Türkiye’de 2002 yılında iktidarı ele geçiren neo-islamcı hareketin
lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1993 yılında Metin Sever ve Cem Dizdar ile
yaptığı röportajda söylediği sözler aslında 11 yıldır yaptığı icraatların
arkasındaki konsepti açıklamaktadır. Bu röportajda Tayyip Erdoğan, Kürdistan
sorunundan, Başkanlık sistemine, Kemalizmin çöküşünden, Türklük algısına ve Türkiye’nin
dış poitikasına kadar bir sürü ipuçları vermektedir.
Tayyip
Erdoğan ve Kürdistan Sorunu
Kürdistan sorununda Tayyip Erdoğan’nın aldığı tutum
egemen sömürücü odakların çıkarına uygun bir biçimde şekillenmektedir.
Geleceğin müstakbel başbakanı 1993’te Kürdistan’ın özerk olabileceğinden söz
etmektedir. Tabi burada Tayyip Erdoğan’ın aldığı tutum Kürtleri düşündüğünden
ileri gelmemektedir. Bu hamle ile Tayyip Erdoğan kafasındaki emperyalist politika
gereği Kürtleri egemenlik altında tutmanın tek yolunun özerklikten geçtiğini
düşünmektedir. Aksi takdirde Türkiye bölgenin lider sömürücü devleti olma özelliğini
asla elde edemeyecektir. Tayyip Erdoğan’ın özerklik talebi ise Türkiye’nin
silahla bastıramadığı özgürlük mücadelesini bu tavizle bitirmeye çalışmak ve
devletin o alan üzerindeki hegemonyasını reel koşullar altında maksimize etmek için
söylenmiş politik bir hamledir. Emperyal ülke olma sevdasında olan Türkiye’nin
bu politikada başarılı olması için milliyetçi düşünceden vazgeçmesi gerektiğini
düşünen Erdoğan, başarının tek şansının inanç birlikteliği altında olacağını
söyleyerek Kürdistan’ın sömürge altında tutulmasının tek yolunun islam olduğunu
söyleyerek bugün estirmekte olduğu islami faşizminin teorik ipuçlarını
vermektedir.
“Bunu şu şekilde açayım; resmi ideoloji ırkçı bir
kişilik taşıyor, bu yapısıyla da milli bütünlüğü koruması mümkün değildir. Şu
anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubunda
varlıklarının tanınması gerekmektedir. “Türkiye
Türklerindir” gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye’de yaşayan
herkesindir. Bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir. Aksi takdirde milli bütünlüğümüzü sağlamak
mümkün değildir. Temel sorunlarımız noktasında ana başlıklar olarak bunları
söyleyebiliriz.
Soru:
Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler…
Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri
bir şey yapılabilir..
Soru:
Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse…
Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma
kudreti varsa kurar.
Soru:
Hak isenmez. O hak meşrudur ya da değildir. Burada sorulan o; meşru mudur?...
Coğrafi bütünlük içerisinde evet, ama coğrafi
ayrılık içerisinde hayır.
Soru:
O zaman bu hakta meşru değildir diyorsunuz…
Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.
Soru:
Ama o coğrafyada yaşayan insanların böyle bir talebi olduğunda.. “Biz kendi
kimliğimizle, bayrağımızla Kazakistan, Özbekistan gibi bir ülke olmak
istiyoruz” derlerse, siz bu hakkı meşru bulur musunuz; bunu öğrenmek istiyorum…
Onu meşru olarak görmüyorum.” ( Metin Sever-Cem
Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak
yayınları, Sayfa: 422-424)
Tayyip
Erdoğan’ın Kemalizm ve Yeni Dünya Düzeni üzerine görüşleri
Tayyip Erdoğan yeni dünya düzenine uyum sağlamak
için çizdiği devlet tipi islami bir devlet tipidir. Serbest piyasa koşullarını
savunacak olan bu devlet halk düşmanı Kemalist devlet yapısını parçalayıp onun
yerine kendi statükosunu tahsis edecektir. Bugün fiili anlamda bunu başaran
Tayyip Erdoğan, kırmızı-beyaz Kemalizmi yok edip yerine yeşil Kemalizmi
kurmuştur. Tayyip Erdoğan’ın Kemalizme karşı bize sunduğu değişim vaadi ile 40
katır(Kemalizm) mı? Kırk satır(Tayyip Erdoğancı yeşil Kemalizm) mı? Arasında seçim
yapmak demektir.
“Soru: Ama
netice olarak siz ekonomik yapıda serbest piyasa ilişkilerinden yanasınız, onu
savunuyorsunuz…
Serbest piyasayı savunuyorum.” (
Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan
röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 429)
“Bütün bunlardan sonra Türkiye’nin yarınında artık
“Kemalizme” veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizmin
yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Çünkü böyle bir altyapıya ve
argümanlara sahip değildir. Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil
bürokrasi, “devleti biz kurduk, korumak ve kollamak görevi de bizimdir”
diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini
açıkça dile getiriyorlar. Bu bağlamda Kemalizmin kendini yeniden üretmesi söz
konusu değildir. 2000’li yılların
dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık
Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Eğer rejim, bu
yeni şartlara, zamana ve mekana uygun yeni bir sistem geliştirirse, bu
Kemalizmin yeniden kendisini üretmesi olmayacaktır. Artık o başka bir
sistemdir. Ve hatta bu tür arayışlar mevcuttur…
Soru:
Değişim taleplerini ve 2.Cumhuriyet tanımlamasının argümanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yukarıda artık Kemalizmin devrini tamamladığını ve
kendisini yeniden üretmesinin söz konusu olmadığını söylerken, insanların
farklı bir sistem arayışı içinde olduğunu söylemiştik. İşte bu noktada, sisteme
ilişkin yeni ve evrensel bir kavramla karşı karşıya kalıyoruz; “DEĞİŞİM”…
Bu özellikleri ile ve radikal değişimcilerin
söyleyiş biçimleri ile “değişim” yeni
bir din söylemidir. Çünkü insanları kalın çizgilerle en üst belirleyici
olarak “değişimden yana olmak” ve “değişime karşı çıkmak- statükoculuk”
biçiminde ikiye ayrılmaktadır. Oysa biz müslümanlar için din “İslamdır”. En üst
belirleyici islamın ilkeleridir. Herşey ona göre belirlenir.” ( Metin Sever-Cem
Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak
yayınları, Sayfa: 425-427)
Tayyip Erdoğan sermayenin güncel taleplerini karşılayabilmek için devletin ideolojisinin din olması gerektiğini belirtmektedir. Tayyip Erdoğan
sermayeye dünya çapında daha iyi hizmet etmek için dış politikasının ise
aşağıdaki esaslara göre şekilleneceğini belirtmektedir.
Tayyip
Erdoğan ve Emperyalist Dış Politika
“Yeni Dünya Düzeni’nde ana espri hiçbir ülkenin tek
başına ayakta kalmasına yetecek güçte ve kendi kendine yeter özellikte
olmaması; aynı zamanda da, komşu olan
ülkeler için, her ülkenin biribirleri ile sorunlarının olmasıdır.” ( Metin
Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak
yayınları, Sayfa: 428)
“Türkiye’nin
emperyal bir vizyon taşıyacak bir gücü vardır. Hatta eğer Türkiye 2000’li
yılların dünya ailesinde saygın bir üye
olarak yer almak istiyorsa(ki istemelidir) emperyal bir vizyon üstlenmeye
mahkumdur. Bu mahkumiyetin gerekçeleri tarihindedir, coğrafyasındadır, etnik
yapısındadır.” ( Metin Sever-Cem Dizdar, 2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip
Erdoğan röportajı,Başak yayınları, Sayfa: 430)
Tayyip Erdoğan’ın sermayeye daha iyi hizmet etmek
için sunduğu çözüm komşularla yüzde yüz sorundur. Suriye politikası Tayyip
Erdoğan’ın 1993’teki kafasının değişmediğini göstermektedir onun için tek bir
yol vardır “küresel sermayeye daha iyi hizmet edeyim ki ondan kalan artıklarla
ortadoğunun emperyal hakimi olayım.” Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemi
üzerine sözleri ise çok düşündürücüdür.
Tayyip
Erdoğan ve Başkanlık sistemi
“Soru: Başkanlık
sistemi için neler söyleyeceksiniz.
Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık
sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi. Bunun oluşması için
siyasatte serbest piyasanın oluşması lazım.” ( Metin Sever-Cem Dizdar,
2.Cumhuriyet Tartışmaları,Recep Tayyip Erdoğan röportajı,Başak yayınları,
Sayfa: 431)
Amerikan emperyalizmine hizmet etme sevdalısı
Erdoğan’ın şu an istediği başkanlık
sisteminin detaylarını yukarıda çok net bir biçimde açıklamaktadır. Tayyip
Erdoğan’ın isteği, sermayenin kar oranlılığını arttırmak için Türkiye sömürü kamyonunu
4. Vitesten 5. Vitese geçirmek isteyen bir şöförün istekleriyle aynıdır. Güncel koşullarla bire bir örtüşen bu röportaj
üzerine söylenecek fazla söz kalmadı. Nihai olarak Tayyip Erdoğan bir burjuva
projesidir ve Kemalizmle aynı kaderi paylaşması kaçınılmazdır: Efendileri
burjuvazi ile birlikte tarihin çöplüğüne yollanmak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.