Huntington'a göre, artık dünyada
ideolojik ve ekonomik mücadele esas olmayacak. Mücadelenin temelini kültürel
farklar oluşturacak. Global boyuttaki mücadele farklı medeniyetlere mensup
milletler ve gruplar arasında yaşanacak.
Fransız ihtilali ile birlikte milletler
arası bir mücadele söz konusuydu. Bu durum I. Dünya Savaşı sonuna kadar devam
etti ve Rus ihtilali sonrasında ise ideolojik mücadeleler başladı. II. Dünya
Savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında da bu tür bir mücadele hakimdi. Soğuk
savaşın sona ermesiyle birlikte, Batılı olmayan medeniyetler arası ilişkiler
uluslararası siyasette önem kazanıyor ve Batılı olmayan medeniyetler de Batı'ya
katılıyorlar. Artık ülkeleri ekonomik gelişme seviyelerine göre değil, kültür
ve medeniyetlerine göre gruplara ayırmak daha anlamlı oluyor.
Medeniyetler kültürel varlıklardır
ve farklı bölgelerde farklı kültürlere rastlanır. Aynı ülkenin farklı
bölgelerindeki farklı kültürel özellik gösteren yerleri başka ülkelerden ayıran
ortak bir kültürleri de vardır. Medeniyet insanların kendilerini başkalarından
ayıran en yüksek kültürel gruplaşma seviyesini gösterir. İnsanın kendisini
tarif ettiği en geniş kimlik seviyesidir.
( Romalı, İtalyan, Katolik,
Avrupalı.. gibi)
Medeniyetler, bazı alt grupları
kapsayabildikleri gibi Japon medeniyeti gibi tek bir milli devletten de
oluşabilirler. Medeniyetler dinamiktir. Gelişirler ve yok olurlar.
Dünyada bazı medeniyetler öne
çıkacak : Batı, Konfüçyus,Japon,İslam,Hint,Slav-Ortodoks,Latin Amerika ve
Afrika. Gelecekteki mücadeleler de bu medeniyetlerin birbirinden ayrıştığı
bölgelerde meydana gelecek.
Kimlikler dini ve etnik terimlerle
tanımlandıkça ortaya 'biz' ve 'onlar' ilişkisi çıkıyor. Kültür ve din
farklılıkları siyasi sorunları da etkiliyor. İdeolojik ittifaklar zayıfladıkça,
ortak din ve medeniyete sarılmak öne çıkıyor. Medeniyetler çatışması, farklı
medeniyetler arası fay kırıkları boyunca çevre gruplar arasında mikro seviyede
ve farklı medeniyetlerden devletler arasında da göreceli bir askeri ve ekonomik
üstünlük mücadelesi olarak makro seviyede kendini göstermektedir.
Gelecekte, dünya siyasetinde Batı
ve Diğerlerinin arasında Batılı güç ve değerlere karşı verilen mücadele egemen
olacaktır. Bazı ülkeler de Batı'nın
değer ve kurumlarını muhafaza ederken, Batılı olmayan ülkelerle de işbirliği
içinde olarak ekonomik ve askeri açıdan güç dengelemesine çalışacaklardır.
Batılı olmayan medeniyetler
Batılılaşmadan modernleşmeye çalıştıkları için Japonya dışında tam olarak
başarılı olamamışlardır. Ekonomik ve askeri güçleri Batı'ya oranla artmış ancak
değer ve çıkarları Batı'dan uzaklaşmıştır.
Gelecekte bütün dünyayı kapsayacak
bir medeniyet söz konusu olmayacak, ama birbiri ile birlikte yaşamayı öğrenmek
zorunda kalacak farklı medeniyetler olacaktır.
Barber ise makalesine çok ilginç
bir şekilde başlıyor. Fukuyama'nın meşhur “tarihin sonu” isimli tezine karşılık
“ tarih bitmiş değil.” ile giriş yapıyor. Artık iki ucun çatışması olduğundan
bahsediyor. Biri nefret duygusuyla hareket eden
ilkel dünyaya geriye götürme hevesinde olan Cihad. İkincisi ise dünyayı
tekeller arasında bölüşümün ve tüketim kültürünü pompalayan Mcworld. Mcworld’ün
dünyayı homojen eğlence,enformasyon, iletişim araçlarıyla ele geçiren,
insanları hızlı müzik, hızlı bilgisayar, hazır yiyeceklerle hipnotize eden bir
oluşum olduğunu söylüyor. Radikal islami cihad’ı destekleyenler aynı zamanda Mcworld’ün
ürünlerinden de faydalanabiliyorlar diyor. Örnek olarak İran’daki molla
yönetimini destekleyenler evde uydudan star tv’yi açıp Simpsonslar gibi küresel
kültürel programları ve dizileri izleyebiliyorlar. Cihad ve Mcworld’un ortak
yanı ise yazara göre: “hukukun ve demokrasinin rehberliğinde olmayan anarşi”
diye bir tanımlama getiriyor. Bu iki unsur hayatta kalmak için birbirlerinin
zıddını yaratıyorlar ve yaşamak için birbirlerine gereksinim duyuyorlar. Gerçek
refahın demokraside olduğunu söyleyip şu sözlerle şikayetini her iki sisteme
karşı dile getirmiştir:
“Ne Cihad ne
de McWorld, güttükleri ulussuzlaştırma uygulamalarıyla zarar gören yurttaşlık
erdemlerini yeniden sağlama arzusundadır; ne küresel pazarlar ne de kan bağına dayalı topluluklar kamu
yararına hizmet etmekte, ya da eşitlik ve adalet gözetmektedir.”(1)
“Cihad kanlı
bir kimlik politikası uygularken,McWorld kansız bir kar ekonomisi uygulamaktadır.
Mc-World’e hükmen ait olan herkes bir tüketicidir; kimlik için bir sığınak
arayışında
olan herkes belli bir kabileye mensuptur. Ama kimse yurttaş değildir.
Yurttaşlar olmadan demokrasi nasıl olabilir?” (2)
Sorunun
alternatif sorunu olduğunu belirtip insanlığın yararına olmayan Cihad ve Mcworld
yerine alternatif bir sistem sunulması gerektiğini belirtip yazısına son
veriyor.
Karşılaştırma
konusuna gelirsek ,Huntington, Küreselleşmeci tekellerin yararına akademik
kariyerine devam etmiş ve onlara hizmet ederek hayatını kaybetmiştir. Küreselleşmenin,
“dini baskılamak yerine dini güçlendirmesi” gün gibi açıklığa kavuşmuştur. O
yüzden Huntington’un bahsettiği “Medeniyetler Çatışması” farklı güçlerin
birbiriyle çatışmasından öte, aynı amaca hizmet için dünyanın değiştirilmesinin
teorik altyapısını oluşturmaktır.
Barber ise
tarihte tutucu bir röle soyunmuş ve statükocu davranarak ulus devletin devamı
için onu korumak ve hatta kurtarmak için bu makalesini kaleme almıştır.İkisi
arasında karşılaştırma bu eksenden yapıldığı zaman bir anlam içerir.
Bugünkü
yaşamımız bir pratiktir ve eğer bir sistem varlığını devam ettirmek istiyorsa
pratikle bilgi arasında sonsuz devinimler yapmak zorundadır. Küreselleşmenin
ideologu Huntington. Küreselleşmeyi muzaffer kılmak için “Medeniyetler çatışmasını”
yazarken Barber ise ulus devleti haklı çıkarmak için “Jihad and Mcworld” ü
yazmıştır. Kendi görüşüme gelecek olursak çözüm ne ulus devleti korumakta ne de küreselleşmeyi desteklemektedir.
Eğer Barber
bir alternatif arıyorsa onu ulus devlette ya da demokraside değil onu
proletarya diktatörlüğünde aramalıdır çünkü işçiler ve tüm ezilenler için
demokrasi açlıktan ölme özgürlüğünden başka bir şey olmamış, ulus devlet ise
milliyetçilikle ezilenleri birbirine düşman etmiştir. Ulus devletin bir ileri
aşaması küreselleşme ise ulus devletten ortaya
çıkmış ve gözü dönmüş sermayenin güncel taleplerine ancak küreselleşme
karşılık verecek konuma gelmiştir.
Cihad’da
Mcworld’de aynı yapıtaşlarını içinde taşıyan aynı amaca hizmet eden
ideolojilerdir. Bunlar birbirine zıt değil birbirlerinin tamamlayıcılarıdır.
İşçilerin ekonomik hayatlarına olumsuz yansıyacakları kesindir ama
unutulmamalıdır ulus devlette feodal döneme göre işçilerin hayatında olumsuz
olaylara neden olmuştur. Feodal dönemde toprakbeyi serf’e kendi geçimi için bir
ev bir tarla verirken ulus devletin modern işçisi asırlar boyu çalışıp ancak
kendine bir ev alabilmektedir ya da alamamaktadır.
Yalnız bu
ekonomik hayattaki kötüleşme gerici değil ilericidir. Ezilen sınıflar
mülklerini kaybedince sömürücü sınıflara karşı boğun eğmelerinde azalma olmakta
ve kendi kurtuluşları için mücadele bilinçlerinde artış olmaktadır. Ulus devlet
çağında Marksizmin yükselişi bir tesadüf değildir. Bugün hala işçilerin mutsuzluğu
bir tesadüf değildir. Kapitalizmin ideologlarının orta sınıfın refah seviyesi
yükseltelim demeleri orta sınıfları düşündüklerinden değil, toplumsal isyanlara
karşı bir koruma tedbiri olarak bu fikri sunmaları bir tesadüf
değildir. Barber’in ulus devleti desteklemesi demokrasiye olan inancından değil
işçi sınıfının ilerideki mücadelesinden korkmasının bir yansıması olarak
düşünülmelidir. Wall Street eylemleri sermayeyi korkutmaya tek başına yetecek
veriler vermektedir. Huntingon’un aşırı kar hırsları gizlenmiş teorisi yukarıda
belirtiğim nedenlerden dolayı Barber’e göre daha ilericidir. Tıpkı Lenin’in
dediği gibi:
“Emperyalizm,
bizim kapitalizm kadar “can” düşmanımızdır. Bu böyledir.Ne var ki hiçbir Marksist,
feodalizmle karşılaştırıldığı zaman kapitalizmin ilerletici olduğunu, tekelcilik
öncesi kapitalizmle karşılaştırıldığı zaman emperyalizmin ilerletici olduğunu
unutmayacaktır. Bundan çıkacak sonuç, bizim, emperyalizme karşı her savaşımı
desteklememizin gerekmediğidir. Gerici sınıfların emperyalizme karşı savaşımını
desteklemeyeceğiz. Gerici sınıfların emperyalizme ve kapitalizme karşı
başkaldırılarını desteklemeyeceğiz” (3)
Burjuva ideologlarının
çarpışması yukarıdaki gibidir. Umarım dünya proletaryası ne Huntington gibi
yamyamları ne de Barber gibi modern zamanın Proudhon’unu(bilindiği üzere
Proudhon kapitalizmi eleştirirken feodalizmi övmüştü) destekler. Çözüm,
burjuvazinin iç savaşında, burjuvazinin iki ucundan birinin taraftarı olmak
değil,çözüm, proletaryanın çıkarları tarafında tavır takınmakla olabilir. Ya Huntington
ve Barber’ın tarafı olduğu burjuvaların (barbarların) çıkarları ya da
proletaryanın sınıf çıkarları Rosa Luxemburg’un dediği gibi “Ya Barbarlık Ya
Sosyalizm”. İşte küreselleşme dediğimiz şeyin bize sunduğu iki seçenek budur.
1. Barber,B. (2008) "Jihad vs
McWorld" in F.J. Lechner & J. Boli (eds) The Globalization Reader. Blackwell Publishing, Malden and Oxford.
pp 35
2. Barber,B. (2008) "Jihad vs
McWorld" in F.J. Lechner & J. Boli (eds) The Globalization Reader. Blackwell Publishing, Malden and Oxford.
pp 35
References:
1. Samuel Huntington., The Clash of Civilizations in in
F.J. Lechner & J. Boli (eds) The
Globalization Reader. Blackwell Publishing, Malden and Oxford.
2. Benjamin Barber., The Clash of Civilizations
in in
F.J. Lechner & J. Boli (eds) The
Globalization Reader. Blackwell Publishing, Malden and Oxford.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.