Kendini anti kapitalist diye tanımlayan bazı
sosyalistlerimiz her ne kadar kendilerini sosyalist olarak tanımlasalar da
aslında burjuva yaşam tarzından ve onun değerlerinden vazgeçememektedirler. Bu
tarz sosyalistler farkında olsalar da olmasalar da burjuvaziye hizmet
etmektedirler. Bu hizmet sevdaları onların hem pratiğine hem teorilerine
yansımaktadır. Radikal bir şekilde Stalin’i eleştiren birini hiçbir zaman
radikal bir pratiğin içinde bulamazsınız. Bundan dolayı teorik olarak
sosyalizmin tarihsel miraslarına “öz eleştirel” bakıyoruz diyen bu kişiler her
ne kadar “öz eleştirel” okumalarını sosyalizmin gelecekteki çıkarları için
yapıyoruz deseler de aslında bu gibi kişi ve grupların yaptıkları “öz
eleştirel” okumalar burjuva tarzda bir öz eleştiri ve burjuva tarzda bir günah
çıkarmadır.
Bu gruplar kitlelere en yaygın bir biçimde Stalin’in
kendisiyle aynı düşünmeyen “masum” insanları “irrasyonal” bir şekilde öldürdüğü
dezenformasyonunu yayıyorlar. Stalin döneminde halkın düşünce özgürlüğünün
olmadığını, insanların baskı altında olduğunu ve Stalin’in acımasız bir
diktatör olduğu gibi buram buram burjuva tarzda eleştiri kokan yorumları
sosyalist bir sosa bulayıp halkın önüne seriyorlar.
Bu teori uzmanları Stalin’in düşünsel manada burjuva
etkide olan kişileri öldürmediğini bilmelerine rağmen bu yalanı sürekli ısıtıp
ısıtıp gündeme getiriyorlar. Stalin’in sadece pratik anlamda karşı devrimciliğe
bulaşmış olanları öldürdüğünü bilmelerine rağmen Stalin’in acımasızlığından
bahsediyorlar.
Şu olguyu açığa çıkarmak lazım sosyalist bir
sistemde bir insanın düşüncesi yüzünden öldürülmesinde hiçbir sakınca yoktur.
Bir insanın düşünce suçundan dolayı öldürülmesi proletarya diktatörlüğünün
gücüne bağlıdır. Eğer proletarya diktatörlüğü yeterince güçlüyse bir insan
düşüncesi yüzünden öldürülmez ama eğer proletarya diktatörlüğü yeterince güçlü
değilse proletaryanın iktidarı sallantıda ise bir insan düşüncesi yüzünden
öldürülebilir. Yani bir insanın düşüncesi yüzünden öldürülmesi proletaryanın
güncel çıkarlarına bağlıdır. Stalin döneminde bir insanın düşüncesi yüzünden
öldürülmesini gerektirecek kadar kriz yaşanmadığı için insanlar düşünce
suçlarından dolayı öldürülmemiştirler.
Soruna şuradan bakarsak daha açıklayıcı olacağımızı
düşünüyoruz. Sovyetler Birliği proletarya diktatörlüğü prensibinde hareket eden
bir devlettir. Diktatörlük kendi sınıfının çıkarları dışında kimseye yaşam
hakkı tanımamaktır. Sovyetler Birliği’nde bu grup burjuvazi, kulaklar ve onlara
yardım eden işbirlikçilerdir. Bir insanın toplumsal bilinci(felsefi,siyasal vb.)
toplumun iktisadi sistemini yansıtır. Eğer Sovyetler kurulduktan sonra hala
alışkanlık gücünden dolayı burjuva toplumunun toplumsal bilincini yansıtan
insanlar varsa bu insanlara karşı nasıl bir tavır takınılacağına proleter
iktidarın gücü belirleyici rolde olur. Çünkü proletarya diktatörlüğü
burjuvaziye yaşam hakkı tanımamaktır (hem ekonomik hem bilinçsel).
Bu sosyalist görünümlü burjuva teorisyenleri bunları
bilmelerine rağmen kasti bir şekilde bu gerçekleri çarpıtmaktadırlar. Her ne
kadar masum görünürse görünsün hiçbir okuma masum değildir. Stalin’i insanlık
adına eleştiren bu zatı muhteremlerin okumaları da aynı şekilde masum değildir.
Şimdi aşağıda Sovyet dönemini ele alıp bu tarz eleştirmenlerin karşı devrimci özelliklerini
açığa çıkaralım.
Bilindiği Lenin döneminde sosyalizm ekonomik manada
kurulmaya çalışılmış fakat başarılamamıştı. Lenin NEP adı altında kapitalist
işletmelerin proletarya diktatörlüğü altında(proleterlerin kontrolünde)
açılmasına razı olmak zorunda kalmıştı. Lenin NEP’i kapitalizmin
restorasyonundan öte sosyalizme geçiş için bir ara basamak olarak görüyordu ve
bunda haklıydı da. Haliyle bu ara basamağın da bir sınırlı ömrü vardı ve artık
çubuk sosyalizmden yana bükülmek zorundaydı bu görev ise tarihsel olarak
Stalin’e verilmişti.
“Asıl politik soru Lenin’in 1924’teki ölümünden sonra
ortaya çıktı. NEP’i sürdürmek mi yoksa yeni bir gelişme basamağını zorlamak mı?
Kapitalist unsurlarla başka uzlaşmalar yapmak mı, yoksa Sovyetleri, özel
pazarın ekonomik kıskacından bağımsızlaştırmak mı?”(Thomas Angotti, Stalin
Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:46)
Bunun için yani sosyalizme geçiş için 3 temel görev
vardı birincisi tarımın kollektivizasyonu, ikincisi ağır sanayinin kurulması,
üçüncüsü ise merkezi planlı bir ekonominin kurulmasıydı. Bilindiği gibi
muhalefet tarımın kollektivizasyonuna karşı çıkmakta, ağır sanayinin kuruluşuna
itiraz etmekte(hafif sanayiye dayalı bir kalkınma önermekteydiler) ve son
olarak merkezi planlı bir ekonomiyi reddetmekteydiler. Yani özetle sosyalizmi
kurulmasına karşıyım demekteydiler sadece bunu süslü cümlelerle
açıklamaktaydılar.
“Plan üç bölümden oluşuyordu: 1) tarımın
kolektivizasyonu; 2) bir ağır sanayi temelinin kurulması; ve 3) merkezi
planlamanın kurumsallaşması. Bu, 1929’da Stalin’in liderliği altındaki Bolşevik
Devrimin “Büyük Sıçrayışının” esasıdır. Üç madde de aralarında bağıntılıydı.
Tarım ağır makinalar olmadan kollektivize edilemezdi(Örn. Traktörler). Ağır
makinalar, kollektivizasyon yöntemleriyle kırsal bölgelerden çekilen emek
fazlası olmadan üretilemezdi, ve ülke çapındaki bir üretim sistemi, bu geniş
ülkede merkezi bir plan ve bütçe olmadan etkin olarak kurulamazdı.” (Thomas
Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi,
Sayfa:46)
Buharin’in aşağıdaki cümlesini nasıl değerlendirmek
lazım Buharin bu cümleyi kurduktan sonra nasıl masum olabilir?
“Buharin
“köylüler, kendinizi zenginleştirin” çağrısıyla, kırdaki kapitalist gelişmeyi
yüreklendirdi. Onun stratejisi sosyalizm için değil, kapitalist restorasyon
için bir reçeteydi.” (Thomas Angotti, Stalin
Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:54)
Sovyetlerde
Sınıfların Ortadan Kaldırılması
İşte Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde
sosyalizm bu koşullar altında kurulmaya çalışıldı ve 1930’lu yıllarda kuruldu.
Sınıflar ortadan kaldırılınca haliyle ortada antagonist sınıflar kalmamıştı.
Her ne kadar güncel burjuva düşünürleri Stalin döneminde Sovyetlerde antagonist
sınıflar var olduğunu söyleseler de gerçek bunun tam tersidir. Stalin döneminde sınıfların kaldırıldığı
bir olgudur. Bu bir olgu olduğu için bu konu üzerinde sorgulama yapılamaz.
Bu yüzden burjuva düşünürlerin sınıfların kaldırılmadığına dair kanıt olarak
öne sürdükleri mücadeleler, sınıfların
kaldırılmadığı anlamına gelmez. Devam eden mücadeleler kitlelerin alışkanlık gücüdür ve bu alışkanlık
gücünün kuşaklar boyunca süreceği kesindir. İşte bu yüzden Sovyetlerde iç
mücadeleler devam etmiştir. Sosyalizm kurulduktan sonra zor aygıtı dış düşmana
ve içerideki alışkanlık gücüne sahip unsurları baskı altına almaya yönelik
olarak yeniden organize edilmiştir.
“Herhangi
bir kapitalist ülkeden farklı olarak bugünkü Sovyet toplumunun özelliği, içinde
antagonist düşman sınıflar olmamasıdır; sömürücü sınıflar tasfiye edilmiş, Sovyet
toplumunu oluşturan işçi,köylü ve
aydınlar dostça işbirliği temelinde yaşıyor ve çalışıyorlar. Kapitalist toplum,
onun iç durumunu güvensiz kılan işçilerle kapitalistler, köylülerle toprak
sahipleri arasındaki uzlaşmaz çelişkilerle parçalanırken; sömürü boyunduruğundan
kurtulmuş Sovyet toplumu böyle zıtlıklar tanımıyor, sınıfsal çatışmalar ona
yabancıldır ve o, işçiler, köylüler aydınların dostça işbirliği tablosunu
sunuyor.” (Josef Stalin,Leninizmin Sorunları, Sayfa:739, İnter Yayınları)
“Ve şöyle
muhakeme yürüttüler: Eğer sınıfsız
toplumdan söz ediliyorsa, bu, sınıf mücadelesi zayıflatılabilir, proletarya
diktatörlüğü zayıflatılabilir ve bir bütün olarak devlete, o zaten gelecekte
sönüp gitmek zorunda olduğundan, bir son verilebilir demektir. Ve yakında artık
sınıfların olmayacağı, —yani sınıf mücadelesinin de, hiçbir sorunun ve
huzursuzluğun da olmayacağı— beklentisiyle, yani artık silahların bir kenara
koyulabileceği ve sınıfsız toplum beklentisiyle kendini rahatça uykuya
verebileceği beklentisiyle kendilerinden geçtiler. Kafalardaki bu karışıklığın
ve bu düşüncelerin, eskinin kendiliğinden yeniye dönüşmek zorunda olduğu ve
günlerden bir gün, farkında olmadan, sosyalist topluma varacağımız yolundaki sağ
sapmacıların bilinen görüşlerine tıpatıp benzediğine hiç kuşku yoktur. Gördüğünüz gibi, yenilgiye uğratılan
anti-Leninist grupların ideolojilerinin kalıntıları kesinlikle yeniden
canlanacak durumdadır, ve yedi canlılıklarını yitirmiş olmaktan uzaktır. Şu
açıktır: Eğer görüşlerdeki bu karışıklık ve bu Bolşevik olmayan ruh hali
Partimizin çoğunluğuna egemen olsaydı, Parti terhis edilmiş ve
silahsızlandırılmış kalakalırdı.” ( Josef Stalin,Leninizmin Sorunları,
Sayfa:596, İnter Yayınları)
Stalin bunun yanında komünizmin, sırf üretim
araçlarının mülkiyetinin değiştirilmesi ile kurulacağına inanmıyordu. Stalin
komünizmin ekonomik olarak tam anlamıyla kurulabilmesi için işçilerin yeterli
bir kültürel seviyeye sahip olması gerektiğini belirtiyordu ve komünizme
ilerlerken bir sorunun ancak yönetici sınıfın yanlış tutumundan
kaynaklanabileceğini belirtiyordu.
“Gerçekte
kafa ve kol emeği arasındaki çelişkinin kaldırılması, yalnızca işçi sınıfının
kültürel ve teknik düzeyinin mühendislerin ve teknisyenlerin düzeyine
çıkarılmasıyla sağlanabilir. Bunun gerçekleşemeyeceğine inanmak gülünç
olurdu…Düşünsel ve bedensel emek arasındaki çelişkinin
temellerini
yalnızca işçi sınıfının böylesi bir kültürel ve teknik gelişiminin ortadan
kaldırabileceğinden, yalnızca onun sosyalizmden komünizme geçişe başlamak için
gerekli olan yüksek emek
üretkenliğini
ve tüketim araçları bolluğunu garanti edebileceğinden kuşku duymak için hiç bir
neden yoktur.” (Josef Stalin,Leninizmin Sorunları, Sayfa:630, İnter Yayınları)
“Eğer
yönetici kurumlar doğru bir siyaset uygularlarsa, bu çelişkiler, uzlaşmaz
çelişkiler halinde soysuzlaşamazlar ve üretim ilişkileri ile toplumun üretici
güçleri arasında bir çatışmaya varamazlar. Yaroşenko yoldaşın önerdiği gibi
yanlış bir siyaset izlersek, durum bambaşka olur. O zaman bir çatışma
kaçınılmaz olur, ve üretim ilişkilerimiz, o zaman üretici güçlerin sonraki
gelişmesi için çok ağır bir engel olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.”(Stalin,Son
Yazılar,Yaroşenko Yoldaşın Başlıca Yanlışı)
Moskova
Duruşmaları
Burjuva aydınların bize empoze etmeye çalıştıkları
Moskova Duruşmalarında yargılananların “melek,masum” olduğu iddiası gerçekleri
yansıtmaktan çok uzaktır. Moskova
Duruşmalarında ceza alanların hepsi suçludur. Bu reddedilemez bir
gerçektir. Burjuva aydınların, tutukluların Moskova Duruşmalarındaki savunmalarını
zorla verdiğini iddia etmesi kara propagandadan başka bir şey değildir. Yeni
yapılan araştırmalar gösterdi ki tutukluların bir kısmı Moskova Duruşmasından
önce de parti toplantılarında suçlarını itiraf etmişlerdi. Burjuva aydınlar
sanıkların bu itirafları karşısında sessiz kalması bizce her şeyi
açıklamaktadır. Buharin’in aşağıdaki itirafı her şeyi açıklamaktadır.
“Buharin konuşmasını bitirirken de Trotskiycilere
karşı “kutsal öfkesini” bir kez daha ifade etmeyi unutmadı ve üstelik onları
faşistlerle kıyasladı:
“ Şu anda, genel olarak bakıldığında, parti açısından
en temel ve en önemli mesele, gayet gizli, büyük yer altı deneyimine sahip,
yeni mücadele usullerini iyi bilen, güçlerini adamakıllı konumlandırmış bir
terörist parti örgütünün kurulmuş olmasıdır…
Ben bütün bu Trotskiyciler, sabotajcılar ve kundakçıların yok edilmelerini ifşa
edilmelerini yüzde yüz, tamamen doğru ve zorunlu buluyorum.” Tabi ki
Buharin temelde kendini aklamak için konuştu; ancak o da kendine yöneltilen
suçlamalar kadar asılsız ve kanıtsız bir savunma yaptı. Üstelik bunu yaparken,
kendisinin “sağ”cı muhalefet içindeki aktif rolünü de birkaç kez itiraf etmek
zorunda kaldı:
“ Ben 1928-1929
arasında partide muhalefet mücadelesi yaptığımı hiç inkar etmedim…1928-1929
arası partiye karşı çok günah işledim. Bunu biliyorum. Bunların kuyrukları
bugüne kadar uzanıp gelmektedir. O zaman peşimden gelenlerin bir kısmı, Tanrı
bilir nerelere varana kadar evrim geçirdiler. Bunu bilmem; fakat teorik olarak
bunu inkar etmiyorum… Ben gerçekten 1928-1929
yılları arasında, verdiğim beyanatlarla partiye karşı suç işlemiştim. Son
beyanatımı 1930 kışında “örgütlenmiş kapitalizm hakkında” konuşurken
vermiştim.”(Yuriy Jukov, Öteki Stalin,Sayfa:302-303,Lena Yayınları)
Görüldüğü gibi Buharin bile kendisinin sütten çıkmış
ak kaşık olduğunu söylemiyor aksine kendisinin suçlu olduğunu itiraf ediyor.
Buharin’in bu itirafından sonra burjuva aydınların Moskova duruşması
sanıklarını savunmaları oldukça düşündürücü bir hal aldığı kuşku götürmeyecek
kadar net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Burjuva aydınların bir diğer yalanı ise Moskova
Duruşmasında yargılanan kişilerin “kendilerine empoze edilen bütün suçlamaları
kabul etmek zorunda kaldıkları” iddiasıdır. Burjuva aydınlar bu iddia üzerinden
Moskova Duruşması tutanaklarında verilen ifadelerin “yalan” olduğunu
kanıtlamaya çalışmaktadırlar. Fakat tutanakları okuduğumuzda durumun çok farklı
olduğunu görüyoruz. Çünkü sanıklar
kendilerine yönlendirilen her iddiayı kabul etmemektedirler. Bu da
sanıkların ifadelerinin zorla verildiği iddiasını çürüten bir delil niteliği
taşımaktadır. Buharin’in Moskova Duruşmalarında verdiği aşağıdaki ifadesi
burjuva aydınları yalanlar niteliktedir.
“Ben soruşturma makamının ve yoldaş hakimler, sizin
önünüzde neden teslimiyet gerekliliğine vardığımı anlatmak istiyorum. Bizler
yeni hayatın sevinçlerine karşı en adi araçlarla mücadele ettik. Ben Vlademir İlyiç’in hayatına suikast
suçlamasını reddediyorum ama karşı devrimci arkadaşlarım ve onların başında
da ben, Stalin tarafından muazzam başarılarla sürdürülen Lenin’in eserlerini
yıkmak istedik.”(Buharin, Duruşma Tutanağı, Moskova 1938, 847-848)
1936-1938 döneminde temizlenenler aslında kimlerdi?
Yukarıda da aktardığımız gibi Stalin, sosyalizmin
Sovyetler Birliği’nde inşa edilmesi için 1-tarımın kollektivizasyonunu, 2- ağır
sanayi sanayinin kurulması, 3- merkezi planlı bir ekonominin organize
edilmesini istiyordu. Muhalefet ise sosyalizm kurulmasın diye tarımın
kollektivizasyonuna karşı çıkmakta, hafif sanayiye dayalı bir kalkınma planı
önermekte ve merkezi planlı bir ekonomin kurulmasına karşı çıkmaktaydı.
Muhalefet sosyalizmin kurulmasını önlemek için bürokratik tarzda önlemler
almakta ve sabotaj eylemleri düzenlemekteydi. Hatta yeni anayasanın yürürlüğe
girmesini engellemeye çalışmaktaydılar. Bunun nedeni ise yeni anayasanın
partideki bürokratik tabakayı tasfiye etmeye yönelik hazırlanmış olmasıydı.
Stalin’in en iyi yaptığı işlerin başında partideki bürokratik unsurlara karşı
mücadele geliyordu.
“Stalin’in
lider olması imtiyazlı parti bürokratlarının büyümesini değil, tersine onların
temizlenmesinin izlediği gerçeğidir. Sosyalizmin inşasında kendi dar
çıkarlarını ikinci derecede tutmaya isteksiz hala NEP’in getirdiği çıkar
mantığına bağlı ve yetersiz teknotratlar yeni bir kuşak kadroyla değiştirildi.
1930’larda işçi sınıfından gelen teknik kadronun sayısı ve oranı, fabrika ve
çiftlik yönetiminden gelenlerden fark edilir derecede büyüdü. Bu, Bolşevikler
tarafından kurulan Sovyet Üniversite ve teknik enstitülerden çıkan ilk işçi
sınıfı teknisyenleri kuşağıydı. Bunlar doğallıkla parti ve devlette lider
durumuna geldiler ve Lenin’in NEP’ten bahsederken eksikliğini vurguladığı işçi
sınıfı uzmanlarının yeni kuşağı oldular.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi:
Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi, Sayfa:49-50)
Parti Temizliği Nasıl yapıldı?
Burjuva ayınlar Sovyetler Birliği’nde yapılan parti
temizliğinde temizlenen kadroların “öldürüldüğü” yalanını ortaya atmaktaydılar.
Fakat her zaman olduğu gibi gerçek bunun tam tersiydi. Sovyetler Birliği’nde
temizlenen kadroların büyük çoğunluğu “emekli edilerek” tasfiye edilmişti yani
diğer bir değişle Sovyetler Birliği’nde tasfiyeler bürokratik unsurların
öldürülmesi şeklinde yapılmadı. Bu yüzden burjuva aydınlar ne diyorsa
sosyalistler gerçek bunun tam tersidir diye düşünürse hakikati bulacaklarına eminim.
“Üçüncü olarak, tekil parti üyelerinin temizlenmesinin
genel nedeni, muhbirlik ve karşı-devrim destekçiliği değil, bürokratik
sorumsuzluktu.” (Thomas Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya
Solu Dergisi, Sayfa:57)
“1938’de 1.6 milyon üyenin ihraç ya da istifasını
getiren bir süreç yaşandı. Son olarak, Bolşevik partiden temizlenenlerin büyük
çoğunluğu, şiddete ve ölüme maruz kalmadı. Çoğu basitçe emekli edildi.” (Thomas
Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi,
Sayfa:57)
Zaten
Stalin Moskova Duruşmalarını yapmasaydı ve 1936-1938 arası parti temizliğini
gerçekleştirmeseydi burjuva aydınlar Sovyetler Birliği Komünist Partisini
bürokratların ve kariyeristlerin esiri olduğu propagandası yapacaktı. Parti
temizliği yapıldığı için ise burjuva aydınlar laf değiştirmiş ve “partideki
cadı avı başarılı oldu” şeklinde dezenformasyonlarını piyasaya sürmekteydiler.
Aslında yukarıda değindiğim her iki eleştiride burjuvaların ve tekellerin işine
yaramaktadır. Görüldüğü gibi “aydın” olmak, “sınıflar” ve “hizipler üstü” olmak
böyle kirli bir şey.
Burjuva Düşüncedekiler İçin: Bir İhtimal Daha
var(Moskova Duruşmaları Üzerine)
Burjuva
düşüncesindeki insanlar için bir ihtimalin daha olduğunu akıllarında
bulunmasını istiyoruz. Burjuva düşüncesine sahip insanların(proleter ve
müttefikleri) Stalin’e karşı haksız sekter ve uzlaşmaz tavırlarını son vermeye
çağırıyoruz. Moskova Duruşmasındaki ifadelerin doğru olduğuna dair büyükelçi raporlarını
dikkate almaya çağırıyoruz. Ayrıca çoğu insan için Nikaragua ve Küba’ya CIA’in
ajan sızdırdığı kuşku götürmez bir gerçek olduğu düşünülüyorsa neden Almanların
Sovyetler Birliği’ne ajan sızdırdığı iddiası gerçek olmasın?
“Mahkemelerde bulunan tanıkların yazdığı, takibatı
haklı çıkarabilecek anılara ya da el yazmalarına bakılmıyor bile. Birkaç
yorumcu, örneğin ABD’nin Sovyetler Birliği elçisi Joseph Davies tarafından
yazılan belgeleri ciddiyetle ele alıyor. Davies, Moskova mahkemelerini izlemiş
ve Devlet Sekreterliğine verdiği raporda, “haklı bir kuşkunun ötesinde”
suçlananların ihanet ettiğini yazıyor ve mahkemeleri izleyen çoğu diplomat
“davanın korkunç bir politik karşıtlığı ve aşırı ciddi bir noktayı ortaya
koyduğuna” inanıyor.(Davies,1941, 271-272) Davies’in izlenimleri, gelişigüzel
bir okumayla dahi, itirafların mantıksal olarak tutarlı olduğunu ve
suçlananların hiç birinin zora maruz kaldığını belirtmediğini (bunu yapsalar da
kaybedecek bir şeyleri yoktu hatta uluslar arası gözlemcilerin varlığı
nedeniyle avantaj sağlayabilirdi) ortaya koyuyor. Bir İngiliz avukatı ve
parlementeri D.N.Pritt şöyle diyor: “Davaların
gelişimini izleyen herhangi biri için, mahkemede sözlü olarak yapılan
itirafların düzmece ya da ezberlenmiş olamayacağı çok açık”(Pritt,1937).” (Thomas
Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi,
Sayfa:58)
“CIA’in Sandinistlerin, Kübalı ve Vietnamlı
komünistlerin arasına sızdığına inanabiliyorsak, neden Nazi gizli servisinin
Bolşevik Partiyle bağlantı kurmaya cesaret edebileceğine inanmayalım?
Amaçlarına ulaşmak için silaha ve paraya gereksinim duyuyorlarsa ve bunlar da
ancak emperyalist ülkelerde mevcutsa, Sovyet muhalefetinin, Sovyet ülkesini
Almanlarla Stalin yönetimin devrilmesinden sonra(Buharin’in mahkemesinde itiraf
ettiği gibi) bölüşmek konusunda anlaştığına inanmak neden o kadar zor olsun?” (Thomas
Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi,
Sayfa:58)
Kişiye Tapınma Üzerine
Bilindiği gibi kişiye tapma eleştiri ilk kez sistematik
bir şekilde XX.Kongre’de geliştirilmiştir. Stalin’den sonraki Sovyetler Birliği
Genel Sekreteri Kruşçev XX.Kongre’nin
gizli oturumunda Stalin’e karşı düzenlemiş olduğu iftiradan birini de kişiye
tapınma oluşturmaktaydı. Fakat gerçek gene bunun tam tersidir. Maddeler ilk
göründükleri haliyle algılandığında Stalin dönemi anlamak bir paradoks durumuna
dönüşüyor. O yüzden maddenin ilk görünen halini icat eden Kruşçev ve buna çölde
vaha görmüş gibi atlayan burjuva aydınların tezlerinin arkasında yatanlara
bakmamız lazım. Stalin hayatı boyunca kendisini öven insanları eleştirmiş ve
bunun gereksiz olduğunu bildirmiştir.
“Bana karşı “bağlılığınızdan” söz ediyorsunuz. Bu
sözlerin ağızdan tesadüfen dökülmüş olması mümkündür. Ama eğer bu sözcükler
ağızdan tesadüfen çıkmadıysa, o zaman size kişilere karşı bağlılık
“prensibi”nden vazgeçmeyi öğütlerim. Bu Bolşevik bir tarz değildir. İşçi
sınıfına, onun partisine, devletine bağlı olun. Bu gerekli ve iyidir. Ama bu
bağlılığı kişilere karşı bağlılıkla, bu boş ve yararsız aydınca tumturaklı
parlak sözlerle karıştırmayın.”(Josef Stalin,Eserler Cilt:13,Sayfa:28)
“Kendinizi “Lenin ve Stalin’in öğrencisi” olarak
tanımlamanıza karşıyım. Benim öğrencim yok. Lenin’in öğrencisi olarak
tanımlayın kendinizi, Şatzkin’in eleştirilerine rağmen buna hakkınız var. Ama
kendinizi Lenin’in öğrencisinin öğrencisi olarak tanımlamanızın hiç nedeni yok.
Gereksiz.”(Josef Stalin,Eserler Cilt:9,Sayfa:126)
Stalin Hangi Konuda Yetersiz Kaldı?
Bu kadar
Stalin savunusu yaptıktan sonra bazı okuyucuların aklında şu soru oluşmuş
olabilir “Stalin eleştirilemez mi?” Stalin
dönemi tabi ki eleştirilebilir ama kelimenin burjuva manasında değil. Bu
yüzden Stalin’i eleştireceksek yukarıdaki gibi burjuva tarzı eleştirileri sosyalist
tarzda bir eleştiri olarak görmemiz mümkün değildir. Yukarıda değindiğimiz
iddialar bir iftira ve dezenformasyon çalışmasının bir ürünüdür. Bu yüzden o
iddiaları kabul etmemiz, saygı duymamız
ve hak vermemiz mümkün değildir. Stalin’in eksik kaldığı noktalardan biri
kulakların ve ağır sanayi burjuvazisinin artıklarının tamamını öldürmemiş
olmasıdır.
“Bir milyon aileye yakın güçleriyle köylü
nüfusun yüzde 4’ünü oluşturan kulaklar üretim, ticaret ve tefecilik yoluyla
büyüyerek zenginlik kazanmakla kalmadılar spekülatif amaçlarla büyük miktarda
buğday yığmaya başladılar.” ?”(Thomas
Angotti, Stalin Dönemi: Tarihin Perdesini Aralamak, Dünya Solu Dergisi,
Sayfa:45
Yukarıda verdiğimiz alıntı Stalin döneminde Sovyetler
Birliği’nde 4 milyon kulak olduğunu göstermektedir. Stalin Sovyetler Birliği’nde
toplam 2 milyon kişiyi öldürmüştür(yüzde 70’i hırsız ve tecavüzcü yüzde 30’u
politik karşı devrimci suçlu bknz.Maria Sousa Sovyetler Birliğine İlişkin Yalanlar ve Gerçekler) Ayrıca Lenin kendi döneminde 2 milyon kulak
olduğundan bahsetmekte ve bunların hepsine “Bu kulaklara karşı amansız savaş
onlara ölüm!”(Lenin,Seçme Eserler cilt:8,Sayfa:145-146) sloganı ile savaş
açmıştır. Lakin ne Lenin ne de Stalin tasfiye edilen sınıfların mensuplarının
hepsini öldürememiş, bu eski sömürücü sınıflar alışkanlık gücünden dolayı
Sovyetleri yıkmaya çalışmış ve 2. Paylaşım Savaşında 20 milyon komünistin
ölümünden sonra 1936-1938’de kaybettikleri güçlerine tekrar kavuşmuşlarıdır. Bu
karşı devrimci özneler Stalin’in ölümünden sonra XX.Kongre ile birlikte zafer
kazanmış ve Sovyetler Birliğinde Kapitalizmin restorasyonuna girişmişlerdir.
Sonuç olarak Stalin dönemi eleştirilecekse bu eleştiri Stalin’in yeterince
karşı devrimci sınıf mensubunu öldürememesi şeklinde olmalıdır. Stalin eğer bu grupları yok edebilseydi şu anda
işçilerin oraklı çekiçli bayrağı beyaz sarayda dalgalanıyor ve kapitalizmin
esamesi okunmuyor olurdu. İşte Stalin döneminden öğreneceğimiz hata budur.
Hatasıyla doğrusuyla proletaryanın ve müttefiklerinin çıkarı için mücadele eden
tarihsel mirasımız ve tarihsel önderimiz Josef Stalin izindeyiz! Bıraktığın
yerden devam ediyoruz!