Yaygın görüşe göre, politika ve
felsefe birbirine zıt şeyler olarak algılanır. Politik yaşamın, salt kişisel ve
sınıfsal çıkarlar doğrultusunda coşkulu ve ereksel bir eylem olduğu
düşünülürken felsefe ise, sessiz bir tefekkür dünyasında insanın gündelik
sıkıntılarından ve ihtiyaçlarından kopuk bir halde “nesnel gerçekliğin”
peşinden gittiği görüşü genel çoğunluk tarafından önsel olarak kabul görür.
Ancak bu sorunsala bir daha dönüp bakıldığında “soyut” denilen fikirlerle
politik eylem arasındaki ilişkisellik kolayca kavranabilmektedir. Felsefe salt
örtük varsayımlara dayanmaktan ziyade bilinçli bir biçimde sınıf ve partiler
arasındaki çatışmalara ideolojik cephane sağlar. Bu yüzden felsefi tartışmaları
ve felsefi sorunları politikadan ayıramayız. Bundan dolayı yazımızın temel
konusu olan Hindistan'daki Naksalit hareketini incelerken bu hareketin askeri
eylemselliğinin bir dökümünü çıkarmaktan öte sosyalizmin mevcut zamandaki
politik ve ideolojik güncelliği açısından ele alacağız.
Bilindiği üzere “Ortadoks” “Marksist”
II.Enternasyonal ve onun politik etkisindeki parti ve kişilerin görüşlerine
göre, üretici güçlerin gelişme seviyesinden dolayı sosyalizm ancak “ileri” ülkelerin işçi sınıfının
mücadelesiyle dünya çapında başarıya ulaşabilirdi. Bu politik görüşün altında
yatan felsefi anlayış ise nedenselliğe teslim olmuş bir ekonomik determinizmden
başka bir şey değildir. Hâliyle koşullara bu kadar teslim olmuş bir politik
anlayıştan “devrimci” bir görüş çıkması pekâlâ beklenemezdi. Bundan dolayı
Plehanov, olumsuzlama (negativity) ve özne diyalektiğini evrimci “monist” bir
tarihsel gelişimin sabit yasaları kavramına indirgediği için şöyle yazar:
"İnsanlar
tarihi bilinçsiz bir şekilde yapar çünkü "tarihin akışını”, " insan iradesi
" değil, "maddi üretici güçler" belirlemektedir ”(Plehanov,
Hegel 'in Ölümünün Altmışıncı Yıldönümü İçin)
Plehanov,
gayet sıkıntılı ve politik olarak reformizme düşecek bir görüşü
benimsemektedir. Haliyle Bolşevikler ve onun özelinde Lenin bu görüşün tam
tersi bir şekilde tutum almaktadır. Özellikle Birinci Enternasyonal'de Marx'ın
anarşistlere karşı yürüttüğü polemiklerde Marx'ın yanında saf tutan Blanquistlerden
etkilenen Lenin, Rus Bolşevizm’i ile Blanquicilik arasındaki bağ olan Peter
Tkatçev'in görüşlerinden etkilenmiş ve Ne Yapmalı'daki öncü parti formasyonunu
ve devrimci bir diktatörlük fikrini öne sürerken Tkatçev'in izinden gitmiştir.
Lenin, öncü parti görüşünü politik düzlemde savunduğu için insanlar tarihi
“bilinçsiz” bir şekilde yapar görüşünü reddetmekte ve tarihte insan iradesi
rolüne ekonomik determinizmden bir tık daha fazla önem vermektedir. Bundan
dolayı Lenin, Hegel Defterlerinde (Türkçede Felsefe Defterlerinin içindeki bir
kısım) şöyle demektedir: "İnsan bilinci, nesnel dünyayı yalnızca
yansıtmaz, onu yaratır da" (Lenin, CW 38:212). Bu felsefi tartışmadaki konum alma durumuna
göre dünyadaki sosyalist politik özneler genel olarak iki kampa ayrılır
bunlardan birincisi reformist ve evrimci çizgi iken (determinizmin mutlak
belirleyicine inananlar) ikincisi ise devrimci çizgidir (iradenin determinist
koşullardan daha önemli olduğunu savunanlar). Haliyle Naksalitler ikinci kısma
girecek politik bir öznedir. Hindistan Komünist Partisi (Maoist)'in tarihsel
önderi Charu Mazjumdar 1967'de ayaklanmadan sonra Hindistan'ın doğu ve en
yoksul bölgelerinde inşa edilecek olan kızıl üs bölgeleri (kızıl koridor diye
adlandırılan) kurulmadan önce 1965 yılında şöyle demektedir:
“Devrimci bir
organizasyon oluşturmak için temel esas nedir? Stalin Yoldaş, "Devrimci
bir organizasyon oluşturmak için temel esasın devrimci kadro" olduğunu
söyler. Devrimci bir kadro kimlerden oluşur? Devrimci bir kadro, durumu kendi
inisiyatifiyle analiz edebilen, kimseden yardım beklemeyen ve buna göre
politikalar uygulayabilen kişilerdir.”(Charu Mazjumdar, Sekiz Tarihsel Belge)
Haliyle
Naksalitler kızıl koridoru inşa ederken Lenin'le benzer bir şekilde “irade”
kavramından hareket etmişlerdir. Adını Batı Bengal'daki “Naxalbariin” köyünden
alan Naksalitler 1967'de başarılı ayaklanmadan sonra kızıl koridoru inşa ederek
SSCB'nin yıkılması ya da ÇKP'nin revizyonist bir çizgiye girmesinden
etkilenmeden (yani nedenselliğe teslim olmadan) günümüze kadar gelmiş ve Faşist
Hindistan devleti ile mücadele eden devrimci-komünist bir yapılanmadır. Şu anda
Hindistan'ın yarısında etkin olmaları ve 10 eyaleti (92.000 km'lik bir alan)
halkla birlikte kendi öncülüklerinde yönetmeleri sosyalizmin 21.yy'da hala
fiilen uygulandığının en somut ve çarpıcı örneklerinden yalnızca birini
oluşturmaktadır. Hindistan İçişleri Bakanlığı 2017 yılının ilk altı ayına göre
Naksalitlerin etkin oldukları bölgelerde 504 silahlı eylem gerçekleştirdikleri
söylemektedir. Bununla da yetinmeyen Naksalitler egemenlik alanlarını
genişletmek için Hindistan devletine saldırmakta ve faşist devleti savunma
pozisyonunda bırakmaktadır.(1) Hakim oldukları kızıl üs bölgelerinde aşağıdaki
programı uygulamaktadırlar:
“Gerilla bölgelerinde ve kurtarılmış
bölgeler oluşturmak için faaliyet yürüttüğümüz bölgelerde halkı aşağıdaki
şiarlarda birleştirelim:
1. Feodal otoriteyi alaşağı edelim;
topraksız ve yoksul köylüler ile tarım işçilerinin önderliğinde halkın siyasi
iktidarını kuralım!
2.Ağaların, devletin ve öteki
sömürücü kurumların denetimindeki topraklara el koyup onları topraksız ve
yoksul köylülere dağıtalım!
3.Silahlı halk milisleri
örgütleyelim!
4. Toprak ağalarıyla tefecilere olan
borçları ve faizleri iptal edelim!
5.Devlete haciz ve vergi vermeyi
keselim!
6.Orman kullanma hakkı Adivasilerin
ve emekçilerindir. Ormanın zenginliklerinin emperyalistler, komprador bürokrat
kapitalistler ve müteahhitlerce talanını durduralım!
7.Tarımı ve kooperatifleşme
hareketini geliştirelim, üretimi arttırarak her alanda kendi kendimize
yetebilir hale gelelim!”
(Jan Myrdal, Hindistan Üzerinde Kızıl
Yıldız, Sayfa:159)
Görüldüğü gibi Naksalitler sosyalizmi
inşa sürecini “geleceğin” değil bugünün sorunu olarak görüp ona göre mücadele
etmektedirler. Bilimsel bir uğraş ya da hakikati araştırmaktan ziyade hakikati
yaratmanın peşine düştükleri ya da Marx'ın sözleriyle “dünyayı anlamaya değil
değiştirmeye çalıştıkları” için Naksalitler bugün hala emperyalist-kapitalist
sistemin korkulu rüyası olmaya devam etmektedir.
Dipnotlar:
1:http://www.redspark.nu/en/peoples-war/india/india-maoists-trying-to-expand-activities-to-newer-areas/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.