. Hatası olsa bile yeri geldiğinde hatası
yoktur diye savunabilmeliyiz. Düşmanlarımıza karşı hatası olduğuna inanıyorsak
bile “iyi ki öyle demiş” “iyi ki öyle yapmış” “iyi ki öldürmüş” demeliyiz.
Çünkü Marxismin değerlerine yapılan saldırı proletaryanın çıkarlarına karşı
girişilmiş bir saldırıdır. Proletaryanın çıkarları gereği, proletaryaya hizmet
etmiş insanları hatasıyla ve sevabıyla sorgusuz sualsiz kesintisiz
savunmalıyız. Bu insan çok ciddi hata yapsa bile bu çizgimizden ödün vermemeliyiz.
Sonuç olarak günümüz marxistleri, Marx’ın bu konuda hiçbir hatası yokken onu suçlu gösterip onu “İngiliz kolonyalizmini” desteklemekle itham ederek
affedilemez bir hata yapmaya devam ediyorlar ve burjuvazinin yapamadığını
kendileri yapıyorlar: “Proletaryanın mücadelesini ve kahramanlarını
itibarsızlaştırma.”