Tarih derslerinden hatırlayacağınız üzere egemen
yönetici sınıf kendi sınıf çıkarları gereği tarihte imrendiği liderlerin
özellikleri abartarak bir tarih yazımı yapar. Araya milliyetçi sosla servis
ettiği ve uyuşturucu ile aynı işlevi gören dayattığı ideoloji ile kitleleri burjuvazinin
yörüngesinden ayrılmamaları için çaba harcar. Arada bizim gibi yörüngeden
sapmış insanlar ise burjuvazi için ya “marjinal” ya da toplum için “hastalıklı”
unsurlardır. Başa dönersek yani tarihi kim yapar sorusunun cevabını ararken bu
konuda iki sapma vardır. Birincisi tipik burjuva ideolojisi olan tarihi bir tek
liderler yapar sapağıdır. İkinci bir sapak ise buna karşı gösterilmiş bir
refleksten çıkan “tarih öznesiz ve ereksiz bir süreçtir” biçiminde ortaya çıkan
Marksizmin alanı içinde olan fakat bizi yanıltmakta olan sapmadır. Tarihi
yapanlar ise bilindiği gibi kitlelerdir. Kitleler tarihi yaptığı için tarihin
öznesiz olması Marksizm-Leninizm için imkansızdır. Bu yüzden Althusser’in
aşağıdaki düşünceleri Marksizmin ilerlemesinden ziyade tıkanmasına neden
olmaktadır.
“Bu iş böylece aydınlığa çıkınca tarihin “öznesi”
sorunu ortadan kalkar. Tarih, motoru sınıf kavgası olan çok büyük bir
sistemdir. Tarih bir süreçtir –öznesiz bir süreç-. “İnsanın tarihi nasıl
yaptığı” sorusu temelli ortadan kalkmıştır; Marksist teori onu kesin olarak
doğduğu yere göndermiş, burjuva ideolojisine atmıştır.”(L.Althusser,John Lewis’e
Cevap, V Yayınları, Sayfa:18)
Althusser’in yukarıda değindiği unsur soyut ve
anlaşılmaz kalıyor. Daha doğrusu bu cümlenin anlaşılabilir bir yanı yok. İnsan
edimi ile tarih yapma arasında çok keskin bir ayrım bulunmamaktadır. Bizim kuşağın
şimdiki Haziran ayaklanması geçmişin tarihi olacaktır. Yani Althusser’in kavramsallaştırdığı
“tarih öznesiz ve ereksiz bir süreçtir ama politika bilim olmadığı için özneli
bir süreç olabilir” şeklindeki tezi bugünü açıklamak için yeterlidir fakat
geçmişi açıklayamaz. İnsanlık tarihinin en ileri aşamasına bilim diyerek(bu da
tarih bilimi olmaktadır) ve bu bilimi öznesiz ve ereksiz süreç diye
tanımlayarak o bilim aşamasındaki özneleri teorisi gözardı etmektedir. Halbuki
Marx olayı farklı bir şekilde anlamaktadır ve sorunu farklı bir şekilde
açıklamaktadır.
“İnsanların –tarihlerinin temeli olan- kendi üretici
güçlerini seçmekte özgür olmadıklarını eklemeye de gerek yok kuşkusuz; çünkü
her üretici güç, edinilmiş bir güçtür; daha önceki etkinliğinin ürünüdür. Bu
nedenle, üretici güçler, pratik olarak kullanılmış insan enerjisinin sonucudur;
ama bu enerjiyi de, insanın kendini içinde bulduğu durum koşullandırır; o ana
kadar edinilmiş üretici güçler koşullandırır; kendilerinden önce ortaya çıkmış
yani kendilerinin yaratmadığı, bir önceki kuşağın ürünü olan toplumsal biçim
koşullandırır. Arkadan gelen her kuşak,
kendini, bir önceki kuşağın edindiği üretici gücün sahibi olarak bulur; bu
üretici güçler o yeni kuşağa, yeni üretim için hammadde olarak hizmet eder. İşte bu yalın gerçek nedeniyledir ki,
insanlık tarihinde bir tutarlılık ortaya çıkar; bir insanlık tarihi biçimlenir;
insanların üretici güçleri ve ona bağlı olarak toplumsal ilişkileri geliştiği
ölçüde de tarih insanlık tarihi olur. Buradan, zorunlu olarak çıkacak sonuç
şudur: insanlığın toplumsal tarihi, bunun bilincinde olasalar da olmasalar da
her zaman, insanların bireysel gelişmesinin tarihidir.”(Marx-Engels, Seçme
Yazışmalar 1, sayfa:31)
Görüldüğü gibi Marx tarihi açıklarken tarihin bir
öznesi olduğundan bahsediyor ama kelimenin burjuva anlamında olduğu gibi saf
bir özneden bahsetmiyor. Marx bir kuşağın önce kendi içinde bulunduğu duruma
göre koşullandığını ama zaman içinde o kuşağın kendini üretici güç olarak
bulduğu vakit tarih yaptığını belirtmektedir ve böylece o kuşaktan önceki
kuşakta aynı deneyimleri yaşadığı için insanlığın toplumsal tarihi insanların
bireysel gelişmesinin tarihi olmaktadır. Yani tarih determinist ve iradeci bir
süreçtir ikisi birliktedir ve iç içedir. Diğer görüşler Marksizm adına sapmadır.
Althusser’in
kendi tezi ile çelişkiye düşmesi
Bilindiği gibi benim gibi düşünen insanlar ana akım
Marksizmi benimseseler bile eğer yaşadığımız dönemde biri bir teori geliştirip
ana akım Marksizminden daha doyurucu bir açıklama yaparlarsa benim gibi düşünen
insanların ana akım Marksizmde ısrar edeceğini sanmıyorum. Sorunda zaten buradan
çıkıyor bizi “kaba” “vulgar” diye yaftalayanlar aslında kendi teorilerinin dünyadaki
sorunları cevaplamada yetersiz kaldıkları için ve ne bizi ne de kitleleri
peşinden sürükleyemedikleri için marksizm anlayışları, kitlelere karşı bir
nefretten oluşan azınlığın marksizmine doğru evrilmiştir. Hiç çevrenizde
post-marksist ve türevlerinin kitlesel bir örgütünü gördünüz mü?(ana akım kadar
diyelim) hepsi ya dergi çevresi ya da yüzde 90 akademisyenlerden oluşmuş parti
görünümlü derneklerden öteye geçememektedirler.
Onların teorik yetersizlikleri ve asla ana akım
Marksizminin ötesinde bir teori geliştiremeyecekleri için bu gibi topluluklar
günümüzde “Oligarşik Marksizmi” temsil etmektedirler. Bir nevi kitlelerin içine
asla giremeyeceği(lafta imkan olsa bile) bir akademik oligarşiden oluşan
Marksizmi inşa etmişlerdir. Post teorilerin tek varlığı kalem ve kağıda yazılmış
birbirleri ardına dizilmiş çelişkili kelimelerdir çünkü kitleler yalnız var olanı
bilebileceğinden olamayan bir şeyi bilemeyecekleri için gerçekte olmayan bir
şeyin teorisini yapanları anlamamakta ve onlara sırtlarını dönmektedirler. Althusser’de
bu post furyasını açtığı için hayatında bunun yansımalarını yaşamış pratik politik
hayata katılımı sınırlı kalmıştır(hiç demiyorum sınırlı diyorum). Daha fazla
uzatmadan neden böyle bir şey dediğimizi açıklayalım:
“Tüm bilimsel bilgiler, tüm alanlarda, bir öznesiz
ve ereksiz sürecin sonucudur” (L.Althusser, John Lewis’e Cevap, V Yayınları, sayfa.24-25)
Althusser böyle bir şey dedikten sonra aşağıda
söylediği cümleyi anlamak imkansız oluyor.
“Marx’a karşı çıkan tarih felsefecileri vardır ki
sanki Marx hiç yaşamamış, bir bilim
kurmamış gibi davranmaktadırlar.”( L.Althusser, John Lewis’e Cevap, V
Yayınları,sayfa:28)
“Marx 1845’de kendinden
önce var olmayan bir bilimin temellerini atmaya başlar: Bu tarih
bilimidir.”( L.Althusser, John Lewis’e Cevap, V Yayınları,sayfa:33)
Anlayamadığımız nokta da tam burasıdır tüm bilimsel
bilgiler öznesiz ve ereksiz bir sürecin sonucuysa Marx nasıl bilim kuruyor? Ya
da nasıl kendinden önce var olmayan bir bilimin temellerini atıyor. Althusser
her ne kadar tarih öznesiz ve ereksiz bir süreçtir dese de aslında o da tarihin
özneli bir süreç olduğunu hiç çaktırmadan kabul etmek zorunda kalıyor.
Althusser’in
kendisine gelen eleştiriler sonunda vermek zorunda kaldığı taviz
Althusser
tarihe öznesiz ve ereksiz bir süreçtir diye tanımladıktan sonra en
azından bu konuda aklı selime sahip Marksistler, Marx’ın 18 Brumeire’den alıntı
yaparak tarihte özne olduğunu açıklamışladır. Fakat Althusser gene pes etmemiş
ve teorisini kurtarmak için şöyle demiştir:
“Ama toplumsal tarihi pratikler eyleyicilerinin,
zorunlu olarak özne olmaları, tarihin ne öznesi olmalarını gerektirir ne de
özneleri. Eyleyici özneler tarih içinde,
yalnızca üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin belirlenimi ve biçimleri
içerisinde hareket ederler.” ( L.Althusser, John Lewis’e
Cevap, V Yayınları ,sayfa:75)
“Buna göre , bireyler tarih içinde eyleyici özne
olur ve tarih içinde üretim ve yeniden üretim ilişkilerinin varoluş biçimlerinin
belirlemeleri altında hareket ederler.”( L.Althusser, John Lewis’e Cevap, V
Yayınları,sayfa:77)
Halbuki Marx olayı farklı koymaktadır:
“Yeni üretici güçlerin edinilmesiyle insanlar üretim tarzını ve üretim tarzıyla
birlikte de belli bir üretim tarzı için uygun düşen ekonomik ilişkileri
değiştirirler” Marx-Engels, Seçme Yazışmalar 1, sayfa:32)
“Proudhon’a
göre, soyutlamalar, kategoriler birincil nedenlerdir. Ona göre tarihi yapan
insanlar değil, kategorilerdir. Soyutlama, yeni insanlardan ve onların
maddi etkinliklerinden ayrı olarak alınmış bu biçimdeki kategori, ancak
ölümsüz, değiştirilemez sabit arı usun bir varlık biçimdir; bu da yalnızca, bu
biçimdeki soyutlamanın soyut olduğunu söylemenin başka yoludur. Hayran
olunası bir totoloji.” (Marx-Engels, Seçme Yazışmalar 1, sayfa:38)
Yazımızı nihayete erdirirken gördüğümüz gibi
Althusser’in dediği gibi sırf tarih içinde değil tarih yaparken de özne vardır.
Marksizm için önemli olan öznenin sınırları nereye kadar ulaşırdır. Eğer
Marksizmi ilerletmek isteyen birileri varsa bunu öznenin reddi üzerinden değil
günümüz koşullarında öznenin sınırı nedir diye yapılacak bir analiz sonucunda
Marksizm ilerleyebilir. Yoksa teorimiz ve pratiğimiz proletaryanın ve
müttefiklerinin kurtuluşuna hizmet etmeyen bir sapağa saplanır bu sapak küçük
burjuva ideolojisinin günümüzdeki bir yansıması olan akademik alana sıkışmış
Marksizmdir bu tür Marksizmin özelliği hayatını devam ettirmede bir sıkıntısı
olmayanların yaptığı ve bu özelliğinden dolayı sınırlı bir kesime hitap eden ve
bundan dolayı bizim tanımımızla
söylersek “Oligarşik Marksizmdir”. Marksizmin yüce ideolojisi akademik kendi
kendini haz etme ideolojisi olan “Oligarşik Marksizmden” bizi korusun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.