“Tupamarosların Arkeolojisi”
Yazar:
Lindsey Churchill
Çeviren:
Deniz Alaz Gürbüz
Tupamaros'ların Eşsiz
Devrimci Katkıları
Bu
ülke ya hepimizin olacak ya de kimsenin olmayacak
—Tupamarosların
popüler sloganı
Tupamaros'un
stratejisini ve eylemlerini açıklayan Antonio Mercader ve Jorge de Vera’nın
yazdığı 1969 tarihli bir kitapta, MLN-T üyelerini “tam anlamıyla bir samuray,
çelik kasları olan, zihinsel olarak uyanık, anlık reflekslere sahip, acıya
karşı direnç gösterebilen ve mükemmel bir silah bilgisine haiz” kişiler olarak
tasvir etmişlerdir. ”1 Bu
romantik anlatım, solun Tupamaroslar için sahip olduğu hayranlığın gösterildiği
sayısız örneklerden sadece biridir. Tupamaros,
1960'ların sonlarında tüm dünyadaki solcuların politik olarak daha şiddetli bir
eylemselliğe geçmesine ilham vererek uluslararası bir ilgi topladı. Giderek daha
da baskıcı bir hale gelen devlete karşı yaptıkları şiddet eylemlerinden dolayı,
sempatizanları için Tupamaroslar ülkelerinin diktatörlüğüne meydan okuyan ve
Uruguaylıların büyük bir kısmının desteğini alan başarılı devrimcilerdi.
Görünüşte yaratıcı ve genellikle tehlikeli eylemleri ile Tupamaroslar, Amerika
Birleşik Devletleri'ndeki solun da dikkatini çekti. Akademik sol, ara sıra da
olsa Tupamarosların uluslararası etkisini ezcümle kabul etti, ancak bunun tarihsel
literatürdeki etkilerini derinlemesine araştırmadı. Solcu aktivizm içinde
Tupamaroslar hakkında sık sık yapılan referanslara ve anlatılara rağmen, Akademisyenler
1960 ve 1970'lerde ABD'deki solcu örgütler için romantik bir ülke olan Küba’ya odaklanma
eğilimindeydiler.
Tupamaroslar,
Brezilya’daki Ação Libertadora Nacional (ALN) ve Küba’daki şehir gerillaları
gibi diğer gerilla gruplarından çok farklı olmayan eylemler gerçekleştirmesine
rağmen, sol Tupamarosları daha başarılı, eşitlikçi ve yaratıcı olarak algıladı.2 Tupamarosların zaferleri kısmen Uruguay
devletinin bu harekete karşı başlangıçta zayıf yanıtı nedeniyle gerçekleşti.
1960'lardaki, Uruguay hükümeti vatandaşlarını Latin Amerika'daki diğer uluslardaki
gibi vahşi bir şekilde bastırma konusunda eksik bir yeteneğe sahipti, bu durum
Tupamarosların daha fazla güçlü ve başarılı olarak algılanmasına neden oldu. Uruguay’ın, yirminci yüzyılda sahip
olduğu demokratik ve esasen şiddetsiz geleneği nedeniyle, başlangıçta
yönetimdeki hükümetin bu hareketin yapmakta olduğu şiddet eylemlerini etkisiz
hale getirmek için bir tarihsel altyapısı ve yeterli kaynağı bulunmamaktaydı. Tupamarosların
üstünlüğünü göstermek isteyen solcu sempatizanlar, Tupamarosların uyguladığı
şehir gerillası savaşında çeşitli devlet görevlilerin(ABD’li yabancı ajan Dan
Mitrione de dahil olmak üzere) kaçırılmasına işaret ediyor ve hareketi anlatan
“Sıkıyönetim”filminin yayılmasını sağlıyorlardı. Bu romantik temsillerden dolayı, şehir gerillası tarzını
benimsemiş diğer Latin Amerikalı devrimci gruplarından daha fazla bir şekilde
Tupamaroslar solun bilincine yayıldı. Böylece, sol, MLN-T'yi diğer
devrimcilerden daha başarılı ve eşitlikçi olarak hayal etti.3 Bu romantik algı, solcuları kendi
ülkelerindeki benzer devrimleri başlatmak için grubun taktiklerini ve
uygulamalarını incelemeye teşvik etti.
Ancak,
idealize edilmiş tasvirlerin ortak olduğu görülse de, solda, Tupamarosların
başarılarına geniş bir yelpazede tepki gösterenlerde vardı, bunların bazıları
da grubun tutarlı bir ideolojiden yoksun olmasını eleştirdi. Diğerleri,
MLN-T'nin benimsediği toplumsal ve politik değişimi sağlamanın yolu olarak
şiddeti savunmasından dolayı bu gruba karşı çıktı. Ancak, Tupamarosların güçlü
eleştirmenleri bile grubun şehir gerilla savaşındaki uygulamalarının başarılarını
kabul etti. 4
Şehir Gerillası Savaşı
Tupamarosların
dünyanın dört bir yanındaki ve Kuzey Amerika'daki birçok grup ve hareketten
daha başarılı sayılmasının başlıca nedeni, şehir gerillası savaşı taktiklerini
daha etkili bir şekilde uyguladığı yönündeki algıydı. Tupamaro taraftarları,
Uruguay'ın şehir gerilla savaşını uygulamak için ideal bir yer olduğunu öne
sürdüler.1960'larda, Uruguaylılar'ın yarısı, başkent Montevideo’da yaşarken ve
yüzde 30'luk bir kesim ise diğer kentsel alanlarda yaşıyordu. 5 Tupamarosların
şehir gerillası savaşının ilham kaynağı kısmen grubun kuramsal beyni olarak
görülen Abraham Guillén'dir. Brezilyalı militan Carlos Marighella, Guillén ile
birlikte, dünya çapında Tupamaroslar ve diğer solcuların şehir gerillası
stratejilerine de ilham verenler arasında yer alır. Ancak, Guillén'in Tupamaros
üzerinde özel bir etkisi vardı. 6 Guillén ile Tupamaros arasındaki ilişki tam olarak
anlaşılamamış olsa da, sol, grubun devrimci gelişimi hakkında kapsamlı bir
şekilde yazdığı için Tupamaros'un kuramsal beyni olarak Guillén'i görüyordu.
Tupamaros'un resmi bir üyesi olmasa da, 1966'da Guillén, Montevideo'da, Tupamaroslarla
ve Arjantinli bir dizi gerillayla konuşmaya gitti.7 Daha sonra bu toplantılardaki
katkılarını yayınladı ve aynı zamanda Tupamaros'un şehir gerilla savaşı ile
ilgili fikirlerini Estrategia de la guerrilla urbana 8 adlı bir kitapta dile getirdi. Bu
toplantılardan elde edilen bilgilerin yayınlanması, grubun teorilerini daha
geniş bir kitleye nadiren ifade etmesi yüzünden oldukça önemliydi. Aslen
İspanyol olan Guillén, otuzbeş yaşında Arjantin’e göç etti.
Uluslararası
siyasette yorumcu olarak ün kazandı ama hiçbir zaman bir Marksist partiye
katılmadı. Kendisi, Arjantin hükümeti tarafından Kuzeybatı Arjantin'deki
Uturnos solcu gerilla hareketine dahil olduğu iddiasıyla tutuklandı.9 Üç ay sonra 1962'de hapishaneden
serbest bırakıldığında Guillén, Montevideo'ya kaçtı. Orada Fidelist strateji
gruplarını kurdu, ancak Uruguay'ın topografyasının ve kentsel demografisinin
kırsal stratejilere elverişli olmadığını fark etti.10 Bu gerçeklik, Guillén'in topografyanın
devrimci hareketlerin göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsur
olmadığına dair savını destekledi. Bundan dolayı, Guillén nihai olarak devrimi halkın
yaptığını iddia etti.11
Guillén'in eleştirel çalışması olan Estrategia de la guerrilla urbana,
Tupamarosların teorik bir model oluşturulmasına yardımcı oldu. Guillén’in şehir
gerillası savaşı kavramı, Che Guevara’nın kırsal kesimdeki gerilla savaşı
fikirlerine bir alternatif oluşturdu. Tupamaros'un eylemlerinden esinlenen
Guillén, grubun büyük şehirlerde sahip olduğu üs bölgeleri ile kapitalizm ve
sosyalizmin arasındaki mücadeleyi gösterdiğini iddia etti.12 Guillén, görünüşte kırsal kesimin
ortasından başlayıp bir devrimi gerçekleştirilmesi yönündeki stratejiyi zayıf
olarak niteledi ve bu tarzı “feodal dönemdeki köylülerin mücadele biçimi”
olarak eleştirecek kadar ileri gitti.13
Guillén,
Uruguay ve Arjantin gibi ülkelerde gerillaların uzun süren şehir savaşlarına katılmalarını
ve mevcut hükümetleri nihayetinde yok edecek küçük zaferlere odaklanmanması
gerektiğini öne sürdü. Büyük şehirler,
ideal olarak ayrı ayrı yaşayan ama birlikte savaşan (Tupamaros'un başarılarının
doruğa ulaştığı) yüzlerce devrimci hücreyi içerecektir. Guillén, şehir gerillalarının
bankaları soyup fidye için önemli insanları kaçırması gerektiğini savundu. Bu
tür stratejiler, büyük şehirlerde yaşayanlara hitap eder ve kırsal alana odaklanmış gerilla savaşı kavramlarıyla ilgili
sıkıntılar içermektedir. Bu simbiyotik ilişki yüzünden Tupamaroslar, Guillén’in
şehir gerillası savaşı fikrini temsil etmişerdir.14
Guillén, aynı zamanda, devrimi yaratmak
için nüfusun yüzde 80'inin birleşik bir cephede ortak hareket etmesi
gerektiğini savunuyordu. Bu nedenle Latin Amerikadaki şehir ortamında devrimin
inşa edilebilmesi için sömürülen işçiler ve köylülerle birlikte orta sınıfında mücadeleye
dahil olması gerekiyordu. Çapraz sınıf ittifakı çağrısı, hareketin çoğunluğunun
orta sınıfa mensup insanlardan oluşması yüzünden Tupamaros ile de iyi
uyuşmaktadır.15
Bu nedenle, Guillén’in yöntemleri şehirler gibi değişken arazi ile uğraşan
devrimcileri cezbetti. Guillén için, en iyi şehir gerilla savaşı modelini
örnekleyen Tupamaros idi.16 Guillén’in
çalışmalarını İngilizceye çeviren, ABD’li profesör Donald Hodges, Tupamaros'un
örgütsel modelinin Quebec Kurtuluş Cephesi, Kara Panterler ve yeraltı hüclerini
etkilediğine dikkat çekiyor. Bu grupların, Tupamaros'a benzer devrimci
taktikleri sürdürdüğünü çünkü onların da aynı araziye sahip daha “ileri” ülkelerde
faaliyet gösterdiğini söylemektedir.17
Gerçekten de, dünyadaki devrimciler,
özellikle kentsel ortamlarda, sürekli olarak kendilerini Tupamaroslardan daha
başarılı bir şekilde şehir gerillası savaşını uygulayıcıları olarak hayal
ettiler ve mevcut taktikleri ile Tupamaroslarla rekabet etmeyi umdular.
İlham Kaynağı Olarak Tupamaroslar
Tupamarosların
radikal eylemden ilham alanlar, 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başında
dünyaya yayıldı. Batı Alman Baader-Meinhof grubu ya da Kızıl Ordu fraksiyonunu kendilerini
“Batı Almanya'nın Tupamaros'u” olarak adlandırdı ve Tupamaros gibi devrimci
hareketlerden öğrenmeleri gerekenler olduğunu ileri süren ifadeler yayınladı.18 Bu makale ana akım medya tarafından, Tupamaros'un
silahlı direniş stratejisinin Baader-Meinhof'un “tek ideolojik temeli” olduğunu
açıklayan bir el kitabı vazifesi görevini üstlendiğini iddia edecek kadar ileri
gitti. 19 ABD sol basınında bazen Baader-Meinhof'un
“Batı Almanya'nın Tupamaros versiyonu” olarak tanımlandı.20 Ayrıca, 1960'ların sonlarında
Uruguaylı Tupamaros'un adını taşıyan iki küçük devrimci örgüt - Tupamaros Batı
Berlin ve Tupamaros Münih.- Almanya'da ortaya çıktı. 21 “Güney Amerikalı Tupamarosların”
taktiklerini kullanarak, Yunanistan'daki solcu bir gerilla grubu, asker
destekli hükümeti devirme planlarında Uruguaylı bu küçük örgüt onlara ilham
kaynağı oldu. 22
Tupamaros'un etkisi Filistinde de ses getirdi bir grup, Filistinli gönüllülere
siyasete ilişkin iki saatlik bir görüşme yayınladı ve İsrail'deki gerilla
üyelerine şifreli mesajlar iletti. Radyo programı bazen Tupamarosların başarılı
taktiklerinin ayrıntıları hakkında bir
eğitim aracı olarak kullanılmıştır.23 Bu nedenle, Tupamaros'a olan hayranlık, solcu devrimci
hareketler içinde Tupamarosların artan gücüne mükemmel bir örnek sunmuştur. 24 Devrimci zaferin uluslararası
sembollerinden biri, devrimin kuramcısı olan ve Bolivya'da Che Guevara ile
savaşan Fransız doğumlu Régis Debray da Tupamaros'tan ilham almıştır. Debray,
Latin Amerika'daki diğer devrimci gruplarla karşılaştırıldığında Tupamaroslarda
başarılı olarak gördüğü her şey hakkında yazdı. Debray 26 Temmuz Hareketi'nin Batista
diktatörlüğüne karşı yürüttüğü başarılı gerilla savaşı mücedelesindenn sonra 1959'da
Castro'yu ve Küba'yı ziyaret etti. 1961'de döndü ve 1964'te Paraguay'ın yanı
sıra bütün Latin Amerika ülkelerini ziyaret etti. Debray için Latin Amerikadaki
gerilla hareketleri güçlü bir çekiciliğe ve politik öneme sahipti. Che
Guevara'nın yazıları özellikle Debray’ın devrim hakkındaki fikirlerini
etkiledi. Guevara'nın Küba Devrimi'nden türettiği üç temel sonuç özellikle
Debray'ı etkiledi: halk güçlerin bir orduya karşı zafer kazanabileceği,
devrimci koşulların yaratılabileceği ve kırsal alanların Amerika'daki devrimci
savaşlar için daha elverişli olduğu.
Marx,
devrimin Latin Amerika'da kentsel alanlarda gerçekleşeceğini tahmin etmesine
rağmen, kırsal alan ulusal kurtuluş mücadelelerini kışkırtmak için en iyi yer
olarak görüldü.25 1960'ların
ortalarında Küba Devriminden büyük ölçüde etkilenen Debray; “Castroizm: Latin
Amerika'daki Uzun Yürüyüş”, adında bir makale yazarak öncelikle ABD ve Avrupalı
kitlelere yöneldi. Bu çalışmalarda, Debray Küba'ya baktı ve Latin Amerika'daki
devrim potansiyelini analiz etti. Debray'a göre Fidelizm, zorunlu olarak yeni
bir ideolojiden değil, Latin Amerika koşullarında ve her ülkenin tarihi
geleneklerine göre bir “Marksizm ve Leninizmin yenilenmesi” idi. Debray,
Küba’nın devrimci örneğinin neden Güney Amerika’da daha az yayıldığını anlamaya
çalıştı. Güney Amerika'daki (büyük ölçüde ABD'nin hatası) ayrılıkları ve bazı
Güney Amerika halklarının ve milletlerinin kendilerini diğerlerine göre daha
üstün görmekle suçladı. Gerçekten de Küba, solun baskılarını yeniden
canlandıran büyük bir dönüşüm getirdi.26 Ocak 1966'da, Küba'ya döndü ve
gerillalarla eğitildi. 1967'de Fransa, ABD, Küba ve İngiltere'de yayınlanan
Devrim'de Devrim'i yazdı. Çalışması Küba'da yayınlanan üç yüz bin kopya ile iyi
sonuç verdi. Bu çalışmada Debray, Latin Amerika deneyiminin özgüllüğünün yanı
sıra küçük, son derece disiplinli gerilla gruplarının önemini vurguladı.
Debray,
gerilla grubunun rolünün silahlı mücadeleden daha fazlasını oluşturduğuna
inanıyordu; Aynı zamanda bir geleceğin, kapitalizme karşı bir toplum modeli
olarak hareket edebilecek “Kurtarılmış bölgeler”in “tarım reformu, köylü
kongreleri, vergilerin ödenmesi, devrimci mahkemeler ve toplu yaşamın disiplini”
için laboratuarlar olabileceğini savundu.”27 Devrimde Devrim Mi? Debray’ın silahlı mücadeleyi merkeze
alarak devrimin körüklemesi için sahip olduğu inancı gösterdi. Debray, yıllar boyunca Latin Amerika'da devrim
hakkında yazıyor olsa da, Bolivya'daki tutuklanması onu 1967'de dünya çapında tanınan
bir solcu olmasını sağladı. Debray, Bolivya’ya seyahat eden bir gazateci olarak
hükümetin kendisini hapse atıp otuz yıl hapis cezasına çarptırdığı (üç yıl
yatıp serbest bırakıldığı) biliniyordu. Debray, Tupamarosların Latin Amerika'da
kentsel silahlı mücadeleyi ilerletme konusundaki rollerini destekledi.
Latin
Amerika ile ilgili diğer yazılarında iddia ettiği gibi, kurtuluş mücadelesini
etkilemek ve şekillendirmek için her bölgenin kendi tarihsel koşulları ve
özgünlüğü var idi. Tupamaros, büyük ölçüde kentsel Uruguaylı nüfusun önemini
anladı. Debray, Tupamaroslarla ilgili şunları ifade etti: “Burjuvazinin hayatta
kalmasını sorgulayarak, Latin Amerika'daki bütün cephelere (sadece bir noktada
ya da bir tarafta değil) nasıl saldırdığını ya da savaşabileceğini bilen ve
burjuva ve anti-ulusal diktatörlüğü etkisiz hale getiren tek silahlı devrimci
hareket. ”28 Böylece
Debray, Tupamaros'u yeni sosyalist devrim biçimlerinin tedarikçileri olarak
görüyordu. Debray için, Tupamaros ve onların şehir gerilla savaşı kullanmaları,
bir ülkenin (Uruguay) tarihsel, sosyal, politik ve kültürel koşullarının
silahlı mücadeleyi nasıl etkilemesi gerektiğine dair mükemmel bir örnek
sundular.29 Koltuk
tartışmalarına ve kurtuluşa ilişkin söylemlere güvenmek yerine Tupamaros,
politik ideolojilerini ortaya koyan eylemler gerçekleştirdi.30 Aynı zamanda Debray, grubun net bir
ideoloji, bir halk programı ve gerçek bir komutandan yoksun olduğunu da itiraf
etti.
Bununla
birlikte, Debray bu sorunları grubun olumlu yönleri olarak görmüştür. Debray'a
göre, Tupamaros, eşsiz devrimci kahramanların bir birey değil, grubun kendisi
olduğunu gösterdi. Böylelikle Debray, grubun tüm dünyadaki solcu örgütleri
rahatsız eden kişisel görkeminin gösterişli göstergelerinden uzaklaştığına
inanıyordu. Her ne kadar basın grubun lideri olarak Raúl Sendic ismini telaffuz
etse de Sendic kendisinin sadece diğer Tupamaroslarla benzer bir savaşçı rolüne
sahip olduğunu iddia etti.31 Tupamarosların
iddia ettiği şekilde “Liderliklik kolektiftir. Kutsal inek yoktur.” 32 Debray, Tupamarosların katı
hiyerarşileri desteklemediğini (kamuya açık olarak) ve hareketin kişi odaklı
olmadığını, katı ya da püritik içeriği bulunmadığını vurgulayarak alkışladı.
Kolayca takip edilebilen romantik bir model sunduğu için
merkezi bir örgütlenmeye veya komutana sahip olmamak fikri solculara hitap
ediyordu.33 Debray'a
göre, Tupamaroslar, hem retorik hem de eylemde şaşkınlık ve çocuksuluk
sergileyen diğer “alt” devrimci gruplardan fazlasıyla ayrıldı. Kuzey Amerika,
Latin Amerika ve Avrupa boyunca yaşayan bu sahte devrimciler, gruplarına
devrimci güvenilirlik kazandırmak için genellikle Che veya Mao'nun resimlerini
kullanıyorlardı. Küba Devrimi'nden sonra, Latin Amerika'daki birçok solcu grup
Che'nin ve Fidel’in başarısını yüzeysel bir şekilde ve karikatürize ederek
taklit etmeye çalıştı. Debray'a göre, bu hareketler sadece orta sınıf
üyelerinin kişisel çıkarlarını resmediyordu. Buna karşılık, Tupamaros'un çoğu
üyesi kişisel görgü kavramını göz ardı etti ve bunun yerine, militanların
birbirini eşit olarak gördüğü bir organizasyon yarattı. 34 Debray'ın dillendirdiği ama özel
olarak isimlendirmediği elitist grupların aksine, Tupamaroslar işçi
sendikaları, üniversite öğrencileri, halk hareketleri, geleneksel partiler ve
kilise mensuplarının desteğine başarılı bir şekilde ulaştı. Debray, “halkı”
içererek, Tupamarosların savaşçılar ve savaşçı olmayanlar arasındaki dikotomiyi
değiştirdiğine inanıyordu. Hareket, halkın devrime müdahalesine ihtiyaç
duyuyordu - işlerini bırakamayan işçilerden, ev kadınlarına, entelektüellere ve
“küçük burjuvaziye”.35
Debray, bu farklı tipte insanların Tupamarosları desteklediğini ancak aktif
olarak katılmadıklarını iddia etti.
Debray'a
göre, Tupamaroslar, diğer alt gizli gerilla hareketlerine karşıt olarak, halkın
kurtuluş mücadelesindeki güçlerini takdir etti ve onlara ihtiyaç duydu. Bu
nedenle, sürekli planlandıkları eylemleri ve halkın çoğunluğuyla ittifakları
nedeniyle Debray, Tupamarosları uluslararası bir devrimci olgunluk örneği
olarak görüyordu. 36 Bununla
birlikte, Debray, Tupamarosların emek hareketinin bazı kısımlarıyla ve solun
diğer taraflarıyla bağlantı kurmakta zorlandığını not etmedi. Sendic
önderliğindeki UTAA'nın ve Frigorifico Fray Bentos'un işçilerinin onayını
aldıkları halde, sendika hareketine ya da Uruguay Komünist Partisine kolayca giremediler.37
Dolayısıyla, Tupamaros'u tanımlarken,
Debray bunu görmezden geldi ya da Uruguaydaki soldaki parçalanmadan habersizdi.
Debray için, Tupamarosların hedef ve eylemlerdeki takdir yetkisi inkar edilemez
derecede yüksek bir ihtiyatlılığı kanıtladı ve Uruguaylıların çoğunun
desteklediği önemli siyasi hedefleri örnekledi.
38 Debray ve Avrupa'daki çeşitli devrimci
grupların arasında sahip olduğu olumlu görüşlerin ötesinde, Tupamarosların
etkisi ABD’li radikaller için özellikle belirgindi. Birkaç ABD’li sol örgüt, şehir
gerillası savaşı uygulamalarını yeniden yaratma girişimi için MLN-T’nin
taktiklerini kullandılar. Tupamarosların ABD’deki sol örgütlerin taktikleri üzerindeki
etkisine bir örnek olarak, dört devrimcinin 1970 yılında yaptığı, dünyadaki ABD
askeri varlığına karşı Wisconsin'deki Ordu Matematik Araştırma Merkezini
bombalaması ve bir kişiyi öldürmesidir. Devrimciler, eylemlerinin Tupamaroslar
gibi gruplarla dayanışma içinde olan insanların bilinçli bir siyasi eylemi
olduğunu ileri sürdüler. 39 Beyaz
Panter Partisi (WPP), Tupamarosların siyasi tutukluların serbest bırakılması
için pazarlık yapmak üzere hükümet yetkililerini kaçırma stratejisinden de
ilham aldı. WPP, Bobby Seale ve Huey Newton gibi Kara Panter Partisi
liderlerinin serbest bırakılması için Başkan Yardımcısı Spiro Agnew'i, Gerald
Ford ve Senatör Robert Griffin gibi diğer siyasi figürleri kaçırmayı düşündü.
Grup ayrıca ABD'yi Vietnam'dan çıkmaya zorlamak içinde kaçırma olaylarını
kullanmak istedi. Böylelikle, WPP,
hükümet yetkililerini kaçırmayı planlayan Tupamarosların tarzını özel olarak
taklit etmeyi umuyordu (planlarının hiç bir zaman meyveleri gelmedi). 40 Tupamaroslar, Kaliforniya'lı radikal
bir grup olan Symbionese Kurtuluş Ordusu'nu (SLA) da etkiledi. 1974'teki Patty Hearst'un
kaçırılmasıyla en kötü kaçırma girimişinin mirasçısı oldular.Tupamarosların
sözde Robin Hood taktiklerini kullandılar ve Hearst'un serbest bırakılması
karşılığında California’daki fakirler için yiyecek talep ettiler. Hearst ailesi,
yoksul bölgelere gıda dağıtımı için milyonlarca dolar harcadı, ancak SLA
sonuçta yetersiz sunulan yiyecek türünü buldu. SLA’nın taktikleri, paraları ve
malları fakirlere dağıtmak için bankaları ve yiyecek kamyonlarını soyan
Tupamaros’un eylemlerini yansıtıyordu.41
Aynı
zamanda Tupamaros’un bir Halk Cezaevi nosyonunu, SLA, iktidarı ve siyasi
iktidardakileri yargılama ve mahkum etme nosyonunu da Tupamaroslardan etkilenip
uyguladı. Ailesi, Hearst'in kaçırılıp “halka karşı suçlar” işlediğini duyarak,
SLA onun tutuklanması ve daha sonra infaz edilmesi için bir emir çıkardı. Tupamaros'tan
esinlenen SLA, emirlerin halktan geldiğini iddia etti. SLA’nın, paralel bir güç olarak bir
hapishane yaratma fikri, Tupamarosların etkisiyle ortaya çıktı ve hem
Uruguay'da hem de ABD'de ana akım yargı sisteminden farklı olarak solcu gruplar
tarafından idare edilen bir mahkeme yapısı önerdi. Bir noktada, Hearst’in
kendisini bir savaş esiri olarak tutulduğunu iddia etti. Tupamaros gibi, SLA da
silahlı mücadeleyi gerçek politik değişimin tek yolu olarak görüyor ve “silahların
özgürlük sözlerini ifade etmesi gerektiğini” iddia ediyordu. 42 Tupamaros'un stratejisinden etkilenmiş
ve daha iyi bilinen bir örgüt de Demokratik Toplum Öğrencileri’nden(SDS) çıkmış
radikal grup olan Yeraltı Hücreleridir, “savaşı eve getirmek” ve “Amerikanın adaletsizliği”
olarak gördüğü sembollere ve kurumlara saldırmaya karar vermişti. 43 Yeraltı Hücrelerinin lideri olan Bernadine
Dohrn’un kaleme aldığı 1970’teki ilk bombalama eylemlerini anlatan olayları
açıklarken, Tupamaroslarla bağlantı kurma isteğini açıkça ortaya koyuyordu.
Dohrn'a göre, “Devrimci şiddet tek yoldur. . . . Bu sistem altında asla
barışçıl yaşamayacağız. Vietcong'un klasik gerilla stratejisini ve Tupamaros'un
şehir gerilla stratejisini, dünyadaki en teknik olarak gelişmiş ülkede kendi
durumumuza uyarlıyoruz. 44 İlk
bombalama eylemleri sırasında Tupamaroslardan bahsederek, Yeraltı Hücreleri’nin
üzerinde MLN-T'nin yapmış olduğu devrimci eylemlerin etkisi hissediliyordu.SDS,
farklı gruplara ayrılmadan kısa bir süre önce, Tupamarosların literatüründe
olan “onlar gibi yaşamak” anlayışını ya da Tupamarosların taktiklerini taklit
etmeye çağırdı. 45 Tupamaros'un
şehir gerillası savaşı pratiğinden açık bir şekilde etkilenen Yeraltı Hücreleri
sözde gelişmiş ülkelerde devrim için başarılı bir model sunmak istedi. Yeraltı Hücreleri, Tupamaros'un
stratejilerinin ABD'de devrimin oluşumuna nasıl olanak tanıyacağına dair bir
örnek sunduğuna inanıyordu. Bir Yeraltı Hücreleri savaşçısı, devrimci yaşamın
heyecanı hakkında şunları söyledi: “Bir dalganın üstüne binmek gibi. İlk önce,
bu gücün bir parçası olduğunuzu ve bir canavara karşı savaştığınızı
farkediyorsunuz. Tupamaros ve Filistin isyancılarını okuyorsunuz ve kendinizi onlarla
özdeşleşiyorsunuz. Sen ve onlar aynı ordunun bir parçasısınız.”46 Yeraltı Hücreleri, sadece Tupamarosların hükümet hedeflerini
bombalama stratejisi taktiklerini benimsemedi aynı zamanda devrimci
hücrelerdeki gizli yaşamı da taklit etmeye teşebbüs etti.47 MLN-T’nin taktiklerini taklit etmeyi
ummanın ötesinde, ABD’deki bazı devrimciler özellikle MLN-T’nin üyesi ve “lideri”
Raúl Sendic hakkında yazarken, Tupamaros’un devrimci mücadelesini romantik bir
biçimde canlandırdılar. Debray,
Tupamaros'un gerçek bir liderinin olmadığını vurgularken, diğer sempatizanları Sendic'in
özel etkisine işaret etti. Ancak, bu sempatizanlar ayrıca, Sendic'in basın
tarafından bir lider olarak görülmesine rağmen, gerçekte Tupamaros örgütünde yoldaşlarınınkine
benzer bir rol oynadığınıda iddia ettiler. Bir kez daha, Sendic’in eşitlikçi
rolünü ve grubun iddia ettiği demokratik doğayı vurguladılar. 48 Kaliforniya merkezli haber bülteni Alternative
Features Service'da Robert Cohen tarafından yapılan bir analiz, Sendic’in
1972’de Uruguay hükümeti tarafından yakalandığında gösterdiği devrimci tavırın
hayranlık uyandırdığını belirtti. Nitekim, 1971’de daha önce Sendic
hapishaneden kaçmış ve Uruguay hükümeti’nin kendisini ve Tupamaros'un radikal
eylemlerini durdurmasına asla izin vermeyeceğine söz vermiştir. Cohen, Sendic’in baskıcı güçlere karşı onun inançlarına olan
bağlılığıyla mücadele etme çabalarını takdir etti. Bu tarifler, Sendic'i her
yerde yenilmez bir devrimci olmanın ilham kaynağı olarak sunulmasını sağlıyor. Makaleye
göre, ABD'li solculardaki Tupamaros hayranlığı, yenilgi gibi görünen zamanlarda
bile güçlü kalma mefhumuna dayanıyor. Cohen, Tupamaroslara verilen desteğin “Tupamaroların
zaferlerinin görkemli anlarında ölçülmemesi gerektiğini, ancak şimdi MLNT'nin
tarihinin en ağır aksaklıklarına uğradığı zamanla” ölçülmesi gerekli olduğunu
iddia etti. ”49 Cohen,
Sendic'in Uruguay hükümetine hiçbir zaman teslim olmayacağına söz vermesine
değindi. Tupamarosların bu takdire şayan “şeref sözü”. Tupamaros'larla uyum
sağlama çabasındaki Cohen gibi onlara sempati duyan devrimcilerin sıklıkla ABD
emperyalizminden ortak bir düşman olarak söz etmesine neden oldu.
MLN-T'nin
eylemlerini tanımlamak için kullandığı güçlü dil, Tupamarosların sol üzerindeki
etkisini kanıtlıyor. ABD’li
solcular Tupamarosları romantikleştirdi ve dayanıklılıklarını tüm devrimci
hareketlere ilham kaynağı olarak gördüler. Uruguay'la dayanışma içinde olan ve
New York'ta bulunan Uruguay News gibi yayınlar, Sendic'in romantik portrelerini
içeriyordu ve onu devlet baskısına karşı cesur bir hareketin en iyi temsilcisi
olarak tasvir etti. Uruguay
News’teki bir makalede yazarlar, “Bu koşullara rağmen, cesur devrimci
liderlerin, özellikle de Raúl Sendic'in hala sağlam kalarak değerlerini
koruduklarını ve ülkelerindeki özgürlük mücadelesi için kurban olmamaktan
ziyade kurban olmak isteklerini ifade ettikleri bilinmektedir.”50 Bu betimlemeyle, devrim için kendini
kurban etme gibi değer göstermiş olduğu için Tupamaroslar karşıtlarına göre
daha da kahramanca bir mesajlaşıyor vermiş oluyorlardı. AFS bültenine çok benzeyen Uruguay
News, Sendic'e devrimci bir amaç için hayatını vermeye istekli şehit benzeri
bir figür olarak odaklanıyordu. Bununla birlikte, genel olarak, Sendic hala
katı hiyerarşileri desteklemeyen daha büyük bir eşitlikçi devrimci grubunun bir
parçası olarak tasvir edilmiştir. Diğer ana akımlar da Tupamarosların algılanan
başarılarını ortaya çıkardı. 1970'lerde New York Times’da
Latin
Amerika'da “en eski ve en iyi organize olmuş şehir gerillası” grubu;
“Olağanüstü başarılı”; “Güney Amerika'daki şehir gerillası savaşının başarılı
öncüleri”; ve “cüretkâr şehir gerillaları”. Olarak refere edildiler. 51 New York Times'ın yazarları, 1972'de
Tupamarosların çoğunun ele geçirilmesini, komünistler için Allende rejiminin
çöküşünden sonra tüm dünyadaki solcu radikallerin ezilmesi anlamına geldiğini
iddia etmişti. 52 L.A.
Times, Tupamaroslar için Latin Amerika'daki devrimci grupların “en başarılı ve
en yalın”hali olduğunu söyledi. Onlar,
“devrimin yayılmasının” öncüsü olarak da görülmüşlerdir.53 Chicago Tribune, “Güney Amerika'nın en
başarılı gerillaları” olarak kabul etmiştir. 54 Bir başka makalede, grubun “iyi finanse edilmiş, iyi
organize olmuş ve cüretkar” bir yapı olduğundan bahsedilmiştir. Devrimcilere
terörist olarak atıfta bulunan, Claire Sterling'in Terör Örgütü: Uluslararası Terörizmin Gizli Savaşı gibi belirsiz
çalışmalarında, Tupamarosların dünya çapındaki solcu devrimci gruplar için
taşıdığı önem tartışıldı. Sterling, Tupamarosları çok etkili buldu ve kitabında
Uruguay'daki demokrasinin yoksunluğunu suçlayarak Tupamarosların sözde tarihini
anlatarak başladı. Sterling, Tupamarosların şehir gerillası savaşı için ilk
modeli olduğu ve “öğretici bir vaka” ve “terörizm alanında öncü” olduklarını
iddia ediyordu. Tupamaros’un etkisi, Sterling’e göre, dünya çapında
teröristlere yayıldı.56
Tupamaroslar, zamanının popüler kurgusu haline geldi. Jon Cleary’nin ünlü
romanı Peter Pance’de, papa rehin alındığında, onun ekibi her yerde bulunan
komünistleri suçluyor ama aynı zamanda Uruguaylı Tupamaroları da şüpheli olarak
isimlendiriyordu. 57 Böylece,
farklı temsillere rağmen, hem sol hem de sağ Tupamarosları etkili devrimciler
olarak tanımladı. Tupamaroslar ABD'deki gazetelerde ve kitaplarda temsil
edilmesinin ötesinde, ABD hükümeti de bu grubu tehlikeli ve önemli bir güç
olarak değerlendirdi. Tupamaroslar, Amerika Birleşik Devletleri ve Uruguay
hükümetinin hegemonyasına defalarca meydan okudu. ABD Uluslararası Kalkınma
Ajansı (AID) ajanı Dan Mitrione'yi kaçırmak ve öldürmekle birlikte, grup ABD'nin
ticari çıkarlarına bombalı eylemler düzenledi ve ABD diplomatlarının
otomobillerini yaktı. 58 Tupamarosların
sempatizanları, bu radikal gruba kıyasla CIA ve FBI’ı “çömezler” olarak kabul
ettiler.59 ABD
hükümeti tarafından tasnif edilen belgeler de, Tupamarosların yüksek başarı
oranlı adam kaçırma eylemleriyle elde ettiği başarı düzeyiyle ilgili olarak,
Kongre'de ve diğer hükümet organlarının rahatsızlığını ortaya koymaktadır. ABD
hükümeti “dünya çapındaki terörist faaliyetler hakkında bilgi edinmek” için
Tupamarosları eğitici olarak gördü. 60 Bu nedenle, Tupamarosların taktikleri üzerinde çalışmak,
ABD’nin desteklediği ve eğittiği karşı-ayaklanma gruplarının dünya çapındaki
terörist gruplara karşı savaşacak mekanizmalarının kurulmasına yardımcı olması için
mükemmel bir model sağladılar. 61
Teknik Üstünlük Kavramları
Tupamaros'un
iddia ettiği teknik üstünlük grubun ABD solunun hayal gücünde özel bir
pozisyonda yer etmesinin bir başka nedeniydi. Tupamaroslar, Küba'nın yanı sıra,
tüm dünyada soldan Batı Yarımküre'ye “sosyalist bir meydan okuma” yı temsil
etti. 62
Tupamarosların şehir gerillası tarzı savaş stratejileri, örgütün etkileyici isyan
eylemleriyle birlikte (çalıntı parayı fakirlere dağıtmak ve hapishaneden kaçmak
gibi) soldaki kişilerin devrimi romantikleştirmesini sağladı. Örneğin,
“Tupamaroslar” ilk resmi eylemi olarak düşünülen eyleminde Noel boyunca kamyon
çalıp açlığa karşı yiyecek dağıttı. Bu eylemde, yirmi tabanca ve bıçak taşıyan
Tupamaroslar, ziyafet için tavuk ve hindi taşıyan bir şirkete ait kamyona
saldırdı.63 Uruguay’ın bağımsızlığından sonraki kahramanı
José Gervasio Artigas’tan esinlenip kendilerini “Genç José Artigas birimi”
olarak gören Tupamaroslar, “Devrimciler, yoksulların
Noelini paylaşıyor ve her bölgede yükselen fiyatlara karşı savaşmak için
komiteler kurmaya çağırıyorlar.” yazan bir not bıraktılar. 64
Bu
noktadan sonra, Uruguaylı solcu basın “zengini soyup yoksullara dağıtma” tarzı
Robin Hood imgesini, Tupamarosların halkla ilişkiler yeteneklerini, mizah
anlayışını ve mekanizmalarını kullanarak harekete geçirdi. Noel Arifesi eylemi,
grup için büyük bir halk sempatisi topladı. Bu eylemlerle, Uruguaylı solun
birçoğu, Tupamarosların giderek yozlaşmış ve sosyal adaleti olmayan bir
devletin baskısına maruz kaldığını düşünüyordu. Uruguaylı yetkililer bile
grubun olağanüstü eylem düzenleme yeteneğinden korktuğunu itiraf etti. Bu
kaygı, kısmen, Tupamarosların Uruguay hükümetinin saflarına sızdığı ve orduyla
ilgili gizli bilgileri öğrendiği yönündeki fikrinden kaynaklanmaktaydı.65 Grup, memurların sayısı da dahil olmak
üzere Uruguay silahlı kuvvetleri hakkında geniş bilgi edinme(özel adresler ve
listeler) yeteneğine sahipti. Tupamarosların sahip olduğu gücün sınırlarını
anlamak için, iddia edilene göre 1960’ların sonlarında Montevideo’daki popüler
bir şaka olan “hava tahminlerini öğrenmek için Tupamaroslara sorun” aslnda
gayet iyi bir fikir veriyor. Tupamaroslar, bir medyumun Uruguay hükümeti
tarafından MLN-T'nin Halk Hapishanesini bulma çabasıyla tutulduğunu ortaya
çıkardığında polisin kendilerine karşı olan aczini açığa çıkardı. Medyum Maria
Zapiola de Sicardi eksik nesneleri ve insanları bulma konusunda uzmandı.
Uruguay
hükümeti, Tupamarosların Halk Hapishanesinin neden bulamadığını medyuma sorduğunda,
Zapiola çok fazla insanın müdahalesinin güçlerini bozduğunu söyledi.66 Uzun yıllar boyunca Uruguaylı
vatandaşların çoğu, ülkelerinin silahlı kuvvetlerini komik ve etkisiz olarak
görüyordu. 1950'lerde, Uruguaylı askerler işten eve gitmek için kıyafetlerini
değiştiriyorladı, böylece otobüs şoförleri ile karıştırılmalarının önüne
geçilmiş oluyordu. Uruguaylı askerlerin asıl işleri çöken plajları temizlemek
olması nedeniyle, halktan fazla saygı görmüyorladı. 67 Tupamaroslar, halkın orduya ve polise
karşı gösterdiği olumsuz tavırdan yararlandı ve 1960'larda Uruguay silahlı
kuvvetlerini aşağılamak için yola çıktı. Polislere çok fazla utanç veren
hapishane molalarının yanı sıra, Tupamaroslar bazen bir memurun evini ziyaret
ediyor ve bir kariyer değişikliği ihtiyacı olduğuna dair konuşmalar yapıyor ya
da alaycı “hediyeler” bırakıyordu. Diğer zamanlarda, Tupamaroslar aile
üyelerini bağlayıp silahlar ve kişisel belgeler gibi eşyaları çalıyorlardı.
Temmuz 1970’te MLN-T üyeleri bir Cumartesi gecesi dört farklı polis memurunun
evine girdi. Bununla birlikte, bu eylemlerden elde edilen raporlar,
Tupamarosların ünlü olmasını sağlayan aynı türden soğukkanlı davranışlarını
ortaya çıkardı. Bir saldırı sırasında, Tupamaroslar bir polisin ailesine
güvence verdi. “Merak etme; Biz Tupamaros’uz. ”Aileyi bağladıktan sonra
Tupamaroslar, motivasyonlarını şöyle açıkladı:“ Polis, bize ve diğer işçilere
karşı saldırılar gerçekleştiriyor. ”68 Başka bir Tupamaro basına şöyle demişti:“ Evini basmaya
karar verdiğimiz bir politik polis ajanı... Bu eylemler sadece kendimize silah
ve mühimmat tedarik etmeyi amaçlamamaktadır. Ayrıca bu tarz eylemler, er ya da geç
kendilerinin kimin savaştığını ve hangi düzeni savunduklarını göstererek polislerin
moralini zayıflatmaya da hizmet ederler. ”69 Başka bir eylemde, bir Tupamaros gerillası Uruguay Ordu
teknisyeninin kapısının önüne yaklaşık 60 kilo dinamit içeren bir paket bıraktı.
Açık bir şekilde çok eğlenceli bir espri anlayışına sahip Tupamaroslar, “Kaptan
Manzino: Bu materyal kötü durumda; Bunu ele almak tehlikeli olduğu için, onu
patlatmaya karar verdik. Bu görev için en iyi donanıma sahip olduğumuza
inanıyoruz. Teknik uzmanlığınızın farkındayız. Her
halükarda, bu kutular nihayetinde sizin tarafınızdan inceleneceğinden,
gecikmelerden kaçınmak için size vermeye karar verdik.”70
Bu
tarz eylemlerle Tupamaroslar, silahlı kuvvetleri aldatmak ve zayıflıklarını
açığa çıkarmayı umuyordu. Bununla birlikte, 1972'de Tupamaroslar, devletin
MLN-T üyelerinin çoğunluğunu yakaladığı için Uruguaylı silahlı kuvvetleriyle
alay etmeye son verdi. Birkaç yıl içinde şakaların hedefi olan Uruguay silahlı
kuvvetleri şiddetli bir baskı aygıtına dönüştü. Araştırmacılar, Uruguaylı hükümet
yetkililerinin kötü donanımı ve beceriksizliğinden, ABD hükümetinin ekonomik ve
teknik yardımıyla büyük ölçüde işkence metodlarının hızlı bir şekilde ABD’den ithal
edilmesine bağladılar. Kanıtlar ABD'nin anti-komünist güvenlik gündemini
geliştirmek için Uruguay ordunun profesyonelleşmesine yardım ettiğini
gösteriyor. ABD hükümeti Uruguay'ı, 1973'teki darbeye giden üç yıl içinde,
ülkeye toplam Latin Amerika askeri bütçesinin yüzde 9,5'ini vererek stratejik
bir öneme sahip bir ülke olarak görüyordu. 1970 yılında Uruguay, tüm yarım
küredeki ikinci en yüksek askeri yardımı aldı. Uruguay için finansman söz
konusu olduğunda çoğu ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı'ndan (AID) geldi. 71 ABD hükümeti, merkezi Washington DC'de
bulunan Uluslararası Polis Hizmetleri Okulu ve Uluslararası Polis Akademisi
(IPA) tarafından ABD tesislerinde sunulan 276 kursta binlerce Uruguaylı polis
memuruna sponsor oldu. CIA ile bağlantısı olan bu okullar solu yok etmek için
Uruguaylıların kontr-gerilla yöntemleriyle ve ideolojileriyle eğitilmelerine
yardımcı oldu. ABD tarafından desteklenen eğitim sonunda başarılı oldu;
1970'lerin başlarında, IPA mezunları Montevideo’nun polis departmanındaki en
üstteki alanların çoğunu işgal etti ve 931 memur ABD danışmanları tarafından
ülke içi eğitim aldı. Parasal destek önemli olsa da, Uruguaylı güvenlik
güçlerine ABD hükümeti tarafından sunulan yabancı eğitim, onların işkence
mekanizmalarını iyileştirmelerini sağladı. Bu, Brezilya, Arjantin, Şili ve
Paraguay'daki (Akbaba Operasyonu olarak da bilinir) diğer otoriter rejimler
arasındaki koordinasyon ile birleştiğinde, Uruguay'ın 1970'ler boyunca insan
hakları ihlallerini ağırlaştıran bir millet olarak yerini sağlamlaştırmasına
yardımcı oldu.72
ABD müdahalesi öncesinde, Uruguay hükümeti, Brezilya ve Arjantin'deki komşuları
gibi sistematik bir baskı uygulayamadı. ”1967-1970 yılları arasında polisin ve
kaynakların önemli ölçüde kullanılmasına rağmen, polis sadece on bir Tupamaros yeraltı
üssünü açığa çıkardı. On bir üssün bazıları sadece sığınak, diğerleri mühimmat
fabrikaları ve bir fotoğraf dükkanıydı. Fotoğraf atölyesi, Uruguaylı polisi
tarafından verilen kimlik kartlarını yapmak için kullanılan ekipmanları
içeriyordu. Sahte kimliklerin yapımında kullanılan makineler ve kağıt, görünüşe
göre polis merkezinden alınmıştı. Bu ekipman Tupamarosların Che Guevara'nın
Bolivya'ya seyahat etmek için kullandığı sahte Uruguay pasaportunun yapılmasına
yardım ettiğine inanılmasına neden oldu.74
Bu keşifler ve diğer aşağılamalar
nedeniyle Uruguay silahlı kuvvetleri geçmişte yaşadıkları yetersizlikler yüzünden
basına güvenmiyordu ve dikta yönetimi altında geçmiteki bazı fotoğrafların
basılmasının yasaklandığına dair söylentiler ortaya çıktı. Söylentilere göre,
General Luis Quierolo'nun bir fotoğrafı yayınladıktan sonra ordu, ordu
yetkililerinin fotoğraflarını yayınlamalarını yasaklayan bir notu basına
gönderdi.75 Polisin
beceriksizliği ile ilgili bir başka efsanevi hikaye ise Tupamarosların kaldığı
bazı hapishanelerde yaşananları içeriyordu. 6 Eylül 1971'de, 106 siyasi
tutuklu, hücrelerinden yakındaki bir eve tünel kazarak Punta Carretas
hapishanesinden kaçtı. Tupamarosların bir tüneli sivil Billy Rial’in oturma
odasına çıktı. Rial, kendinden geçmiş bir şekilde tutsaklara baktığında,
tutsaklar kıyafetlerinden değiştirip başka bir evin duvarını delip evden
ayrıldılar. Diğer evdeki bir kadın devrimcilerin baskınından korkuyordu.
Chicago Tribune, Tupamarosların korkmuş kadına “Neden biraz örgü örmüyorsun?”
Diye sorduğunu bildirdi. Rial olay hakkında basını bilgilendirdi, “4:30 da
polisi aradım ama bana inanmayacaklardı.” Sonunda bir memur hapishaneyi aramayı
kabul etti. Memur, Rial'e hızla geri döndü ve hapishane gardiyanlarının, Punta
Carretas hapishanesinde her şeyin normal olduğunu söyledi.76 Tünelin girişinde polisi daha da küçük
düşüren bir iz bulan yetkililer, Montevideo kentinin sokak tabelalarına benzer
bir metal işaret buldular. İşarette: “MLN-T Trafik Bölümü, lütfen sola dönün.”
yazıyordu. Tupamaroslar firar ederken, sempatizanları da şehrin diğer tarafındaki
polisleri rahatsız ediyordu. Montevideo'da “Tepe” olarak bilinen işçi sınıfının
yaşadığı bir mahallede, işçiler (çoğunlukla et paketleyen fabrikalar) ateş
yakıyor. Tepeye gelen polis ve askeri birimler, yolda silahlı saldırıya ve
kapanlarla karşılaşıyordu. Bir hapishane gardiyanı bile komşuna şunları
söyüyordu: “Bize seçimlerden önce ateş etmeden hapishaneden çıkacaklarını ve
kimsenin onları durduramayacağını söylediler. Ve işte böyle oldu. ”77 ABD'deki solcu yayınlar bu olayları
büyük hayranlıkla bildirdi. Bir yayın, tutsakların firarını "kayıtlardaki
en muhteşem hapishane firarı" diye bildirmişti.” 78 ABD'deki diğer bir radikal makale,
Tupamarosların “yoldaşları ve halkı için teknik beceri ve devrim aşkı” nı
hapishanden firar ederek göstermiş oldular.79 Uruguay hükümeti, Tupamarosların hapishaneden firarlarının uluslararası
önemini farkında olmadan teşvik etti. Otuz sekiz Tupamaros 1971'de hapishaneden
kazdıkları bir tünelden geçerek, daha sonra kanalizasyonla girip kaçmaları sonrasında,
Uruguay’ın içişleri bakanı, “Kaçış, tutsakların arkasında yabancı güçlü bir
gizli ordunun varlığını kanıtladı.” 80 Diyordu.
Grup, memurları çeşitli bankaları ve kumarhaneleri soydukça daha da korkuttu.
Punta del Este tatil beldesindeki San Rafael Kumarhanesi soygunu Uruguay
tarihinin en büyük soygunuydu ve “yüzyılın soygunu” olarak kabul edildi. 81 Uruguay'daki turizm bakanı, Tupamarosların
yakalanmasına yardım edebilecek herkes için beş milyon pezo ödül teklif
etti. Tupamarolar tarafından
gerçekleştirilen bir başka soygun ise kayıtlardaki en büyük banka soygunu ve
mücevher soygunu oldu. 13 Mart 1970 Cuma günü, tüfeklerle donanmış dört kadın
ve beş erkek, altı milyon dolar değerinde mücevher ve Uruguay Merkez
Bankası'ndan kırk sekiz bin dolar nakit para çaldı.82 Önceki akşam, Tupamaroslar farklı
eylemlerle üç banka çalışanını alıkoydu. Dördüncü bir çalışanın da kaçırılması
gerekiyordu, ancak Tupamaroslar çalışanın hasta karısına bakmak için evde
kalmasına izin verdi. Soygun gerçekleştiğinde, silahlı bir MLN-T üyesi dördüncü
çalışanın eşi ile birlikte bekledi. Soyguna karışan Tupamaros üyeleri,
kaçırılan erkekleri gece banka gardiyanlarının onları binanın içine almaları
için ikna etmek için kullandılar. Tupamarosların suç ortağı olduğu söylenen banka
çalışanı Daniel Camilo Guinovart, gardiyanlardan kapıları açmalarını istedi.
Guinovart bekçiye şunları söyledi: “Onu içeri al, o benim kardeşim.”Ardından
Tupamaroslar, gardiyanları ve banka yetkililerini bağlamaya başladı. Tupamaroslar,
görünüşe göre zaman kısıtlamalarıyla ilgilenmiyordu, banka kasalarından en değerli
mücevherleri seçmeleri yaklaşık üç saatlerini aldı. Guinovart, Tupamarosların
mücevherleri ve parayı çuvallara doldurmasına yardım etti. Tupamaroslarla ile
birlikte kaldığı gibi, Guinovart'ın banka meslektaşlarına “Şu an yeraltına
gidiyorum” dediği bildirildi. 83 ABD solcu basını, “titizlikle ve aldatıcı bir şekilde” gerçekleşen
kârlı banka soygunlarını anlattı. Bir banka kasasının anahtarını bulamayan
soygunlarcular, ABD merkezli Liberation News
Service, “havalı” grubun bankanın gizli
dosyalarını aldığını bildirdi.84 Soygun sırasında Tupamaroslar, çalışanları farklı isimler
altında sendikaya üye olan ya da “salaklar” adı altında gruplandırdılar.
Gruptaki bazı kişiler banka kasasındaki anahtarları bulmaya çalışırken,
diğerleri banka çalışanlarına MLN-T'nin hedeflerini anlattılar. Çalışanlar grubundaki bir adamın üzerinde
büyük miktarda para vardı. Gerillalar
onun da parasını çalacağını düşünüyordu, ama bir Tupamaros ona “İşçilerin
parasına dokunmuyoruz” dedi. Bir banka çalışanı endişeyle paniğe kapıldığı zaman,
bir kadın Tupamaro onu sakinleştirmek için tuvalete götürdü. Başka bir banka
soygunu sırasında, bir Tupamaro durumun stresinden bayılan yaşlı bir kadına
yardım etti. Başka bir olayda, Tupamaroslar radyo istasyonu Radyo Ariel'in
aktarım odasını bombalamadan önce, ilk olarak, yakındaki bir evdeki sivilleri
patlamayla ilgili olarak uyardılar.86
Polis memurları bile “Tupamarosların
harika organizasyonu, iyi huylu ve insani davranışlarını” kabul etmek zorunda
kaldılar. 87
Solcu sempatizanlar, şiddet eylemleri sırasında Tupamaroslu devrimcilerin
“halk” a karşı sürekli kibar davrandığını olarak rapor ettiler. Demokratik
Toplum Öğrencileri Derneği'nin (SDS) New Left Notes adlı kitabında yer alan bir
makalede, “Tupamaroslar, stratejilerinin ilk aşamalarını terörizm olmaksızın
gerçekleştirdi. Polisle sadece zorlandıkları zaman savaşırlar. Baskınlarının
sivillere zarar verebilme imakanı varsa onları güvenli bir noktaya götürürler”88 Eylemleri
sırasında sivillerle karşı gösterdikleri hassasiyetin yanı sıra, Tupamarosların
hedefi olan önde gelen işadamları ve hükümet yetkilisi kişiler için bu tarz
eylemler genellikle onlar için olumsuz sonuçlara yol açtı. Grubun yolsuzluğu
başarılı bir şekilde teşhir etmesi, Uruguay'daki diğer soldan daha fazla bir
şekilde duygusal hayranlık uyandırdı. 1969'daki Sevgililer Gününde
Tupamaroslar, Financiera Monty'ye girerek parayı, belgeleri ve muhasebe
defterlerini “kamulaştırdı. Grup, çalınan bilgileri Financiera Monty'nin Uruguay
adalet sistemindeki karanlık iş uygulamalarını araştıştırmayı umduğu için
kamulaştırdığını belirtti. MLN-T soygunlarını
kamuoyuna broşürler aracılığıyla duyurdu ve Uruguaylı basına yasadışı
faaliyetlerin kanıtlarını fotokopilerle verdi. Sonuç olarak, tarım bakanı Monty
onlarla olan bağları nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. Daha sonra Monty
arşivleri yakıldı. Birçoğu, kamuya daha fazla zarar veren bilgilerin
açıklanmasının engellenmesi için yapıldığını iddia etti. Arşivlerin daha sonra
imha edilmesine rağmen, Tupamarosların eylemi, grubun yolsuzluğu teşhir etmiş
olması ve aşağılanmayı hak edenlerin cezalandırmasının sorumlusu olarak Tupamarosları
gören birçok kişiyi etkiledi. Monty'nin yolsuzluğunun ortaya çıkmasıyla
birlikte, 1970 yılında Tupamaroslar, Mailhos Trust'dan da yirmi beş bin
sterlin, altın külçe, silah ve çeşitli belgeleri çaldı. Tupamarosların yasadışı
külçe altını açığa çıkarması nedeniyle, polis Mailhos’un birinci yardımcısını
tutukladı. Mailhos'a karşı yasal davaya yardım etmek için, MLN-T üyeleri
çalınan kayıtlarla birlikte döndü.89 Tupamaroslar, Montevideo'dan yirmi mil uzaklıktaki yirmi
bin nüfusulu bir şehir olan Pando'yu ele geçirdi bu olay solu derinden etkiledi
ve gerillalar hayranlık uyandırdı. 8 Ekim 1969'da, Tupamaroslar, Pando kentinde
devam eden bir cenaze töreninin yanılsamasını yaratmak için bir cenaze arabası
ve bir dizi araba kullanmıştır. Tupamaroslar böylece şüphe uyandırmadan şehre
giriş yaptılar. Cenazenin içindeki tabut, baskında kullanılacak mühimmattı.
Kısa bir süre içinde MLN-T üyeleri tabuttan silahları aldı, telefon kablolarını
kesti, radyoyu kapattı ve Pando'daki binaları ele geçirdi. Polis karakolunu ele
geçirdiler, çalışanlarını bağlayıp ve üç bankayada saldırdılar. Bir Cessna
uçağı şehre uçtu ve hedefini açıklayan broşürler bıraktı. Saldırı, Che
Guevara'nın ölümünün ikinci yıl dönümünde gerçekleşti ve “ölümsüz kahraman,
Binbaşı Che Guevara” a ithaf edildi.90
Polis memurları nihayetinde hava
kuvvetleri helikopterlerine şehre ulaştı ve Pando'ya giden yolları engelledi. Tupamaroslar
kaçmaya çalıştı, ancak çoğu silahlı bir çatışma sonucu yakalandı veya öldürüldü.
Kuşatmaya katılan Tupamarosların kesin sayısı kaynağa göredeğişiklik
göstermektedir. MLN-T, yüzlerce kişinin şehrin alınmasına katıldığını iddia
ederken, polis raporları sadece bu sayının yarısını gösterdi. Sayı ne olursa
olsun, küçük bir grup tarafından bir şehrin tam işgali, Tupamarosların
taktiklerini cüretkar ve başarılı olarak gören dünya çapındaki radikalleri
etkiledi. Bu nedenle, hedefin zaferi büyük ölçüde grup için yaptığı propagandadan
kaynaklanıyordu. Tupamaroslar, Pando'nun ele geçirilmesinin öncelikle halkı
siyasileştirmenin bir yolu olarak tasarlandığını iddia etti.91 Tupamaros, 1971'de daha kırsal bir
cephe yaratmak için başka bir şehri ele geçirmeye çalıştı. 30 Aralık akşamı
Tupamaroslar, Montevideo'nun yaklaşık 250 mil kuzeybatısındaki bir şehir olan
Paysandú'yu devraldı. Askeri havaalanını işgal ettiler, muhafızları
silahsızlandırdılar, makineli tüfekleri ve radyo vericilerini çaldılar. Tupamaroslar
ayrıca Uruguay Nehri kıyısında bir kalsiyum ocağını elegeçirdi patlayıcı ve
bomba kasalarını çaldı. Grup üyeleri, Paysandú'nun, polis karakolunu ele geçirerek
Constancia bölgesinden birkaç kilometre yol kat ettiler. Tupamaroslar, Paysandú
Bildirilerinde, “Bu savaştır ve onlar titriyorlar, çünkü yoksulların uzun bir
açlık dışında bu savaşta kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur ve sizler, her zaman
zengin olmuş olanlar huzursuzca uyuyacaksınız. Çünkü sizlerin konaklarınıza,
mutfaklarınıza gireceğiz.... Her iki yanağınızı da halk tokatlayacak. Sizden
hiçbir şey kalmayacak. Şimdi alçakgönüllük onların kollarında yükseliyor;
Dikkatli olun, onlardan çok var.” Bu isyan Uruguay silahlı kuvvetleri
tarafından bastırılmış olsa da, hükümete Tupamarosların ülkenin daha kırsal
alanlarında nüfuzunun sürdürdüğünü gösterdi.92 Tupamarosların bu cüretli eylemleri gerçekleştirmeleri
onların hayranlarında Latin Amerika'daki diğer solcu gerilla hareketlerinden
daha yüksek bir disiplinli oldukları için takdir gördü. Küba’nın yayınladığı
Prensa Latina'nın İngilizce versiyonunda, Prudencio Corres, hareketin en büyük
erdemlerinden birinin “en katı sessizliği” olduğunu savunuyor. Bu nedenle
Corres, örgütün başarısının çoğunun çeşitli hücrelere dikkatli bir şekilde
bölümlendirilmesinden kaynaklandığını söylüyor. Tupamarolar. Bu gruplamalarda,
diğer gerilla hareketlerine benzer şekilde, üyeler sadece kendi takma adlarıyla
tanımlanmış ve genellikle diğer hücrelerle temas halinde bulunmamaktadır.
Ancak, Tupamarosların hayranları, bu bölüşümün kusursuz şekilde işlenmediğini iddia
ettiler, Tupamaroslar kolayca keşfedilip yenilebilirdi. Her bir hücrenin otonom
yapısı, dünyanın dört bir yanındaki solcuların hayranlıkların devam etmesini ve
yeni hayranlıklar uyandırmasını sağladı.93 ABD merkezli Alternative Features Service, gruba “başsız
bir hareket” olarak atıf yaparak, Tupamarosların taktikleri konusundaki
saygılarını daha da ileri götürdüler.”94
Diğer gerilla grupları bu tür
stratejileri kullansa da, basında Tupamarosların gizli örgütlenmede daha
başarılı olduğu ortaya çıktı. Ancak, Tupamarosların yeraltı hücrelerinin
başarılarını romantize edenler, Uruguaylı ordusunun beceriksizliğini ve bunun
grubun başarısının çoğuna nasıl izin verdiğini tanımlamakta başarısız oldular.
Yine de, Tupamarosların esnekliği, eşitlikçi ve titiz bir örgütlenme algısı,
grubun taktiklerini taklit etmek isteyen sol taraftakilere ilham kaynağı oldu.
Bu romantizm, grubun hiyerarşik gerçeklerini tamamen göz ardı etti. MLN-T,
popüler propagandanın aksine örgütsel yapılarında eşitlikçi değildi. ABD
solcuları, grubun hücrelerinin ve kolonlarının üstün organizasyonuna odaklanırken,
genellikle Tupamarosların kararlarının çoğunun altında imzası olan hiyerarşik
komitelerden ya haberleri yoktu ya da farkında değillerdi. Grup, katı bir
şekilde inşa edilmiş dört birincil birimden oluşuyordu: hücreler, kolonlar,
yürütme komitesi ve ulusal kongre. Yürütme komitesi, her hücreye bir lider ve bir
alternatif lider (genellikle erkekler) atardı. Hücre, genellikle atanmış hücre
lideri aracılığıyla yürütme komitesiyle temas halinde kalırdı. Hücreler,
yürütme komitesine bağlı bir lidere sahip olan kolonlar yapmak için gevşek bir
şekilde bir araya gelirdi. Tupamaroların yürütme komitesi, adayın verilerini
inceledikten sonra yeni üyeleri onaylama veya reddetme gibi sayısız sorumluluk
alırdı. Yeni üyelerin kabul edilmesinin ötesinde, yürütme komitesi, grubun
politikalarına aykırı hareket edenlere disiplin cezası uygulardı ve nihayetinde
askeri eylemlere onay verirdi. Yürütme komitesi üyeleri sadece ulusal kongreye (üstleri)
veya komitenin bütün üyelerinin oybirliğiyle oy vermesiyle değiştirilebilirdi.
Ulusal kongre, Tupamaroslar içinde en yüksek otoriteye sahipti ve yürütme
komitesi üyelerini atamak, örgütün kurallarını değiştirmek ve istedikleri taktirde
örgütün dağılmasını sağlamak.95 Bu nedenle, popüler propagandanın iddia ettiği gibi
MLN-T'nin hiçbir yerde anti-hiyerarşik olmadı Tupamarosların yapısı, çok kötü
huylu Uruguay diktatörlüğe benzeyen, disiplin, otorite ve hiyerarşinin eril ideallerine
dayanıyordu. Tupamaroslar, kendi yapılarını savunurken, tamamen demokratik
taktikler kullanmak için hiçbir zamanları olmadığını, hükümetin onları yok
etmeye acımasızca çalıştıklarını savundular. Örgütün tek lideri olmasa da,
yürütme komitesi ve ulusal kongre liderleri nihai olarak MLN-T'nin eylemleri
ile ilgili kararları verirdiler. Bu kararları hücrelerle ve kolonlarla
iletişime geçerek devrim için çalışan Tupamaros üyelerine ilettiyorlardı.96 Bu nedenle, eril, merkezileştirilmiş
otoriteyesahip olduğu için, Tupamarosların eşitlikçi ve demokratik inşasının
romantik temsili yanlış olduğu kanıtlandı. Örgüt,
hücrelerin ve yürütme komitesinin merkezileşmiş doğasını terk edip 1967
yılından sonra daha otonom kolonlora dönüşse de, MLN-T'nin otoriter bileşimi
hiçbir zaman önemli ölçüde dönüşmedi. Dahası, diğer gerilla grupları yabancı
bürokratları kaçırıp öldürürken, medya ve solcu gruplar Tupamarosları daha
disiplinli ve organize olmuş ve daha belirgin hedeflere ulaşabildiğini gördüler. 97 Bazı Latin Amerikalı gerilla grupları
çoğu kez kurbanlarını kaçırıp serbest bırakırken, onlar Tupamarosların aksine, resmi
makamlar tarafından derhal takip edildi. Meksikalı gerillalar, Guadalajara'daki
fahri İngiliz konsolosunu kaçırdı ama beş gün sonra serbest bıraktı çünkü
Meksika hükümeti, 300.000 dolarlık bir fidye ya da elli bir tutsağın serbest
bırakılması teklifini kabul etmedi. Radikaller, ödeme yapıldıktan sonra
genellikle kaçırılan yabancıları serbest bırakıyorlardı. Bunlar arasında Firestone
Company’nin Arjantin operasyonları başkanı John Thompson, (serbest bırakılması
için 3 milyon dolar ödeme yapıldı) .98 Tupamaroslar, uzun süreler boyunca önemli uluslararası bürokratları
ellerinde tuttu (245 gün boyunca İngiliz büyükelçisi Geoffrey Jackson gibi).
Hükümetin beceriksizliği ve hücrelerin dikkatli bir şekilde örgütlenmesinden
dolayı, Tupamaroslar, Jackson'ı ve diğerlerini yer altı sığınaklarında, polisin
onları açığa çıkarmasıyla ilgili çok az korkuya sahip bir şekilde tuttu.
Aslında, Tupamaros, Jackson'ı, Montevideo'daki İngiliz Büyükelçiliği'nden
sadece birkaç blok ötede ele geçirdi. Tupamaros üyeleri, Jackson'ı ve diğer
adam kaçırma kurbanlarını Halk Hapishanesi olarak adlandırdıkları yerde tuttu. Örgüt,
burjuvazinin, onları yok etmek için yoksullara karşı hapis ve sözde adaleti
uyguladığını ileri sürdü. Aksine, Halk Hapishaneleri, tüm siviller için adalet
uygulayan paralel bir iktidar biçimiydi. Halk adına tutuklu tutmak, Uruguay
demokrasinin mirasının Tupamaros üzerindeki etkisini yansıtıyordu99 Bir Tupamaro, kaçırmaların ve Halkın
Hapishanesinin önemini şöyle açıkladı: “Kaçırılanlar, diğer şeylerin yanı sıra,
Latin Amerika devriminin şu andaki hainleri ve baskıcıları oldukları için hapse
atılıyorlar, onlar, bizi tutsak bıraktığı için bizde onları tutsak bırakıyor,
onlar bizi tuttukladığı için biz de onları rehin tutuyoruz. ”100 ABD merkezli Black Panther Partisi'nin
Tupamaros taraftarları, aynı zamanda,“ Halk Mahkemeleri ”ni de içeriyordu Nixon
ve Rockefeller için çıkardıkları idam cezası gibi. BPP, Rockefeller ve Nixon'u
birinci derece cinayet, cinayet işlemek için komplo kurmak ve cinayete teşebbüs
suçundan yargılanmış ve mahkum etmiştir.101 Tupamaros gibi, BPP de ülkelerindeki siyasi eylemlerini
desteklemek için yasal süreç geleneğini kullanmışlardır. Tupamarosların en ünlü
esiri, Uruguay hükümetinin 150 tutuklu Tupamarosu serbest bırakılması taleplerini
yerine getirmediği için Tupamaros’un öldürdüğü USAID ajanı Dan Mitrione idi. Dünyadaki
radikal solcular Mitrione'nin öldürülmesini Tupamarosların cesur bir eylemi
olarak gördüler. Radikal ABD solcu basını, Mitrione’yi infaz eden Tupamaroslara
destek verdi ve onları küçümsedikleri için ABD ve Uruguay hükümetlerine tepki
gösterdi. Montevideo’daki LNS gazetesi, “Uruguay’lı Tupamaroslar: Mitrione Öldü,
Beyaz Saray Ağlıyor” başlıklı bir makalesinde, Mitrione’nin idam edilmesinden
sonra Uruguaydaki gelişmeleri bildirdi. LNS, Mitrione'nin cinayetini “sıradan
bir insan” ve “savunmasız bir insana karşı işlenen soğukkanlı bir suç” olarak
nitelendiren ABD hükümetinden gelen tepkileri de eleştirdi. Uruguaylı Başkan
Pacheco Areco’nun “insanlık dışı ve haince bir vaka” sözlerine karşı
inançsızlığını da dile getirdi. Radikal
ABD solcu basınına göre, Pacheco, Mitrione için bir günlüğüne tüm hükümet
binalarını, mağazaları, okulları ve bankaları kapattıktan sonra, hiç kimse
USAID ajanının onuruna büyük kitlesel törenlere veya anma törenlerine
katılmamıştı.102 LNS,
Uruguay'daki ABD büyükelçiliği tarafından yürütülen bir kamuoyu anketinin sonuçlarına göre Uruguaylıların
yüzde 20'sinin Mitrione'nin idam edilmesine karşı olduğunu, yüzde 20'sinin
lehte olduğunu ve yüzde 60'ının "fikirsiz" olduğunu bildirdi.103 Tupamaroslar, halkın Sessizliği ve
ilgisizliği ile ilgili açıklama yaparak, “Halkın çoğu, mücadeleye katılmaya
hazır olmayabilir, ama en azından, onlara zarar veren bir hükümetin üyesinin
öldürülmesi üzerine onu savunmaya da istekli değiller.” 104 LNS ile yapılan bir röportajda, bir
Tupamarosun Mitrione'nin öldürülmesini, grubun USAID ajanını yargıladığı ve onu
suçlu bulduğu için “adil bir karar” olarak nitelendirdi. Örgütün alameti
farikası olan mizahını kullanan militan, Tupamarosların sempati istemediğini söyledi.
LNS muhabiri, “İnsanların Noel Baba olduğumuzu düşünmesini istemiyoruz.” Dedi.
LNS muhabiri, Mitrione için yapılan Uruguay hükümeti ve Tupamaroslar arasındaki
müzakereleri sordu ve Tupamaro’ya, ABD hükümetinin duruma ilişkin
cevabını verdiğini bildirdi: “Bugün, mahkumların özgürlüğünü istiyorlar, yarın
Uruguay hükümetinin Antarktika'ya gitmesini isteyecekler.” Tupamaros, LNS
muhabirine neşeyle cevap verdi: “Bunu asla yapmayız. Onları Paris, Roma'ya
göndeririz, ama asla Antarktika gibi bu kadar soğuk bir yere gitmelerini
istemeyiz.” 105 İlginç bir şekilde, MLN-T’nin önemli
teorisyeni Abraham Guillén, Tupamarosların Mitrione'nin infazını eleştirdi.
Tupamaroslar Halk Hapishanesinin, ulusal kurtuluş amacına gerçekten yarar
sağlamadığını devrimci bir ordu yerine küçük bir baskıcı devlet yarattığını
iddia etti. Dahası, Guillén, Tupamarosların mahkumların bu kadar uzun bir süre
gözaltına alınmasına karşı da çıktı. Tupamarosların taktiksel mükemmelliği
konusunda mutabakata varmış diğerleri gibi, Guillén de Dan Mitrione ve
Brezilyalı danışman Dias Gomide'nin kaçırılmasının genel olarak başarılı olduğunu
savundu. Bununla birlikte, Guillén, Tupamarosların Mitrione'yi idam etmeyi
seçtiğinde, politik hedeflerini yerine getirmediğini ve medyada suikastçılar
gibi görünmeye başladığına inanıyordu. Tupamaroslar daha sonra Mitrione'yi
öldürmekle hata yaptıklarını kabul etti. Tupamarosların lideri Sendic,
Tupamaros'un Mitrion'u öldürmeyi planlamadığını iddia etti, ancak Uruguay
polisi örgüt liderlerinin bazılarını ele geçirdikten sonra bir iletişim çöküşü
meydana geldi.106
Uruguay'da USAID ajanının cinayetine karşı karışık ve çoğu zaman kararsız
duygulara rağmen, Hükümet Mitrione anısına pul yayınladı. Mitrione'nin Brezilya
polisinde “danışman” olarak çalıştığı için Belo Horizonte belediye başkanı
Mitrione'nin adını bir sokağa verdi. Frank Sinatra ve Jerry Lewis, Mitrione’nin
dul eşi ve dokuz çocuğunun yararına bir araya geldi. 107 ABD, Brezilya ve Uruguay'daki
tepkilere ek olarak, Avrupalı solcu Constantin Costa-Gavras, Mitrione'nin
kaçırılmasından etkilenerek Sıkıyönetim
(1972)filmini çekti. Sıkıyönetim,
Tupamarosların ve ABD'deki çeşitli solcuların hayal gücünü ve aktivizmini başka
bir yolla temsil ediyor.
Sıkıyönetim
Tartışmalı
bir film olan State of Siege
(Sıkıyönetim), Mitrione'nin (filmde Philip Michael Santore adı ile geçiyor)
kaçırılmasını ve ardından Tupamaroslar tarafından idam edilmesi sahneleniyor.
Tupamarosların hedefleri hakkında izleyicileri bilgilendirmek için film
Tupamaroslar ve Santore arasındaki çeşitli konuşmaları sunuyor. Costa-Gavras’ın
bu konuşmalardan sunduğu kesitler arasında Uruguay'daki solculara karşı hükümet
şiddeti sahneleri, devletin eylemlerini kınayan yasama organından bölümler ve Uruguaylı
gazetecilerin hükümete karşı Santore'nin gerçek kimliğine yönelik sorduğu
sorulardan oluşmaktadır. Diyalog sahnelerinde Tupamaroslar, Santore'yle
ideolojisi ve eylemleri hakkında tartışıyordu. ABD'deki polis gücü
sorulduğunda, Santore, polisleri “gerçek insanlar” yerine koyduğunda,
Tupamaroslar sert bir şekilde yanıt vererek polislerin “gerçek insanlar” olduklarına
inanmadıklarını, sadece biyolojik açıdan insan olarak değerlendirilebileceğini
söylüyordu. Böylece film, Tupamarosların fikirlerini insan türünün yaşamını destekleyenler
olarak gösterirken buna tezat olarak Santore / Mitrione'yi insan türünün yaşamını
inkâr eden biri gibi gösteriyor. Film ayrıca, Tupamarosları oylama yapan ve demokratik
yollarla kararlar veren eşitlikçi bir grup olarak yansıtıyor. Filmde, Tupamarosların
Santore’nin idam kararını alma aşamasını dramatize eden sahnede iki kadın
Santore’nin ölümüne red oyu vermiş gibi olay yansıtılıyor. Cinsiyete dayalı
gösterilmiş oylar biraz sorunlu olsa da Sıkıyönetim
filmi Mitrione'yi bir anda karar
verilmeden, zahmetli bir şekilde öldürülme kararı alınmış gibi canlandırıyor.
Filmde bireysel Tupamaros karakterlerleri geliştirmek için çok az zaman
harcanıyor olsa da, devrimcilerin hepsi genç ve oldukça çekici görünmektedir. New
York Times gazetesinin bir muhabiri şöyle yazmıştı: “Filmde gördüğümüz Tupamaroslar,
çoğunlukla şiddetten kaçınmak isteyen genç, yakışıklı, yoğun samimi
entelektüeller olarak lanse edilmektedir. Düzenin insanları ise yaşlı, aşırı derecede
Amerikan kuklası veya kariyer fanatikleri olarak gösterilmiş. ”108 Alternatif haftalık yayın, Village Voice, genç erkek militanların
“erkekliğini” ve genç Tupamarosların filmdeki idealizmine ve
güzelliğinedeğinmiştir.109
Costa-Gavras'ın herhangi bir politik baskıyı reddetmesine rağmen, Sıkıyönetim, Tupamarosları inkar
edilemez bir tarzda medeni ve insani karakterler olarak sunuyor. Filmde,
Tupamaroslar, Santore'nin kaçırılması sırasında yanlışlıkla onu vurduktan sonra
X-ray ile durumunu kontrol edip iyi olup olmadığından emin olmak için büyük
çaba sarf ediyor.Tezat olarak, Uruguay hükümeti, öğrencileri ve işçi sendikası
üyelerini makineli tüfeklerle vuruyor. Film ayrıca Brezilya'da bir grup asker
ve hükümet yetkilisinin (Santore gibi) önünde cinsel organlara ve meme uçlarına
nasıl elektrik verilmesi gibi işkence sahneleri de sunuyor. Film, Uruguay'a
gelmeden önce, Santore’nin, Brezilya diktatörlüğünün işkence becerilerini geliştirmesine
yardım ettiğini savunuyor.110 Filme
göre, ABD hükümetinin desteğindeki Santore, Latin Amerika'da işkencenin nasıl
yapılacağının öğretilmesi tarzında korkunç eylemlere katıldı. Böylelikle, Sıkıyönetim, kaçırma fenomeninin nedeni
olarak ABD destekli şiddet uygulayan ve baskıcı diktatörlüğe karşı uygulanabilir
bir tepki olduğu savını izleyicilere sunuyor. Sıkıyönetim, ABD’de Washington’daki Kennedy Center’daki Amerikan
Film Enstitüsü’nün (AFI) açılış festivalinde gösterilmesinden bu yana çok tartışıldı.
AFI’nin yöneticisi George Stevens, filmin John F. Kennedy’yi anma töreninde
göstermenin kötü bir algıya neden olacağını savundu. Filmin “siyasal suikast
eylemini rasyonelleştirdiğini” iddia etti. Bunun üzerine Sıkıyönetim filminin yapımcısı AFI'nin filmi sansürlediğini, çünkü
Stevens'ın Nixon yönetiminden para aldığını iddia etti. Protestocular
Stevens'ın Sıkıyönetim’in gösterimi sırasında
Los Angeles'ta Nixon'u eğlendirmeyi planladığına işaret etti. Sıkıyönetim ile dayanışmak için diğer
birçok film festivalden çekildi. Bu filmler arasında François Truffaut’un Benim gibi Muhteşem Bir Çocuk; New York'ta
bir yerleşim alanında çekilen Henry
Caddesi'nden filmler; Louis Lumière filmleri ve çizimleri hakkındaki; Lumière’in Yılları, Angola’nın kurtuluş
savaşında yaşanan bir dramı anlatan; Sambizanga,
gibi pek çok film yapımcısı Sıkıyönetim ile
dayanışmak için filmlerini AFI’nin festivalinden çekme nedenlerini açıklayan
bir bildiri yayınladılar. Emshwiller,
Sıkıyönetim’in gösterimden kaldırılmasının bariz bir sansür ve film
yapımcılarının akla ve yaratıcılığa hakaret etiğini iddia etti. Filmin
festivalden çekilmesine rağmen, AFI'nin filme karşı eylemleri ve ardından
sansür suçlamaları filmi özellikle ABD'nin dış politikasıyla ilgilenen her türden
solcu izleyici kitlesinde daha da popüler hale getirdi.111 İki hafta sonra film New York’taki
ılımlı sol ve öğrenci basınından büyük ölçüde olumlu eleştiriler aldı.112 Film izleyicilerde farklı tepkilere yol
açtı; Birçok kişi, ABD hükümetinin desteklediği yolsuzluk, yalan ve şiddetten
öfke duyduğunu bildirdi.113 Film
sona erdikten sonra bile seyirciler bazen filmle ilgili tartışmalara
katılacaktı. Filmin galasından sonra bir panelde Costas-Gavras ile yapılan bir
tartışmada, bir aktivist koridorda koştu ve yönetmene “Bize anlatın!” Diye
sordu. Bize söyle! Ne yapabiliriz? ”114 New York Times
gazetesi muhabirleri ve Village Voice gibi
günlük yayınların yanı sıra gündelik vatandaşlar da filmin Tupamaroslar ve
Mitrione tasvirinin geçerliliğine ilişkin tartışmalara karıştılar. Muhabir Vincent
Canby, filmin gazetecilikle ve kurguyla örtüştüğünü ama sonuçta dünyanın
“ahlaki ve entelektüel” yoksulluğunu gösterdiğini savundu. Canby, solun çoğu
gibi, filmin ortaya attığı soruları takdir etti. Peru'nun Başkan Kennedy
zamanındaki büyükelçisi James Loeb, Canby’nin film değerlendirmesini protesto
etmek için gazeteye öfkeli bir mektup yazdı. Canby’nin ve solun bütün siyasi ahlakını
ilgilendiren “çifte standartlarını” kınadı. Loeb, Sıkıyönetim’in gerçekleri (McCarthyizm gibi) görmezden geldiğini ve
elitist solcu aydınların Birleşik Devletler'in eylemlerini kınarken
Tupamarosların şiddetini haklı çıkardığını iddia etti. Andrew Sarris, Village Voice'daki bir makalede, “oylama
sürecini” romantizm olarak algıladığı ve daha sonra Mitrione'nin suikastini eleştirdiği
bir makalede benzer bir kaygıyı dile getirdi. Sarris, “Mitrione'nin
öldürülmesine dolaylı olarak katılamıyorum” dedi. 115 Loeb'un mektubu ve Sarris'in
makalesinde, ABD'de Sıkıyönetim’le
Tupamaros'un eylemlerinin öne çıktığı, böylece şiddetin “kabul edilebilir”
kullanımlarının politik değişim için ön plana çıktığını söyledi.116 ABD Dış Politikası'nın Sıkıyönetim’deki sunumuyla ilgili başka
bir tartışma, Kennedy'nin danışmanı ve eski bir başkan olan Theodore
Sorenson'un, filmin propagandadan daha fazla bir anlam taşımamasına rağmen,
Mitrione'nin filmde basitçe tasvir edildiği gibi şeytan olmadığını ileri sürdü.
Sorensen, Mitrione'yi “insani değerleri
bastıran ve bilerek suistimal eden acımasız ya da açgözlü bir sağ kanat” olarak
sunduğu için filmi eleştirdi. 117 Sorenson, filmin Tupamarosların romantik tasvirinin, ABD
gençliğini kışkırtmak ve politik değişim için şiddet eylemlerine katılmaya
teşvik edeceğinden korkuyordu. Sarris, Village
Voice’da benzer endişeleri dile getirerek şöyle
diyor: “Her şeyden önce, araçları aptal sürücüleri cezbederek “kamulaştıranlar”
daha sonra her yerde silahlı saldırılar düzenliyorlar.”118 Sorenson’in makalesine yanıt olarak,
Latin Amerika’nın durumu ile ilgili yazıları olan José Yglesias, Sorenson’in
filmden hoşlamasına rağmen filmin Güney Amerika’daki USAID politikaları
hakkında söylediklerinden nefret ettiği için Sorenson’i eleştirdi. Yglesias,
diğer solcular gibi, USAID ve diğer ABD hükümet kurumlarının olumsuz
eylemleriyle ilgili gerçeklerin “reddedilemez” olduğunu savundu. ABD ana
basınındaki Tupamarosların soğukkanlı bir şekilde cinayeti işlediği fikrine
itiraz etti. Yglesias'a göre, tek suçlu Amerikalılardı, Mitrione'nin filmdeki
durumuna çığlık attılar ve bu da öfkeli tepkilere neden oldu. Yglesias,
“Emperyalist olduğumuzu söylemeye dayanamıyoruz sanırım” diye durumu tartıştı.119 Bunun bir yansıması olarak Michigan
Üniversitesi öğrenci gazetesi olan Michigan
Daily gazetesinin yazarı Richard Glatzer, “Yunanistan'ın yönetimine veya
Sovyetler Birliği'ne kibar bir şekilde karşı olan Amerikalıların suç işlemek
için çok sebepleri var” dedi. 120 Eski Kennedy yönetiminde olan kişiler Sıkıyönetim’e karşı kişisel bir suç işlemiş gibi göründüler.
Yglesias gibi diğerleri de filmin ABD vatandaşlarına hükümetin Latin
Amerika'daki rolünü öğretme ve onları Tupamarosların siyaset tarzını gösterme fırsatı
olarak gördüler. Yglesias'ın mektubu, elbette, Tupamaroslar için Robin Hood
imgesini tamamen kabul etmeyenlerden tepki aldı. New York Times'ın editörüne gönderilmiş
bir mektup, Uruguay'ın bir demokrasi olduğunu ve Tupamarosların “kanguru
mahkemeleri” nin adil yargı süreçlerini takip etmediğini vurguladı.121 Bu nedenle, Sıkıyönetim filmi bir öğretim aracı olarak, ABD hükümetini ve onun
ajanlarını kişisel ve kurumsal suçu olan kişiler olarak resmettiği için
izleyenler arasında büyük tartışmalara yol açtı. Sorenson’in, Sıkıyönetim’in ABD’deki
silahlı radikal aktivizme ilham verdiği iddiası bazı gerçekleri içeriyordu.
Film, özellikle Symbeseese Kurtuluş Ordusu'ndaki prodüktivist solcuları
etkiledi. SLA’nın kurucularından biri olan Russ Little, Tupamaros’a ve
özellikle de Sıkıyönetim’e hayranlık
duyduğunu ve kendisini şiddete dayalı bir örgüt kurmaya teşvik ettiğini
söyledi. Little, kendisinin ve diğerlerinin filmdeki Tupamaros portrelerinin
“bu adamlara anladığı dilden konuşmayı” gösterdiğini söylemişti. Siyasal
mesajlarının ötesinde, Sıkıyönetim gibi
filmler ilk toplantılarını yapan SLA üyelerini bir araya getirdi. Filmde yer
alan siyaset, SLA'nın taklit edeceği bir örnek sundu. SLA üyeleri, Patty
Hearst'in kaçırılmasının ilk olarak Sıkıyönetim’deki
Santore gibi Tupamarosların yapmış olduğu esir takası planı olarak
tasarlandığını itiraf etti. Bir mahkum değişimi yapamayacaklarını fark ettikten
sonra, SLA, Hearst ailesini yoksulları beslemeye zorlamaya çalıştı
(Tupamaros'tan esinlenmiş bir hamle daha). 122 Filmin
etkisi ve onu çevreleyen tartışmalar, ABD hükümetinin bile bu tartışmaya
katılmasına neden oldu. Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Dan Mitrione’nin
karalandığını savunarak, hiçbir devlet görevlisinin işkence ya da polis
vahşetine katılamadığını şiddetle iddia etti.123 Bu nedenle, filmin verdiği mesaj, ABD hükümetinin bile “uydurma
iddialar” diye film hakkında yorum yapma ihtiyacı hissetmesine neden olacak
kadar güçlü olduğunu gösterdi. Peki, Dan Mitrione’nin Uruguay diktatörlüğündeki
gerçek rolü neydi? Tupamarosların iddia ettiği gibi işkence uygulamalarına karışmış
mıydı? Uruguay hükümeti Mitrione'nin katledilmesini sadece Tupamarosların “kötü
niyetli suçlarını” ve “insanlık duygusundan yoksun soğuk kanlı bir eylemini”
doğruladığını iddia etmesine karşın, diğerleri Mitrione'nin Uruguaylı
yetkililere işkence tekniklerini öğretmede büyük bir rol oynadığını iddia etti.124 Yeni veriler, Mitrione de dahil olmak
üzere ABD'li danışmanların, Uruguaylı güvenlik güçlerini işkence teknikleri
hakkında koordine ettikleri ve hatta talimat verdiği yönündedir. 125 Bazı kaynaklar şüpheli gözükse de,
tasnif edilmiş belgeler pek çok iddiayı doğrulamaktadır. Eski CIA ajanı Philip
Agee ve Manuel Hevia Cosculluela (aynı zamanda hem CIA için hemde Küba için
çifte ajanlık yaptılar) Dan Mitrione'nin Uruguay'daki misyonunun polisleri sözde
bilimsel yollarla işkencenin nasıl yapılacağını eğitmekten ibaret olduğunu
iddia etti. Bu kaynaklar bazı kişilerde şüphelere yol açarken, diğerleri gibi New
York Times muhabiri A. J. Langguth da yukarıda belirtilen iddiaları desteklemiştir.126 Mitrione'nin rolünün bir örneği, Uruguay
hükümetinin Arjantin'den elde edilen “ilkel” işkence iğnelerini değiştirmek
için farklı kalınlıklardaki elektrik iğnelerini sağlayan ajan olduğu yönündedir.
Bu iddiayı doğrulayan Uruguay'daki insan hakları ihlallerine ilişkin 1970
tarihli bir rapor, sorgulama sırasında “elektrik iğnelerinin kullanılması”sı
yüzüden tutsakların tedavi görmek zorunda kalması yüzünden kınama mesajı
yolladı. Bu nedenle, filmin Mitrione'yi Uruguaylı yetkililere daha karmaşık
işkence teknikleri öğreten bir ajan olarak resmedilmesi büyük olasılıkla
doğruydu.127 Filmin
ABD ve Latin Amerika’ya ilişkin tasvirlerinin geçerliliğine dair tartışmalara
rağmen, Sıkıyönetim bir mesaj verdi. Latin
Amerika'daki özellikle de Uruguay gibi küçük bir ülkeyle ilgili olarak, ABD’nin
uluslararası politikasına aşina olmayan bir izleyici kitlesine bu politikanın
içeriğinin yayılmasına neden oldu. New
York Times gazetesi muhabiri Judy Klemesrud ile yaptığı röportajda
Costa-Gavras, Uruguay'ı ve Tupamarosları küçük devletleri bastırmak ve kontrol
etmek için daha güçlü devletlerin (ABD gibi) teşebbüslerinden dolayı seçtiğini
iddia etti. Costa-Gavras için, Tupamaroslar, ABD ve Uruguay arasındaki zararlı
ve dengesiz ilişki nedeniyle büyük ölçüde ortaya çıkan başarılı bir kurtuluş
hareketini temsil etmekteydi. İzleyenler,
Sıkıyönetim aracılığıyla Tupamarosların siyaseti hakkında genel olarak
olumlu bir şey öğrendiler. Costa-Gavras, özellikle solcu bir grubun gittikçe
baskıcı bir hükümete karşı şiddetli tepkilerini temsil etmek için Tupamaros'u
seçti. Mitrione'nin kaçırılmasının dramatize edilmesi, solcuların Tupamaros'la
ilgili romantik düşüncelerini pekiştirdi ve diğer yapılara grubun eylemlerini
ve fikirlerini tanıttı.
Tupamaroslara Eleştiri: İdeoloji
ABD'deki
ve diğer yerlerdeki tüm sol örgütler Tupamarosları tamamen desteklemiyordu. Az
sayıda solcu, Tupamarosların askeri etkinliğine meydan okumaya cesaret ederken,
bazı Marksistlerin, özellikle de Moskova hattının ve bazı Maoist grupların,
grubun ideolojik içerikten yoksun olduğunu iddia ederek onlara karşı çıkıyordu.129 Ancak, Tupamarosları eleştirenlerin
azınlıkta olduğu ortaya çıktı. 1960'ların sonunda ve 1970'lerin başında bazı
Sovyet yanlısı solcular olsa da, çoğu genç radikal, SSCB'yi uygun bir sosyalist
model olarak görmemiştir. 130 Öte
yandan Çin'deki Kültür Devrimi, daha yaratıcı bir sosyalizm türü olarak ortaya
çıkmıştır. Resmi olarak, Kültür Devrimi, sıradan insanların katılımıyla,
iktidardakileri ve hatta Komünist Parti içinde otorite sahibi kişileri eleştirerek
meydana geldi. Dahası, Kültür Devrimi'nin savunucuları, ideolojik dönüşüm ve
ekonomik olmayan kalkınma yoluyla değişim yarattığını iddia ettiler.131 Bu, kısmen, bazı Maoist gruplarının
neden Tupamaroslara ideolojik sağlamlık konusunda şüphe duyduklarını
açıklamaktadır. Pro-Maoist ve Pro-Moskova yanlısı yazarların eleştirilerinden sonra
Tupamarosların felsefi düzlemde, kesin olmayan ve belirsiz doğasının açığa
çıktığı iddia edildi. Tupamarosların ideolojisinin bulunmadığı iddiası, solda
bazılarının Tupamarosların doğrudan eyleminin kitleler üzerinde etki kazanamayacağını
ya da gerçek bir devrim yaratamayacağını iddia etmesine neden oldu. Partido
Comunista Uruguayo (PCU) (Uruguay Komünist Partisi), ABD'deki Moskova yanlısı
ve Maoist gruplarınkine benzer bir duyguyu yineledi. PCU 'ya göre,
Tupamarosların siyaseti, insanların devrimci eylemlere dahil edilmesini teşvik
eden gerçek bir devrimci eylem olmaktan öte bir gösteriyi andırılıyordu. PCU,
Doğrudan eylemle Tupamarosların “grubun kahramanlık eylemlerini, kitlelerin
eylemselliğinin yerine geçirmeye çalıştığını” öne sürmüştür. 132 Bazı Uruguaylı komünistler
Tupamarosları radikalleşmiş orta sınıf genç insanlar olduğu için “çocukça bir
grup” olarak tanımladılar. Soldaki diğerleri ise Tupamarosları bir “suçlular
grubu” olarak kabul etti. 133
Bir başka ABD Komünist Partisi üyesi de Tupamarosları sadece sıkıcı devrimci
eylemlere katılmak istediği için eleştirmişti, aksine devrim yapmak için
gerekli olan şeyin sıkıcı görevler değil cezbedici icraatlar olduğu yönünde
görüş bildirmişti. Ancak, çoğu Tupamaros sık sık günlük hayatın sıradanlığıyla
yaşadı. Gizli devrimci savaşçılar olarak, başkalarıyla temas kurmadan çoğu
zaman haftalarca, aylarca devrimci saldırılar arasında uzun süreler beklemek
zorunda kaldılar.134
“Tupamaroslar: Komplo ya da Devrim?” Başlıklı Çin yanlısı bir grubun çıkardığı
buroşürde Tupamarosların orta sınıfa mensup kişilerden oluştuğunu ve
kitlelelerden tecrt edilmiş durumda olduğu öne sürüldü.135 Tupamarosların birçoğu orta sınıftan
gelmekle birlikte, pro-Tupamaros aktivistleri grubun kentsel ve kırsal
işçilerin bilincinde başarılı bir şekilde yer ettiğini öne sürdüler. Tupamaros
yanlılarının buna sunduğu kanıtlar arasında, siyasi mitingler, grevlerde
Tupamaros bayraklarını elinde tutan işçileri ve Tupamarosların işçi sınıfından
sıkça bahsettiği dayanışma eylemlerine işaret ettiler. 1970 yılında La Guerrilla Tupamara adlı eserinde,
María Esther Gilio, vatandaşların Tupamaroslar hakkındaki fikirlerini daha iyi
anlamak için çok çeşitli Uruguaylılarla röportaj yaptı. Gilio'nun görüşmeleri,
Tupamarosların işçi sınıfının güçlü destek aldığını (istisnalar olsa da) ve
işçi sınıfının hükümete ilişkin yaygın bir hayal kırıklığı olduğunu ortaya
koyuyordu.136 1967
ve 1972 yılları arasında yapılan Gallup anketleri, nüfusun yaklaşık yüzde
40'ının Tupamaros ile ilgili “olumlu”
bir görüşe sahip olduğunu ortaya koyuyor. Gençlerin yüzde 47'si organizasyonun
imajı hakkında olumlu görüş bildirmiştir. Yüksek eğitimli, üst sınıftaki
insanlar da Tupamaroslar hakkında olumlu görüşlere sahiptiler.137 Halkın birçoğunda Tupamarosların,
özellikle de grubun San Rafael Casino soygununa ve çalıntı paranın kumarhane
işçilerine dağıtılmasına olumlu tepkiler vardı. Tupamaroslar misyonları
hakkında yayınladıkları bir açıklamada şöyle diyorlardı: “Burjuva mülkiyeti ve
işçi mülkiyeti arasında net bir ayrım yapmalıyız.İlki, şüphesiz, işçilerin
sömürülmesiyle toplanmıştır. İkincisi ise, kişisel çaba ve çalışmanın bir sonucudur
... İşçilerin, küçük burjuvaların ve küçük üreticilerin mülkiyetine tamamıyla
saygı göstermeliyiz.”138
Gilio ile yaptığı röportajda, otuz iki yaşındaki bir traktör sürücüsü Tupamaroslar
hakkında, “Sıradan soyguncular gibi davranmıyorlar” demişti. Başka bir işçi
ise, Tupamarosların yalnızca “çok fazla paranın olduğu yerleri” soyduğunu iddia
etti. Genel olarak, Gilio'nun görüştüğü işçi sınıfına mensup insanlar,
Tupamarosların sadece “bunu hak edenlerden” parayı aldığına inanıyordu. ABD'de
olduğu gibi, Uruguay'daki bazı kişilerde Tupamarosları idealize ediyordu.
Yetmiş beş yaşındaki bir erkek, Tupamarosları “ilk Hıristiyanlar” gibi bir grup
olarak kabul edebilecek kadar ileri gitti. 139 Söylentilere göre, Tupamaros sloganlarının hem öğrenci hem
de işçi eylemlerinde sıkılıkla dile geldiğine bolca değinildi. Bir popüler
hikayede Uruguaylılara “Ya herkesin sağlık hakkı olacak, ya da hiç kimsenin
olmayacak” iddiasıyla yazılamalar yapıp ücretsiz sağlık hizmeti sunmak için
özel klinikleri işgal eden sağlık çalışanlarının yaşadıkları anlatılıyor. Bu
yazılar, daha önce sözü edilen popüler Tupamaros sloganından ilham almıştı: “Bu
ülke ya hepimizin olacak ya da hiç kimsenin olmayacak”. Böylece, 1960'ların
sonunda, kısmen hükümetin eylemleri nedeniyle, Tupamarosların popülaritesi
kendi ülkeleri içinde de artmıştır. Her gün Uruguaylılar giderek daha baskıcı
polis kontrollerine karşı artan bir nefret geliştirdi. Bu baskı, çeşitli
sınıflarda farklılık gösteriyordu. Polisin genellikle üst ve orta sınıf evlerini
ararken candan ve samimi davranırken, işçi sınıfına mensup ailelerin evlerini
ararken acımasız ve barbarca davranıyordu. İşçi sınıfından şüpheliler evlerinde
olmadığında, polis kapıları kırıyor ve hatta bazen eşyalarını bile çalıyordu. 140 Uruguay
halkından gelen bir destek seviyesine rağmen, ABD ve Uruguay'daki bazı sol
gruplar, Tupamarosları halkı özgürleştirmeyi amaçlayan salt milliyetçi ve
sosyalist olmayan bir programı kavramsallaştırıp benimsemekle suçladılar.
Tupamarosların sosyalizmin değerleri için mücadele etmek yerine, temel olarak
diktatörlüğe karşı mücadele etmek için ortaya çıktığı görüşü, güçlü ve yaygın
bir eleştiri olarak ortaya çıkmaktaydı. Bazı sıkı Marksistler için grubun adı
milliyetçi eğilimlerini kanıtladı. Tupamaros, ismini on sekizinci yüzyılda
Peru'daki İspanyol kolonileşmesine karşı savaşan Tupac Amaru II'den aldı. Amaru
bir melez idi ama son İnka İmparatorluğu'nun soyundan geldiğini iddia etti.
İspanyol sömürge yönetimini devirmek ve İnka otoritesini yeniden tesis etmek için
yerli bir harekete öncülük etti. Bu nedenle, bazıları Tupamarosların adını grubun
İspanyol ve Portekizli sömürgecilerden kurtuluş mücadelesi ile kendi
mücadelelerini bağlama girişiminin bir sembolü olarak gördü.141 Ancak Amaru'nun tarihini tam olarak anlayamamakla
birlikte, eleştirmenler bu entegrasyonu aşırı milliyetçi bulmuş ve
enternasyonal Marksist perspektife uygun olmadığını dillendirmişlerdir. Tupamarosları
isimleri nedeniyle salt “milliyetçi” bir grubu temsil ettiği gerçeğine işaret
etmek özellikle Güney Amerika'daki diğer sol gruplara baktığımızda Arjantinli
Montoneros gibi tam bağımsızlık yanlısı üyelerin ve liderlerinin isimlerini
kullandıklarını gördüğümüzde pekte uygun düşmemektedir.142 Latin Amerika'daki diğer devrimci
gruplarda, Nicaraguan Frente Sandinista de Liberación Nacional (FSLN) ve El
Salvadorlu Frente Farabundo Martí para la Liberación Nacional (FMLN) de kendi
ülkelerindeki tarihsel kurtuluş figürlerinden sonra mücadelelerini başlatmıştı.143 Dahası,
tüm bu gruplar kendi ülkelerindeki ulusal şahsiyetlerle ilişkilenip kendilerini
öyle adlandırmayı tercih etmişlerdir. Tupamaroslar ise bu grupların aksine
büyük ölçüde Perulu yerli bir orduyu yöneten bir figürün adını benimseyerek
öbür gruplardan farkını göstermiştir. Tupamaroslar, Avrupa kökenli kentsel
direnişe odaklanmasına rağmen isimlerini köylüleri isyana teşvik eden kırsal bir
figürden aldılar. Tupamaros adı, herhangi bir milliyetçi eğilimden ziyade grubun
esnek ideolojisini ve enternasyonal kompozisyonunu göstermektedir. Tupamaros
adıyla MLN-T, hareketi oluşturan kentli, orta sınıf gençlerden ziyade Andean’daki
köylülerle dayanışma ilan etti. Grubun adını seçim tercihi, Tupamarosların
ideolojisinin ve taktiklerinin eklektik doğasına yeni bir katman katıyor. MLN-T
taraftarları, Tupamarosların bugünkü mücadelesini, Uruguay’ın bağımsılığı için
savaşan General José Gervasio Artigas’ınkiyle karşılaştırmaktadırlar. Uruguaylılar
için Artigas, ülkelerinin bağımsızlığı için orijinal bir kahramanlık
mücadelesini temsil etmektedir. Bir zamanlar İspanyol bir kaptan olan Artigas,
atanmış görevini terk etti ve Uruguaylılar için sömürgecilere karşı mücadele başlattı.
Artigas ve askerleri, kırsal gerilla taktiklerini kullandılar ve daha sonra
düzenli ordu savaşına geçtiler. Modern Uruguay, Artigas'ın önderliğinde üç yüz
kilometre yürüyen on altı bin insanın katıldığı bir olayı hatırlatmaktadır.144 Artigas'ın, Uruguaylıların hayalindeki
önemli yerini anlamakta olan Tupamaroslar, halkın Artigas'a olan desteğini
kabul etti ve mitolojisini yeni üyeler kazanmak için kullandı. Tupamaros ve destekçileri, mevcut hükümeti
“kötü Uruguaylılar” olarak tanımladı ve onları sömürgeciler ile işbirliği yapan
veya destekleyenler olarak kabul ettiler.145
Bu fenomen Artigas'ın İspanyollara
karşı tavrı ile özdeşleşmesi için kullandığı aşağılama ifadesine geri dönüşü
sembolize ediyordu. Bir bildirilerinde Tupamaroslar, kendilerini Artigas'ın
mirasçıları olarak gördüklerini şöyle açıkladılar: “Bu yüzden kendiliğinden
isyan edenleri selamlıyoruz…Tupamarosların, sadece talepte bulunmadığını,
yasalara uymadığını söyleyenlere… Geçmişte Artigas’ın ordusuna katılıp
sömürgecileri defedenlerin İspanyollar tarafından haydutlar olarak adlandırıldığını
hatırlatmak isteriz. Ülkemizi ele geçirmiş, yolsuzluğa bulaşmış adamları ve
spekülatörleri çıkartalım.” 146 Böylece, Tupamaroslar, Artigas'ı anarak “ortalama”
Uruguaylıların örgütlerine katılmalarına ilham vereceğini umuyordu. Diğer
bildirilerinde ise MLN-T, ülkedeki pek çok kişinin “ilk bağımsızlıktan önce yaşanmış
olayları tekrardan yaşandığını” iddia etti.147 Artigas'la birlikte yürüyen on altı bin Uruguaylı'nın
tarihsel kesiti Tupamaroslara esin kaynağı oldu. “Sıradan halk”, “doğudaki
yürüyüşe katılmak için insanlar ailelerini ve evlerini bırakıp Uruguay’daki
yeraltı faaliyetlerine dahil oldular.” Uruguaylıları politik hareketlerine
dahil etmeye ikna etmek için geçmişin bağımsızlık mücadelesi hareketlerini
hatırlatarak, Tupamaroslar onlara ilham vermeyi umuyordu. Olası destekçilerini dönüştürmeye
çalışırken grup, Marksist söylemlerinden bazılarını geçersiz hale getirdi ve
Artigas'ın mücadelesini Tupamaros'un mücadelesiyle eşanlamlı hale getirdi.
Programlarının Uruguayın tarihsel geleneği ifade ettiğini iddia ettiler. Tıpkı
Artigas'ın “en fakir insanları beslemek için araziyi kullanmak” istediğini
söylemesi gibi, Tupamaroslarda büyük mülk sahiplerinin (çoğu yabancı olan)
topraklarının yeniden paylaşımı için çalıştı.
148 Bu dili kullanarak MLN-T, 1960'ların
ekonomik krizinde finansal istikrarını kaybetmiş olan “milliyetçi burjuvaziyi” yanına
çekmeyi umuyordu. Bu retorik üyelerinin işe alınmasında bir miktar başarıya
sahip olmasına rağmen, Tupamaros öncelikle solcu siyasi yönelimli unsurları
cezbetti. İlham kaynağı için milliyetçi mitolojiyi kullanmak, Tupamarosların
politik ideolojisini fırsatçılık olarak gören ve kendilerini tamamen sosyalist
projeye adamadığını iddia eden sert Marksistlerden de eleştiri aldı. Artigas'la
ilgili retoriğin ötesinde, Tupamaroslar “özgürlük, bağımsızlık, ekmek ve
yeryüzü” için savaştıklarını vurguladı. Bazen sosyalist devletten söz ederken,
grup, halkın giderek baskıcı bir hükümetten kesin kurtuluşu elde edene kadar
mücadelesini sürdürmeye odaklandı. Dahası, Tupamarosların söylemi bağımsızlık,
evrensel özgürlük ve tiranlık fikirlerine odaklanmıştı. Bu retoriğin, sosyalist
devrimde olduğu gibi, dünya çapındaki bağımsızlık hareketleri ile ortak yanı
vardı. 149 Tupamaroslar,
ideolojilerinde anarşist düşüncenin unsurlarını da içeriyordu. Doğrudan katılım
yoluyla radikal değişim yaratmaya odaklandılar, özgürlük ve adaletin yanında
gelecek için kesin bir plan tasarlamadılar. Bunu yaparken Uruguay'daki uzun
sürmüş bir anarşist aktivizm geleneğini sürdürdüler. Gerçekten de, yirminci
yüzyılın başından itibaren, anarşistler Uruguay'daki kentsel emek hareketine
hükmetti. 150 Bu nedenle, Tupamaroslar, sosyalist, anarşist ya
da ulusal bağımsızlık hareketi veya belki de üçünün bir birleşimi olarak
kategorize edilebilir. Grubun, özellikle de yeni üye alımı ile ilgili ideolojik
kriteri, zamanın diğer devrimci hareketlerinden daha esnek görünüyordu.
Tupamaroslar retoriklerine göre, üyelerine sert bir Marksist ideolojiyi “Uruguaylılara
baskı yaparak” kabul ettirmeye istekli değillerdi. Muhtemel üyeler için bir ideolojik turnusol testinin
olmayışı ve Uruguay'daki durumu değiştirmeyi ümit eden herkesi dahil etme
arzusu, Tupamaros'u katı bir sosyalist retoriğe veya ideolojik kopyalar yaratmaya
çalışan sıkı bağlılıktan uzaklaştırdı. Bunun yerine, Tupamaroslar, eylemlerine
ve diktatörlüğün kısıtlamalarını kaldırma mücadelesiyle daha çok ilgileniyordu. 151 Birleştirici bir hedefe odaklanmış Tupamaroslar,
farklı siyasi görüşleri birleştirmeyi ve kitlesel bir parti yaratmayı umuyordu.
Resmi olmayan bir Tupamaros belgesi, grubun ideolojisinin belirsiz doğasını
anlatıyor: “Bizler, tüm özel mülkiyet hakkının kaldırılmasını istiyoruz… yönetenler
ve yönetilenler arasındaki mutlak eşitliği savunuyoruz, kısacası biz
programımızı bir “izm”altında toplamıyoruz. Bizim militanlarımız arasında
Marksist'tinden Katolik'ine kadar her türlü gruptan kişi bulunmaktadır ve biz
bir “izm”e ihtiyacı olmayan devasa bir hareketiz.” 152 Çoğu örgüt için, bu türden ideolojik
farklılıklar aşılmaz sorunlara neden olmaktaydı. Ancak, Tupamarosların üyeleri
için, eylem ve değişim dürtüsü çoğu ideolojik bölünmeyi emdi.153 Grubun en popüler sloganlarından biri
basitçe “Sözler bizi böldü”ydü. 154 Yukarıda bahsedilen Abraham Guillén bile örgütün uyumlu bir
ideolojinin olmamasına yönelik stratejik hatalar buldu. MLN-T'nin “herkese ilgi
çekici bir şey” vaat eden belirsiz bir politik çizgiyi izlediğini itiraf etti.
Örneğin, örgütün bir bülteninde, Aparicio Saravia gibi muhafazakâr çizgiden gelenlerin
yazılarına yer verilmişti. Diğer Tupamaros üyeleri de, Moskova yanlısı
komünistleri eleştirmekten kaçındı. Nihayetinde, ABD, Uruguay'daki Moskova ve
Mao yanlısı gruplar gibi, Guillén de, Tupamarosların etkili taktiklerinin
“vasat bir strateji” ve “sorgulanabilir siyaset tarzı” tarafından zarar
gördüğüne inanıyordu. Tupamarosların devrimci söyleminin zayıflıklarından ötürü
Uruguay hükümetinin güçlü kaldığını savundu. Ancak bu konulara rağmen, Guillén,
Tupamarosları dünyadaki en büyük “akademi” olarak görmekte ve şehir gerilla savaşı
hakkında başkalarına bilgi vermeyi sürdüren bir yapı olarak görmektedir. Guillén,
Tupamarosların inkar edilemez teorilerinin değil eylemlerinin öğretici olduğuna
inanıyordu. Ancak, Guillén, Tupamarosların taktiklerdeki parlaklığının bir gün
siyasal karmaşıklığı ile eşleştirilebileceğini umuyordu.155 Bu eleştirilere yanıt olarak,
Tupamaroslara yönelik saldırılara karşı çıkmak isteyen ülke dışındaki sol
özneler, Tupamarosların, Sovyetler Birliği ve Çin gibi “eskimiş” modellerin
dışına çıktığını savundu. Tupamaroslar, hem Marksist örgütlerin hem de
bireylerin grubun olumlu bir yönü olarak gördükleri ideolojik ve eylemsel
esneklik içeriyordu. Tupamaros taraftarları sıklıkla Küba Devrimi'ne ideolojik
esneklik ve devrimci eylemin olumlu bir örneği olarak işaret ettiler. Tupamaros
taraftarları, Fidel Castro'nun ideolojisinin sistematik bir şekilde incelenmesi
durumunda Küba Devrimi'ne yol açan süreç boyunca yazdığı eserlerin “tutarlı bir
Marksist analiz” in merceği altından bakıldığına “açıkça eksik kalmış” olduğunu
savundu. Bu nedenle, grubun destekçileri Küba Devrimi'ne yol açan olayların
geşilim sürecini bilen solcuların Tupamarosların
eylemlerini kınanmaması gerektiğini iddia ettiler. Marksistlerin Moskova çizgisinden
gelenler, Tupamarosları eleştirirken, Latin Amerika'nın, kendine özgü sol bir
devrimci dönüşüm yarattığı gerçeğini görmezden geldiler. Jorge Castañeda’nın Silahsızlandırılmış Ütopya: Soğuk Savaş
sonrası Latin Amerika Solu, adlı eserinde: Latin Amerika'daki diğer devrimci
özneler gibi Tupamarosların da benzersiz bir karakter taşıdığını savunuyordu.
Latin Amerika'daki solun değiştiğini ve farklılaştığnı ve eski Sovyet
ülkelerinin katılığının ötesine geçtiğini iddia ediyordu. Latin Amerika’daki
devrimci özneler sert Marksistlerin yanı sıra, ulusalcı-popülist
kesimin sol kanadını da hareket içinde kapsadığını söylemekteydi. Dahası, Küba
Devrimi Latin Amerika'nın uzun devrimci geleneğine dayanan farklı bir devrim
türünü temsil ediyordu. (özellikle de başlangıcında) Meksika'da Emiliano Zapata, Küba'da José Martí, Nikaragua'da
Augusto César Sandino ve diğerleri gibi.157 Castañeda, Latin Amerika'daki devrimcilerin çoğunluğunun
devrimci liderliğinin Marksist kavramsallaştırmasına uymadığına işaret
etmekteydi. Tupamaros gibi gerilla hareketlerindeki devrimcilerin çoğunluğu
eğitimli, entelektüel ve orta sınıf mensubuydular.158 Bu nedenle, Castañeda'ya göre, Kuzey
Amerika'da ve başka yerlerdekilerin Tupamarosların sözde Marksizm dışı
yönlerini eleştirenlerin Latin Amerika'da devrimin ve devrimci grupların ayırt
edici doğasını anlamamaktaydılar. Tupamaroslar, görünüşte ideolojik
belirsizlikleri ve esneklikleriyle biliniyorlardı. Farklı zamanlarda,
kendilerini hem Marksist hem de sosyalist olarak ifade ettiler. Belirsiz olsa
da, programatik olarak Tupamaroslar, bankaların ve ihracatın
ulusallaştırılmasını ve büyük toprak mülklerine devlet tarafından el
konulmasıyla toprak reformu çağrısında bulunmuştu. Küba Devrimi'nin, yabancı
sermayenin ülkeye yayılmasına karşı çıktığı için alkışlamışlardı. Ancak,
Tupamarosların, Uruguay solundaki otuz beş farklı partiyi kapsadığı göz önüne
alındığında, belirli bir teorik tablonun genel olarak yetersiz olması
anlaşılabilir görünmektedir.159 Onların grubu ayrıca Hıristiyanları, ateistleri,
agnostikleri, Troçkistleri, anarşistleri ve Uruguay'daki geleneksel partilerden
gelenleri de kapsamaktadır.160 Grupçuluğun yokluğu, genellikle soldaki bölünmüşlükten farklı
bir birliktelik kurulmasına izin vermişti. Ancak bu örgütsel açıklık ve esneklik
katı bir ideolojiyi savunan sert Marksistler tarafından ciddi bir eleştiriye
tabi tutuldu. Tupamarosların üyeleri, Tupamaros'un “insan yaşamını ve
mutluluğu”nu ve “politik bir çizgi yerine” bir duyguyu temsil ettiğini iddia
etti.161
Tupamaroslar, kendilerinin ideolojilerden oluşan bir mozaikten geldiklerini,
ancak diğer tüm politik çabaları kapsayacak silahlı mücadeleyi içeren bir aygıt
yaratma gereği ile birleştiklerini iddia ettiler. 1970 yılında yapılan bir röportajda, bir
Tupamaros grubun geleceğe dair planları hakkında şunları söyledi: “Kendimizi
şemalara bağlayamayız. Gelecek yıl tavrımızın ne olduğunu göreceğiz. ”162 Bir başka manifestosunda,“ Stratejik
hatlar [güncel olduğu zamanlar ] sadece yayınlandığı gün, ay ve yıl için
geçerlidir. Gerçekler ve değişen gerçeklik temelinde bir strateji oluşturuldu.
”163 Ancak
grup, özellikle 1972'de hükümete karşı yenilgisinden sonra özeleştirilere dair
farkındalığını da gösterdi. 1973'te, ideolojik anlamda yeniden örgütlemeleri
gerektiğini söyleyip Tupamaroslar ideolojik anlamdaki yetersizliklerini analiz
ettiler. Tupamaroslar,
yenilgilerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördükleri birleştirici bir
ideolojinin yokluğuna cevaben, Marksist teori ve “işçilerin ahlaki değerleri”hakkında
üyelerini daha iyi eğitmeleri gerektiğini öne sürdü.164 Eski Tupamaros mensupları tarafından da kabul
edilen örgütün “stratejik yetersizliği” Tupamaroslarla, Uruguay hükümeti
arasındaki çatışmanın sonucunu belirledi.165 ABD ve Uruguaylı solun bazı mensupları, özellikle Mao
yanlısı ve Moskova yanlısı kanat, Tupamarosların Marksist ideoloji ile kitlelere
ulaşılamayacağı varsayan görüşlerini eleştirdi. Onlar, Tupamaros'un milliyetçi
söylemini, grubun Marksist devrimi bütünüyle kabul etmediğini gösteren güçlü
kanıtlar olarak gösterdiler. Tupamaroslar, özellikle kitleleri hegemonyası
altına almak için Artigasçı-milliyetçi bir söylemi inkar edilemez biçimde
kullanıyordu, ama aynı zamanda devrimci katılıktaki
tanımlardan uzaklaşıp çeşitli arka kapılardan aktivistleri mücadeleye dahil
etmeye teşebbüs ettiler. Bu ideolojik esneklik, Latin Amerika'daki yirminci
yüzyıl devrimlerinin ortak bir eğilimini yansıtıyordu. Ancak, Tupamarosların
kapsamlı bir ideolojik temelden yoksun olduğu fikri, sol yapıların yaptığı tek bir
eleştiri değildi. Pasifist solcular, Tupamarosların şiddet eylemlerini gerçek
devrimci değişime ilham vermeyen etkisiz bir mekanizma olarak gördüler.
Tupamaroslara Yönelik Eleştiriler: Şiddet
Soldan
Tupamaros ile ilgili başka eleştirilerde ise, grubun devrimci değişim için bir
araç olarak şiddet kullanmasına karşı çıkılıyordu. Örneğin, seçim araçlarıyla
solcu reform çağrısında bulunan Sosyalist Enternasyonal grubu, Latin
Amerika'nın demokratik olmayan askeri rejimleri, ABD'nin bölgedeki politik ve
ekonomik müdahalelerini ve Tupamarosların şiddet eylemlerini kınadı. Öncelikle
Avrupa merkezli olan Sosyalist Enternasyonal, 1951'de dünya çapındaki emek,
demokratik sosyalist ve sosyal demokrat örgütlerin koalisyonu olarak kuruldu. Sosyalist
Enternasyonal, Latin Amerika'da “özgürlük, sosyal adalet ve bağımsızlık”
yaratmak için çalışan, ancak değişim için mücadele etmenin bir yolu olarak
şiddeti seçenleri desteklemeyen siyasi partileri destekledi.166 Uruguay'la ilgili olarak, Sosyalist
Enternasyonal, Uruguay hükümetini yapısal sorunları nedeniyle suçladı ve
açgözlü mülk sahiplerinin toprakları tekelleşmesine karşı çıktı. Ancak, aynı
zamanda, ülkelerde artan siyasi hoşgörüsüzlüğünün "yangına benzin
taşıdığını" iddia ederek Tupamarosları da eleştirdiler.167 Sosyalist Enternasyonal'in iddia
ettiği şekliyle Tupamarosların eylemleri, Uruguay'ın demokratik geleneklerine
aykırı olduğunu kanıtladı. Tupamaros eleştirileri, kısmen Sosyalist
Enternasyonal'in solu “terörizm” ile özdeşleştiren daha büyük bir eleştiriden
kaynaklanmaktaydı. Tupamarosların, solcu şiddet eylemlerinin kökeninin gerici
bir politik felsefeden türediğini iddia etti. Bu terörist eylemlerin gerçek
sosyalizmle ortak bir yanı yoktu, aksine yeni baskılar için bir ilham kaynağı
oluşturuyordu. Sosyalist Enternasyonal, Tupamaros gibi şiddet yanlısı siyasi
grupları elitist ve kitlelerden kopuk olarak görüyordu. Sosyalist
Enternasyonal, solcu prodüktividen gelen eleştirilere benzer şekilde,
Tupamarosları ağırlıklı olarak orta sınıf olarak resmediyor, işçi sınıfı ve
işçi hareketleriyle ittifak yapamadığını iddia ediyordu.168 Şiddet eylemini reddeden tüm gruplar
Tupamaros değerlendirmesi konusunda Sosyalist Enternasyonal ile aynı görüşte
değildi. 1960'ların ortalarında, pasifist solun bazı kesimlerinde,
Tupamarosların taktikleri Robin Hood vari çılgınlıklarına giden bir yöntem
olarak algılanıyordu. Eylemci Eugene Stockwell gibi sol eğilimli pasifist dini
cemaatlere mensup bazıları, grubun “çılgınca bir hayali” ve “sıkı bir şekilde
disiplinli” olduğunu kabul etti. Ancak, 1971'de Dan Mitrione ve diğer şiddet
eylemleriyle birlikte insanların kaçırılması ve öldürülmesinden sonra, sol
eğilme sahip dini pasifistler, Tupamarosların şiddet eylemlerine yoğunlaşmasını
eleştirdiler. 1966 ve 1971 arasında, Tupamaroslar, çoğunlukla kendini savunmak
için, on bir polis memurunu öldürdü. Yine de, pasifistler 1970'lerden itibaren
Tupamarosların Uruguaylılara karşı “terör kampanyasını” başladığını iddia
ettiler. Uruguay
hükümetiyle benzer çizgileri savunan bazı Kuzey Amerikalı aktivistler,
Tupamarosların eylemlerinin yalnızca devlet ve sağcı grupların şiddetini teşvik
ettiğini iddia etti. Örneğin, 1972'de, Juventud Uruguaya de Pie gibi
paramiliter gruplar, Montevideo boyunca bombalar patlattılar, komünist olarak
adlettiklerini öldürdüler ayrıca Universidad de la República'daki öğrencilere
de ateş ettiler. Pasifist sol, bu “sağcı haydutları” Tupamarosların yaptığı
gibi ateşli bir şekilde kınadı. “Şiddete ve askeri baskıya neden olabilecek her
şeye” karşı olduklarını ileri sürdüler. Böylelikle, şiddete karşı olanlar, eylemlere
katılanların yanı sıra failleri de suçlu saydı.169 Tupamarosların taktiklerinin eleştirisi, feminist aktivist
Audre Lorde'nin toplumun gerçekten nasıl değiştirebileceğine dair daha sonraki
ifadesinde açıklanıyordu “Ustanın aletleri asla ustanın evini sökmez. ”170 Tupamaroslar şiddete ihtiyaç duyduğunu
iddia ederken, bunu sadece“ doğru ”zamanda ve“ doğru ”hedefe karşı kullandıklarını
iddia ettiklerini belirtmek önemlidir. Grup öncelikli olarak kendi kendini
savunmaya veya üçüncü şahısları korumaya yönelik şiddeti kullandı.171 Bir röportajda, bir Tupamaros grubun
şiddete dair felsefesini şöyle açıkladı: “Bir temel kural uyguluyoruz: Halk
tarafından anlaşılmayan şiddeti kullanmıyoruz. Eğer halk bunu anlamıyorsa,
hükümet bunu bize karşı kullanabilir. ”172 Bu iddianın istisnaları elbette ki vardı, ancak, bunun en
çok dikkat çekeni, üyelerin kendilerini korumak için kır işçisi Pascasio Ramón
Báez'i Pentothal enjekte edip öldürdükleri zamandı. Bu hükümet yetkilileri tarafından
keşfedildi.173 Ancak,
mücadelelerinin çoğunda grup, Uruguaylı sivilleri değil devlet yetkililerine
yönelik şiddet eylemlerine yöneldi. Tupamaroslar, “silahlı, hazırlıklı,
donanımlı, burjuva yasallığını tanımayarak, devrimci farkındalık örgütlenmek
için şartların olgunlaştığı olgusu”nu iddia etti.174
Bu nedenle, Tupamaroslar, koşulların öz-savunma
ve silahlı çatışmalara geçmek için gerçek devrimci değişim olasılığını
sağladığını söylediler. Yıllarca süren şiddet eylemlerinin diktatörlüğün politikalarını
değiştirememesi üzerine, Tupamaroslar, nihayetinde şiddetin siyasi yararı ile
ilgili felsefelerini değiştirdi ve seçim yöntemini kullanmayı değerlendirdi.
1971 Kasım seçimlerinin öngününde, on yedi siyasi grup Frente Amplio veya Broad
Front adlı bir koalisyon yarattı. Frente Amplio'daki baskın gruplar,
komünistleri, sosyalistleri ve Hıristiyan Demokratları içeriyordu.175 Tupamaroslar, Frente Amplio'yla
taktiksel farklılıklarını sürdürdü, ancak partiyi 1971 seçimleri için destekledi
ve nihayetinde saflarına katıldı. Tupamaroslar, Frente Amplio'nun işçileri
harekete geçirilmesi için bir yol sunduğuna inanıyordu. Seçimleri desteklemeyen
Tupamaroslar, Frente Amplio'nun çalışmasının “seçimlerle başlayıp onla
bitmemesi” gerektiğini savundu.176 Tupamaroslar, “Süreç gerçekten demokratik ve dönüşümden yana
olduğu sürece sabırlı olacağız” dedi. Ama eğer Frente Amplio bürokratik hale gelirse,
çitin güverteye oturması gibi geleneksel politik manevralara başlatması halinde
silahlı mücadeleye geri döneceğiz.” Diye de ekledi.177 Tupamaroslar, eleştirilerine rağmen,
Frente Amplio'yu diktatörlüğü ve Uruguay halkının baskısını sona erdirmenin en
uygun yolu olarak gördü. Bu nedenle, Tupamaroslar, devrimci şiddet eylemleri uygulayan
bir yapı olmasına rağmen, insan hakları ve seçim çözümlerine dair kamusal bir
söylemi destekleyen bir gruba destek vererek ideolojik esnekliğini kanıtlamaya
devam etti. Bu, elbette ki, politik dilin insan hakları şeklinde değişmesiyle
birlikte, Frente Amplio'nun “somut hedeflerini” desteklemesine ve daha sonra
eski Tupamarosları partiye dahil etmesiyle birlikte nihai zaferin politik
olarak böylece daha uygun bir şekilde kazanılabileğini kanıtlamıştır.178 1960'lar ve 1970'ler boyunca, Tupamaros
gerillaları dünyanın birçok yerinde solcuların dikkatini çekti; bunların çoğu, grubu
aşırı romantik bir biçimde hayal etti. Bu sempatizanlar Tupamarosları diğer
Latin Amerika’daki devrimci hareketlerden daha başarılı eylemler
gerçekleştirdiği için temel olarak eşitlikçi bir grup olarak gördüler.
Tupamaros taraftarları, diğer doğrudan eylem gruplarının aksine MLN-T'nin
devleti reddettiğini ve böylece halkın desteğini kazandığını iddia etti. Ancak,
soldaki çoğu kimse, Uruguay devletinin beceriksizliğini Tupamarosların başarılarının
çoğuna olanak tandığını kabul etmede başarısız oldu. Sempatizanlar,
Tupamarosları başarılı bir şekilde şehir gerillası savaşının uygulayıcıları
olarak gördüler. Tupamarosların teorik beyni olan Abraham Guillén, grubun
devrimci gelişimini, özellikle de MLN-T'nin uyguladığı gibi, şehir gerillası
savaşı pratiği ve teorisi hakkındaki açıklamalarıyla ifade edilmesinde katkı
sundu. Taraftarlar, Tupamarosların iddia edilen ileri düzeydeki örgütsel
yetenekleri de alkışladılar. Bunların hepsi diğer gerilla gruplarında da
yaygındı ancak Tupamaroslar örneği ilk örnek olarak görülüyordu. Örgüt ve şehir
gerillası savaş taktikleri üzerine algılanan başarıları düşüncesinin ötesinde, Sıkıyönetim filmi, Tupamarosların
uluslararası solun hayal gücünü nasıl etkilediğine dair bir başka örnek
sunuyor. Tupamarosların olumlu bir tasviri ile Sıkıyönetim, grubun şiddet eylemlerini haklı çıkarmayı umuyordu.
Soldan gelen pek çok romantik tepkiye rağmen, bazı Maoist ve Moskova yanlısı
gruplar Tupamarosların ideolojik tutarlılık eksikliğini eleştirdiler. Tupamaroslar,
propagandalarının çoğunu milliyetçi söylemlere odaklamıştı ve çeşitli siyasi çevrelerin
kendi gruplarına katılmasına izin verdi. Latin Amerika'daki solcu hareketlerin
bir özelliği olan, katı bir Marksist ideolojiyi desteklemediler, ancak pratiklerinde
bir dereceye kadar esnekliğe izin verdiler. Pasifist inançları ifade eden diğer
aktivistler, Tupamarosları, şiddeti politik bir dönüşüm aracı olarak (böyle bir
şeyin siyasi yarar sağlayacağını reddediyorlardı) savundukları için
eleştirdiler. Soldaki pek çok kişideki romantizmin yanı sıra, bu tartışmalar
Tupamarosların ABD solunun söylemini ve eylemlerini ne derece etkilediğini gösteriyor.
Bazı Amerikalı solcular Tupamarosları şehir gerillası savaşının başarılı
uygulayıcıları olarak gördüler ve taktiklerini taklit etmeye çabaladılar, MLN-T
ve geri kalan Uruguay solu ABD'deki siyasal areneya kendi karmaşık görüşlerini enjekte
ettiler. Uruguay solu ABD'nin dış politikasını eleştirdi, ama aynı zamanda
ABD'de özellikle de Kara Panter Partisi üyesi olan militanların eylemselliğini uluslararası
dayanışma ifadesi olarak selamladı.
Dipnotlar:
The
epigraph is my translation; the original reads: “Patria pa’ todos o pa’ nadie.”
Alain
Labrousse, “Tupamaros: De la guerrilla al partido de masas,” undated
pamphlet.
1.
My translation; the original reads: “El resultado es que cada Tupamaro capaz de
entrar
en acción, es un complete “samurai”: músculos de acero, mente alerta,
reflejos
inverosímiles, dominio complete de las armas, resistencia al dolor, etc.”
Antonio
Mercader and Jorge de Vera, Tupamaros: estrategia y
acción, 104–5.
2.
For more on urban guerrilla groups in Latin America, see Julia Sweig, Inside
the Cuban Revolution: Fidel Castro and the Urban Underground; João Quartim,
Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, trans. by David Fernbach (London:
New
Left; and Michael Löwy, ed., Marxism in Latin
America from 1909 to the
present: An Anthology.
3.
See Anderson, Imagined Communities, esp. 15–16; and William French,
“Imagining
and the Cultural History of Nineteenth-Century Mexico.”
4.
See for example Eugene Stockwell, “Uruguay: Do We Subsidize Repression?”
Christianity and Crisis,
October 2, 1972, 211, NACLA, reel 6.
5.
Taglioretti, Women and Work, 18.
6.
Marighella’s and Guillén’s ideas of urban guerrilla warfare were very similar.
However,
Guillén looked primarily to Uruguay while Marighella focused on
Brazil.
See Carlos Marighella, Minimanual of the Urban Guerrilla.
7.
Abraham Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 8.
8.
Abraham Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana:
Principios básicos de guerra
revolucionaria.
9.
Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 6.
10.
The Fidelistas, inspired by Fidel Castro’s strategies in the Cuban Revolution,
hoped
to incite revolution by using guerrilla warfare tactics in the countryside.
They
planned to use rural tactics even in Uruguay, which had a primarily urban
population.
11.
Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana, 17.
12.
Abraham Guillén, “El pueblo en armas: Estrategia revolucionaria”
(Montevideo:
unpublished m.s., 1972), 35.
13.
Abraham Guillén, Desafío al pentagono, 149.
14.
Guillén, Estrategia de la guerrilla urbana, 81–82.
15.
See Guillén, Desafío al pentagono, esp. chapter 3.
16.
Guillén, “El pueblo en armas,” 47.
17.
Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 26.
18.
“Tiny West German Group Vows to Overthrow State,” New York Times (NYT),
June
17, 1970, 7.
19.
L.A. Times,
April 25, 1975, 6.
20.
See for example “Honkies Hunt Hunderground,” UPS
News Service 3, no. 7
(March
31, 1972); and “German Guerrillas Strike,” UPS
News Service 2, no. 24
(December
10, 1971), Marshall Bloom Papers.
21.
Red Army Faction, “Serve the People,” in The Red
Army Faction, A
Documentary History: Projectiles for the People, ed. J. Smith and André
Moncourt,
157.
22.
“Eight Greeks Are Put on Trial Charged with Being Urban Guerrillas,” NYT,
August 4,
1972, 3.
23.
“The Voice of Palestine: Call to Revolution,” L.A.
Times, November 19, 1972, D9.
24.
Uruguay: The Tupamaros in Action, 52, NACLA, reel 4.
25.
Keith Reader, Régis Debray: A Critical Introduction, 6.
26.
Reader, Debray,
8–10.
27.
Reader, Debray,
15.
28.
Quoted in Castañeda, Utopia Unarmed, 79.
29.
Movimiento de Liberación Nacional (MLN-T), Los
Tupamaros en acción relatos
testimoniales de los guerrilleros; prólogo de Regis Debray, 7.
30.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 13.
31.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 19.
32.
LNS,
no. 471 (October 11, 1972), Marshall Bloom Papers.
33.
The idea that the Tupamaros employed a nonhierarchal revolutionary model
proved
patently false. For a fuller discussion, see Chapters 2 and 5.
34.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 28.
35.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 30–31. See also Robert J. Alexander, A
History of Organized Labor in Uruguay and Paraguay.
36.
Other practitioners or urban guerrilla warfare such as Marighella agreed with
the
notion of an alliance with the people. See the chapter “Popular Support” in
Minimanual of the Urban Guerrilla.
37.
Guillén, Philosophy of the Urban Guerrilla, 272.
38.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 17.
39.
“Text of the FBI Affidavit Charging Four in University of Wisconsin Bombing,”
NYT, September 3, 1970, 25.
40.
“Political Kidnapping Plot Tied to White Panthers,” NYT, March 17, 1971, 51.
41.
Robert Brainard Pearsall, ed., The
Symbionese Liberation Army: Documents and
Communications, 10.
42.
Pearsall, The Symbionese Liberation Army, 32.
43.
Spelling America with a k reinforced the Weather Underground’s solidarity
with
people of color, as the k represented a critique of America’s racist past
and
present. The k indicted
American society for the Ku Klux Klan, and
also
conjured images of the swastika and skinheads. For both the Weather
Underground
and the Black Panther Party, this k disavowed the nation for its
current
policy as well as its past ills.
44.
“A Radical ‘Declaration’ Warns of an Attack by Weathermen,” NYT, May 25,
1970,
27
45.
“Live Like Them,” New Left Notes, October 2, 1969, 3, Marshall Bloom Papers.
46.
Ellen Hume, “Heavy US Radicals Keep Low Profile,” L.A. Times, September
24,
1975.
47.
For more on the Weather Underground, see Ron Jacobs, The Way the Wind
Blew: A History of the Weather Underground; and Jeremy Varon, Bringing
the
War Home: The Weather Underground, the Red Army Faction and
Revolutionary
Violence in the Sixties and Seventies.
48.
Robert Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,”
Alternative Features Service,
no. 66 (September 1972): 1, NACLA, reel 4.
49.
Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,” 1–2.
50.
Uruguay Information Group, Uruguay News, no. 1 (April 1, 1979): 19, NACLA,
reel
5.
51. See Drew
Middleton, “Urban Guerrillas Studied in West,” NYT, July 30, 1972,
16;
Joseph Novitski, “A Strategy of Long, Dangerous Political Warfare,” NYT,
September
12, 1971, E6; Joseph Novitski, “Urban Guerrillas in Uruguay Seem
to
Have Modified Tactics,” NYT, July 7, 1971, 6; and “Uruguay Decides to
Censor
Press,” NYT,
December 7, 1969, 122.
52.
Marvine Howe, “South America Drifts Right and the Left Goes Along,” NYT,
February
3, 1974, 177.
53.
“Spreading Fad,” L.A. Times,
September 12, 1971, F5.
54.
Chicago Tribune, September 5, 1972, 20
55.
Chicago Tribune, May 1, 1972, A3.
56.
Claire Sterling, The Terror Network: The Secret War of
International Terrorism,
18–24.
57.
Jon Cleary, Peter’s Pence, 82.
58.
Carlos Wilson, The Tupamaros: The Unmentionables, 31. Created in 1961, the
Agency
for International Development (AID) is a US federal governmental
agency
that focuses on development and assistance to countries throughout
the
world. However, critics have charged the organization with helping only
to
advance military and political allies rather than genuinely attempting to
support
humanitarian causes. See Ryan, “Turning on their Masters,” 282–84.
59.
Wilson, The Tupamaros, 32.
60.
Markarian, Left in Transformation, 80.
61.
For more on how the US used Latin America as a training ground for later
counterinsurgency
missions in the Middle East and throughout the world, see
Greg
Grandin, Empire’s Workshop: Latin America, the United
States and the Rise
of the New Imperialism.
62.
Wilson, The Tupamaros, 9.
63.
Labrousse, The Tupamaros, 36.
64.
The MLN later denounced the “expropriation” of the food. They argued
that
distributing food for Christmas gave people only “bread for today and
hunger
for tomorrow.” The Tupamaros came to believe that the majority of the
population
did not benefit from the Christmas Eve action. It was useless to
share
food with a small number of citizens as expropriations were needed to
finance
the revolution. Labrousse, The Tupamaros, 36
65.
“Robin Hood,” Marcha,
May 23, 1969, BNU, 21.
66.
Granma,
April 18, 1971, 11, Marshall Bloom Papers.
67.
Servicio Paz y Justicia (SERPAJ), Uruguay
Nunca Más: Human Rights
Violations, 1972–1985,
xx.
68.
Granma, July
19, 1970, 11, Marshall Bloom Papers.
69.
“Tupamaros,” UPS News Service 2, no. 26 (December 24, 1971) Marshall Bloom
Papers.
70.
LNS,
no. 266 (June 20, 1970), Marshall Bloom Papers.
71.
Ryan, “Turning on Their Masters,” 282.
72.
A good deal of what we know about Operation Condor comes from the
uncovering
of the so-called archives of terror in Paraguay in 1992 and
1993.
These archives contained thousands of records of kidnapped and
disappeared
people from many countries in Latin America. For more on the
US
government’s involvement in Southern Cone dictatorships during the 1960s
through
the 1980s, see J. Patrice McSherry, Predatory
States: Operation Condor
and Covert War in Latin
America.
73.
Ryan, “Turning on Their Masters,” 281–84.
74.
LNS,
no. 266, (June 20, 1970) Marshall Bloom Papers.
75.
Granma,
June 24, 1979, 11, Marshall Bloom Papers.
76.
“106 Person Escape,” Chicago Tribune, September 7, 1971, A7.
77.
LNS,
no. 376 (September 18, 1971), Marshall Bloom Papers.
78.
“Free Political Prisoners,” The Red Papers: Women
Fight for Liberation, no. 3
(1970),
Bobby Ortiz Papers.
79.
“The Tupamaros,” Right On! Revolutionary People’s Community
Network,
August
1971, Marshall Bloom Papers.
80.
LNS,
no. 370 (August 25, 1971), Marshall Bloom Papers.
81.
Labrousse, The Tupamaros, 70.
82.
“Uruguay Guerrillas Kidnap 3 and Sieze 6 Million in Gems at Bank,” L.A.
Times, November 14, 1970, W5.
83.
LNS,
no. 304 (December 19, 1970), Marshall Bloom Papers.
84.
LNS,
no. 224 (April 1970), Marshall Bloom Papers.
85.
LNS,
no. 233 (February 11, 1970), Marshall Bloom Papers.
86.
LNS,
no. 266 (June 20, 1970), Marshall Bloom Papers.
87.
LNS,
no. 202 (October 11, 1969), Marshall Bloom Papers.
88.
“Live Like Them,” New Left Notes, October 2, 1969, 3, Marshall Bloom Papers.
89.
Arrarás, “Armed Struggle,” 148; 153–54.
90.
Granma,
October 17, 1971, 6, Marshall Bloom Papers.
91.
Labrousse, The Tupamaros, 74–76 and Granma, January 31, 1971, 8, Marshall
Bloom
Papers.
92.
Chicago Area Group on Latin America (CAGLA), “Tupamaros: From
Guerrilla
to Mass Based Party” (April/May 1972): 10, NACLA, reel 4.
93.
Prudencio Corres, “Tupamaros: Organization and Solidarity” Prensa Latina
Features, 1971, Marshall Bloom Papers.
94.
Cohen, “Tupamaros: A Movement without a Head to Cut Off,” 1.
95.
Arrarás, “Armed Struggle,” 95.
96.
Arrarás, “Armed Struggle,” 97.
97.
In 1968, Guatemalan radicals killed US ambassador John Gordon Mein on
the
street and later in the year others killed military officials from the US.
98.
“Most Foreigners Are Undaunted by Latin Violence,” NYT, December 2,
1973,
24.
99.
“The Tupamaros: 1972 and Beyond,” (May/June 1972): 21, NACLA, reel 4.
100.
Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
101.
“The People’s Petition,” Black Panther, October 23, 1971, Marshall Bloom
Papers.
102.
LNS,
no. 279 (August 12, 1970), Marshall Bloom Papers.
103.
LNS,
no. 376 (September 18, 1971), Marshall Bloom Papers.
104.
LNS,
no. 202 (October 11, 1969), Marshall Bloom Papers.
105.
Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
106.
See Shirley Christian, “Uruguayan Clears Up ‘State of Siege’ Killing,” NYT,
June
21, 1987, 5.
107.
Gene Siskel, “And Look Who Loses,” Chicago
Tribune, May 25, 1973, B1
108.
“ ‘Siege’ an Angry Muckraker,” NYT, April 22, 1973, 99.
109.
Andrew Sarris, “Films in Focus,” Village
Voice, April 19, 1973, 81.
110. As an
agent for the US government agency AID, Mitrione worked in Brazil
before
arriving in Uruguay. Ryan, “Turning on Their Masters,” 286. For more
on
the repression in Brazil during the years of the dictatorship, see Martha K.
Huggins,
“Legacies of Authoritarianism: Brazilian Torturers’ and Murderers’
Reformulation
of Memory,” Latin American Perspectives 27, no. 2 (March
2000):
57–78; Juan E. Corradi, Patricia Weiss Fagen, and Manuel Antonio
Garretón,
Fear at the Edge: State Terror and
Resistance in Latin America;
and
Paul Drake, Labor Movements and Dictatorships: The
Southern Cone in
Comparative Perspective.
111.
“Kennedy Center Drops Disputed Film,” NYT, March 30, 1973, 33.
112.
See for example Richard Glatzer, “ ‘Siege’—Censorship of Art?” Michigan
Daily, April 19, 1973, 3.
113.
Judy Klemesrud, “I’m Not Anti-American,” NYT, April 22, 1973, 107.
114.
Anna Mayo, “The Beekman 538—Or Last Week’s Central Event of Our Time,”
Village Voice, April 19,
1973, 81.
115.
Andrew Sarris, “Films in Focus,” Village
Voice, April 19, 1973, 82.
116.
“McCarthyism from the Left?,” NYT, May 6, 1973, 155.
117.
“State of Siege Speaks a Warning to Us All,” NYT, June 24, 1973, 117.
118.
Sarris, “Films.”
119.
“Did Sorenson Face Facts?,” NYT, July 15, 1973, 109
120.
Glatzer, “ ‘Siege.’ ”
121.
“Letter to the editor,” NYT, July 29, 1973, D8.
122.
Guerrilla: The Taking of Patty Hearst, DVD, directed by Robert Stone
(Washington,
DC: Public Broadcasting Services, 2004).
123.
“Briefs on the Arts,” NYT,
April 19, 1973, 48.
124.
OAS, Report on the Situation, 60.
125.
See Ryan, “Turning on Their Masters,” 286.
126.
See Manuel Hevia Cosculluela, Pasaporte
11373: Ocho Anos en la CIA, 282–
87;
and A. J. Langguth, Hidden Terrors: The Truth about US Police
Operations
in Latin America,
250–53; 286–87.
127.
See Ryan, Turning on Their Masters, 282; and Wolfgang Heinz and Hugo
Fruhling,
Determinants of Gross Human Rights, 316–19.
128.
Klemesrud, “I’m Not Anti-American.”
129.
Chicago Area Group on Latin America (CAGLA), “Tupamaros: From
Guerrilla
to Mass Based Party” (April/May 1972): 1, NACLA, reel 4.
130.
Part of this may have derived from the bombardment of anti-Soviet
propaganda
those in the US constantly viewed growing up during the 1950s.
Furthermore,
the Soviet Union’s invasion of Czechoslovakia also caused
many
young leftists to see the repressive nature of the Soviet Union and its
similarities
with the much-maligned US. See Elbaum, Revolution
in the Air,
48.
131.
Elbaum, Revolution in the Air, 45.
132.
CAGLA, “Tupamaros,” 1. While many in the Uruguayan left approved
of
the Tupamaros’ practice of moving toward armed struggle, the PCU
rejected
most of the strategies of the Tupamaros. See Markarian, Left in
Transformation, 35.
133.
Prairie Fire 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
134.
Ellen Hume, “Heavy US Radicals Keep Low Profile.” L.A. Times, September
24, 1975, A1.
135.
CAGLA, “Tupamaros,” 4.
136.
María Esther Gilio, La Guerrilla Tupamara, 112–26.
137.
Christopher Hewitt, “Terrorism and Public Opinion: A Five Country
Comparison,”
141.
138.
Granma,
March 9, 1969, 12, Marshall Bloom Papers.
139.
Gilio, La Guerrilla Tupamara, 117–19; 126.
140.
Labrousse, The Tupamaros, 113.
141.
CAGLA, “Tupamaros,” 5.
142.
The Montoneros were named after those who fought against the Spanish on
horseback.
For more, see Paul H. Lewis, Guerrillas and
Generals: The Dirty
War in Argentina.
143.
The FSLN was named after Augusto César Sandino, who led the fight
against
the conservative President Díaz and the intervention of the US
during
the 1920s and early 1930s, until his death in 1934. The FMLN was
named
after Farabundo Martí, a important founder of the communist party
who
led workers and rural peasants in an uprising against the government
in
1932. For more, see Cynthia McClintock, Revolutionary
Movements in
Latin America: El Salvador’s FMLN and Peru’s Shining Path; and Matilde
Zimmermann,
Sandinista: Carlos Fonseca and the
Nicaraguan Revolution.
144.
Labrousse, The Tupamaros, 17.
145.
Comité de Informacion Sobre La Represion en Uruguay, “The Uruguayan
University
and Today’s Anti-Uruguay,” 1974, NACLA, reel 6.
146.
Labrousse, The Tupamaros, 149.
147.
Labrousse, The Tupamaros, 55.
148.
Labrousse, The Tupamaros, 16.
149.
“Preguntas,” Marcha,
February 19, 1971, 10, BNU.
150.
Ehrick, The Shield of the Weak, 39. For more on the Tupamaros and the
influence
of anarchist thought concerning sexuality and marriage, see
chapter
5.
151.
“Preguntas,” 10.
152.
Labrousse, The Tupamaros, 145.
153.
MLN-T, Los Tupamaros en acción, 24.
154.
Markarian, Left in Transformation, 35.
155.
Guillén, Philosophy,
272–76.
156.
CAGLA, “The Tupamaros,” 5–7.
157.
Castañeda, Utopia Unarmed, 69.
158.
Castañeda, Utopia Unarmed, 16.
159.
Weinstein, Uruguay,
2.
160.
Silvia Soler, La Leyenda de Yessie Macchi, 81.
161.
Tupamaros,
DVD, directed by Heidi Specogna and Rainer Hoffman (New
York:
First Run/Icarus Films, 1996).
162.
Prairie Fire, 2, no. 4 (November 17, 1970), Marshall Bloom Papers.
163.
Núñez, “The Tupamaros,” 29.
164.
MLN-T, “La Carta de los presos y otros documentos” (Montevideo: MLN-T,
1985),
BNU.
165.
Tupamaros DVD,
1996.
166.
Socialist International, “Resolution on the International Situation,” June 24,
1969, SPA
Papers.
167.
Socialist International, “Meeting of the Bureau of the Socialist International,”
December
20, 1969, SPA Papers.
168.
Irwin Swall, “Bombings and Terrorism as a Political Tactic,” 1971, SPA Papers.
169.
Stockwell, “Uruguay,” 212.
170.
Audre Lorde, Sister Outsider: Essays and Speeches, 112.
171.
Wilson, The Tupamaros, 44.
172.
Guerrilla,
no. 19 (March 1971), Marshall Bloom Papers.
173.
OAS, Report on the Situation, 60.
174.
Wilson, The Tupamaros, 55.
175.
Labrousse, The Tupamaros, 126. See also Stephen Gregory, Intellectuals and
Left Politics in Uruguay, 1958–2006.
176.
CAGLA, “The Tupamaros,” 17.
177.
Sonia Pacheco Agraz, “Like a Fish in the Water,” Granma, June 6, 1971, 11,
Marshall
Bloom Papers.
178.
Markarian, Left in Transformation, 6.