Emperyalizm öyle bir şeydir ki sadece mevcut
sınıflar arasındaki üretim ilişkilerini belirlemez aynı zamanda hegemonyası
altındaki sınıfların bilinçlerine de derinlemesine işler. Bu yüzden emperyalizm proletarya ve onun
müttefiki olan sınıfların bilinçlerine de nüfus etmiş durumdadır. Bu nüfus etme
durumu sadece proletaryanın ve müttefiklerinin bilinçlerine yansımaz aynı
zamanda hareketlerine de yansır. Proletaryanın ve müttefiklerinin oluşturduğu
örgütlerde de emperyalizmin tortularına ulaşmak mümkündür. Emperyalizm,
proletarya ve müttefiklerinin örgütüne müdahale ettiğinde ilk yapacağı iş
proletaryanın geçmiş zamanlarda edindiği mücadeleleri ve bu mücadelelerde
edindiği dersleri unutturmaya çalışır. Unutturamazsa o gerçekliği bozmaya ve
kendi tekeline sokmaya çalışır. Örnek olarak 1 Mayıs 1977 katliamı ile ilgili
emperyalizmin maşası Halil Berktay ve burjuva basının söyledikleri
gösterilebilir.
Emperyalizm sadece mücadele tarihini değil aynı
zamanda mücadeleden çıkan dersleri unutturmaya çalışır. Bu alanda enerjisini
Sovyet deneyimine çevirir ve Sovyetlerde proletaryanın edindiği dersleri bir
bir çarpıtarak proletaryanın kurtuluşunu engellemeye çalışır. Emek sömürüsü
düzenine karşı bir sempatisi olan kitleleri kendi güdümünde tutmak için
emperyalizm, doğru olan deneyimleri yanlışmış gibi göstermekte ve ayrıca yanlış
olan deneyimleri doğruymuş gibi göstererek proletarya ve müttefikleri üzerinde
bir denetim kurmaya çalışır. Bunun için emperyalizm proletaryanın “Strateji ve
Taktiği’nin” genel ilkelerini çarpıtarak hareketleri küçük burjuva
devrimciliğine dönüştürmeye çalıştırmaktadır.
Sorunun aslında Marksizmin ideolojik bir sorunu
olduğunu kitlelere inandırmaya çalışmakta ve kendi “Strateji ve Taktiği’ni”
proletarya ve müttefiklerine benimsetip buradan sömürü düzenin devamını sağlama
amacı gütmektedir. Aslında Marksizmin ideolojik bir sorunundan öte Marksizmin
ideolojisinin uygulanma sorunu vardır. Dünyada Marksizmi hakkıyla uygulayan
örgütler yok gibidir. Emperyalizm örgütlerin bu açığından faydalanıp Marksizmin
ideolojik sorunu maskesinde kendi revizyonist teorilerini kitlelere bol “post”
önadlarıyla yedirmeye çalışmaktadır. Ortaya “Strateji ve Taktik’ten” yoksun
emperyalizmle nasıl savaşacağını bilmeyen örgütler ve kişiler çıkmakta ve
böylece yavaş yavaş emperyal sisteme istemeden de olsa entegre olmaktadırlar.
Strateji
ve Taktik
İlk önce her şey Strateji ve taktik olmaz.
Proletarya hareketinin ancak öznel yönü strateji ve taktiğin alanına dahildir.
Hareketin nesnel yönü(Ülkenin
ekonomik gelişimi, kapitalizmin gelişmesi, eski devlet iktidarının
parçalanması, proletaryanın ve onu çevreleyen sınıfların kendiliğinden
hareketleri, sınıfların çatışmaları) proletaryanın strateji ve taktğinin alanı
içinde değildir. Strateji ve taktik ancak nesnel yönlerden analiz ettiği
sonuçlara dayanarak oluşabilir.
Marksizmin teorisi,
programı, stratejisi ve taktiğinin özellikleri ise şöyledir:
“2
-Marksizmin teorisi, her şeyden önce objektif süreçleri
gelişimleri ve yokoluşları içinde araştırır, gelişme eğilimini belirtir,
kaçınılmaz olarak iktidara gelecek veya iktidardan düşecek, düşmek zorunda olan
sınıf ya da sınıflara işaret eder.
3-
Marksizmin programı teoriden çıkarılan sonuçlara
dayanır, yükselen sınıfın -bu durumda proletaryanın-, kapitalizmin gelişmesinin
belirli bir dönemi boyunca veya tüm kapitalist dönem boyunca hareketinin
hedefini (asgari program ve azami program) belirler.
4- Strateji, programın
direktiflerini kendine kılavuz edinir ve içte (ulusal) ve uluslararası planda
mücadele eden güçlerin tahliline dayanır, proletaryanın devrimci hareketinin
yöneltilmesi gereken genel
yolu, genel doğrultuyu saptar
ki, oluşan ve gelişen güçler dengesinde en iyi sonuçlar alınabilsin. Buna uygun
olarak, sosyal cephede proletaryanın ve müttefiklerinin güçlerinin mevzilenme
planını ortaya koyar (genel
mevzilenme).” (J.V.Stalin,Strateji
ve Taktik,Sayfa:10, Evrensel Basım Yayın)
“Taktik, hareketin kabarma ve alçalma, devrimin yükselme ve alçalmasının
nispeten kısa dönemi için proletaryanın davranış çizgisini saptamak, eski
mücadele ve örgütlenme biçimlerinin ve eski şiarların yerine yenilerini
geçirerek, bu biçimleri birbiriyle birleştirerek vb. bu çizginin uygulanması
için mücadele etmektir…Taktik daha az önemli hedefleri önüne koyar; çünkü onun
hedefi, bir bütün olarak savaşı kazanmak değil, devrimin verili yükselme ya da
alçalma dönemindeki somut duruma uygun şu ya da bu muharebeyi, şu ya da bu
çarpışmayı, şu ya da bu kampanyayı, şu ya da bu eylemi başarıyla
gerçekleştirmektir. Taktik, stratejinin bir parçasıdır, ona bağlıdır ve ona hizmet
eder.” (J.V.Stalin,Strateji ve
Taktik,Sayfa:67-68, Evrensel Basım Yayın)
Bu aşamaları özet geçersek Marksizmin teorisi hangi sınıfın iktidara
geleceğini ve düşeceğini belirler. Marksizmin programı ise yükselen
sınıfın(proletaryanın) tüm kapitalist dönem içindeki hedefini saptar ve asgari
ve azami programı oluşturur. Strateji ise proletaryanın amacına ulaşmak için
hangi sınıflarla ittifak kuracağını saptar. Örnek olarak: proletarya ile yoksul
köylülüğün ittifakı stratejinin alanı içindedir. Taktik ise proletaryanın
mücadele, örgüt ve slogan biçimlerini belli bir stratejik evreye uygun bir
biçimde belirler. Strateji değişmese bile taktik aynı stratejik evrede
değişebilir.
Bu aşamalar proletaryanın ve müttefiklerinin başarısı için olmazsa
olmaz şeylerdir. Bu yüzden sınıfsal bakış sosyalizmin zaferi için kaçınılmazdır
çünkü sınıfsal bir bakış açısı yoksa proletaryanın strateji ve taktiği olamaz.
Strateji ve taktiği yoksa sosyalizmin yeniden kuruluş şansı yoktur demektir.
Ezilenler Siyaseti Sosyalizm açısından neden
tehlikelidir?
Sovyetlerin yıkılışından sonra dünyada sosyalist hareketler içinde sınıf
siyasetinin zayıflama evresine girildi ve dünya sol hareketi sınıf odaklı bir
hareket yerine “ezilenler” odaklı bir harekete yöneldiler. Ezilen tanımı
sınıfsal bir kökene dayanmadığı için hep muğlak bir tanımdır. Genel olarak
ezilenlerin kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Ama genel olarak “egemen unsurlar
tarafından baskı altına alınan toplumsal gruplar” gibi bir tanım
yapılabileceğini düşünüyorum. Ezilenlerin içine
(emekçiler,köylüler,kadınlar,gençler,lgbt bireyler,ezilen uluslar)
girmektedir. Bu hareketi savunanlar bir unsurun herhangi bir unsuru üzerinde
hegemonya kurmasını değil ortak çıkarlar üzerinde birlikte hareket edilmesini
savunmaktadırlar. İşte bu noktada bu siyaseti güden hareketler sosyalist bir
hareketten küçük-burjuva demokrat bir hareket olma eğilimine doğru yön
değiştirmiş olmaktadırlar.
Çünkü Marksizmin teorisi hangi sınıfın yükseleceğine işaret etmektedir.
Programı ise yükselen sınıfın amacı belirlemekte, strateji ise devrimin ana
güçlerini ve yedeklerini belirlemektedir. Ezilenler siyaseti ise herhangi bir
sınıfın bir diğeri üzerinde yükselebilme özelliği reddedip genel olarak
ezilenler dediği için proletaryanın ve daha ileri gidersek sosyalizmin kuruluşunun
strateji ve taktiği yok olmuş olacaktır. Çünkü ezilenler, ortak bir sınıftan meydana gelmemekte, demokratik hak arama
mücadelesinde kurulmuş bir ittifakın yansımasından başka bir şey
olamamaktadırlar.
O Zaman Bugün İçin Ne Yapmalı?
Herşeyden önce bugün proletarya kendi stratejisini oluşturmak için bir
genel mevzilenme planı yapmalıdır. Stalin proletaryanın olası müttefiklerini
şöyle sıralamıştır:
“dolaysız: a) köylülük ve genelde ülke içindeki nüfusun ara tabakaları; b)
komşu ülkelerin proletaryası; c) sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki devrimci
hareket; d) proletarya diktatörlüğünün fetihleri ve kazanımları; proletarya,
güçler dengesinde üstünlüğü sağlama aldıktan sonra, ödünler yoluyla güçlü
düşmandan bir dinlenme molası elde etmek için, bu yedeklerin bir kısmından
geçici bir süre vazgeçebilir.” (J.V.Stalin,Strateji
ve Taktik,Sayfa:69, Evrensel Basım Yayın)
“dolaylı: a) proletaryanın, düşmanı zayıflatmak ve kendi yedek güçlerini
kuvvetlendirmek için yararlanabileceği, ülkenin proleter olmayan sınıfları
arasındaki çelişkiler ve çatışmalar; b) proleter devlete düşman olan burjuva
devletler arasındaki, proletaryanın, saldırısı ya da zorunlu bir geri çekilme
durumundaki manevralarında yararlanabileceği çelişkiler, çatışmalar ve savaşlar
(örneğin emperyalist savaş); proletarya bunlardan, saldırısında ya da zorunlu
bir geri çekilme sırasındaki manevralardan yararlanabilir.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik, Sayfa:69, Evrensel
Basım Yayın)
Proletaryanın dolaysız müttefiklerin önemini kimse inkar edemez ama dolaylı
görünen ikincil görünen yedekler önemli ölçüde proletaryanın zaferinde birinci
derecede bir önceliğe sahip olabilmektedir. Stalin bunu şöyle açıklamıştır:
“ Önemleri herkesçe kolayca anlaşılacağı için, birinci türden yedekler
üzerinde uzun boylu durmanın gereği yoktur. Önemleri her zaman açık olmayan
ikinci kategorideki yedek güçlere gelince, bunların bazen devrimin akışı için
birinci derecede öneme sahip oldukları söylenmelidir.” (J.V.Stalin,Strateji ve Taktik,Sayfa:69-70,
Evrensel Basım Yayın)
İşte bu dolaylı müttefiklerin günümüzde can alıcı bir öneme haiz olduğu
inkar edilemez bir gerçektir. Bu dolaylı müttefikler arasındaki “proleter devlete düşman olan burjuva devletler
arasındaki, proletaryanın, saldırısı ya
da zorunlu bir geri çekilme durumundaki manevralarında yararlanabileceği
çelişkiler” Şu anda proletaryanın düşmanlarının en zayıf noktasını
oluşturmaktadır. Proletarya bu çelişkiden yararlanmalıdır. Stalin düşmanın can
alıcı noktasının önemi şöyle vurgulamaktadır:
“Devrimin ana güçlerini tayin edici anda düşmanın en canalıcı noktasında
yoğunlaştırmak. Parti'nin Nisan-Ekim 1917 dönemindeki stratejisi, yedek
güçlerden bu şekilde bir yararlanmanın örneği olarak alınabilir. Hiç kuşkusuz, bu dönemde düşmanın canalıcı noktası
savaştı. Hiç kuşku yok ki, Parti, temel sorun olarak tam da bu sorunu
ortaya atarak, nüfusun en geniş kitlelerini proleter öncünün çevresinde
topladı.” (J.V.Stalin,Strateji ve
Taktik,Sayfa:70, Evrensel Basım Yayın)
Bugünde proletaryanın düşmanlarının can alıcı noktası Rusya- A.B.D
arasındaki gerilimdir. Proletaryanın bu gerilimden faydalanması için
proletaryanın öncüsünün, kitlelerin bu gerilimde hangi ülkeden daha çok nefret
ettiğini saptamalıdır yani nesnel yönü tahlil etmelidir. Washington Post adlı
gazete bu veriyi bize sunmaktadır Türkiye'deki kitleler A.B.D’den en çok nefret
eden dünyadaki üç ülkeden biri durumundadır (1).
Ayrıca Türkiye devletinin A.B.D ile yakın ilişkileri göz önüne
alındığında topumdaki çoğu kesimin A.B.D’den nefreti proletaryanın öncüsünün
örgütlenme ve ajitasyon faaliyetleri için inanılmaz bir imkan sağlamaktadır.
Bunun yanında proletaryanın öncüsünün ittifak kuracağı ülkeler ise Rusya ve Suriye
olmaktadır. Proletaryanın öncüsü A.B.D ve Rusya arasındaki emperyalist
kampta Rusya’dan sonuna kadar
yararlanmayı başarmalıdır. Burada dikkat edilecek konu Rusya’nın hegemonyasına
girilmemesine özen gösterilmedir. Rusya proletaryanın öncüsünü uydu olarak
kullanmaya çalışmasına karşı dikkat edilmeli ve öncünün gözünün açık olması
için herşey yapılmalıdır.
Sonuç olarak Marksizmin teorisi bize hala yükselen sınıfın proletarya
olduğunu göstermektedir. Programı proletaryanın zaferine uygun hedefler
belirlemek zorundadır. Stratejisi proletaryanın ittifak kuracağı güçleri
belirlemelidir bunlar: yoksul ve orta köylülük, küçük burjuvazi, yabancı
ülkelerin proletaryası ve emperyalist kamptaki gerilimin bir yansıması olarak
Rusya ve Suriye(Esad)’dir. Taktiği ise anti- Amerikancı sloganlar,
proletaryanın mücadelenin içinde aktif katılımı için yeni mücadele biçimlerinin
azami kullanımı, örgütlenme biçimi olarak ise legal-illegal alanın birlikte
çalışmaya devam etmesidir. Ezilenler siyaseti gibi proletaryanın strateji ve
taktiğini yok eden kavramların ve bu kavramların uygulanmasının bırakılması
birincil derece önem ihtiva etmektedir.
Geçmişe “özeleştirel” bakma altında emperyalizmin ideolojisini proleter
hücrelere nüfus etmesi anca proletaryanın strateji ve taktiğinin uygulanmasıyla
yok edilebilir. Emperyalizmin korkusu ve proleter hücrelere nüfus etmeye
çalışması ancak şu şekilde açıklanabilir: Küllerimizden yeniden doğuyoruz kızıl
zebaniler olarak hayalden gerçeğe doğru ilerleyip Emperyal cennet bahçesini
yıkmaya hazırlanıyoruz! Ne mutlu o bahçeyi yıkmak isteyene ve onu yıkmak için
mücadele edenlere…
Dipnot: