13 Mayıs 2018 Pazar

Tupamarosların Arkeolojisi (Lindsey Churchill)


“Tupamarosların Arkeolojisi”

Yazar: Lindsey Churchill

Çeviren: Deniz Alaz Gürbüz

Tupamaros'ların Eşsiz Devrimci Katkıları

Bu ülke ya hepimizin olacak ya de kimsenin olmayacak
—Tupamarosların popüler sloganı
Tupamaros'un stratejisini ve eylemlerini açıklayan Antonio Mercader ve Jorge de Vera’nın yazdığı 1969 tarihli bir kitapta, MLN-T üyelerini “tam anlamıyla bir samuray, çelik kasları olan, zihinsel olarak uyanık, anlık reflekslere sahip, acıya karşı direnç gösterebilen ve mükemmel bir silah bilgisine haiz” kişiler olarak tasvir etmişlerdir. ”1 Bu romantik anlatım, solun Tupamaroslar için sahip olduğu hayranlığın gösterildiği sayısız örneklerden sadece biridir.  Tupamaros, 1960'ların sonlarında tüm dünyadaki solcuların politik olarak daha şiddetli bir eylemselliğe geçmesine ilham vererek uluslararası bir ilgi topladı. Giderek daha da baskıcı bir hale gelen devlete karşı yaptıkları şiddet eylemlerinden dolayı, sempatizanları için Tupamaroslar ülkelerinin diktatörlüğüne meydan okuyan ve Uruguaylıların büyük bir kısmının desteğini alan başarılı devrimcilerdi. Görünüşte yaratıcı ve genellikle tehlikeli eylemleri ile Tupamaroslar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki solun da dikkatini çekti. Akademik sol, ara sıra da olsa Tupamarosların uluslararası etkisini ezcümle kabul etti, ancak bunun tarihsel literatürdeki etkilerini derinlemesine araştırmadı. Solcu aktivizm içinde Tupamaroslar hakkında sık sık yapılan referanslara ve anlatılara rağmen, Akademisyenler 1960 ve 1970'lerde ABD'deki solcu örgütler için romantik bir ülke olan Küba’ya odaklanma eğilimindeydiler.
Tupamaroslar, Brezilya’daki Ação Libertadora Nacional (ALN) ve Küba’daki şehir gerillaları gibi diğer gerilla gruplarından çok farklı olmayan eylemler gerçekleştirmesine rağmen, sol Tupamarosları daha başarılı, eşitlikçi ve yaratıcı olarak algıladı.2 Tupamarosların zaferleri kısmen Uruguay devletinin bu harekete karşı başlangıçta zayıf yanıtı nedeniyle gerçekleşti. 1960'lardaki, Uruguay hükümeti vatandaşlarını Latin Amerika'daki diğer uluslardaki gibi vahşi bir şekilde bastırma konusunda eksik bir yeteneğe sahipti, bu durum Tupamarosların daha fazla güçlü ve başarılı olarak algılanmasına neden oldu. Uruguay’ın, yirminci yüzyılda sahip olduğu demokratik ve esasen şiddetsiz geleneği nedeniyle, başlangıçta yönetimdeki hükümetin bu hareketin yapmakta olduğu şiddet eylemlerini etkisiz hale getirmek için bir tarihsel altyapısı ve yeterli kaynağı bulunmamaktaydı. Tupamarosların üstünlüğünü göstermek isteyen solcu sempatizanlar, Tupamarosların uyguladığı şehir gerillası savaşında çeşitli devlet görevlilerin(ABD’li yabancı ajan Dan Mitrione de dahil olmak üzere) kaçırılmasına işaret ediyor ve hareketi anlatan “Sıkıyönetim”filminin yayılmasını sağlıyorlardı. Bu romantik temsillerden dolayı, şehir gerillası tarzını benimsemiş diğer Latin Amerikalı devrimci gruplarından daha fazla bir şekilde Tupamaroslar solun bilincine yayıldı. Böylece, sol, MLN-T'yi diğer devrimcilerden daha başarılı ve eşitlikçi olarak hayal etti.3 Bu romantik algı, solcuları kendi ülkelerindeki benzer devrimleri başlatmak için grubun taktiklerini ve uygulamalarını incelemeye teşvik etti.
Ancak, idealize edilmiş tasvirlerin ortak olduğu görülse de, solda, Tupamarosların başarılarına geniş bir yelpazede tepki gösterenlerde vardı, bunların bazıları da grubun tutarlı bir ideolojiden yoksun olmasını eleştirdi. Diğerleri, MLN-T'nin benimsediği toplumsal ve politik değişimi sağlamanın yolu olarak şiddeti savunmasından dolayı bu gruba karşı çıktı. Ancak, Tupamarosların güçlü eleştirmenleri bile grubun şehir gerilla savaşındaki uygulamalarının başarılarını kabul etti. 4

Şehir Gerillası Savaşı

Tupamarosların dünyanın dört bir yanındaki ve Kuzey Amerika'daki birçok grup ve hareketten daha başarılı sayılmasının başlıca nedeni, şehir gerillası savaşı taktiklerini daha etkili bir şekilde uyguladığı yönündeki algıydı. Tupamaro taraftarları, Uruguay'ın şehir gerilla savaşını uygulamak için ideal bir yer olduğunu öne sürdüler.1960'larda, Uruguaylılar'ın yarısı, başkent Montevideo’da yaşarken ve yüzde 30'luk bir kesim ise diğer kentsel alanlarda yaşıyordu. 5  Tupamarosların şehir gerillası savaşının ilham kaynağı kısmen grubun kuramsal beyni olarak görülen Abraham Guillén'dir. Brezilyalı militan Carlos Marighella, Guillén ile birlikte, dünya çapında Tupamaroslar ve diğer solcuların şehir gerillası stratejilerine de ilham verenler arasında yer alır. Ancak, Guillén'in Tupamaros üzerinde özel bir etkisi vardı. 6 Guillén ile Tupamaros arasındaki ilişki tam olarak anlaşılamamış olsa da, sol, grubun devrimci gelişimi hakkında kapsamlı bir şekilde yazdığı için Tupamaros'un kuramsal beyni olarak Guillén'i görüyordu. Tupamaros'un resmi bir üyesi olmasa da, 1966'da Guillén, Montevideo'da, Tupamaroslarla ve Arjantinli bir dizi gerillayla konuşmaya gitti.7 Daha sonra bu toplantılardaki katkılarını yayınladı ve aynı zamanda Tupamaros'un şehir gerilla savaşı ile ilgili fikirlerini Estrategia de la guerrilla urbana 8 adlı bir kitapta dile getirdi. Bu toplantılardan elde edilen bilgilerin yayınlanması, grubun teorilerini daha geniş bir kitleye nadiren ifade etmesi yüzünden oldukça önemliydi. Aslen İspanyol olan Guillén, otuzbeş yaşında Arjantin’e göç etti.
Uluslararası siyasette yorumcu olarak ün kazandı ama hiçbir zaman bir Marksist partiye katılmadı. Kendisi, Arjantin hükümeti tarafından Kuzeybatı Arjantin'deki Uturnos solcu gerilla hareketine dahil olduğu iddiasıyla tutuklandı.9 Üç ay sonra 1962'de hapishaneden serbest bırakıldığında Guillén, Montevideo'ya kaçtı. Orada Fidelist strateji gruplarını kurdu, ancak Uruguay'ın topografyasının ve kentsel demografisinin kırsal stratejilere elverişli olmadığını fark etti.10 Bu gerçeklik, Guillén'in topografyanın devrimci hareketlerin göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsur olmadığına dair savını destekledi. Bundan dolayı, Guillén nihai olarak devrimi halkın yaptığını iddia etti.11 Guillén'in eleştirel çalışması olan Estrategia de la guerrilla urbana, Tupamarosların teorik bir model oluşturulmasına yardımcı oldu. Guillén’in şehir gerillası savaşı kavramı, Che Guevara’nın kırsal kesimdeki gerilla savaşı fikirlerine bir alternatif oluşturdu. Tupamaros'un eylemlerinden esinlenen Guillén, grubun büyük şehirlerde sahip olduğu üs bölgeleri ile kapitalizm ve sosyalizmin arasındaki mücadeleyi gösterdiğini iddia etti.12 Guillén, görünüşte kırsal kesimin ortasından başlayıp bir devrimi gerçekleştirilmesi yönündeki stratejiyi zayıf olarak niteledi ve bu tarzı “feodal dönemdeki köylülerin mücadele biçimi” olarak eleştirecek kadar ileri gitti.13  Guillén, Uruguay ve Arjantin gibi ülkelerde gerillaların uzun süren şehir savaşlarına katılmalarını ve mevcut hükümetleri nihayetinde yok edecek küçük zaferlere odaklanmanması gerektiğini öne sürdü.  Büyük şehirler, ideal olarak ayrı ayrı yaşayan ama birlikte savaşan (Tupamaros'un başarılarının doruğa ulaştığı) yüzlerce devrimci hücreyi içerecektir. Guillén, şehir gerillalarının bankaları soyup fidye için önemli insanları kaçırması gerektiğini savundu. Bu tür stratejiler, büyük şehirlerde yaşayanlara hitap eder ve kırsal alana odaklanmış gerilla savaşı kavramlarıyla ilgili sıkıntılar içermektedir. Bu simbiyotik ilişki yüzünden Tupamaroslar, Guillén’in şehir gerillası savaşı fikrini temsil etmişerdir.14 Guillén, aynı zamanda, devrimi yaratmak için nüfusun yüzde 80'inin birleşik bir cephede ortak hareket etmesi gerektiğini savunuyordu. Bu nedenle Latin Amerikadaki şehir ortamında devrimin inşa edilebilmesi için sömürülen işçiler ve köylülerle birlikte orta sınıfında mücadeleye dahil olması gerekiyordu. Çapraz sınıf ittifakı çağrısı, hareketin çoğunluğunun orta sınıfa mensup insanlardan oluşması yüzünden Tupamaros ile de iyi uyuşmaktadır.15 Bu nedenle, Guillén’in yöntemleri şehirler gibi değişken arazi ile uğraşan devrimcileri cezbetti. Guillén için, en iyi şehir gerilla savaşı modelini örnekleyen Tupamaros idi.16 Guillén’in çalışmalarını İngilizceye çeviren, ABD’li profesör Donald Hodges, Tupamaros'un örgütsel modelinin Quebec Kurtuluş Cephesi, Kara Panterler ve yeraltı hüclerini etkilediğine dikkat çekiyor. Bu grupların, Tupamaros'a benzer devrimci taktikleri sürdürdüğünü çünkü onların da aynı araziye sahip daha “ileri” ülkelerde faaliyet gösterdiğini söylemektedir.17 Gerçekten de, dünyadaki devrimciler, özellikle kentsel ortamlarda, sürekli olarak kendilerini Tupamaroslardan daha başarılı bir şekilde şehir gerillası savaşını uygulayıcıları olarak hayal ettiler ve mevcut taktikleri ile Tupamaroslarla rekabet etmeyi umdular.

İlham Kaynağı Olarak Tupamaroslar

Tupamarosların radikal eylemden ilham alanlar, 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başında dünyaya yayıldı. Batı Alman Baader-Meinhof grubu ya da Kızıl Ordu fraksiyonunu kendilerini “Batı Almanya'nın Tupamaros'u” olarak adlandırdı ve Tupamaros gibi devrimci hareketlerden öğrenmeleri gerekenler olduğunu ileri süren ifadeler yayınladı.18 Bu makale ana akım medya tarafından, Tupamaros'un silahlı direniş stratejisinin Baader-Meinhof'un “tek ideolojik temeli” olduğunu açıklayan bir el kitabı vazifesi görevini üstlendiğini iddia edecek kadar ileri gitti. 19  ABD sol basınında bazen Baader-Meinhof'un “Batı Almanya'nın Tupamaros versiyonu” olarak tanımlandı.20 Ayrıca, 1960'ların sonlarında Uruguaylı Tupamaros'un adını taşıyan iki küçük devrimci örgüt - Tupamaros Batı Berlin ve Tupamaros Münih.- Almanya'da ortaya çıktı. 21 “Güney Amerikalı Tupamarosların” taktiklerini kullanarak, Yunanistan'daki solcu bir gerilla grubu, asker destekli hükümeti devirme planlarında Uruguaylı bu küçük örgüt onlara ilham kaynağı oldu. 22 Tupamaros'un etkisi Filistinde de ses getirdi bir grup, Filistinli gönüllülere siyasete ilişkin iki saatlik bir görüşme yayınladı ve İsrail'deki gerilla üyelerine şifreli mesajlar iletti. Radyo programı bazen Tupamarosların başarılı taktiklerinin ayrıntıları  hakkında bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır.23 Bu nedenle, Tupamaros'a olan hayranlık, solcu devrimci hareketler içinde Tupamarosların artan gücüne mükemmel bir örnek sunmuştur. 24 Devrimci zaferin uluslararası sembollerinden biri, devrimin kuramcısı olan ve Bolivya'da Che Guevara ile savaşan Fransız doğumlu Régis Debray da Tupamaros'tan ilham almıştır. Debray, Latin Amerika'daki diğer devrimci gruplarla karşılaştırıldığında Tupamaroslarda başarılı olarak gördüğü her şey hakkında yazdı. Debray 26 Temmuz Hareketi'nin Batista diktatörlüğüne karşı yürüttüğü başarılı gerilla savaşı mücedelesindenn sonra 1959'da Castro'yu ve Küba'yı ziyaret etti. 1961'de döndü ve 1964'te Paraguay'ın yanı sıra bütün Latin Amerika ülkelerini ziyaret etti. Debray için Latin Amerikadaki gerilla hareketleri güçlü bir çekiciliğe ve politik öneme sahipti. Che Guevara'nın yazıları özellikle Debray’ın devrim hakkındaki fikirlerini etkiledi. Guevara'nın Küba Devrimi'nden türettiği üç temel sonuç özellikle Debray'ı etkiledi: halk güçlerin bir orduya karşı zafer kazanabileceği, devrimci koşulların yaratılabileceği ve kırsal alanların Amerika'daki devrimci savaşlar için daha elverişli olduğu.
Marx, devrimin Latin Amerika'da kentsel alanlarda gerçekleşeceğini tahmin etmesine rağmen, kırsal alan ulusal kurtuluş mücadelelerini kışkırtmak için en iyi yer olarak görüldü.25 1960'ların ortalarında Küba Devriminden büyük ölçüde etkilenen Debray; “Castroizm: Latin Amerika'daki Uzun Yürüyüş”, adında bir makale yazarak öncelikle ABD ve Avrupalı kitlelere yöneldi. Bu çalışmalarda, Debray Küba'ya baktı ve Latin Amerika'daki devrim potansiyelini analiz etti. Debray'a göre Fidelizm, zorunlu olarak yeni bir ideolojiden değil, Latin Amerika koşullarında ve her ülkenin tarihi geleneklerine göre bir “Marksizm ve Leninizmin yenilenmesi” idi. Debray, Küba’nın devrimci örneğinin neden Güney Amerika’da daha az yayıldığını anlamaya çalıştı. Güney Amerika'daki (büyük ölçüde ABD'nin hatası) ayrılıkları ve bazı Güney Amerika halklarının ve milletlerinin kendilerini diğerlerine göre daha üstün görmekle suçladı. Gerçekten de Küba, solun baskılarını yeniden canlandıran büyük bir dönüşüm getirdi.26 Ocak 1966'da, Küba'ya döndü ve gerillalarla eğitildi. 1967'de Fransa, ABD, Küba ve İngiltere'de yayınlanan Devrim'de Devrim'i yazdı. Çalışması Küba'da yayınlanan üç yüz bin kopya ile iyi sonuç verdi. Bu çalışmada Debray, Latin Amerika deneyiminin özgüllüğünün yanı sıra küçük, son derece disiplinli gerilla gruplarının önemini vurguladı.
Debray, gerilla grubunun rolünün silahlı mücadeleden daha fazlasını oluşturduğuna inanıyordu; Aynı zamanda bir geleceğin, kapitalizme karşı bir toplum modeli olarak hareket edebilecek “Kurtarılmış bölgeler”in “tarım reformu, köylü kongreleri, vergilerin ödenmesi, devrimci mahkemeler ve toplu yaşamın disiplini” için laboratuarlar olabileceğini savundu.”27 Devrimde Devrim Mi? Debray’ın silahlı mücadeleyi merkeze alarak devrimin körüklemesi için sahip olduğu inancı gösterdi.  Debray, yıllar boyunca Latin Amerika'da devrim hakkında yazıyor olsa da, Bolivya'daki tutuklanması onu 1967'de dünya çapında tanınan bir solcu olmasını sağladı. Debray, Bolivya’ya seyahat eden bir gazateci olarak hükümetin kendisini hapse atıp otuz yıl hapis cezasına çarptırdığı (üç yıl yatıp serbest bırakıldığı) biliniyordu. Debray, Tupamarosların Latin Amerika'da kentsel silahlı mücadeleyi ilerletme konusundaki rollerini destekledi.
Latin Amerika ile ilgili diğer yazılarında iddia ettiği gibi, kurtuluş mücadelesini etkilemek ve şekillendirmek için her bölgenin kendi tarihsel koşulları ve özgünlüğü var idi. Tupamaros, büyük ölçüde kentsel Uruguaylı nüfusun önemini anladı. Debray, Tupamaroslarla ilgili şunları ifade etti: “Burjuvazinin hayatta kalmasını sorgulayarak, Latin Amerika'daki bütün cephelere (sadece bir noktada ya da bir tarafta değil) nasıl saldırdığını ya da savaşabileceğini bilen ve burjuva ve anti-ulusal diktatörlüğü etkisiz hale getiren tek silahlı devrimci hareket. ”28 Böylece Debray, Tupamaros'u yeni sosyalist devrim biçimlerinin tedarikçileri olarak görüyordu. Debray için, Tupamaros ve onların şehir gerilla savaşı kullanmaları, bir ülkenin (Uruguay) tarihsel, sosyal, politik ve kültürel koşullarının silahlı mücadeleyi nasıl etkilemesi gerektiğine dair mükemmel bir örnek sundular.29 Koltuk tartışmalarına ve kurtuluşa ilişkin söylemlere güvenmek yerine Tupamaros, politik ideolojilerini ortaya koyan eylemler gerçekleştirdi.30 Aynı zamanda Debray, grubun net bir ideoloji, bir halk programı ve gerçek bir komutandan yoksun olduğunu da itiraf etti.
Bununla birlikte, Debray bu sorunları grubun olumlu yönleri olarak görmüştür. Debray'a göre, Tupamaros, eşsiz devrimci kahramanların bir birey değil, grubun kendisi olduğunu gösterdi. Böylelikle Debray, grubun tüm dünyadaki solcu örgütleri rahatsız eden kişisel görkeminin gösterişli göstergelerinden uzaklaştığına inanıyordu. Her ne kadar basın grubun lideri olarak Raúl Sendic ismini telaffuz etse de Sendic kendisinin sadece diğer Tupamaroslarla benzer bir savaşçı rolüne sahip olduğunu iddia etti.31 Tupamarosların iddia ettiği şekilde “Liderliklik kolektiftir. Kutsal inek yoktur.” 32 Debray, Tupamarosların katı hiyerarşileri desteklemediğini (kamuya açık olarak) ve hareketin kişi odaklı olmadığını, katı ya da püritik içeriği bulunmadığını vurgulayarak alkışladı. Kolayca takip edilebilen romantik bir model sunduğu için merkezi bir örgütlenmeye veya komutana sahip olmamak fikri solculara hitap ediyordu.33 Debray'a göre, Tupamaroslar, hem retorik hem de eylemde şaşkınlık ve çocuksuluk sergileyen diğer “alt” devrimci gruplardan fazlasıyla ayrıldı. Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Avrupa boyunca yaşayan bu sahte devrimciler, gruplarına devrimci güvenilirlik kazandırmak için genellikle Che veya Mao'nun resimlerini kullanıyorlardı. Küba Devrimi'nden sonra, Latin Amerika'daki birçok solcu grup Che'nin ve Fidel’in başarısını yüzeysel bir şekilde ve karikatürize ederek taklit etmeye çalıştı. Debray'a göre, bu hareketler sadece orta sınıf üyelerinin kişisel çıkarlarını resmediyordu. Buna karşılık, Tupamaros'un çoğu üyesi kişisel görgü kavramını göz ardı etti ve bunun yerine, militanların birbirini eşit olarak gördüğü bir organizasyon yarattı. 34 Debray'ın dillendirdiği ama özel olarak isimlendirmediği elitist grupların aksine, Tupamaroslar işçi sendikaları, üniversite öğrencileri, halk hareketleri, geleneksel partiler ve kilise mensuplarının desteğine başarılı bir şekilde ulaştı. Debray, “halkı” içererek, Tupamarosların savaşçılar ve savaşçı olmayanlar arasındaki dikotomiyi değiştirdiğine inanıyordu. Hareket, halkın devrime müdahalesine ihtiyaç duyuyordu - işlerini bırakamayan işçilerden, ev kadınlarına, entelektüellere ve “küçük burjuvaziye”.35 Debray, bu farklı tipte insanların Tupamarosları desteklediğini ancak aktif olarak katılmadıklarını iddia etti.
Debray'a göre, Tupamaroslar, diğer alt gizli gerilla hareketlerine karşıt olarak, halkın kurtuluş mücadelesindeki güçlerini takdir etti ve onlara ihtiyaç duydu. Bu nedenle, sürekli planlandıkları eylemleri ve halkın çoğunluğuyla ittifakları nedeniyle Debray, Tupamarosları uluslararası bir devrimci olgunluk örneği olarak görüyordu. 36 Bununla birlikte, Debray, Tupamarosların emek hareketinin bazı kısımlarıyla ve solun diğer taraflarıyla bağlantı kurmakta zorlandığını not etmedi. Sendic önderliğindeki UTAA'nın ve Frigorifico Fray Bentos'un işçilerinin onayını aldıkları halde, sendika hareketine ya da Uruguay Komünist Partisine kolayca  giremediler.37 Dolayısıyla, Tupamaros'u tanımlarken, Debray bunu görmezden geldi ya da Uruguaydaki soldaki parçalanmadan habersizdi. Debray için, Tupamarosların hedef ve eylemlerdeki takdir yetkisi inkar edilemez derecede yüksek bir ihtiyatlılığı kanıtladı ve Uruguaylıların çoğunun desteklediği önemli siyasi hedefleri örnekledi. 38 Debray ve Avrupa'daki çeşitli devrimci grupların arasında sahip olduğu olumlu görüşlerin ötesinde, Tupamarosların etkisi ABD’li radikaller için özellikle belirgindi. Birkaç ABD’li sol örgüt, şehir gerillası savaşı uygulamalarını yeniden yaratma girişimi için MLN-T’nin taktiklerini kullandılar. Tupamarosların ABD’deki sol örgütlerin taktikleri üzerindeki etkisine bir örnek olarak, dört devrimcinin 1970 yılında yaptığı, dünyadaki ABD askeri varlığına karşı Wisconsin'deki Ordu Matematik Araştırma Merkezini bombalaması ve bir kişiyi öldürmesidir. Devrimciler, eylemlerinin Tupamaroslar gibi gruplarla dayanışma içinde olan insanların bilinçli bir siyasi eylemi olduğunu ileri sürdüler. 39 Beyaz Panter Partisi (WPP), Tupamarosların siyasi tutukluların serbest bırakılması için pazarlık yapmak üzere hükümet yetkililerini kaçırma stratejisinden de ilham aldı. WPP, Bobby Seale ve Huey Newton gibi Kara Panter Partisi liderlerinin serbest bırakılması için Başkan Yardımcısı Spiro Agnew'i, Gerald Ford ve Senatör Robert Griffin gibi diğer siyasi figürleri kaçırmayı düşündü. Grup ayrıca ABD'yi Vietnam'dan çıkmaya zorlamak içinde kaçırma olaylarını kullanmak istedi.  Böylelikle, WPP, hükümet yetkililerini kaçırmayı planlayan Tupamarosların tarzını özel olarak taklit etmeyi umuyordu (planlarının hiç bir zaman meyveleri gelmedi). 40 Tupamaroslar, Kaliforniya'lı radikal bir grup olan Symbionese Kurtuluş Ordusu'nu (SLA) da etkiledi. 1974'teki Patty Hearst'un kaçırılmasıyla en kötü kaçırma girimişinin mirasçısı oldular.Tupamarosların sözde Robin Hood taktiklerini kullandılar ve Hearst'un serbest bırakılması karşılığında California’daki fakirler için yiyecek talep ettiler. Hearst ailesi, yoksul bölgelere gıda dağıtımı için milyonlarca dolar harcadı, ancak SLA sonuçta yetersiz sunulan yiyecek türünü buldu. SLA’nın taktikleri, paraları ve malları fakirlere dağıtmak için bankaları ve yiyecek kamyonlarını soyan Tupamaros’un eylemlerini yansıtıyordu.41  Aynı zamanda Tupamaros’un bir Halk Cezaevi nosyonunu, SLA, iktidarı ve siyasi iktidardakileri yargılama ve mahkum etme nosyonunu da Tupamaroslardan etkilenip uyguladı. Ailesi, Hearst'in kaçırılıp “halka karşı suçlar” işlediğini duyarak, SLA onun tutuklanması ve daha sonra infaz edilmesi için bir emir çıkardı. Tupamaros'tan esinlenen SLA, emirlerin halktan geldiğini iddia etti. SLA’nın, paralel bir güç olarak bir hapishane yaratma fikri, Tupamarosların etkisiyle ortaya çıktı ve hem Uruguay'da hem de ABD'de ana akım yargı sisteminden farklı olarak solcu gruplar tarafından idare edilen bir mahkeme yapısı önerdi. Bir noktada, Hearst’in kendisini bir savaş esiri olarak tutulduğunu iddia etti. Tupamaros gibi, SLA da silahlı mücadeleyi gerçek politik değişimin tek yolu olarak görüyor ve “silahların özgürlük sözlerini ifade etmesi gerektiğini” iddia ediyordu. 42 Tupamaros'un stratejisinden etkilenmiş ve daha iyi bilinen bir örgüt de Demokratik Toplum Öğrencileri’nden(SDS) çıkmış radikal grup olan Yeraltı Hücreleridir, “savaşı eve getirmek” ve “Amerikanın adaletsizliği” olarak gördüğü sembollere ve kurumlara saldırmaya karar vermişti. 43 Yeraltı Hücrelerinin lideri olan Bernadine Dohrn’un kaleme aldığı 1970’teki ilk bombalama eylemlerini anlatan olayları açıklarken, Tupamaroslarla bağlantı kurma isteğini açıkça ortaya koyuyordu. Dohrn'a göre, “Devrimci şiddet tek yoldur. . . . Bu sistem altında asla barışçıl yaşamayacağız. Vietcong'un klasik gerilla stratejisini ve Tupamaros'un şehir gerilla stratejisini, dünyadaki en teknik olarak gelişmiş ülkede kendi durumumuza uyarlıyoruz. 44  İlk bombalama eylemleri sırasında Tupamaroslardan bahsederek, Yeraltı Hücreleri’nin üzerinde MLN-T'nin yapmış olduğu devrimci eylemlerin etkisi hissediliyordu.SDS, farklı gruplara ayrılmadan kısa bir süre önce, Tupamarosların literatüründe olan “onlar gibi yaşamak” anlayışını ya da Tupamarosların taktiklerini taklit etmeye çağırdı. 45 Tupamaros'un şehir gerillası savaşı pratiğinden açık bir şekilde etkilenen Yeraltı Hücreleri sözde gelişmiş ülkelerde devrim için başarılı bir model sunmak istedi. Yeraltı Hücreleri, Tupamaros'un stratejilerinin ABD'de devrimin oluşumuna nasıl olanak tanıyacağına dair bir örnek sunduğuna inanıyordu. Bir Yeraltı Hücreleri savaşçısı, devrimci yaşamın heyecanı hakkında şunları söyledi: “Bir dalganın üstüne binmek gibi. İlk önce, bu gücün bir parçası olduğunuzu ve bir canavara karşı savaştığınızı farkediyorsunuz. Tupamaros ve Filistin isyancılarını okuyorsunuz ve kendinizi onlarla özdeşleşiyorsunuz. Sen ve onlar aynı ordunun bir parçasısınız.”46  Yeraltı Hücreleri, sadece Tupamarosların hükümet hedeflerini bombalama stratejisi taktiklerini benimsemedi aynı zamanda devrimci hücrelerdeki gizli yaşamı da taklit etmeye teşebbüs etti.47 MLN-T’nin taktiklerini taklit etmeyi ummanın ötesinde, ABD’deki bazı devrimciler özellikle MLN-T’nin üyesi ve “lideri” Raúl Sendic hakkında yazarken, Tupamaros’un devrimci mücadelesini romantik bir biçimde canlandırdılar. Debray, Tupamaros'un gerçek bir liderinin olmadığını vurgularken, diğer sempatizanları Sendic'in özel etkisine işaret etti. Ancak, bu sempatizanlar ayrıca, Sendic'in basın tarafından bir lider olarak görülmesine rağmen, gerçekte Tupamaros örgütünde yoldaşlarınınkine benzer bir rol oynadığınıda iddia ettiler. Bir kez daha, Sendic’in eşitlikçi rolünü ve grubun iddia ettiği demokratik doğayı vurguladılar. 48 Kaliforniya merkezli haber bülteni Alternative Features Service'da Robert Cohen tarafından yapılan bir analiz, Sendic’in 1972’de Uruguay hükümeti tarafından yakalandığında gösterdiği devrimci tavırın hayranlık uyandırdığını belirtti. Nitekim, 1971’de daha önce Sendic hapishaneden kaçmış ve Uruguay hükümeti’nin kendisini ve Tupamaros'un radikal eylemlerini durdurmasına asla izin vermeyeceğine söz vermiştir.  Cohen, Sendic’in baskıcı güçlere karşı onun inançlarına olan bağlılığıyla mücadele etme çabalarını takdir etti. Bu tarifler, Sendic'i her yerde yenilmez bir devrimci olmanın ilham kaynağı olarak sunulmasını sağlıyor. Makaleye göre, ABD'li solculardaki Tupamaros hayranlığı, yenilgi gibi görünen zamanlarda bile güçlü kalma mefhumuna dayanıyor. Cohen, Tupamaroslara verilen desteğin “Tupamaroların zaferlerinin görkemli anlarında ölçülmemesi gerektiğini, ancak şimdi MLNT'nin tarihinin en ağır aksaklıklarına uğradığı zamanla” ölçülmesi gerekli olduğunu iddia etti. ”49 Cohen, Sendic'in Uruguay hükümetine hiçbir zaman teslim olmayacağına söz vermesine değindi. Tupamarosların bu takdire şayan “şeref sözü”. Tupamaros'larla uyum sağlama çabasındaki Cohen gibi onlara sempati duyan devrimcilerin sıklıkla ABD emperyalizminden ortak bir düşman olarak söz etmesine neden oldu.
MLN-T'nin eylemlerini tanımlamak için kullandığı güçlü dil, Tupamarosların sol üzerindeki etkisini kanıtlıyor. ABD’li solcular Tupamarosları romantikleştirdi ve dayanıklılıklarını tüm devrimci hareketlere ilham kaynağı olarak gördüler. Uruguay'la dayanışma içinde olan ve New York'ta bulunan Uruguay News gibi yayınlar, Sendic'in romantik portrelerini içeriyordu ve onu devlet baskısına karşı cesur bir hareketin en iyi temsilcisi olarak tasvir etti. Uruguay News’teki bir makalede yazarlar, “Bu koşullara rağmen, cesur devrimci liderlerin, özellikle de Raúl Sendic'in hala sağlam kalarak değerlerini koruduklarını ve ülkelerindeki özgürlük mücadelesi için kurban olmamaktan ziyade kurban olmak isteklerini ifade ettikleri bilinmektedir.”50 Bu betimlemeyle, devrim için kendini kurban etme gibi değer göstermiş olduğu için Tupamaroslar karşıtlarına göre daha da kahramanca bir mesajlaşıyor vermiş oluyorlardı. AFS bültenine çok benzeyen Uruguay News, Sendic'e devrimci bir amaç için hayatını vermeye istekli şehit benzeri bir figür olarak odaklanıyordu. Bununla birlikte, genel olarak, Sendic hala katı hiyerarşileri desteklemeyen daha büyük bir eşitlikçi devrimci grubunun bir parçası olarak tasvir edilmiştir. Diğer ana akımlar da Tupamarosların algılanan başarılarını ortaya çıkardı. 1970'lerde New York Times’da
Latin Amerika'da “en eski ve en iyi organize olmuş şehir gerillası” grubu; “Olağanüstü başarılı”; “Güney Amerika'daki şehir gerillası savaşının başarılı öncüleri”; ve “cüretkâr şehir gerillaları”. Olarak refere edildiler. 51 New York Times'ın yazarları, 1972'de Tupamarosların çoğunun ele geçirilmesini, komünistler için Allende rejiminin çöküşünden sonra tüm dünyadaki solcu radikallerin ezilmesi anlamına geldiğini iddia etmişti. 52 L.A. Times, Tupamaroslar için Latin Amerika'daki devrimci grupların “en başarılı ve en yalın”hali  olduğunu söyledi. Onlar, “devrimin yayılmasının” öncüsü olarak da görülmüşlerdir.53 Chicago Tribune, “Güney Amerika'nın en başarılı gerillaları” olarak kabul etmiştir. 54 Bir başka makalede, grubun “iyi finanse edilmiş, iyi organize olmuş ve cüretkar” bir yapı olduğundan bahsedilmiştir. Devrimcilere terörist olarak atıfta bulunan, Claire Sterling'in Terör Örgütü: Uluslararası Terörizmin Gizli Savaşı gibi belirsiz çalışmalarında, Tupamarosların dünya çapındaki solcu devrimci gruplar için taşıdığı önem tartışıldı. Sterling, Tupamarosları çok etkili buldu ve kitabında Uruguay'daki demokrasinin yoksunluğunu suçlayarak Tupamarosların sözde tarihini anlatarak başladı. Sterling, Tupamarosların şehir gerillası savaşı için ilk modeli olduğu ve “öğretici bir vaka” ve “terörizm alanında öncü” olduklarını iddia ediyordu. Tupamaros’un etkisi, Sterling’e göre, dünya çapında teröristlere yayıldı.56 Tupamaroslar, zamanının popüler kurgusu haline geldi. Jon Cleary’nin ünlü romanı Peter Pance’de, papa rehin alındığında, onun ekibi her yerde bulunan komünistleri suçluyor ama aynı zamanda Uruguaylı Tupamaroları da şüpheli olarak isimlendiriyordu. 57 Böylece, farklı temsillere rağmen, hem sol hem de sağ Tupamarosları etkili devrimciler olarak tanımladı. Tupamaroslar ABD'deki gazetelerde ve kitaplarda temsil edilmesinin ötesinde, ABD hükümeti de bu grubu tehlikeli ve önemli bir güç olarak değerlendirdi. Tupamaroslar, Amerika Birleşik Devletleri ve Uruguay hükümetinin hegemonyasına defalarca meydan okudu. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID) ajanı Dan Mitrione'yi kaçırmak ve öldürmekle birlikte, grup ABD'nin ticari çıkarlarına bombalı eylemler düzenledi ve ABD diplomatlarının otomobillerini yaktı. 58 Tupamarosların sempatizanları, bu radikal gruba kıyasla CIA ve FBI’ı “çömezler” olarak kabul ettiler.59 ABD hükümeti tarafından tasnif edilen belgeler de, Tupamarosların yüksek başarı oranlı adam kaçırma eylemleriyle elde ettiği başarı düzeyiyle ilgili olarak, Kongre'de ve diğer hükümet organlarının rahatsızlığını ortaya koymaktadır. ABD hükümeti “dünya çapındaki terörist faaliyetler hakkında bilgi edinmek” için Tupamarosları eğitici olarak gördü. 60 Bu nedenle, Tupamarosların taktikleri üzerinde çalışmak, ABD’nin desteklediği ve eğittiği karşı-ayaklanma gruplarının dünya çapındaki terörist gruplara karşı savaşacak mekanizmalarının kurulmasına yardımcı olması için mükemmel bir model sağladılar. 61

Teknik Üstünlük Kavramları

Tupamaros'un iddia ettiği teknik üstünlük grubun ABD solunun hayal gücünde özel bir pozisyonda yer etmesinin bir başka nedeniydi. Tupamaroslar, Küba'nın yanı sıra, tüm dünyada soldan Batı Yarımküre'ye “sosyalist bir meydan okuma” yı temsil etti. 62 Tupamarosların şehir gerillası tarzı savaş stratejileri, örgütün etkileyici isyan eylemleriyle birlikte (çalıntı parayı fakirlere dağıtmak ve hapishaneden kaçmak gibi) soldaki kişilerin devrimi romantikleştirmesini sağladı. Örneğin, “Tupamaroslar” ilk resmi eylemi olarak düşünülen eyleminde Noel boyunca kamyon çalıp açlığa karşı yiyecek dağıttı. Bu eylemde, yirmi tabanca ve bıçak taşıyan Tupamaroslar, ziyafet için tavuk ve hindi taşıyan bir şirkete ait kamyona saldırdı.63  Uruguay’ın bağımsızlığından sonraki kahramanı José Gervasio Artigas’tan esinlenip kendilerini “Genç José Artigas birimi” olarak gören Tupamaroslar, “Devrimciler, yoksulların Noelini paylaşıyor ve her bölgede yükselen fiyatlara karşı savaşmak için komiteler kurmaya çağırıyorlar.” yazan bir not bıraktılar. 64
Bu noktadan sonra, Uruguaylı solcu basın “zengini soyup yoksullara dağıtma” tarzı Robin Hood imgesini, Tupamarosların halkla ilişkiler yeteneklerini, mizah anlayışını ve mekanizmalarını kullanarak harekete geçirdi. Noel Arifesi eylemi, grup için büyük bir halk sempatisi topladı. Bu eylemlerle, Uruguaylı solun birçoğu, Tupamarosların giderek yozlaşmış ve sosyal adaleti olmayan bir devletin baskısına maruz kaldığını düşünüyordu. Uruguaylı yetkililer bile grubun olağanüstü eylem düzenleme yeteneğinden korktuğunu itiraf etti. Bu kaygı, kısmen, Tupamarosların Uruguay hükümetinin saflarına sızdığı ve orduyla ilgili gizli bilgileri öğrendiği yönündeki fikrinden kaynaklanmaktaydı.65 Grup, memurların sayısı da dahil olmak üzere Uruguay silahlı kuvvetleri hakkında geniş bilgi edinme(özel adresler ve listeler) yeteneğine sahipti. Tupamarosların sahip olduğu gücün sınırlarını anlamak için, iddia edilene göre 1960’ların sonlarında Montevideo’daki popüler bir şaka olan “hava tahminlerini öğrenmek için Tupamaroslara sorun” aslnda gayet iyi bir fikir veriyor. Tupamaroslar, bir medyumun Uruguay hükümeti tarafından MLN-T'nin Halk Hapishanesini bulma çabasıyla tutulduğunu ortaya çıkardığında polisin kendilerine karşı olan aczini açığa çıkardı. Medyum Maria Zapiola de Sicardi eksik nesneleri ve insanları bulma konusunda uzmandı.
Uruguay hükümeti, Tupamarosların Halk Hapishanesinin neden bulamadığını medyuma sorduğunda, Zapiola çok fazla insanın müdahalesinin güçlerini bozduğunu söyledi.66 Uzun yıllar boyunca Uruguaylı vatandaşların çoğu, ülkelerinin silahlı kuvvetlerini komik ve etkisiz olarak görüyordu. 1950'lerde, Uruguaylı askerler işten eve gitmek için kıyafetlerini değiştiriyorladı, böylece otobüs şoförleri ile karıştırılmalarının önüne geçilmiş oluyordu. Uruguaylı askerlerin asıl işleri çöken plajları temizlemek olması nedeniyle, halktan fazla saygı görmüyorladı. 67 Tupamaroslar, halkın orduya ve polise karşı gösterdiği olumsuz tavırdan yararlandı ve 1960'larda Uruguay silahlı kuvvetlerini aşağılamak için yola çıktı. Polislere çok fazla utanç veren hapishane molalarının yanı sıra, Tupamaroslar bazen bir memurun evini ziyaret ediyor ve bir kariyer değişikliği ihtiyacı olduğuna dair konuşmalar yapıyor ya da alaycı “hediyeler” bırakıyordu. Diğer zamanlarda, Tupamaroslar aile üyelerini bağlayıp silahlar ve kişisel belgeler gibi eşyaları çalıyorlardı. Temmuz 1970’te MLN-T üyeleri bir Cumartesi gecesi dört farklı polis memurunun evine girdi. Bununla birlikte, bu eylemlerden elde edilen raporlar, Tupamarosların ünlü olmasını sağlayan aynı türden soğukkanlı davranışlarını ortaya çıkardı. Bir saldırı sırasında, Tupamaroslar bir polisin ailesine güvence verdi. “Merak etme; Biz Tupamaros’uz. ”Aileyi bağladıktan sonra Tupamaroslar, motivasyonlarını şöyle açıkladı:“ Polis, bize ve diğer işçilere karşı saldırılar gerçekleştiriyor. ”68 Başka bir Tupamaro basına şöyle demişti:“ Evini basmaya karar verdiğimiz bir politik polis ajanı... Bu eylemler sadece kendimize silah ve mühimmat tedarik etmeyi amaçlamamaktadır. Ayrıca bu tarz eylemler, er ya da geç kendilerinin kimin savaştığını ve hangi düzeni savunduklarını göstererek polislerin moralini zayıflatmaya da hizmet ederler. ”69 Başka bir eylemde, bir Tupamaros gerillası Uruguay Ordu teknisyeninin kapısının önüne yaklaşık 60 kilo dinamit içeren bir paket bıraktı. Açık bir şekilde çok eğlenceli bir espri anlayışına sahip Tupamaroslar, “Kaptan Manzino: Bu materyal kötü durumda; Bunu ele almak tehlikeli olduğu için, onu patlatmaya karar verdik. Bu görev için en iyi donanıma sahip olduğumuza inanıyoruz. Teknik uzmanlığınızın farkındayız. Her halükarda, bu kutular nihayetinde sizin tarafınızdan inceleneceğinden, gecikmelerden kaçınmak için size vermeye karar verdik.”70

Bu tarz eylemlerle Tupamaroslar, silahlı kuvvetleri aldatmak ve zayıflıklarını açığa çıkarmayı umuyordu. Bununla birlikte, 1972'de Tupamaroslar, devletin MLN-T üyelerinin çoğunluğunu yakaladığı için Uruguaylı silahlı kuvvetleriyle alay etmeye son verdi. Birkaç yıl içinde şakaların hedefi olan Uruguay silahlı kuvvetleri şiddetli bir baskı aygıtına dönüştü. Araştırmacılar, Uruguaylı hükümet yetkililerinin kötü donanımı ve beceriksizliğinden, ABD hükümetinin ekonomik ve teknik yardımıyla büyük ölçüde işkence metodlarının hızlı bir şekilde ABD’den ithal edilmesine bağladılar. Kanıtlar ABD'nin anti-komünist güvenlik gündemini geliştirmek için Uruguay ordunun profesyonelleşmesine yardım ettiğini gösteriyor. ABD hükümeti Uruguay'ı, 1973'teki darbeye giden üç yıl içinde, ülkeye toplam Latin Amerika askeri bütçesinin yüzde 9,5'ini vererek stratejik bir öneme sahip bir ülke olarak görüyordu. 1970 yılında Uruguay, tüm yarım küredeki ikinci en yüksek askeri yardımı aldı. Uruguay için finansman söz konusu olduğunda çoğu ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'ndan (AID) geldi. 71 ABD hükümeti, merkezi Washington DC'de bulunan Uluslararası Polis Hizmetleri Okulu ve Uluslararası Polis Akademisi (IPA) tarafından ABD tesislerinde sunulan 276 kursta binlerce Uruguaylı polis memuruna sponsor oldu. CIA ile bağlantısı olan bu okullar solu yok etmek için Uruguaylıların kontr-gerilla yöntemleriyle ve ideolojileriyle eğitilmelerine yardımcı oldu. ABD tarafından desteklenen eğitim sonunda başarılı oldu; 1970'lerin başlarında, IPA mezunları Montevideo’nun polis departmanındaki en üstteki alanların çoğunu işgal etti ve 931 memur ABD danışmanları tarafından ülke içi eğitim aldı. Parasal destek önemli olsa da, Uruguaylı güvenlik güçlerine ABD hükümeti tarafından sunulan yabancı eğitim, onların işkence mekanizmalarını iyileştirmelerini sağladı. Bu, Brezilya, Arjantin, Şili ve Paraguay'daki (Akbaba Operasyonu olarak da bilinir) diğer otoriter rejimler arasındaki koordinasyon ile birleştiğinde, Uruguay'ın 1970'ler boyunca insan hakları ihlallerini ağırlaştıran bir millet olarak yerini sağlamlaştırmasına yardımcı oldu.72 ABD müdahalesi öncesinde, Uruguay hükümeti, Brezilya ve Arjantin'deki komşuları gibi sistematik bir baskı uygulayamadı. ”1967-1970 yılları arasında polisin ve kaynakların önemli ölçüde kullanılmasına rağmen, polis sadece on bir Tupamaros yeraltı üssünü açığa çıkardı. On bir üssün bazıları sadece sığınak, diğerleri mühimmat fabrikaları ve bir fotoğraf dükkanıydı. Fotoğraf atölyesi, Uruguaylı polisi tarafından verilen kimlik kartlarını yapmak için kullanılan ekipmanları içeriyordu. Sahte kimliklerin yapımında kullanılan makineler ve kağıt, görünüşe göre polis merkezinden alınmıştı. Bu ekipman Tupamarosların Che Guevara'nın Bolivya'ya seyahat etmek için kullandığı sahte Uruguay pasaportunun yapılmasına yardım ettiğine inanılmasına neden oldu.74 Bu keşifler ve diğer aşağılamalar nedeniyle Uruguay silahlı kuvvetleri geçmişte yaşadıkları yetersizlikler yüzünden basına güvenmiyordu ve dikta yönetimi altında geçmiteki bazı fotoğrafların basılmasının yasaklandığına dair söylentiler ortaya çıktı. Söylentilere göre, General Luis Quierolo'nun bir fotoğrafı yayınladıktan sonra ordu, ordu yetkililerinin fotoğraflarını yayınlamalarını yasaklayan bir notu basına gönderdi.75 Polisin beceriksizliği ile ilgili bir başka efsanevi hikaye ise Tupamarosların kaldığı bazı hapishanelerde yaşananları içeriyordu. 6 Eylül 1971'de, 106 siyasi tutuklu, hücrelerinden yakındaki bir eve tünel kazarak Punta Carretas hapishanesinden kaçtı. Tupamarosların bir tüneli sivil Billy Rial’in oturma odasına çıktı. Rial, kendinden geçmiş bir şekilde tutsaklara baktığında, tutsaklar kıyafetlerinden değiştirip başka bir evin duvarını delip evden ayrıldılar. Diğer evdeki bir kadın devrimcilerin baskınından korkuyordu. Chicago Tribune, Tupamarosların korkmuş kadına “Neden biraz örgü örmüyorsun?” Diye sorduğunu bildirdi. Rial olay hakkında basını bilgilendirdi, “4:30 da polisi aradım ama bana inanmayacaklardı.” Sonunda bir memur hapishaneyi aramayı kabul etti. Memur, Rial'e hızla geri döndü ve hapishane gardiyanlarının, Punta Carretas hapishanesinde her şeyin normal olduğunu söyledi.76 Tünelin girişinde polisi daha da küçük düşüren bir iz bulan yetkililer, Montevideo kentinin sokak tabelalarına benzer bir metal işaret buldular. İşarette: “MLN-T Trafik Bölümü, lütfen sola dönün.” yazıyordu. Tupamaroslar firar ederken, sempatizanları da şehrin diğer tarafındaki polisleri rahatsız ediyordu. Montevideo'da “Tepe” olarak bilinen işçi sınıfının yaşadığı bir mahallede, işçiler (çoğunlukla et paketleyen fabrikalar) ateş yakıyor. Tepeye gelen polis ve askeri birimler, yolda silahlı saldırıya ve kapanlarla karşılaşıyordu. Bir hapishane gardiyanı bile komşuna şunları söyüyordu: “Bize seçimlerden önce ateş etmeden hapishaneden çıkacaklarını ve kimsenin onları durduramayacağını söylediler. Ve işte böyle oldu. ”77 ABD'deki solcu yayınlar bu olayları büyük hayranlıkla bildirdi. Bir yayın, tutsakların firarını "kayıtlardaki en muhteşem hapishane firarı" diye bildirmişti.” 78 ABD'deki diğer bir radikal makale, Tupamarosların “yoldaşları ve halkı için teknik beceri ve devrim aşkı” nı hapishanden firar ederek göstermiş oldular.79 Uruguay hükümeti, Tupamarosların hapishaneden firarlarının uluslararası önemini farkında olmadan teşvik etti. Otuz sekiz Tupamaros 1971'de hapishaneden kazdıkları bir tünelden geçerek, daha sonra kanalizasyonla girip kaçmaları sonrasında, Uruguay’ın içişleri bakanı, “Kaçış, tutsakların arkasında yabancı güçlü bir gizli ordunun varlığını kanıtladı.” 80  Diyordu. Grup, memurları çeşitli bankaları ve kumarhaneleri soydukça daha da korkuttu. Punta del Este tatil beldesindeki San Rafael Kumarhanesi soygunu Uruguay tarihinin en büyük soygunuydu ve “yüzyılın soygunu” olarak kabul edildi. 81 Uruguay'daki turizm bakanı, Tupamarosların yakalanmasına yardım edebilecek herkes için beş milyon pezo ödül teklif etti.  Tupamarolar tarafından gerçekleştirilen bir başka soygun ise kayıtlardaki en büyük banka soygunu ve mücevher soygunu oldu. 13 Mart 1970 Cuma günü, tüfeklerle donanmış dört kadın ve beş erkek, altı milyon dolar değerinde mücevher ve Uruguay Merkez Bankası'ndan kırk sekiz bin dolar nakit para çaldı.82 Önceki akşam, Tupamaroslar farklı eylemlerle üç banka çalışanını alıkoydu. Dördüncü bir çalışanın da kaçırılması gerekiyordu, ancak Tupamaroslar çalışanın hasta karısına bakmak için evde kalmasına izin verdi. Soygun gerçekleştiğinde, silahlı bir MLN-T üyesi dördüncü çalışanın eşi ile birlikte bekledi. Soyguna karışan Tupamaros üyeleri, kaçırılan erkekleri gece banka gardiyanlarının onları binanın içine almaları için ikna etmek için kullandılar. Tupamarosların suç ortağı olduğu söylenen banka çalışanı Daniel Camilo Guinovart, gardiyanlardan kapıları açmalarını istedi. Guinovart bekçiye şunları söyledi: “Onu içeri al, o benim kardeşim.”Ardından Tupamaroslar, gardiyanları ve banka yetkililerini bağlamaya başladı. Tupamaroslar, görünüşe göre zaman kısıtlamalarıyla ilgilenmiyordu, banka kasalarından en değerli mücevherleri seçmeleri yaklaşık üç saatlerini aldı. Guinovart, Tupamarosların mücevherleri ve parayı çuvallara doldurmasına yardım etti. Tupamaroslarla ile birlikte kaldığı gibi, Guinovart'ın banka meslektaşlarına “Şu an yeraltına gidiyorum” dediği bildirildi. 83 ABD solcu basını, “titizlikle ve aldatıcı bir şekilde” gerçekleşen kârlı banka soygunlarını anlattı. Bir banka kasasının anahtarını bulamayan soygunlarcular, ABD merkezli Liberation News Service, “havalı” grubun bankanın gizli dosyalarını aldığını bildirdi.84 Soygun sırasında Tupamaroslar, çalışanları farklı isimler altında sendikaya üye olan ya da “salaklar” adı altında gruplandırdılar. Gruptaki bazı kişiler banka kasasındaki anahtarları bulmaya çalışırken, diğerleri banka çalışanlarına MLN-T'nin hedeflerini anlattılar.  Çalışanlar grubundaki bir adamın üzerinde büyük miktarda para vardı.  Gerillalar onun da parasını çalacağını düşünüyordu, ama bir Tupamaros ona “İşçilerin parasına dokunmuyoruz” dedi. Bir banka çalışanı endişeyle paniğe kapıldığı zaman, bir kadın Tupamaro onu sakinleştirmek için tuvalete götürdü. Başka bir banka soygunu sırasında, bir Tupamaro durumun stresinden bayılan yaşlı bir kadına yardım etti. Başka bir olayda, Tupamaroslar radyo istasyonu Radyo Ariel'in aktarım odasını bombalamadan önce, ilk olarak, yakındaki bir evdeki sivilleri patlamayla ilgili olarak uyardılar.86 Polis memurları bile “Tupamarosların harika organizasyonu, iyi huylu ve insani davranışlarını” kabul etmek zorunda kaldılar. 87 Solcu sempatizanlar, şiddet eylemleri sırasında Tupamaroslu devrimcilerin “halk” a karşı sürekli kibar davrandığını olarak rapor ettiler. Demokratik Toplum Öğrencileri Derneği'nin (SDS) New Left Notes adlı kitabında yer alan bir makalede, “Tupamaroslar, stratejilerinin ilk aşamalarını terörizm olmaksızın gerçekleştirdi. Polisle sadece zorlandıkları zaman savaşırlar. Baskınlarının sivillere zarar verebilme imakanı varsa onları güvenli bir noktaya götürürler”88  Eylemleri sırasında sivillerle karşı gösterdikleri hassasiyetin yanı sıra, Tupamarosların hedefi olan önde gelen işadamları ve hükümet yetkilisi kişiler için bu tarz eylemler genellikle onlar için olumsuz sonuçlara yol açtı. Grubun yolsuzluğu başarılı bir şekilde teşhir etmesi, Uruguay'daki diğer soldan daha fazla bir şekilde duygusal hayranlık uyandırdı. 1969'daki Sevgililer Gününde Tupamaroslar, Financiera Monty'ye girerek parayı, belgeleri ve muhasebe defterlerini “kamulaştırdı. Grup, çalınan bilgileri Financiera Monty'nin Uruguay adalet sistemindeki karanlık iş uygulamalarını araştıştırmayı umduğu için kamulaştırdığını belirtti.  MLN-T soygunlarını kamuoyuna broşürler aracılığıyla duyurdu ve Uruguaylı basına yasadışı faaliyetlerin kanıtlarını fotokopilerle verdi. Sonuç olarak, tarım bakanı Monty onlarla olan bağları nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. Daha sonra Monty arşivleri yakıldı. Birçoğu, kamuya daha fazla zarar veren bilgilerin açıklanmasının engellenmesi için yapıldığını iddia etti. Arşivlerin daha sonra imha edilmesine rağmen, Tupamarosların eylemi, grubun yolsuzluğu teşhir etmiş olması ve aşağılanmayı hak edenlerin cezalandırmasının sorumlusu olarak Tupamarosları gören birçok kişiyi etkiledi. Monty'nin yolsuzluğunun ortaya çıkmasıyla birlikte, 1970 yılında Tupamaroslar, Mailhos Trust'dan da yirmi beş bin sterlin, altın külçe, silah ve çeşitli belgeleri çaldı. Tupamarosların yasadışı külçe altını açığa çıkarması nedeniyle, polis Mailhos’un birinci yardımcısını tutukladı. Mailhos'a karşı yasal davaya yardım etmek için, MLN-T üyeleri çalınan kayıtlarla birlikte döndü.89 Tupamaroslar, Montevideo'dan yirmi mil uzaklıktaki yirmi bin nüfusulu bir şehir olan Pando'yu ele geçirdi bu olay solu derinden etkiledi ve gerillalar hayranlık uyandırdı. 8 Ekim 1969'da, Tupamaroslar, Pando kentinde devam eden bir cenaze töreninin yanılsamasını yaratmak için bir cenaze arabası ve bir dizi araba kullanmıştır. Tupamaroslar böylece şüphe uyandırmadan şehre giriş yaptılar. Cenazenin içindeki tabut, baskında kullanılacak mühimmattı. Kısa bir süre içinde MLN-T üyeleri tabuttan silahları aldı, telefon kablolarını kesti, radyoyu kapattı ve Pando'daki binaları ele geçirdi. Polis karakolunu ele geçirdiler, çalışanlarını bağlayıp ve üç bankayada saldırdılar. Bir Cessna uçağı şehre uçtu ve hedefini açıklayan broşürler bıraktı. Saldırı, Che Guevara'nın ölümünün ikinci yıl dönümünde gerçekleşti ve “ölümsüz kahraman, Binbaşı Che Guevara” a ithaf edildi.90 Polis memurları nihayetinde hava kuvvetleri helikopterlerine şehre ulaştı ve Pando'ya giden yolları engelledi. Tupamaroslar kaçmaya çalıştı, ancak çoğu silahlı bir çatışma sonucu yakalandı veya öldürüldü. Kuşatmaya katılan Tupamarosların kesin sayısı kaynağa göredeğişiklik göstermektedir. MLN-T, yüzlerce kişinin şehrin alınmasına katıldığını iddia ederken, polis raporları sadece bu sayının yarısını gösterdi. Sayı ne olursa olsun, küçük bir grup tarafından bir şehrin tam işgali, Tupamarosların taktiklerini cüretkar ve başarılı olarak gören dünya çapındaki radikalleri etkiledi. Bu nedenle, hedefin zaferi büyük ölçüde grup için yaptığı propagandadan kaynaklanıyordu. Tupamaroslar, Pando'nun ele geçirilmesinin öncelikle halkı siyasileştirmenin bir yolu olarak tasarlandığını iddia etti.91 Tupamaros, 1971'de daha kırsal bir cephe yaratmak için başka bir şehri ele geçirmeye çalıştı. 30 Aralık akşamı Tupamaroslar, Montevideo'nun yaklaşık 250 mil kuzeybatısındaki bir şehir olan Paysandú'yu devraldı. Askeri havaalanını işgal ettiler, muhafızları silahsızlandırdılar, makineli tüfekleri ve radyo vericilerini çaldılar. Tupamaroslar ayrıca Uruguay Nehri kıyısında bir kalsiyum ocağını elegeçirdi patlayıcı ve bomba kasalarını çaldı. Grup üyeleri, Paysandú'nun, polis karakolunu ele geçirerek Constancia bölgesinden birkaç kilometre yol kat ettiler. Tupamaroslar, Paysandú Bildirilerinde, “Bu savaştır ve onlar titriyorlar, çünkü yoksulların uzun bir açlık dışında bu savaşta kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur ve sizler, her zaman zengin olmuş olanlar huzursuzca uyuyacaksınız. Çünkü sizlerin konaklarınıza, mutfaklarınıza gireceğiz.... Her iki yanağınızı da halk tokatlayacak. Sizden hiçbir şey kalmayacak. Şimdi alçakgönüllük onların kollarında yükseliyor; Dikkatli olun, onlardan çok var.” Bu isyan Uruguay silahlı kuvvetleri tarafından bastırılmış olsa da, hükümete Tupamarosların ülkenin daha kırsal alanlarında nüfuzunun sürdürdüğünü gösterdi.92 Tupamarosların bu cüretli eylemleri gerçekleştirmeleri onların hayranlarında Latin Amerika'daki diğer solcu gerilla hareketlerinden daha yüksek bir disiplinli oldukları için takdir gördü. Küba’nın yayınladığı Prensa Latina'nın İngilizce versiyonunda, Prudencio Corres, hareketin en büyük erdemlerinden birinin “en katı sessizliği” olduğunu savunuyor. Bu nedenle Corres, örgütün başarısının çoğunun çeşitli hücrelere dikkatli bir şekilde bölümlendirilmesinden kaynaklandığını söylüyor. Tupamarolar. Bu gruplamalarda, diğer gerilla hareketlerine benzer şekilde, üyeler sadece kendi takma adlarıyla tanımlanmış ve genellikle diğer hücrelerle temas halinde bulunmamaktadır. Ancak, Tupamarosların hayranları, bu bölüşümün kusursuz şekilde işlenmediğini iddia ettiler, Tupamaroslar kolayca keşfedilip yenilebilirdi. Her bir hücrenin otonom yapısı, dünyanın dört bir yanındaki solcuların hayranlıkların devam etmesini ve yeni hayranlıklar uyandırmasını sağladı.93 ABD merkezli Alternative Features Service, gruba “başsız bir hareket” olarak atıf yaparak, Tupamarosların taktikleri konusundaki saygılarını daha da ileri götürdüler.”94 Diğer gerilla grupları bu tür stratejileri kullansa da, basında Tupamarosların gizli örgütlenmede daha başarılı olduğu ortaya çıktı. Ancak, Tupamarosların yeraltı hücrelerinin başarılarını romantize edenler, Uruguaylı ordusunun beceriksizliğini ve bunun grubun başarısının çoğuna nasıl izin verdiğini tanımlamakta başarısız oldular. Yine de, Tupamarosların esnekliği, eşitlikçi ve titiz bir örgütlenme algısı, grubun taktiklerini taklit etmek isteyen sol taraftakilere ilham kaynağı oldu. Bu romantizm, grubun hiyerarşik gerçeklerini tamamen göz ardı etti. MLN-T, popüler propagandanın aksine örgütsel yapılarında eşitlikçi değildi. ABD solcuları, grubun hücrelerinin ve kolonlarının üstün organizasyonuna odaklanırken, genellikle Tupamarosların kararlarının çoğunun altında imzası olan hiyerarşik komitelerden ya haberleri yoktu ya da farkında değillerdi. Grup, katı bir şekilde inşa edilmiş dört birincil birimden oluşuyordu: hücreler, kolonlar, yürütme komitesi ve ulusal kongre. Yürütme komitesi, her hücreye bir lider ve bir alternatif lider (genellikle erkekler) atardı. Hücre, genellikle atanmış hücre lideri aracılığıyla yürütme komitesiyle temas halinde kalırdı. Hücreler, yürütme komitesine bağlı bir lidere sahip olan kolonlar yapmak için gevşek bir şekilde bir araya gelirdi. Tupamaroların yürütme komitesi, adayın verilerini inceledikten sonra yeni üyeleri onaylama veya reddetme gibi sayısız sorumluluk alırdı. Yeni üyelerin kabul edilmesinin ötesinde, yürütme komitesi, grubun politikalarına aykırı hareket edenlere disiplin cezası uygulardı ve nihayetinde askeri eylemlere onay verirdi. Yürütme komitesi üyeleri sadece ulusal kongreye (üstleri) veya komitenin bütün üyelerinin oybirliğiyle oy vermesiyle değiştirilebilirdi. Ulusal kongre, Tupamaroslar içinde en yüksek otoriteye sahipti ve yürütme komitesi üyelerini atamak, örgütün kurallarını değiştirmek ve istedikleri taktirde örgütün dağılmasını sağlamak.95 Bu nedenle, popüler propagandanın iddia ettiği gibi MLN-T'nin hiçbir yerde anti-hiyerarşik olmadı Tupamarosların yapısı, çok kötü huylu Uruguay diktatörlüğe benzeyen, disiplin, otorite ve hiyerarşinin eril ideallerine dayanıyordu. Tupamaroslar, kendi yapılarını savunurken, tamamen demokratik taktikler kullanmak için hiçbir zamanları olmadığını, hükümetin onları yok etmeye acımasızca çalıştıklarını savundular. Örgütün tek lideri olmasa da, yürütme komitesi ve ulusal kongre liderleri nihai olarak MLN-T'nin eylemleri ile ilgili kararları verirdiler. Bu kararları hücrelerle ve kolonlarla iletişime geçerek devrim için çalışan Tupamaros üyelerine ilettiyorlardı.96 Bu nedenle, eril, merkezileştirilmiş otoriteyesahip olduğu için, Tupamarosların eşitlikçi ve demokratik inşasının romantik temsili yanlış olduğu kanıtlandı. Örgüt, hücrelerin ve yürütme komitesinin merkezileşmiş doğasını terk edip 1967 yılından sonra daha otonom kolonlora dönüşse de, MLN-T'nin otoriter bileşimi hiçbir zaman önemli ölçüde dönüşmedi. Dahası, diğer gerilla grupları yabancı bürokratları kaçırıp öldürürken, medya ve solcu gruplar Tupamarosları daha disiplinli ve organize olmuş ve daha belirgin hedeflere ulaşabildiğini gördüler. 97 Bazı Latin Amerikalı gerilla grupları çoğu kez kurbanlarını kaçırıp serbest bırakırken, onlar Tupamarosların aksine, resmi makamlar tarafından derhal takip edildi. Meksikalı gerillalar, Guadalajara'daki fahri İngiliz konsolosunu kaçırdı ama beş gün sonra serbest bıraktı çünkü Meksika hükümeti, 300.000 dolarlık bir fidye ya da elli bir tutsağın serbest bırakılması teklifini kabul etmedi. Radikaller, ödeme yapıldıktan sonra genellikle kaçırılan yabancıları serbest bırakıyorlardı. Bunlar arasında Firestone Company’nin Arjantin operasyonları başkanı John Thompson, (serbest bırakılması için 3 milyon dolar ödeme yapıldı) .98 Tupamaroslar, uzun süreler boyunca önemli uluslararası bürokratları ellerinde tuttu (245 gün boyunca İngiliz büyükelçisi Geoffrey Jackson gibi). Hükümetin beceriksizliği ve hücrelerin dikkatli bir şekilde örgütlenmesinden dolayı, Tupamaroslar, Jackson'ı ve diğerlerini yer altı sığınaklarında, polisin onları açığa çıkarmasıyla ilgili çok az korkuya sahip bir şekilde tuttu. Aslında, Tupamaros, Jackson'ı, Montevideo'daki İngiliz Büyükelçiliği'nden sadece birkaç blok ötede ele geçirdi. Tupamaros üyeleri, Jackson'ı ve diğer adam kaçırma kurbanlarını Halk Hapishanesi olarak adlandırdıkları yerde tuttu. Örgüt, burjuvazinin, onları yok etmek için yoksullara karşı hapis ve sözde adaleti uyguladığını ileri sürdü. Aksine, Halk Hapishaneleri, tüm siviller için adalet uygulayan paralel bir iktidar biçimiydi. Halk adına tutuklu tutmak, Uruguay demokrasinin mirasının Tupamaros üzerindeki etkisini yansıtıyordu99 Bir Tupamaro, kaçırmaların ve Halkın Hapishanesinin önemini şöyle açıkladı: “Kaçırılanlar, diğer şeylerin yanı sıra, Latin Amerika devriminin şu andaki hainleri ve baskıcıları oldukları için hapse atılıyorlar, onlar, bizi tutsak bıraktığı için bizde onları tutsak bırakıyor, onlar bizi tuttukladığı için biz de onları rehin tutuyoruz. ”100 ABD merkezli Black Panther Partisi'nin Tupamaros taraftarları, aynı zamanda,“ Halk Mahkemeleri ”ni de içeriyordu Nixon ve Rockefeller için çıkardıkları idam cezası gibi. BPP, Rockefeller ve Nixon'u birinci derece cinayet, cinayet işlemek için komplo kurmak ve cinayete teşebbüs suçundan yargılanmış ve mahkum etmiştir.101 Tupamaros gibi, BPP de ülkelerindeki siyasi eylemlerini desteklemek için yasal süreç geleneğini kullanmışlardır. Tupamarosların en ünlü esiri, Uruguay hükümetinin 150 tutuklu Tupamarosu serbest bırakılması taleplerini yerine getirmediği için Tupamaros’un öldürdüğü USAID ajanı Dan Mitrione idi. Dünyadaki radikal solcular Mitrione'nin öldürülmesini Tupamarosların cesur bir eylemi olarak gördüler. Radikal ABD solcu basını, Mitrione’yi infaz eden Tupamaroslara destek verdi ve onları küçümsedikleri için ABD ve Uruguay hükümetlerine tepki gösterdi. Montevideo’daki LNS gazetesi, “Uruguay’lı Tupamaroslar: Mitrione Öldü, Beyaz Saray Ağlıyor” başlıklı bir makalesinde, Mitrione’nin idam edilmesinden sonra Uruguaydaki gelişmeleri bildirdi. LNS, Mitrione'nin cinayetini “sıradan bir insan” ve “savunmasız bir insana karşı işlenen soğukkanlı bir suç” olarak nitelendiren ABD hükümetinden gelen tepkileri de eleştirdi. Uruguaylı Başkan Pacheco Areco’nun “insanlık dışı ve haince bir vaka” sözlerine karşı inançsızlığını da dile getirdi. Radikal ABD solcu basınına göre, Pacheco, Mitrione için bir günlüğüne tüm hükümet binalarını, mağazaları, okulları ve bankaları kapattıktan sonra, hiç kimse USAID ajanının onuruna büyük kitlesel törenlere veya anma törenlerine katılmamıştı.102 LNS, Uruguay'daki ABD büyükelçiliği tarafından yürütülen bir  kamuoyu anketinin sonuçlarına göre Uruguaylıların yüzde 20'sinin Mitrione'nin idam edilmesine karşı olduğunu, yüzde 20'sinin lehte olduğunu ve yüzde 60'ının "fikirsiz" olduğunu bildirdi.103 Tupamaroslar, halkın Sessizliği ve ilgisizliği ile ilgili açıklama yaparak, “Halkın çoğu, mücadeleye katılmaya hazır olmayabilir, ama en azından, onlara zarar veren bir hükümetin üyesinin öldürülmesi üzerine onu savunmaya da istekli değiller.” 104 LNS ile yapılan bir röportajda, bir Tupamarosun Mitrione'nin öldürülmesini, grubun USAID ajanını yargıladığı ve onu suçlu bulduğu için “adil bir karar” olarak nitelendirdi. Örgütün alameti farikası olan mizahını kullanan militan, Tupamarosların sempati istemediğini söyledi. LNS muhabiri, “İnsanların Noel Baba olduğumuzu düşünmesini istemiyoruz.” Dedi. LNS muhabiri, Mitrione için yapılan Uruguay hükümeti ve Tupamaroslar arasındaki müzakereleri sordu ve Tupamaro’ya, ABD hükümetinin duruma ilişkin cevabını verdiğini bildirdi: “Bugün, mahkumların özgürlüğünü istiyorlar, yarın Uruguay hükümetinin Antarktika'ya gitmesini isteyecekler.” Tupamaros, LNS muhabirine neşeyle cevap verdi: “Bunu asla yapmayız. Onları Paris, Roma'ya göndeririz, ama asla Antarktika gibi bu kadar soğuk bir yere gitmelerini istemeyiz.” 105  İlginç bir şekilde, MLN-T’nin önemli teorisyeni Abraham Guillén, Tupamarosların Mitrione'nin infazını eleştirdi. Tupamaroslar Halk Hapishanesinin, ulusal kurtuluş amacına gerçekten yarar sağlamadığını devrimci bir ordu yerine küçük bir baskıcı devlet yarattığını iddia etti. Dahası, Guillén, Tupamarosların mahkumların bu kadar uzun bir süre gözaltına alınmasına karşı da çıktı. Tupamarosların taktiksel mükemmelliği konusunda mutabakata varmış diğerleri gibi, Guillén de Dan Mitrione ve Brezilyalı danışman Dias Gomide'nin kaçırılmasının genel olarak başarılı olduğunu savundu. Bununla birlikte, Guillén, Tupamarosların Mitrione'yi idam etmeyi seçtiğinde, politik hedeflerini yerine getirmediğini ve medyada suikastçılar gibi görünmeye başladığına inanıyordu. Tupamaroslar daha sonra Mitrione'yi öldürmekle hata yaptıklarını kabul etti. Tupamarosların lideri Sendic, Tupamaros'un Mitrion'u öldürmeyi planlamadığını iddia etti, ancak Uruguay polisi örgüt liderlerinin bazılarını ele geçirdikten sonra bir iletişim çöküşü meydana geldi.106 Uruguay'da USAID ajanının cinayetine karşı karışık ve çoğu zaman kararsız duygulara rağmen, Hükümet Mitrione anısına pul yayınladı. Mitrione'nin Brezilya polisinde “danışman” olarak çalıştığı için Belo Horizonte belediye başkanı Mitrione'nin adını bir sokağa verdi. Frank Sinatra ve Jerry Lewis, Mitrione’nin dul eşi ve dokuz çocuğunun yararına bir araya geldi. 107 ABD, Brezilya ve Uruguay'daki tepkilere ek olarak, Avrupalı solcu Constantin Costa-Gavras, Mitrione'nin kaçırılmasından etkilenerek Sıkıyönetim (1972)filmini çekti. Sıkıyönetim, Tupamarosların ve ABD'deki çeşitli solcuların hayal gücünü ve aktivizmini başka bir yolla temsil ediyor.

Sıkıyönetim

Tartışmalı bir film olan State of Siege (Sıkıyönetim), Mitrione'nin (filmde Philip Michael Santore adı ile geçiyor) kaçırılmasını ve ardından Tupamaroslar tarafından idam edilmesi sahneleniyor. Tupamarosların hedefleri hakkında izleyicileri bilgilendirmek için film Tupamaroslar ve Santore arasındaki çeşitli konuşmaları sunuyor. Costa-Gavras’ın bu konuşmalardan sunduğu kesitler arasında Uruguay'daki solculara karşı hükümet şiddeti sahneleri, devletin eylemlerini kınayan yasama organından bölümler ve Uruguaylı gazetecilerin hükümete karşı Santore'nin gerçek kimliğine yönelik sorduğu sorulardan oluşmaktadır. Diyalog sahnelerinde Tupamaroslar, Santore'yle ideolojisi ve eylemleri hakkında tartışıyordu. ABD'deki polis gücü sorulduğunda, Santore, polisleri “gerçek insanlar” yerine koyduğunda, Tupamaroslar sert bir şekilde yanıt vererek polislerin “gerçek insanlar” olduklarına inanmadıklarını, sadece biyolojik açıdan insan olarak değerlendirilebileceğini söylüyordu. Böylece film, Tupamarosların fikirlerini insan türünün yaşamını destekleyenler olarak gösterirken buna tezat olarak Santore / Mitrione'yi insan türünün yaşamını inkâr eden biri gibi gösteriyor. Film ayrıca, Tupamarosları oylama yapan ve demokratik yollarla kararlar veren eşitlikçi bir grup olarak yansıtıyor. Filmde, Tupamarosların Santore’nin idam kararını alma aşamasını dramatize eden sahnede iki kadın Santore’nin ölümüne red oyu vermiş gibi olay yansıtılıyor. Cinsiyete dayalı gösterilmiş oylar biraz sorunlu olsa da Sıkıyönetim filmi Mitrione'yi bir anda karar verilmeden, zahmetli bir şekilde öldürülme kararı alınmış gibi canlandırıyor. Filmde bireysel Tupamaros karakterlerleri geliştirmek için çok az zaman harcanıyor olsa da, devrimcilerin hepsi genç ve oldukça çekici görünmektedir. New York Times gazetesinin bir muhabiri şöyle yazmıştı: “Filmde gördüğümüz Tupamaroslar, çoğunlukla şiddetten kaçınmak isteyen genç, yakışıklı, yoğun samimi entelektüeller olarak lanse edilmektedir. Düzenin insanları ise yaşlı, aşırı derecede Amerikan kuklası veya kariyer fanatikleri olarak gösterilmiş. ”108 Alternatif haftalık yayın, Village Voice, genç erkek militanların “erkekliğini” ve genç Tupamarosların filmdeki idealizmine ve güzelliğinedeğinmiştir.109 Costa-Gavras'ın herhangi bir politik baskıyı reddetmesine rağmen, Sıkıyönetim, Tupamarosları inkar edilemez bir tarzda medeni ve insani karakterler olarak sunuyor. Filmde, Tupamaroslar, Santore'nin kaçırılması sırasında yanlışlıkla onu vurduktan sonra X-ray ile durumunu kontrol edip iyi olup olmadığından emin olmak için büyük çaba sarf ediyor.Tezat olarak, Uruguay hükümeti, öğrencileri ve işçi sendikası üyelerini makineli tüfeklerle vuruyor. Film ayrıca Brezilya'da bir grup asker ve hükümet yetkilisinin (Santore gibi) önünde cinsel organlara ve meme uçlarına nasıl elektrik verilmesi gibi işkence sahneleri de sunuyor. Film, Uruguay'a gelmeden önce, Santore’nin, Brezilya diktatörlüğünün işkence becerilerini geliştirmesine yardım ettiğini savunuyor.110 Filme göre, ABD hükümetinin desteğindeki Santore, Latin Amerika'da işkencenin nasıl yapılacağının öğretilmesi tarzında korkunç eylemlere katıldı. Böylelikle, Sıkıyönetim, kaçırma fenomeninin nedeni olarak ABD destekli şiddet uygulayan ve baskıcı diktatörlüğe karşı uygulanabilir bir tepki olduğu savını izleyicilere sunuyor. Sıkıyönetim, ABD’de Washington’daki Kennedy Center’daki Amerikan Film Enstitüsü’nün (AFI) açılış festivalinde gösterilmesinden bu yana çok tartışıldı. AFI’nin yöneticisi George Stevens, filmin John F. Kennedy’yi anma töreninde göstermenin kötü bir algıya neden olacağını savundu. Filmin “siyasal suikast eylemini rasyonelleştirdiğini” iddia etti. Bunun üzerine Sıkıyönetim filminin yapımcısı AFI'nin filmi sansürlediğini, çünkü Stevens'ın Nixon yönetiminden para aldığını iddia etti. Protestocular Stevens'ın Sıkıyönetim’in gösterimi sırasında Los Angeles'ta Nixon'u eğlendirmeyi planladığına işaret etti. Sıkıyönetim ile dayanışmak için diğer birçok film festivalden çekildi. Bu filmler arasında François Truffaut’un Benim gibi Muhteşem Bir Çocuk; New York'ta bir yerleşim alanında çekilen Henry Caddesi'nden filmler; Louis Lumière filmleri ve çizimleri hakkındaki; Lumière’in Yılları, Angola’nın kurtuluş savaşında yaşanan bir dramı anlatan; Sambizanga, gibi pek çok film yapımcısı Sıkıyönetim ile dayanışmak için filmlerini AFI’nin festivalinden çekme nedenlerini açıklayan bir bildiri yayınladılar.  Emshwiller, Sıkıyönetim’in gösterimden kaldırılmasının bariz bir sansür ve film yapımcılarının akla ve yaratıcılığa hakaret etiğini iddia etti. Filmin festivalden çekilmesine rağmen, AFI'nin filme karşı eylemleri ve ardından sansür suçlamaları filmi özellikle ABD'nin dış politikasıyla ilgilenen her türden solcu izleyici kitlesinde daha da popüler hale getirdi.111 İki hafta sonra film New York’taki ılımlı sol ve öğrenci basınından büyük ölçüde olumlu eleştiriler aldı.112 Film izleyicilerde farklı tepkilere yol açtı; Birçok kişi, ABD hükümetinin desteklediği yolsuzluk, yalan ve şiddetten öfke duyduğunu bildirdi.113 Film sona erdikten sonra bile seyirciler bazen filmle ilgili tartışmalara katılacaktı. Filmin galasından sonra bir panelde Costas-Gavras ile yapılan bir tartışmada, bir aktivist koridorda koştu ve yönetmene “Bize anlatın!” Diye sordu. Bize söyle! Ne yapabiliriz? ”114 New York Times gazetesi muhabirleri ve Village Voice gibi günlük yayınların yanı sıra gündelik vatandaşlar da filmin Tupamaroslar ve Mitrione tasvirinin geçerliliğine ilişkin tartışmalara karıştılar. Muhabir Vincent Canby, filmin gazetecilikle ve kurguyla örtüştüğünü ama sonuçta dünyanın “ahlaki ve entelektüel” yoksulluğunu gösterdiğini savundu. Canby, solun çoğu gibi, filmin ortaya attığı soruları takdir etti. Peru'nun Başkan Kennedy zamanındaki büyükelçisi James Loeb, Canby’nin film değerlendirmesini protesto etmek için gazeteye öfkeli bir mektup yazdı. Canby’nin ve solun bütün siyasi ahlakını ilgilendiren “çifte standartlarını” kınadı. Loeb, Sıkıyönetim’in gerçekleri (McCarthyizm gibi) görmezden geldiğini ve elitist solcu aydınların Birleşik Devletler'in eylemlerini kınarken Tupamarosların şiddetini haklı çıkardığını iddia etti. Andrew Sarris, Village Voice'daki bir makalede, “oylama sürecini” romantizm olarak algıladığı ve daha sonra Mitrione'nin suikastini eleştirdiği bir makalede benzer bir kaygıyı dile getirdi. Sarris, “Mitrione'nin öldürülmesine dolaylı olarak katılamıyorum” dedi. 115 Loeb'un mektubu ve Sarris'in makalesinde, ABD'de Sıkıyönetim’le Tupamaros'un eylemlerinin öne çıktığı, böylece şiddetin “kabul edilebilir” kullanımlarının politik değişim için ön plana çıktığını söyledi.116 ABD Dış Politikası'nın Sıkıyönetim’deki sunumuyla ilgili başka bir tartışma, Kennedy'nin danışmanı ve eski bir başkan olan Theodore Sorenson'un, filmin propagandadan daha fazla bir anlam taşımamasına rağmen, Mitrione'nin filmde basitçe tasvir edildiği gibi şeytan olmadığını ileri sürdü.  Sorensen, Mitrione'yi “insani değerleri bastıran ve bilerek suistimal eden acımasız ya da açgözlü bir sağ kanat” olarak sunduğu için filmi eleştirdi. 117 Sorenson, filmin Tupamarosların romantik tasvirinin, ABD gençliğini kışkırtmak ve politik değişim için şiddet eylemlerine katılmaya teşvik edeceğinden korkuyordu. Sarris, Village Voice’da benzer endişeleri dile getirerek şöyle diyor: “Her şeyden önce, araçları aptal sürücüleri cezbederek “kamulaştıranlar” daha sonra her yerde silahlı saldırılar düzenliyorlar.”118 Sorenson’in makalesine yanıt olarak, Latin Amerika’nın durumu ile ilgili yazıları olan José Yglesias, Sorenson’in filmden hoşlamasına rağmen filmin Güney Amerika’daki USAID politikaları hakkında söylediklerinden nefret ettiği için Sorenson’i eleştirdi. Yglesias, diğer solcular gibi, USAID ve diğer ABD hükümet kurumlarının olumsuz eylemleriyle ilgili gerçeklerin “reddedilemez” olduğunu savundu. ABD ana basınındaki Tupamarosların soğukkanlı bir şekilde cinayeti işlediği fikrine itiraz etti. Yglesias'a göre, tek suçlu Amerikalılardı, Mitrione'nin filmdeki durumuna çığlık attılar ve bu da öfkeli tepkilere neden oldu. Yglesias, “Emperyalist olduğumuzu söylemeye dayanamıyoruz sanırım” diye durumu tartıştı.119 Bunun bir yansıması olarak Michigan Üniversitesi öğrenci gazetesi olan Michigan Daily gazetesinin yazarı Richard Glatzer, “Yunanistan'ın yönetimine veya Sovyetler Birliği'ne kibar bir şekilde karşı olan Amerikalıların suç işlemek için çok sebepleri var” dedi. 120 Eski Kennedy yönetiminde olan kişiler Sıkıyönetim’e karşı kişisel bir suç işlemiş gibi göründüler. Yglesias gibi diğerleri de filmin ABD vatandaşlarına hükümetin Latin Amerika'daki rolünü öğretme ve onları Tupamarosların siyaset tarzını gösterme fırsatı olarak gördüler. Yglesias'ın mektubu, elbette, Tupamaroslar için Robin Hood imgesini tamamen kabul etmeyenlerden tepki aldı. New York Times'ın editörüne gönderilmiş bir mektup, Uruguay'ın bir demokrasi olduğunu ve Tupamarosların “kanguru mahkemeleri” nin adil yargı süreçlerini takip etmediğini vurguladı.121 Bu nedenle, Sıkıyönetim filmi bir öğretim aracı olarak, ABD hükümetini ve onun ajanlarını kişisel ve kurumsal suçu olan kişiler olarak resmettiği için izleyenler arasında büyük tartışmalara yol açtı. Sorenson’in, Sıkıyönetim’in ABD’deki silahlı radikal aktivizme ilham verdiği iddiası bazı gerçekleri içeriyordu. Film, özellikle Symbeseese Kurtuluş Ordusu'ndaki prodüktivist solcuları etkiledi. SLA’nın kurucularından biri olan Russ Little, Tupamaros’a ve özellikle de Sıkıyönetim’e hayranlık duyduğunu ve kendisini şiddete dayalı bir örgüt kurmaya teşvik ettiğini söyledi. Little, kendisinin ve diğerlerinin filmdeki Tupamaros portrelerinin “bu adamlara anladığı dilden konuşmayı” gösterdiğini söylemişti. Siyasal mesajlarının ötesinde, Sıkıyönetim gibi filmler ilk toplantılarını yapan SLA üyelerini bir araya getirdi. Filmde yer alan siyaset, SLA'nın taklit edeceği bir örnek sundu. SLA üyeleri, Patty Hearst'in kaçırılmasının ilk olarak Sıkıyönetim’deki Santore gibi Tupamarosların yapmış olduğu esir takası planı olarak tasarlandığını itiraf etti. Bir mahkum değişimi yapamayacaklarını fark ettikten sonra, SLA, Hearst ailesini yoksulları beslemeye zorlamaya çalıştı (Tupamaros'tan esinlenmiş bir hamle daha). 122 Filmin etkisi ve onu çevreleyen tartışmalar, ABD hükümetinin bile bu tartışmaya katılmasına neden oldu. Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Dan Mitrione’nin karalandığını savunarak, hiçbir devlet görevlisinin işkence ya da polis vahşetine katılamadığını şiddetle iddia etti.123 Bu nedenle, filmin verdiği mesaj, ABD hükümetinin bile “uydurma iddialar” diye film hakkında yorum yapma ihtiyacı hissetmesine neden olacak kadar güçlü olduğunu gösterdi. Peki, Dan Mitrione’nin Uruguay diktatörlüğündeki gerçek rolü neydi? Tupamarosların iddia ettiği gibi işkence uygulamalarına karışmış mıydı? Uruguay hükümeti Mitrione'nin katledilmesini sadece Tupamarosların “kötü niyetli suçlarını” ve “insanlık duygusundan yoksun soğuk kanlı bir eylemini” doğruladığını iddia etmesine karşın, diğerleri Mitrione'nin Uruguaylı yetkililere işkence tekniklerini öğretmede büyük bir rol oynadığını iddia etti.124 Yeni veriler, Mitrione de dahil olmak üzere ABD'li danışmanların, Uruguaylı güvenlik güçlerini işkence teknikleri hakkında koordine ettikleri ve hatta talimat verdiği yönündedir. 125 Bazı kaynaklar şüpheli gözükse de, tasnif edilmiş belgeler pek çok iddiayı doğrulamaktadır. Eski CIA ajanı Philip Agee ve Manuel Hevia Cosculluela (aynı zamanda hem CIA için hemde Küba için çifte ajanlık yaptılar) Dan Mitrione'nin Uruguay'daki misyonunun polisleri sözde bilimsel yollarla işkencenin nasıl yapılacağını eğitmekten ibaret olduğunu iddia etti. Bu kaynaklar bazı kişilerde şüphelere yol açarken, diğerleri gibi New York Times muhabiri A. J. Langguth da yukarıda belirtilen iddiaları desteklemiştir.126 Mitrione'nin rolünün bir örneği, Uruguay hükümetinin Arjantin'den elde edilen “ilkel” işkence iğnelerini değiştirmek için farklı kalınlıklardaki elektrik iğnelerini sağlayan ajan olduğu yönündedir. Bu iddiayı doğrulayan Uruguay'daki insan hakları ihlallerine ilişkin 1970 tarihli bir rapor, sorgulama sırasında “elektrik iğnelerinin kullanılması”sı yüzüden tutsakların tedavi görmek zorunda kalması yüzünden kınama mesajı yolladı. Bu nedenle, filmin Mitrione'yi Uruguaylı yetkililere daha karmaşık işkence teknikleri öğreten bir ajan olarak resmedilmesi büyük olasılıkla doğruydu.127 Filmin ABD ve Latin Amerika’ya ilişkin tasvirlerinin geçerliliğine dair tartışmalara rağmen, Sıkıyönetim bir mesaj verdi. Latin Amerika'daki özellikle de Uruguay gibi küçük bir ülkeyle ilgili olarak, ABD’nin uluslararası politikasına aşina olmayan bir izleyici kitlesine bu politikanın içeriğinin yayılmasına neden oldu. New York Times gazetesi muhabiri Judy Klemesrud ile yaptığı röportajda Costa-Gavras, Uruguay'ı ve Tupamarosları küçük devletleri bastırmak ve kontrol etmek için daha güçlü devletlerin (ABD gibi) teşebbüslerinden dolayı seçtiğini iddia etti. Costa-Gavras için, Tupamaroslar, ABD ve Uruguay arasındaki zararlı ve dengesiz ilişki nedeniyle büyük ölçüde ortaya çıkan başarılı bir kurtuluş hareketini temsil etmekteydi. İzleyenler, Sıkıyönetim aracılığıyla Tupamarosların siyaseti hakkında genel olarak olumlu bir şey öğrendiler. Costa-Gavras, özellikle solcu bir grubun gittikçe baskıcı bir hükümete karşı şiddetli tepkilerini temsil etmek için Tupamaros'u seçti. Mitrione'nin kaçırılmasının dramatize edilmesi, solcuların Tupamaros'la ilgili romantik düşüncelerini pekiştirdi ve diğer yapılara grubun eylemlerini ve fikirlerini tanıttı.

Tupamaroslara Eleştiri: İdeoloji

ABD'deki ve diğer yerlerdeki tüm sol örgütler Tupamarosları tamamen desteklemiyordu. Az sayıda solcu, Tupamarosların askeri etkinliğine meydan okumaya cesaret ederken, bazı Marksistlerin, özellikle de Moskova hattının ve bazı Maoist grupların, grubun ideolojik içerikten yoksun olduğunu iddia ederek onlara karşı çıkıyordu.129 Ancak, Tupamarosları eleştirenlerin azınlıkta olduğu ortaya çıktı. 1960'ların sonunda ve 1970'lerin başında bazı Sovyet yanlısı solcular olsa da, çoğu genç radikal, SSCB'yi uygun bir sosyalist model olarak görmemiştir. 130 Öte yandan Çin'deki Kültür Devrimi, daha yaratıcı bir sosyalizm türü olarak ortaya çıkmıştır. Resmi olarak, Kültür Devrimi, sıradan insanların katılımıyla, iktidardakileri ve hatta Komünist Parti içinde otorite sahibi kişileri eleştirerek meydana geldi. Dahası, Kültür Devrimi'nin savunucuları, ideolojik dönüşüm ve ekonomik olmayan kalkınma yoluyla değişim yarattığını iddia ettiler.131 Bu, kısmen, bazı Maoist gruplarının neden Tupamaroslara ideolojik sağlamlık konusunda şüphe duyduklarını açıklamaktadır. Pro-Maoist ve Pro-Moskova yanlısı yazarların eleştirilerinden sonra Tupamarosların felsefi düzlemde, kesin olmayan ve belirsiz doğasının açığa çıktığı iddia edildi. Tupamarosların ideolojisinin bulunmadığı iddiası, solda bazılarının Tupamarosların doğrudan eyleminin kitleler üzerinde etki kazanamayacağını ya da gerçek bir devrim yaratamayacağını iddia etmesine neden oldu. Partido Comunista Uruguayo (PCU) (Uruguay Komünist Partisi), ABD'deki Moskova yanlısı ve Maoist gruplarınkine benzer bir duyguyu yineledi. PCU 'ya göre, Tupamarosların siyaseti, insanların devrimci eylemlere dahil edilmesini teşvik eden gerçek bir devrimci eylem olmaktan öte bir gösteriyi andırılıyordu. PCU, Doğrudan eylemle Tupamarosların “grubun kahramanlık eylemlerini, kitlelerin eylemselliğinin yerine geçirmeye çalıştığını” öne sürmüştür. 132 Bazı Uruguaylı komünistler Tupamarosları radikalleşmiş orta sınıf genç insanlar olduğu için “çocukça bir grup” olarak tanımladılar. Soldaki diğerleri ise Tupamarosları bir “suçlular grubu” olarak kabul etti. 133 Bir başka ABD Komünist Partisi üyesi de Tupamarosları sadece sıkıcı devrimci eylemlere katılmak istediği için eleştirmişti, aksine devrim yapmak için gerekli olan şeyin sıkıcı görevler değil cezbedici icraatlar olduğu yönünde görüş bildirmişti. Ancak, çoğu Tupamaros sık sık günlük hayatın sıradanlığıyla yaşadı. Gizli devrimci savaşçılar olarak, başkalarıyla temas kurmadan çoğu zaman haftalarca, aylarca devrimci saldırılar arasında uzun süreler beklemek zorunda kaldılar.134 “Tupamaroslar: Komplo ya da Devrim?” Başlıklı Çin yanlısı bir grubun çıkardığı buroşürde Tupamarosların orta sınıfa mensup kişilerden oluştuğunu ve kitlelelerden tecrt edilmiş durumda olduğu öne sürüldü.135 Tupamarosların birçoğu orta sınıftan gelmekle birlikte, pro-Tupamaros aktivistleri grubun kentsel ve kırsal işçilerin bilincinde başarılı bir şekilde yer ettiğini öne sürdüler. Tupamaros yanlılarının buna sunduğu kanıtlar arasında, siyasi mitingler, grevlerde Tupamaros bayraklarını elinde tutan işçileri ve Tupamarosların işçi sınıfından sıkça bahsettiği dayanışma eylemlerine işaret ettiler. 1970 yılında La Guerrilla Tupamara adlı eserinde, María Esther Gilio, vatandaşların Tupamaroslar hakkındaki fikirlerini daha iyi anlamak için çok çeşitli Uruguaylılarla röportaj yaptı. Gilio'nun görüşmeleri, Tupamarosların işçi sınıfının güçlü destek aldığını (istisnalar olsa da) ve işçi sınıfının hükümete ilişkin yaygın bir hayal kırıklığı olduğunu ortaya koyuyordu.136 1967 ve 1972 yılları arasında yapılan Gallup anketleri, nüfusun yaklaşık yüzde 40'ının  Tupamaros ile ilgili “olumlu” bir görüşe sahip olduğunu ortaya koyuyor. Gençlerin yüzde 47'si organizasyonun imajı hakkında olumlu görüş bildirmiştir. Yüksek eğitimli, üst sınıftaki insanlar da Tupamaroslar hakkında olumlu görüşlere sahiptiler.137 Halkın birçoğunda Tupamarosların, özellikle de grubun San Rafael Casino soygununa ve çalıntı paranın kumarhane işçilerine dağıtılmasına olumlu tepkiler vardı. Tupamaroslar misyonları hakkında yayınladıkları bir açıklamada şöyle diyorlardı: “Burjuva mülkiyeti ve işçi mülkiyeti arasında net bir ayrım yapmalıyız.İlki, şüphesiz, işçilerin sömürülmesiyle toplanmıştır. İkincisi ise, kişisel çaba ve çalışmanın bir sonucudur ... İşçilerin, küçük burjuvaların ve küçük üreticilerin mülkiyetine tamamıyla saygı göstermeliyiz.”138 Gilio ile yaptığı röportajda, otuz iki yaşındaki bir traktör sürücüsü Tupamaroslar hakkında, “Sıradan soyguncular gibi davranmıyorlar” demişti. Başka bir işçi ise, Tupamarosların yalnızca “çok fazla paranın olduğu yerleri” soyduğunu iddia etti. Genel olarak, Gilio'nun görüştüğü işçi sınıfına mensup insanlar, Tupamarosların sadece “bunu hak edenlerden” parayı aldığına inanıyordu. ABD'de olduğu gibi, Uruguay'daki bazı kişilerde Tupamarosları idealize ediyordu. Yetmiş beş yaşındaki bir erkek, Tupamarosları “ilk Hıristiyanlar” gibi bir grup olarak kabul edebilecek kadar ileri gitti. 139 Söylentilere göre, Tupamaros sloganlarının hem öğrenci hem de işçi eylemlerinde sıkılıkla dile geldiğine bolca değinildi. Bir popüler hikayede Uruguaylılara “Ya herkesin sağlık hakkı olacak, ya da hiç kimsenin olmayacak” iddiasıyla yazılamalar yapıp ücretsiz sağlık hizmeti sunmak için özel klinikleri işgal eden sağlık çalışanlarının yaşadıkları anlatılıyor. Bu yazılar, daha önce sözü edilen popüler Tupamaros sloganından ilham almıştı: “Bu ülke ya hepimizin olacak ya da hiç kimsenin olmayacak”. Böylece, 1960'ların sonunda, kısmen hükümetin eylemleri nedeniyle, Tupamarosların popülaritesi kendi ülkeleri içinde de artmıştır. Her gün Uruguaylılar giderek daha baskıcı polis kontrollerine karşı artan bir nefret geliştirdi. Bu baskı, çeşitli sınıflarda farklılık gösteriyordu. Polisin genellikle üst ve orta sınıf evlerini ararken candan ve samimi davranırken, işçi sınıfına mensup ailelerin evlerini ararken acımasız ve barbarca davranıyordu. İşçi sınıfından şüpheliler evlerinde olmadığında, polis kapıları kırıyor ve hatta bazen eşyalarını bile çalıyordu. 140  Uruguay halkından gelen bir destek seviyesine rağmen, ABD ve Uruguay'daki bazı sol gruplar, Tupamarosları halkı özgürleştirmeyi amaçlayan salt milliyetçi ve sosyalist olmayan bir programı kavramsallaştırıp benimsemekle suçladılar. Tupamarosların sosyalizmin değerleri için mücadele etmek yerine, temel olarak diktatörlüğe karşı mücadele etmek için ortaya çıktığı görüşü, güçlü ve yaygın bir eleştiri olarak ortaya çıkmaktaydı. Bazı sıkı Marksistler için grubun adı milliyetçi eğilimlerini kanıtladı. Tupamaros, ismini on sekizinci yüzyılda Peru'daki İspanyol kolonileşmesine karşı savaşan Tupac Amaru II'den aldı. Amaru bir melez idi ama son İnka İmparatorluğu'nun soyundan geldiğini iddia etti. İspanyol sömürge yönetimini devirmek ve İnka otoritesini yeniden tesis etmek için yerli bir harekete öncülük etti. Bu nedenle, bazıları Tupamarosların adını grubun İspanyol ve Portekizli sömürgecilerden kurtuluş mücadelesi ile kendi mücadelelerini bağlama girişiminin bir sembolü olarak gördü.141 Ancak Amaru'nun tarihini tam olarak anlayamamakla birlikte, eleştirmenler bu entegrasyonu aşırı milliyetçi bulmuş ve enternasyonal Marksist perspektife uygun olmadığını dillendirmişlerdir. Tupamarosları isimleri nedeniyle salt “milliyetçi” bir grubu temsil ettiği gerçeğine işaret etmek özellikle Güney Amerika'daki diğer sol gruplara baktığımızda Arjantinli Montoneros gibi tam bağımsızlık yanlısı üyelerin ve liderlerinin isimlerini kullandıklarını gördüğümüzde pekte uygun düşmemektedir.142 Latin Amerika'daki diğer devrimci gruplarda, Nicaraguan Frente Sandinista de Liberación Nacional (FSLN) ve El Salvadorlu Frente Farabundo Martí para la Liberación Nacional (FMLN) de kendi ülkelerindeki tarihsel kurtuluş figürlerinden sonra mücadelelerini başlatmıştı.143 Dahası, tüm bu gruplar kendi ülkelerindeki ulusal şahsiyetlerle ilişkilenip kendilerini öyle adlandırmayı tercih etmişlerdir. Tupamaroslar ise bu grupların aksine büyük ölçüde Perulu yerli bir orduyu yöneten bir figürün adını benimseyerek öbür gruplardan farkını göstermiştir. Tupamaroslar, Avrupa kökenli kentsel direnişe odaklanmasına rağmen isimlerini köylüleri isyana teşvik eden kırsal bir figürden aldılar. Tupamaros adı, herhangi bir milliyetçi eğilimden ziyade grubun esnek ideolojisini ve enternasyonal kompozisyonunu göstermektedir. Tupamaros adıyla MLN-T, hareketi oluşturan kentli, orta sınıf gençlerden ziyade Andean’daki köylülerle dayanışma ilan etti. Grubun adını seçim tercihi, Tupamarosların ideolojisinin ve taktiklerinin eklektik doğasına yeni bir katman katıyor. MLN-T taraftarları, Tupamarosların bugünkü mücadelesini, Uruguay’ın bağımsılığı için savaşan General José Gervasio Artigas’ınkiyle karşılaştırmaktadırlar. Uruguaylılar için Artigas, ülkelerinin bağımsızlığı için orijinal bir kahramanlık mücadelesini temsil etmektedir. Bir zamanlar İspanyol bir kaptan olan Artigas, atanmış görevini terk etti ve Uruguaylılar için sömürgecilere karşı mücadele başlattı. Artigas ve askerleri, kırsal gerilla taktiklerini kullandılar ve daha sonra düzenli ordu savaşına geçtiler. Modern Uruguay, Artigas'ın önderliğinde üç yüz kilometre yürüyen on altı bin insanın katıldığı bir olayı hatırlatmaktadır.144 Artigas'ın, Uruguaylıların hayalindeki önemli yerini anlamakta olan Tupamaroslar, halkın Artigas'a olan desteğini kabul etti ve mitolojisini yeni üyeler kazanmak için kullandı.  Tupamaros ve destekçileri, mevcut hükümeti “kötü Uruguaylılar” olarak tanımladı ve onları sömürgeciler ile işbirliği yapan veya destekleyenler olarak kabul ettiler.145 Bu fenomen Artigas'ın İspanyollara karşı tavrı ile özdeşleşmesi için kullandığı aşağılama ifadesine geri dönüşü sembolize ediyordu. Bir bildirilerinde Tupamaroslar, kendilerini Artigas'ın mirasçıları olarak gördüklerini şöyle açıkladılar: “Bu yüzden kendiliğinden isyan edenleri selamlıyoruz…Tupamarosların, sadece talepte bulunmadığını, yasalara uymadığını söyleyenlere… Geçmişte Artigas’ın ordusuna katılıp sömürgecileri defedenlerin İspanyollar tarafından haydutlar olarak adlandırıldığını hatırlatmak isteriz. Ülkemizi ele geçirmiş, yolsuzluğa bulaşmış adamları ve spekülatörleri çıkartalım.” 146 Böylece, Tupamaroslar, Artigas'ı anarak “ortalama” Uruguaylıların örgütlerine katılmalarına ilham vereceğini umuyordu. Diğer bildirilerinde ise MLN-T, ülkedeki pek çok kişinin “ilk bağımsızlıktan önce yaşanmış olayları tekrardan yaşandığını” iddia etti.147 Artigas'la birlikte yürüyen on altı bin Uruguaylı'nın tarihsel kesiti Tupamaroslara esin kaynağı oldu. “Sıradan halk”, “doğudaki yürüyüşe katılmak için insanlar ailelerini ve evlerini bırakıp Uruguay’daki yeraltı faaliyetlerine dahil oldular.” Uruguaylıları politik hareketlerine dahil etmeye ikna etmek için geçmişin bağımsızlık mücadelesi hareketlerini hatırlatarak, Tupamaroslar onlara ilham vermeyi umuyordu. Olası destekçilerini dönüştürmeye çalışırken grup, Marksist söylemlerinden bazılarını geçersiz hale getirdi ve Artigas'ın mücadelesini Tupamaros'un mücadelesiyle eşanlamlı hale getirdi. Programlarının Uruguayın tarihsel geleneği ifade ettiğini iddia ettiler. Tıpkı Artigas'ın “en fakir insanları beslemek için araziyi kullanmak” istediğini söylemesi gibi, Tupamaroslarda büyük mülk sahiplerinin (çoğu yabancı olan) topraklarının yeniden paylaşımı için çalıştı. 148 Bu dili kullanarak MLN-T, 1960'ların ekonomik krizinde finansal istikrarını kaybetmiş olan “milliyetçi burjuvaziyi” yanına çekmeyi umuyordu. Bu retorik üyelerinin işe alınmasında bir miktar başarıya sahip olmasına rağmen, Tupamaros öncelikle solcu siyasi yönelimli unsurları cezbetti. İlham kaynağı için milliyetçi mitolojiyi kullanmak, Tupamarosların politik ideolojisini fırsatçılık olarak gören ve kendilerini tamamen sosyalist projeye adamadığını iddia eden sert Marksistlerden de eleştiri aldı. Artigas'la ilgili retoriğin ötesinde, Tupamaroslar “özgürlük, bağımsızlık, ekmek ve yeryüzü” için savaştıklarını vurguladı. Bazen sosyalist devletten söz ederken, grup, halkın giderek baskıcı bir hükümetten kesin kurtuluşu elde edene kadar mücadelesini sürdürmeye odaklandı. Dahası, Tupamarosların söylemi bağımsızlık, evrensel özgürlük ve tiranlık fikirlerine odaklanmıştı. Bu retoriğin, sosyalist devrimde olduğu gibi, dünya çapındaki bağımsızlık hareketleri ile ortak yanı vardı. 149 Tupamaroslar, ideolojilerinde anarşist düşüncenin unsurlarını da içeriyordu. Doğrudan katılım yoluyla radikal değişim yaratmaya odaklandılar, özgürlük ve adaletin yanında gelecek için kesin bir plan tasarlamadılar. Bunu yaparken Uruguay'daki uzun sürmüş bir anarşist aktivizm geleneğini sürdürdüler. Gerçekten de, yirminci yüzyılın başından itibaren, anarşistler Uruguay'daki kentsel emek hareketine hükmetti. 150  Bu nedenle, Tupamaroslar, sosyalist, anarşist ya da ulusal bağımsızlık hareketi veya belki de üçünün bir birleşimi olarak kategorize edilebilir. Grubun, özellikle de yeni üye alımı ile ilgili ideolojik kriteri, zamanın diğer devrimci hareketlerinden daha esnek görünüyordu. Tupamaroslar retoriklerine göre, üyelerine sert bir Marksist ideolojiyi “Uruguaylılara baskı yaparak” kabul ettirmeye istekli değillerdi. Muhtemel üyeler için bir ideolojik turnusol testinin olmayışı ve Uruguay'daki durumu değiştirmeyi ümit eden herkesi dahil etme arzusu, Tupamaros'u katı bir sosyalist retoriğe veya ideolojik kopyalar yaratmaya çalışan sıkı bağlılıktan uzaklaştırdı. Bunun yerine, Tupamaroslar, eylemlerine ve diktatörlüğün kısıtlamalarını kaldırma mücadelesiyle daha çok ilgileniyordu. 151 Birleştirici bir hedefe odaklanmış Tupamaroslar, farklı siyasi görüşleri birleştirmeyi ve kitlesel bir parti yaratmayı umuyordu. Resmi olmayan bir Tupamaros belgesi, grubun ideolojisinin belirsiz doğasını anlatıyor: “Bizler, tüm özel mülkiyet hakkının kaldırılmasını istiyoruz… yönetenler ve yönetilenler arasındaki mutlak eşitliği savunuyoruz, kısacası biz programımızı bir “izm”altında toplamıyoruz. Bizim militanlarımız arasında Marksist'tinden Katolik'ine kadar her türlü gruptan kişi bulunmaktadır ve biz bir “izm”e ihtiyacı olmayan devasa bir hareketiz.” 152 Çoğu örgüt için, bu türden ideolojik farklılıklar aşılmaz sorunlara neden olmaktaydı. Ancak, Tupamarosların üyeleri için, eylem ve değişim dürtüsü çoğu ideolojik bölünmeyi emdi.153 Grubun en popüler sloganlarından biri basitçe “Sözler bizi böldü”ydü. 154 Yukarıda bahsedilen Abraham Guillén bile örgütün uyumlu bir ideolojinin olmamasına yönelik stratejik hatalar buldu. MLN-T'nin “herkese ilgi çekici bir şey” vaat eden belirsiz bir politik çizgiyi izlediğini itiraf etti. Örneğin, örgütün bir bülteninde, Aparicio Saravia gibi muhafazakâr çizgiden gelenlerin yazılarına yer verilmişti. Diğer Tupamaros üyeleri de, Moskova yanlısı komünistleri eleştirmekten kaçındı. Nihayetinde, ABD, Uruguay'daki Moskova ve Mao yanlısı gruplar gibi, Guillén de, Tupamarosların etkili taktiklerinin “vasat bir strateji” ve “sorgulanabilir siyaset tarzı” tarafından zarar gördüğüne inanıyordu. Tupamarosların devrimci söyleminin zayıflıklarından ötürü Uruguay hükümetinin güçlü kaldığını savundu. Ancak bu konulara rağmen, Guillén, Tupamarosları dünyadaki en büyük “akademi” olarak görmekte ve şehir gerilla savaşı hakkında başkalarına bilgi vermeyi sürdüren bir yapı olarak görmektedir. Guillén, Tupamarosların inkar edilemez teorilerinin değil eylemlerinin öğretici olduğuna inanıyordu. Ancak, Guillén, Tupamarosların taktiklerdeki parlaklığının bir gün siyasal karmaşıklığı ile eşleştirilebileceğini umuyordu.155 Bu eleştirilere yanıt olarak, Tupamaroslara yönelik saldırılara karşı çıkmak isteyen ülke dışındaki sol özneler, Tupamarosların, Sovyetler Birliği ve Çin gibi “eskimiş” modellerin dışına çıktığını savundu. Tupamaroslar, hem Marksist örgütlerin hem de bireylerin grubun olumlu bir yönü olarak gördükleri ideolojik ve eylemsel esneklik içeriyordu. Tupamaros taraftarları sıklıkla Küba Devrimi'ne ideolojik esneklik ve devrimci eylemin olumlu bir örneği olarak işaret ettiler. Tupamaros taraftarları, Fidel Castro'nun ideolojisinin sistematik bir şekilde incelenmesi durumunda Küba Devrimi'ne yol açan süreç boyunca yazdığı eserlerin “tutarlı bir Marksist analiz” in merceği altından bakıldığına “açıkça eksik kalmış” olduğunu savundu. Bu nedenle, grubun destekçileri Küba Devrimi'ne yol açan olayların geşilim sürecini bilen solcuların Tupamarosların eylemlerini kınanmaması gerektiğini iddia ettiler. Marksistlerin Moskova çizgisinden gelenler, Tupamarosları eleştirirken, Latin Amerika'nın, kendine özgü sol bir devrimci dönüşüm yarattığı gerçeğini görmezden geldiler. Jorge Castañeda’nın Silahsızlandırılmış Ütopya: Soğuk Savaş sonrası Latin Amerika Solu, adlı eserinde: Latin Amerika'daki diğer devrimci özneler gibi Tupamarosların da benzersiz bir karakter taşıdığını savunuyordu. Latin Amerika'daki solun değiştiğini ve farklılaştığnı ve eski Sovyet ülkelerinin katılığının ötesine geçtiğini iddia ediyordu. Latin Amerika’daki devrimci özneler sert Marksistlerin yanı sıra, ulusalcı-popülist kesimin sol kanadını da hareket içinde kapsadığını söylemekteydi. Dahası, Küba Devrimi Latin Amerika'nın uzun devrimci geleneğine dayanan farklı bir devrim türünü temsil ediyordu. (özellikle de başlangıcında) Meksika'da Emiliano Zapata, Küba'da José Martí, Nikaragua'da Augusto César Sandino ve diğerleri gibi.157 Castañeda, Latin Amerika'daki devrimcilerin çoğunluğunun devrimci liderliğinin Marksist kavramsallaştırmasına uymadığına işaret etmekteydi. Tupamaros gibi gerilla hareketlerindeki devrimcilerin çoğunluğu eğitimli, entelektüel ve orta sınıf mensubuydular.158 Bu nedenle, Castañeda'ya göre, Kuzey Amerika'da ve başka yerlerdekilerin Tupamarosların sözde Marksizm dışı yönlerini eleştirenlerin Latin Amerika'da devrimin ve devrimci grupların ayırt edici doğasını anlamamaktaydılar. Tupamaroslar, görünüşte ideolojik belirsizlikleri ve esneklikleriyle biliniyorlardı. Farklı zamanlarda, kendilerini hem Marksist hem de sosyalist olarak ifade ettiler. Belirsiz olsa da, programatik olarak Tupamaroslar, bankaların ve ihracatın ulusallaştırılmasını ve büyük toprak mülklerine devlet tarafından el konulmasıyla toprak reformu çağrısında bulunmuştu. Küba Devrimi'nin, yabancı sermayenin ülkeye yayılmasına karşı çıktığı için alkışlamışlardı. Ancak, Tupamarosların, Uruguay solundaki otuz beş farklı partiyi kapsadığı göz önüne alındığında, belirli bir teorik tablonun genel olarak yetersiz olması anlaşılabilir görünmektedir.159 Onların grubu ayrıca Hıristiyanları, ateistleri, agnostikleri, Troçkistleri, anarşistleri ve Uruguay'daki geleneksel partilerden gelenleri de kapsamaktadır.160 Grupçuluğun yokluğu, genellikle soldaki bölünmüşlükten farklı bir birliktelik kurulmasına izin vermişti. Ancak bu örgütsel açıklık ve esneklik katı bir ideolojiyi savunan sert Marksistler tarafından ciddi bir eleştiriye tabi tutuldu. Tupamarosların üyeleri, Tupamaros'un “insan yaşamını ve mutluluğu”nu ve “politik bir çizgi yerine” bir duyguyu temsil ettiğini iddia etti.161 Tupamaroslar, kendilerinin ideolojilerden oluşan bir mozaikten geldiklerini, ancak diğer tüm politik çabaları kapsayacak silahlı mücadeleyi içeren bir aygıt yaratma gereği ile birleştiklerini iddia ettiler.  1970 yılında yapılan bir röportajda, bir Tupamaros grubun geleceğe dair planları hakkında şunları söyledi: “Kendimizi şemalara bağlayamayız. Gelecek yıl tavrımızın ne olduğunu göreceğiz. ”162 Bir başka manifestosunda,“ Stratejik hatlar [güncel olduğu zamanlar ] sadece yayınlandığı gün, ay ve yıl için geçerlidir. Gerçekler ve değişen gerçeklik temelinde bir strateji oluşturuldu. ”163 Ancak grup, özellikle 1972'de hükümete karşı yenilgisinden sonra özeleştirilere dair farkındalığını da gösterdi. 1973'te, ideolojik anlamda yeniden örgütlemeleri gerektiğini söyleyip Tupamaroslar ideolojik anlamdaki yetersizliklerini analiz ettiler. Tupamaroslar, yenilgilerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri birleştirici bir ideolojinin yokluğuna cevaben, Marksist teori ve “işçilerin ahlaki değerleri”hakkında üyelerini daha iyi eğitmeleri gerektiğini öne sürdü.164  Eski Tupamaros mensupları tarafından da kabul edilen örgütün “stratejik yetersizliği” Tupamaroslarla, Uruguay hükümeti arasındaki çatışmanın sonucunu belirledi.165 ABD ve Uruguaylı solun bazı mensupları, özellikle Mao yanlısı ve Moskova yanlısı kanat, Tupamarosların Marksist ideoloji ile kitlelere ulaşılamayacağı varsayan görüşlerini eleştirdi. Onlar, Tupamaros'un milliyetçi söylemini, grubun Marksist devrimi bütünüyle kabul etmediğini gösteren güçlü kanıtlar olarak gösterdiler. Tupamaroslar, özellikle kitleleri hegemonyası altına almak için Artigasçı-milliyetçi bir söylemi inkar edilemez biçimde kullanıyordu, ama aynı zamanda devrimci katılıktaki tanımlardan uzaklaşıp çeşitli arka kapılardan aktivistleri mücadeleye dahil etmeye teşebbüs ettiler. Bu ideolojik esneklik, Latin Amerika'daki yirminci yüzyıl devrimlerinin ortak bir eğilimini yansıtıyordu. Ancak, Tupamarosların kapsamlı bir ideolojik temelden yoksun olduğu fikri, sol yapıların yaptığı tek bir eleştiri değildi. Pasifist solcular, Tupamarosların şiddet eylemlerini gerçek devrimci değişime ilham vermeyen etkisiz bir mekanizma olarak gördüler.

Tupamaroslara Yönelik Eleştiriler: Şiddet

Soldan Tupamaros ile ilgili başka eleştirilerde ise, grubun devrimci değişim için bir araç olarak şiddet kullanmasına karşı çıkılıyordu. Örneğin, seçim araçlarıyla solcu reform çağrısında bulunan Sosyalist Enternasyonal grubu, Latin Amerika'nın demokratik olmayan askeri rejimleri, ABD'nin bölgedeki politik ve ekonomik müdahalelerini ve Tupamarosların şiddet eylemlerini kınadı. Öncelikle Avrupa merkezli olan Sosyalist Enternasyonal, 1951'de dünya çapındaki emek, demokratik sosyalist ve sosyal demokrat örgütlerin koalisyonu olarak kuruldu. Sosyalist Enternasyonal, Latin Amerika'da “özgürlük, sosyal adalet ve bağımsızlık” yaratmak için çalışan, ancak değişim için mücadele etmenin bir yolu olarak şiddeti seçenleri desteklemeyen siyasi partileri destekledi.166 Uruguay'la ilgili olarak, Sosyalist Enternasyonal, Uruguay hükümetini yapısal sorunları nedeniyle suçladı ve açgözlü mülk sahiplerinin toprakları tekelleşmesine karşı çıktı. Ancak, aynı zamanda, ülkelerde artan siyasi hoşgörüsüzlüğünün "yangına benzin taşıdığını" iddia ederek Tupamarosları da eleştirdiler.167 Sosyalist Enternasyonal'in iddia ettiği şekliyle Tupamarosların eylemleri, Uruguay'ın demokratik geleneklerine aykırı olduğunu kanıtladı. Tupamaros eleştirileri, kısmen Sosyalist Enternasyonal'in solu “terörizm” ile özdeşleştiren daha büyük bir eleştiriden kaynaklanmaktaydı. Tupamarosların, solcu şiddet eylemlerinin kökeninin gerici bir politik felsefeden türediğini iddia etti. Bu terörist eylemlerin gerçek sosyalizmle ortak bir yanı yoktu, aksine yeni baskılar için bir ilham kaynağı oluşturuyordu. Sosyalist Enternasyonal, Tupamaros gibi şiddet yanlısı siyasi grupları elitist ve kitlelerden kopuk olarak görüyordu. Sosyalist Enternasyonal, solcu prodüktividen gelen eleştirilere benzer şekilde, Tupamarosları ağırlıklı olarak orta sınıf olarak resmediyor, işçi sınıfı ve işçi hareketleriyle ittifak yapamadığını iddia ediyordu.168 Şiddet eylemini reddeden tüm gruplar Tupamaros değerlendirmesi konusunda Sosyalist Enternasyonal ile aynı görüşte değildi. 1960'ların ortalarında, pasifist solun bazı kesimlerinde, Tupamarosların taktikleri Robin Hood vari çılgınlıklarına giden bir yöntem olarak algılanıyordu. Eylemci Eugene Stockwell gibi sol eğilimli pasifist dini cemaatlere mensup bazıları, grubun “çılgınca bir hayali” ve “sıkı bir şekilde disiplinli” olduğunu kabul etti. Ancak, 1971'de Dan Mitrione ve diğer şiddet eylemleriyle birlikte insanların kaçırılması ve öldürülmesinden sonra, sol eğilme sahip dini pasifistler, Tupamarosların şiddet eylemlerine yoğunlaşmasını eleştirdiler. 1966 ve 1971 arasında, Tupamaroslar, çoğunlukla kendini savunmak için, on bir polis memurunu öldürdü. Yine de, pasifistler 1970'lerden itibaren Tupamarosların Uruguaylılara karşı “terör kampanyasını” başladığını iddia ettiler. Uruguay hükümetiyle benzer çizgileri savunan bazı Kuzey Amerikalı aktivistler, Tupamarosların eylemlerinin yalnızca devlet ve sağcı grupların şiddetini teşvik ettiğini iddia etti. Örneğin, 1972'de, Juventud Uruguaya de Pie gibi paramiliter gruplar, Montevideo boyunca bombalar patlattılar, komünist olarak adlettiklerini öldürdüler ayrıca Universidad de la República'daki öğrencilere de ateş ettiler. Pasifist sol, bu “sağcı haydutları” Tupamarosların yaptığı gibi ateşli bir şekilde kınadı. “Şiddete ve askeri baskıya neden olabilecek her şeye” karşı olduklarını ileri sürdüler. Böylelikle, şiddete karşı olanlar, eylemlere katılanların yanı sıra failleri de suçlu saydı.169 Tupamarosların taktiklerinin eleştirisi, feminist aktivist Audre Lorde'nin toplumun gerçekten nasıl değiştirebileceğine dair daha sonraki ifadesinde açıklanıyordu “Ustanın aletleri asla ustanın evini sökmez. ”170 Tupamaroslar şiddete ihtiyaç duyduğunu iddia ederken, bunu sadece“ doğru ”zamanda ve“ doğru ”hedefe karşı kullandıklarını iddia ettiklerini belirtmek önemlidir. Grup öncelikli olarak kendi kendini savunmaya veya üçüncü şahısları korumaya yönelik şiddeti kullandı.171 Bir röportajda, bir Tupamaros grubun şiddete dair felsefesini şöyle açıkladı: “Bir temel kural uyguluyoruz: Halk tarafından anlaşılmayan şiddeti kullanmıyoruz. Eğer halk bunu anlamıyorsa, hükümet bunu bize karşı kullanabilir. ”172 Bu iddianın istisnaları elbette ki vardı, ancak, bunun en çok dikkat çekeni, üyelerin kendilerini korumak için kır işçisi Pascasio Ramón Báez'i Pentothal enjekte edip öldürdükleri zamandı. Bu hükümet yetkilileri tarafından keşfedildi.173 Ancak, mücadelelerinin çoğunda grup, Uruguaylı sivilleri değil devlet yetkililerine yönelik şiddet eylemlerine yöneldi. Tupamaroslar, “silahlı, hazırlıklı, donanımlı, burjuva yasallığını tanımayarak, devrimci farkındalık örgütlenmek için şartların olgunlaştığı olgusu”nu iddia etti.174 Bu nedenle, Tupamaroslar, koşulların öz-savunma ve silahlı çatışmalara geçmek için gerçek devrimci değişim olasılığını sağladığını söylediler. Yıllarca süren şiddet eylemlerinin diktatörlüğün politikalarını değiştirememesi üzerine, Tupamaroslar, nihayetinde şiddetin siyasi yararı ile ilgili felsefelerini değiştirdi ve seçim yöntemini kullanmayı değerlendirdi. 1971 Kasım seçimlerinin öngününde, on yedi siyasi grup Frente Amplio veya Broad Front adlı bir koalisyon yarattı. Frente Amplio'daki baskın gruplar, komünistleri, sosyalistleri ve Hıristiyan Demokratları içeriyordu.175 Tupamaroslar, Frente Amplio'yla taktiksel farklılıklarını sürdürdü, ancak partiyi 1971 seçimleri için destekledi ve nihayetinde saflarına katıldı. Tupamaroslar, Frente Amplio'nun işçileri harekete geçirilmesi için bir yol sunduğuna inanıyordu. Seçimleri desteklemeyen Tupamaroslar, Frente Amplio'nun çalışmasının “seçimlerle başlayıp onla bitmemesi” gerektiğini savundu.176 Tupamaroslar, “Süreç gerçekten demokratik ve dönüşümden yana olduğu sürece sabırlı olacağız” dedi. Ama eğer Frente Amplio bürokratik hale gelirse, çitin güverteye oturması gibi geleneksel politik manevralara başlatması halinde silahlı mücadeleye geri döneceğiz.” Diye de ekledi.177 Tupamaroslar, eleştirilerine rağmen, Frente Amplio'yu diktatörlüğü ve Uruguay halkının baskısını sona erdirmenin en uygun yolu olarak gördü. Bu nedenle, Tupamaroslar, devrimci şiddet eylemleri uygulayan bir yapı olmasına rağmen, insan hakları ve seçim çözümlerine dair kamusal bir söylemi destekleyen bir gruba destek vererek ideolojik esnekliğini kanıtlamaya devam etti. Bu, elbette ki, politik dilin insan hakları şeklinde değişmesiyle birlikte, Frente Amplio'nun “somut hedeflerini” desteklemesine ve daha sonra eski Tupamarosları partiye dahil etmesiyle birlikte nihai zaferin politik olarak böylece daha uygun bir şekilde kazanılabileğini kanıtlamıştır.178 1960'lar ve 1970'ler boyunca, Tupamaros gerillaları dünyanın birçok yerinde solcuların dikkatini çekti; bunların çoğu, grubu aşırı romantik bir biçimde hayal etti. Bu sempatizanlar Tupamarosları diğer Latin Amerika’daki devrimci hareketlerden daha başarılı eylemler gerçekleştirdiği için temel olarak eşitlikçi bir grup olarak gördüler. Tupamaros taraftarları, diğer doğrudan eylem gruplarının aksine MLN-T'nin devleti reddettiğini ve böylece halkın desteğini kazandığını iddia etti. Ancak, soldaki çoğu kimse, Uruguay devletinin beceriksizliğini Tupamarosların başarılarının çoğuna olanak tandığını kabul etmede başarısız oldu. Sempatizanlar, Tupamarosları başarılı bir şekilde şehir gerillası savaşının uygulayıcıları olarak gördüler. Tupamarosların teorik beyni olan Abraham Guillén, grubun devrimci gelişimini, özellikle de MLN-T'nin uyguladığı gibi, şehir gerillası savaşı pratiği ve teorisi hakkındaki açıklamalarıyla ifade edilmesinde katkı sundu. Taraftarlar, Tupamarosların iddia edilen ileri düzeydeki örgütsel yetenekleri de alkışladılar. Bunların hepsi diğer gerilla gruplarında da yaygındı ancak Tupamaroslar örneği ilk örnek olarak görülüyordu. Örgüt ve şehir gerillası savaş taktikleri üzerine algılanan başarıları düşüncesinin ötesinde, Sıkıyönetim filmi, Tupamarosların uluslararası solun hayal gücünü nasıl etkilediğine dair bir başka örnek sunuyor. Tupamarosların olumlu bir tasviri ile Sıkıyönetim, grubun şiddet eylemlerini haklı çıkarmayı umuyordu. Soldan gelen pek çok romantik tepkiye rağmen, bazı Maoist ve Moskova yanlısı gruplar Tupamarosların ideolojik tutarlılık eksikliğini eleştirdiler. Tupamaroslar, propagandalarının çoğunu milliyetçi söylemlere odaklamıştı ve çeşitli siyasi çevrelerin kendi gruplarına katılmasına izin verdi. Latin Amerika'daki solcu hareketlerin bir özelliği olan, katı bir Marksist ideolojiyi desteklemediler, ancak pratiklerinde bir dereceye kadar esnekliğe izin verdiler. Pasifist inançları ifade eden diğer aktivistler, Tupamarosları, şiddeti politik bir dönüşüm aracı olarak (böyle bir şeyin siyasi yarar sağlayacağını reddediyorlardı) savundukları için eleştirdiler. Soldaki pek çok kişideki romantizmin yanı sıra, bu tartışmalar Tupamarosların ABD solunun söylemini ve eylemlerini ne derece etkilediğini gösteriyor. Bazı Amerikalı solcular Tupamarosları şehir gerillası savaşının başarılı uygulayıcıları olarak gördüler ve taktiklerini taklit etmeye çabaladılar, MLN-T ve geri kalan Uruguay solu ABD'deki siyasal areneya kendi karmaşık görüşlerini enjekte ettiler. Uruguay solu ABD'nin dış politikasını eleştirdi, ama aynı zamanda ABD'de özellikle de Kara Panter Partisi üyesi olan militanların eylemselliğini uluslararası dayanışma ifadesi olarak selamladı.

Dipnotlar:
The epigraph is my translation; the original reads: “Patria pa’ todos o pa’ nadie.”
Alain Labrousse, “Tupamaros: De la guerrilla al partido de masas,” undated
pamphlet.
1. My translation; the original reads: “El resultado es que cada Tupamaro capaz de
entrar en acción, es un complete “samurai”: músculos de acero, mente alerta,
reflejos inverosímiles, dominio complete de las armas, resistencia al dolor, etc.”
Antonio Mercader and Jorge de Vera, Tupamaros: estrategia y acción, 104–5.
2. For more on urban guerrilla groups in Latin America, see Julia Sweig, Inside
the Cuban Revolution: Fidel Castro and the Urban Underground; João Quartim,
Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, trans. by David Fernbach (London:
New Left; and Michael Löwy, ed., Marxism in Latin America from 1909 to the
present: An Anthology.
3. See Anderson, Imagined Communities, esp. 15–16; and William French,
“Imagining and the Cultural History of Nineteenth-Century Mexico.”
4. See for example Eugene Stockwell, “Uruguay: Do We Subsidize Repression?”
Christianity and Crisis, October 2, 1972, 211, NACLA, reel 6.
5. Taglioretti, Women and Work, 18.
6. Marighella’s and Guillén’s ideas of urban guerrilla warfare were very similar.
However, Guillén looked primarily to Uruguay while Marighella focused on
Brazil. See Carlos Marighella, Minimanual of the Urban Guerrilla.
7. Abraham Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 8.
8. Abraham Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana: Principios básicos de guerra
revolucionaria.
9. Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 6.
10. The Fidelistas, inspired by Fidel Castro’s strategies in the Cuban Revolution,
hoped to incite revolution by using guerrilla warfare tactics in the countryside.
They planned to use rural tactics even in Uruguay, which had a primarily urban
population.
11. Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana, 17.
12. Abraham Guillén, “El pueblo en armas: Estrategia revolucionaria”
(Montevideo: unpublished m.s., 1972), 35.
13. Abraham Guillén, Desafío al pentagono, 149.
14. Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana, 81–82.
15. See Guillén, Desafío al pentagono, esp. chapter 3.
16. Guillén, “El pueblo en armas,” 47.
17. Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 26.
18. “Tiny West German Group Vows to Overthrow State,” New York Times (NYT),
June 17, 1970, 7.
19. L.A. Times, April 25, 1975, 6.
20. See for example “Honkies Hunt Hunderground,” UPS News Service 3, no. 7
(March 31, 1972); and “German Guerrillas Strike,” UPS News Service 2, no. 24
(December 10, 1971), Marshall Bloom Papers.
21. Red Army Faction, “Serve the People,” in The Red Army Faction, A
Documentary History: Projectiles for the People, ed. J. Smith and André
Moncourt, 157.
22. “Eight Greeks Are Put on Trial Charged with Being Urban Guerrillas,” NYT,
August 4, 1972, 3.
23. “The Voice of Palestine: Call to Revolution,” L.A. Times, November 19, 1972, D9.
24. Uruguay: The Tupamaros in Action, 52, NACLA, reel 4.
25. Keith Reader, Régis Debray: A Critical Introduction, 6.
26. Reader, Debray, 8–10.
27. Reader, Debray, 15.
28. Quoted in Castañeda, Utopia Unarmed, 79.
29. Movimiento de Liberación Nacional (MLN-T), Los Tupamaros en acción relatos
testimoniales de los guerrilleros; prólogo de Regis Debray, 7.
30. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 13.
31. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 19.
32. LNS, no. 471 (October 11, 1972), Marshall Bloom Papers.
33. The idea that the Tupamaros employed a nonhierarchal revolutionary model
proved patently false. For a fuller discussion, see Chapters 2 and 5.
34. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 28.
35. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 30–31. See also Robert J. Alexander, A
History of Organized Labor in Uruguay and Paraguay.
36. Other practitioners or urban guerrilla warfare such as Marighella agreed with
the notion of an alliance with the people. See the chapter “Popular Support” in
Minimanual of the Urban Guerrilla.
37. Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 272.
38. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 17.
39. “Text of the FBI Affidavit Charging Four in University of Wisconsin Bombing,”
NYT, September 3, 1970, 25.
40. “Political Kidnapping Plot Tied to White Panthers,” NYT, March 17, 1971, 51.
41. Robert Brainard Pearsall, ed., The Symbionese Liberation Army: Documents and
Communications, 10.
42. Pearsall, The Symbionese Liberation Army, 32.
43. Spelling America with a k reinforced the Weather Underground’s solidarity
with people of color, as the k represented a critique of America’s racist past
and present. The k indicted American society for the Ku Klux Klan, and
also conjured images of the swastika and skinheads. For both the Weather
Underground and the Black Panther Party, this k disavowed the nation for its
current policy as well as its past ills.
44. “A Radical ‘Declaration’ Warns of an Attack by Weathermen,” NYT, May 25,
1970, 27
45. “Live Like Them,” New Left Notes, October 2, 1969, 3, Marshall Bloom Papers.
46. Ellen Hume, “Heavy US Radicals Keep Low Profile,” L.A. Times, September 24,
1975.
47. For more on the Weather Underground, see Ron Jacobs, The Way the Wind
Blew: A History of the Weather Underground; and Jeremy Varon, Bringing the
War Home: The Weather Underground, the Red Army Faction and Revolutionary
Violence in the Sixties and Seventies.
48. Robert Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,”
Alternative Features Service, no. 66 (September 1972): 1, NACLA, reel 4.
49. Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,” 1–2.
50. Uruguay Information Group, Uruguay News, no. 1 (April 1, 1979): 19, NACLA,
reel 5.
51. See Drew Middleton, “Urban Guerrillas Studied in West,” NYT, July 30, 1972,
16; Joseph Novitski, “A Strategy of Long, Dangerous Political Warfare,” NYT,
September 12, 1971, E6; Joseph Novitski, “Urban Guerrillas in Uruguay Seem
to Have Modified Tactics,” NYT, July 7, 1971, 6; and “Uruguay Decides to
Censor Press,” NYT, December 7, 1969, 122.
52. Marvine Howe, “South America Drifts Right and the Left Goes Along,” NYT,
February 3, 1974, 177.
53. “Spreading Fad,” L.A. Times, September 12, 1971, F5.
54. Chicago Tribune, September 5, 1972, 20
55. Chicago Tribune, May 1, 1972, A3.
56. Claire Sterling, The Terror Network: The Secret War of International Terrorism,
18–24.
57. Jon Cleary, Peter’s Pence, 82.
58. Carlos Wilson, The Tupamaros: The Unmentionables, 31. Created in 1961, the
Agency for International Development (AID) is a US federal governmental
agency that focuses on development and assistance to countries throughout
the world. However, critics have charged the organization with helping only
to advance military and political allies rather than genuinely attempting to
support humanitarian causes. See Ryan, “Turning on their Masters,” 282–84.
59. Wilson, The Tupamaros, 32.
60. Markarian, Left in Transformation, 80.
61. For more on how the US used Latin America as a training ground for later
counterinsurgency missions in the Middle East and throughout the world, see
Greg Grandin, Empire’s Workshop: Latin America, the United States and the Rise
of the New Imperialism.
62. Wilson, The Tupamaros, 9.
63. Labrousse, The Tupamaros, 36.
64. The MLN later denounced the “expropriation” of the food. They argued
that distributing food for Christmas gave people only “bread for today and
hunger for tomorrow.” The Tupamaros came to believe that the majority of the
population did not benefit from the Christmas Eve action. It was useless to
share food with a small number of citizens as expropriations were needed to
finance the revolution. Labrousse, The Tupamaros, 36
65. “Robin Hood,” Marcha, May 23, 1969, BNU, 21.
66. Granma, April 18, 1971, 11, Marshall Bloom Papers.
67. Servicio Paz y Justicia (SERPAJ), Uruguay Nunca Más: Human Rights
Violations, 1972–1985, xx.
68. Granma, July 19, 1970, 11, Marshall Bloom Papers.
69. “Tupamaros,” UPS News Service 2, no. 26 (December 24, 1971) Marshall Bloom
Papers.
70. LNS, no. 266 (June 20, 1970), Marshall Bloom Papers.
71. Ryan, “Turning on Their Masters,” 282.
72. A good deal of what we know about Operation Condor comes from the
uncovering of the so-called archives of terror in Paraguay in 1992 and
1993. These archives contained thousands of records of kidnapped and
disappeared people from many countries in Latin America. For more on the
US government’s involvement in Southern Cone dictatorships during the 1960s
through the 1980s, see J. Patrice McSherry, Predatory States: Operation Condor
and Covert War in Latin America.
73. Ryan, “Turning on Their Masters,” 281–84.
74. LNS, no. 266, (June 20, 1970) Marshall Bloom Papers.
75. Granma, June 24, 1979, 11, Marshall Bloom Papers.
76. “106 Person Escape,” Chicago Tribune, September 7, 1971, A7.
77. LNS, no. 376 (September 18, 1971), Marshall Bloom Papers.
78. “Free Political Prisoners,” The Red Papers: Women Fight for Liberation, no. 3
(1970), Bobby Ortiz Papers.
79. “The Tupamaros,” Right On! Revolutionary People’s Community Network,
August 1971, Marshall Bloom Papers.
80. LNS, no. 370 (August 25, 1971), Marshall Bloom Papers.
81. Labrousse, The Tupamaros, 70.
82. “Uruguay Guerrillas Kidnap 3 and Sieze 6 Million in Gems at Bank,” L.A.
Times, November 14, 1970, W5.
83. LNS, no. 304 (December 19, 1970), Marshall Bloom Papers.
84. LNS, no. 224 (April 1970), Marshall Bloom Papers.
85. LNS, no. 233 (February 11, 1970), Marshall Bloom Papers.
86. LNS, no. 266 (June 20, 1970), Marshall Bloom Papers.
87. LNS, no. 202 (October 11, 1969), Marshall Bloom Papers.
88. “Live Like Them,” New Left Notes, October 2, 1969, 3, Marshall Bloom Papers.
89. Arrarás, “Armed Struggle,” 148; 153–54.
90. Granma, October 17, 1971, 6, Marshall Bloom Papers.
91. Labrousse, The Tupamaros, 74–76 and Granma, January 31, 1971, 8, Marshall
Bloom Papers.
92. Chicago Area Group on Latin America (CAGLA), “Tupamaros: From
Guerrilla to Mass Based Party” (April/May 1972): 10, NACLA, reel 4.
93. Prudencio Corres, “Tupamaros: Organization and Solidarity” Prensa Latina
Features, 1971, Marshall Bloom Papers.
94. Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,” 1.
95. Arrarás, “Armed Struggle,” 95.
96. Arrarás, “Armed Struggle,” 97.
97. In 1968, Guatemalan radicals killed US ambassador John Gordon Mein on
the street and later in the year others killed military officials from the US.
98. “Most Foreigners Are Undaunted by Latin Violence,” NYT, December 2,
1973, 24.
99. “The Tupamaros: 1972 and Beyond,” (May/June 1972): 21, NACLA, reel 4.
100. Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
101. “The People’s Petition,” Black Panther, October 23, 1971, Marshall Bloom
Papers.
102. LNS, no. 279 (August 12, 1970), Marshall Bloom Papers.
103. LNS, no. 376 (September 18, 1971), Marshall Bloom Papers.
104. LNS, no. 202 (October 11, 1969), Marshall Bloom Papers.
105. Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
106. See Shirley Christian, “Uruguayan Clears Up ‘State of Siege’ Killing,” NYT,
June 21, 1987, 5.
107. Gene Siskel, “And Look Who Loses,” Chicago Tribune, May 25, 1973, B1
108. “ ‘Siege’ an Angry Muckraker,” NYT, April 22, 1973, 99.
109. Andrew Sarris, “Films in Focus,” Village Voice, April 19, 1973, 81.
110. As an agent for the US government agency AID, Mitrione worked in Brazil
before arriving in Uruguay. Ryan, “Turning on Their Masters,” 286. For more
on the repression in Brazil during the years of the dictatorship, see Martha K.
Huggins, “Legacies of Authoritarianism: Brazilian Torturers’ and Murderers’
Reformulation of Memory,” Latin American Perspectives 27, no. 2 (March
2000): 57–78; Juan E. Corradi, Patricia Weiss Fagen, and Manuel Antonio
Garretón, Fear at the Edge: State Terror and Resistance in Latin America;
and Paul Drake, Labor Movements and Dictatorships: The Southern Cone in
Comparative Perspective.
111. “Kennedy Center Drops Disputed Film,” NYT, March 30, 1973, 33.
112. See for example Richard Glatzer, “ ‘Siege’—Censorship of Art?” Michigan
Daily, April 19, 1973, 3.
113. Judy Klemesrud, “I’m Not Anti-American,” NYT, April 22, 1973, 107.
114. Anna Mayo, “The Beekman 538—Or Last Week’s Central Event of Our Time,”
Village Voice, April 19, 1973, 81.
115. Andrew Sarris, “Films in Focus,” Village Voice, April 19, 1973, 82.
116. “McCarthyism from the Left?,” NYT, May 6, 1973, 155.
117. “State of Siege Speaks a Warning to Us All,” NYT, June 24, 1973, 117.
118. Sarris, “Films.”
119. “Did Sorenson Face Facts?,” NYT, July 15, 1973, 109
120. Glatzer, “ ‘Siege.’ ”
121. “Letter to the editor,” NYT, July 29, 1973, D8.
122. Guerrilla: The Taking of Patty Hearst, DVD, directed by Robert Stone
(Washington, DC: Public Broadcasting Services, 2004).
123. “Briefs on the Arts,” NYT, April 19, 1973, 48.
124. OAS, Report on the Situation, 60.
125. See Ryan, “Turning on Their Masters,” 286.
126. See Manuel Hevia Cosculluela, Pasaporte 11373: Ocho Anos en la CIA, 282–
87; and A. J. Langguth, Hidden Terrors: The Truth about US Police Operations
in Latin America, 250–53; 286–87.
127. See Ryan, Turning on Their Masters, 282; and Wolfgang Heinz and Hugo
Fruhling, Determinants of Gross Human Rights, 316–19.
128. Klemesrud, “I’m Not Anti-American.”
129. Chicago Area Group on Latin America (CAGLA), “Tupamaros: From
Guerrilla to Mass Based Party” (April/May 1972): 1, NACLA, reel 4.
130. Part of this may have derived from the bombardment of anti-Soviet
propaganda those in the US constantly viewed growing up during the 1950s.
Furthermore, the Soviet Union’s invasion of Czechoslovakia also caused
many young leftists to see the repressive nature of the Soviet Union and its
similarities with the much-maligned US. See Elbaum, Revolution in the Air,
48.
131. Elbaum, Revolution in the Air, 45.
132. CAGLA, “Tupamaros,” 1. While many in the Uruguayan left approved
of the Tupamaros’ practice of moving toward armed struggle, the PCU
rejected most of the strategies of the Tupamaros. See Markarian, Left in
Transformation, 35.
133. Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
134. Ellen Hume, “Heavy US Radicals Keep Low Profile.” L.A. Times, September
24, 1975, A1.
135. CAGLA, “Tupamaros,” 4.
136. María Esther Gilio, La Guerrilla Tupamara, 112–26.
137. Christopher Hewitt, “Terrorism and Public Opinion: A Five Country
Comparison,” 141.
138. Granma, March 9, 1969, 12, Marshall Bloom Papers.
139. Gilio, La Guerrilla Tupamara, 117–19; 126.
140. Labrousse, The Tupamaros, 113.
141. CAGLA, “Tupamaros,” 5.
142. The Montoneros were named after those who fought against the Spanish on
horseback. For more, see Paul H. Lewis, Guerrillas and Generals: The Dirty
War in Argentina.
143. The FSLN was named after Augusto César Sandino, who led the fight
against the conservative President Díaz and the intervention of the US
during the 1920s and early 1930s, until his death in 1934. The FMLN was
named after Farabundo Martí, a important founder of the communist party
who led workers and rural peasants in an uprising against the government
in 1932. For more, see Cynthia McClintock, Revolutionary Movements in
Latin America: El Salvador’s FMLN and Peru’s Shining Path; and Matilde
Zimmermann, Sandinista: Carlos Fonseca and the Nicaraguan Revolution.
144. Labrousse, The Tupamaros, 17.
145. Comité de Informacion Sobre La Represion en Uruguay, “The Uruguayan
University and Today’s Anti-Uruguay,” 1974, NACLA, reel 6.
146. Labrousse, The Tupamaros, 149.
147. Labrousse, The Tupamaros, 55.
148. Labrousse, The Tupamaros, 16.
149. “Preguntas,” Marcha, February 19, 1971, 10, BNU.
150. Ehrick, The Shield of the Weak, 39. For more on the Tupamaros and the
influence of anarchist thought concerning sexuality and marriage, see
chapter 5.
151. “Preguntas,” 10.
152. Labrousse, The Tupamaros, 145.
153. MLN-T, Los Tupamaros en acción, 24.
154. Markarian, Left in Transformation, 35.
155. Guillén, Philosophy, 272–76.
156. CAGLA, “The Tupamaros,” 5–7.
157. Castañeda, Utopia Unarmed, 69.
158. Castañeda, Utopia Unarmed, 16.
159. Weinstein, Uruguay, 2.
160. Silvia Soler, La Leyenda de Yessie Macchi, 81.
161. Tupamaros, DVD, directed by Heidi Specogna and Rainer Hoffman (New
York: First Run/Icarus Films, 1996).
162. Prairie Fire, 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
163. Núñez, “The Tupamaros,” 29.
164. MLN-T, “La Carta de los presos y otros documentos” (Montevideo: MLN-T,
1985), BNU.
165. Tupamaros DVD, 1996.
166. Socialist International, “Resolution on the International Situation,” June 24,
1969, SPA Papers.
167. Socialist International, “Meeting of the Bureau of the Socialist International,”
December 20, 1969, SPA Papers.
168. Irwin Swall, “Bombings and Terrorism as a Political Tactic,” 1971, SPA Papers.
169. Stockwell, “Uruguay,” 212.
170. Audre Lorde, Sister Outsider: Essays and Speeches, 112.
171. Wilson, The Tupamaros, 44.
172. Guerrilla, no. 19 (March 1971), Marshall Bloom Papers.
173. OAS, Report on the Situation, 60.
174. Wilson, The Tupamaros, 55.
175. Labrousse, The Tupamaros, 126. See also Stephen Gregory, Intellectuals and
Left Politics in Uruguay, 1958–2006.
176. CAGLA, “The Tupamaros,” 17.
177. Sonia Pacheco Agraz, “Like a Fish in the Water,” Granma, June 6, 1971, 11,
Marshall Bloom Papers.
178. Markarian, Left in Transformation, 6.