Yönetenlerin yönetememe krizi bütün toplumlarda
ender olarak görülen bir olgudur. Modern zamanın hakimi burjuvazi eski sömürücü
sınıflardan edindiği dersle sömürülen sınıfları nasıl tahakküm altında
tutacağını her geçen gün daha kusursuz bir biçimde öğrenmektedir. Ama tarihin
yasaları gereği belli tarihsel dönemlerdeki bunalımlara engel olamamakta ve bu
isyanları kontrol edememektedir. Böyle zamanlarda burjuvazi çeşitli taktikler
geliştirmiştir. Bu yöntemlerden biri eski zamandan beri uygulana gelen şiddettir.
Burjuvazi şiddet biçimlerini her zaman revize etmekte ve kendi başarısı için
kusursuz hale getirmektedir. Şiddetin yanında burjuvazi halka rüşvet vererekte
sosyal dengeyi korumaya çalışmakta ve olabilecek isyanları önlemeye
çalışmaktadır.
Fakat bu çabalar bazen hüsrana dönüşmekte ve
kitleler ayaklanmaktadırlar. İsyanları burjuvazi genellikle bastırabilmektedir
fakat kitlelerin nihai kurtuluşunu proleter nitelikte olan isyanlar ve bu
isyanlardan sonra ortaya çıkacak olan sınıfsal tahakküm ilişkilerinin değişmesi
ile kitleler kendi kurtuluşlarını edinebilme özelliğine sahip olabilir. Lenin
1917 yılının Nisan ayında kitleler henüz küçük-burjuva ideolojisine tabiken
gördüğümüz sosyal dinamiklerle, Gezi isyanlarıyla ortaya çıkan sosyal
dinamikler aradan neredeyse 100 sene geçmesine rağmen benzerlikler
göstermektedir.
“Tüm dünyada, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin
hükümetleri, halkı baskı altında tutmak için iki yol bulmuşlardır. Önce
zor(şiddet). Nikolay Romanov I(Sopa Nikolay) ve Nikolay II olan ve olmayan
şeylerin azamisini göstermişlerdir. Ama, en iyi bir büyük devrimler ve
yığınların devrimci hareketleri dizisi ile “eğitilmiş” İngiliz ve Fransız
burjuvalarının uyguladıkları bir başka yol daha vardır: Yalan, pohpohlama,
tatlı sözler, sayısız vaatler, bir meteliklik sadakalar, asıl önemli olanı
korumak için verilen önemsiz ödünlerdir.” (Lenin, Ekim Devrimi
Dosyası,Sayfa:50)
Görüldüğü gibi Lenin burjuvazinin egemenliği
sağlamak için ilk önce şiddeti ikinci olarakta rüşveti silah olarak
kullandığını açıklıyor. Gezi isyanlarında polisin orantısız şiddet kullanması
ne polisin kötülüğünden kaynaklanmakta ne de onun hakimi olan kapitalistlerin
kötülüğünden. Bu şiddet kullanma durumu kapitalizmin geçmişten bugüne sahip
olduğu bağ ve ilişkilerinin bir sonucudur. Lenin 1.paylaşım savaşının çıkma
sebebi olarakta benzer şeyler söylemiştir:
“ Savaş, hiç kuşkusuz her ne kadar yalnızca
kapitalistlerin yararına da olsa ve onlardan başka kimseyi zenginleştirmese de,
kapitalist açgözlülerin kötü niyetinden doğmamıştır. Savaşa dünya
kapitalizminin bir yarım yüzyılı, bağ ve ilişkilerinin sonsuz çokluğu yol
açmıştır.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:53)
Kitleler kapitalizmin belli koşullardaki gelişme
seviyesinde ortaya çıkmış olan o zaman içindeki mevcut bağ ve ilişkilere
dayanamaz hale geldiklerinde isyan yolunu seçmekte ve geçmişte onlar için
kutsal olan düzenin kurallarını sorgulamakta ve o kurallara itihat etmeyi
reddedip devletin kolluk kuvvetleriyle veya daha açık bir biçimde söylersek
devleti karşılarına almaktadırlar. Kitleler istedikleri kadar anayasaya saygılı
olma sloganı kullansalar da, devlete karşı olmadıklarını açıklasalar da bir
noktada devleti karşılarına almaktadırlar.
“Rusya’daki durum budur. Rusya bugün coşkunluk
içindedir. On yıldan beri siyasal uyuşukluk içinde yaşayan, çarlığın korkunç
boyunduruğu ve büyük toprak sahipleri ve fabrikacılar yararına bir kürek
mahkumu çalışması ile siyasal bakımdan alıklaşmış milyonlarca ve on milyonlarca insan, uyanmış bulunuyor ve
siyasal yaşama özlem duyuyor.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:48)
Türkiye’deki Gezi isyanından önce kitlelerde
Rusya’daki gibi uyuşukluk içindeydi ama Gezi isyanından sonra artık eski uyku
durumunu bir nebzede olsun kırıldı ve kitleler siyasal yaşama özlem duymaya
başladı. Sorun bu özlemin küçük-burjuva nitelikte olması ile proleter nitelikte
olması arasındaki farka bağlıdır. Hem Rusya’da(Nisan ayında) hem Türkiye’de bu
isyan küçük burjuva niteliktedir.
“Rusya, Avrupa’nın en küçük burjuva ülkesidir.
Korkunç bir küçük-burjuva dalgası her şeyi bastırdı; bilinçli proletaryayı
yalnızca sayısı ile değil, ideolojisi ile de ezdi, yani çok geniş işçi
çevrelerini ardından sürükledi, kendi küçük-burjuva siyasal düşüncelerini
onlara da bulaştırdı. Küçük-burjuva, burjuvaziye bağımlıdır; çünkü (toplumsal
üretimde tuttuğu yer bakımından) o da proleter olarak değil, ama patron olarak
yaşar. Düşünce tarzı bakımından da burjuvaziyi izler. Kapitalistler karşısında,
sosyalizmin bu en kötü düşmanları karşısında körükörüne kanıcılık; Rusya’daki
yığınların güncel siyasetini niteleyen şey, işte budur” (Lenin, Ekim Devrimi
Dosyası,Sayfa:49)
“Madalyonun öteki yüzü de, Rusya proletaryasının
sayısal yetersizliği, yetersiz bilinç ve örgütlenme derecesidir.” (Lenin, Ekim
Devrimi Dosyası,Sayfa:49)
Proletaryanın yetersizliğinden dolayı Gezi isyanı
küçük burjuva nitelikteydi. İsyan sosyalizme yakınlıktan çok bir demokratik hak
arama mücadelesine benziyordu. Kitleler içinde bulundukları otokratik düzene
isyan etmişler kendi yaşam tarzlarına karışan, kitlelerin kendi sözünün
kıymetinin olmadığı algısı Gezi isyanının temel nedenine oturdu. Tabiki bu
gruplar arasında ekonomik durumu kötü olanların sayısı az değildi ama isyanın
nedeni olarak kitleler ekonomik sebepten çok demokratik hakları öne
koymuşlardı. Kitleler kendiliğindenliği seçmişlerdi.
Bu özelliklerden dolayı isyan her ne kadar iyi niyetli de olsa küçük-burjuva özelliğini taşıyordu Plehanov veya Kautsky’nin rüyaları gerçek oldu! Gezi isyanını anlamamız için sınıfsal bir analiz yapmak bu yüzden zorunludur yoksa dediklerimiz entelektüel lafazanlık olacak ve olayı sınıf gerçekliğinden kopardığımızda küçük-burjuva felsefi kavramlar birbirini izleyecek ve kitleler böyle yazılmış yazılardan hiçbir şey anlamayacaklar ve haklı olarak “bu yazar burada ne saçmalamış?” diyeceklerdir. Türkiye’de Gezi üzerine yazılan yazıların bir kısmında olduğu gibi. Lenin’in şu sözleri derdi proletaryanın kurtuluşu olanlar için pusula vazifesini görmektedir:
“ Bireyleri, vb. değil, nesnel olguları, yığınları
ve sınıfları göz önünde tutması gereken bir marksist için, gerçek durumun
yukarıda belirtilmiş bulunan özgünlüğü, şu anda izlenecek taktiğin özgünlüğünü
zorunlu bir biçimde belirlemektir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:49)
“Şimdi görevimiz, bunalım sırasında ortaya çıkan
güçleri, yani sınıfları daha dikkatli bir biçimde incelemek ve bu
incelemelerden proletarya partisi için dersler çıkarmaktır. Çünkü bütün
bunalımların en önemli yönü, o zamana kadar gizli kalan şeyi açığa vurmaları,
saymaca olan, yüzeysel olan, ikincil olan şeyi reddetmeleri, siyasetin tozunu
silkip atmaları ve sınıflar savaşımının gerçek güçlerini herkesin gözü önüne
sermeleridir.” (Lenin, Ekim Devrimi Dosyası,Sayfa:73-74)
Kitlelerin iyi niyeti burada önemli değildir. Gezi
olayında da kitleler iyi niyetleriyle söyledikleri “Kahrolsun AKP” “Hükümet
İstifa” gibi sloganlar saf saf ileri sürülmüş fakat çözüm sunmayan
sloganlardır. Hükümetin istifası kitlelerin sorunlarını çözmeyecektir. Bir
küçük-burjuvanın yaptığı gibi “kendisine baskı uygulayan seçilmiş zorba düşsün yerine
kim gelirse gelsin” mantığıdır bu. Sorun hükümetin istifa etmesi değil sömürü
sisteminin değişmesidir. Kapitalizmin yıkılmasıdır çözüm. Mustafa Kemal’in
askerleri değil Vlademir İliç’in askerlerdir çözüm. Kendiliğinden hareket ve demokrasi değil proleter merkeziyetçilik
ve proletarya diktatörlüğüdür çözüm.
“Plehanov veya Kautsky gibi küçük-burjuvazi “sosyal
demokrasi”si bilgiç ve görenekçilerinin marksist devlet kuramını çarpıtmaktan
vazgeçmelerini beklemeksizin, kendiliğinden
ve kendi tarzlarıda bir demokrasi yaratan halk yığınlarının girişkenliğiyle
doğmakta olan şey, işte budur. Marksizm anarşizmden, genel olarak devrimci
dönem ve özel olarak kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi boyunca, devletin ve
bir devlet iktidarının zorunluluğunu kabul etmesiyle ayrılır.” (Lenin, Ekim
Devrimi Dosyası,Sayfa:54)
Bir takım yazarların dediği gibi Gezi olayları
sınıfsal analiz edilemez. Gezi parkına katılan kitleler sınıfsal analizden öte
birşeylerin yaşanmasına sebep oldular demek 100 sene önce Lenin’in izinden gidenlerin
yerine Plehanov veya Kautsky’nin izinden gidenlerin sloganıdır. Her zaman
olduğu gibi küçük-burjuvazi kendinden beklenini yapmış bir oraya bir buraya
giden sınıfsal algısından dolayı 2 ay önce devleti karşına alıp çatışırken
şimdi hiçbir şey yokmuş gibi eski hayatına devam etmektedir. Burjuvaziyle gene
uzlaşmış durumdadır. Kendi fırıldaklığından dolayı sonbaharda gene isyan etmesi
muhtemeldir ama şimdi hareketin itici gücü yaz tatilindedir. “Aradığınız
isyancıya şu an ulaşılamıyor lütfen yaz tatilinden sonra tekrar deneyin” desek
yanılmış olmayacağımızı düşünüyoruz.
Sonuç
Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok metnin sığ kısmı
olarak Gezi’yi okuduğumuzda umutsuz bir
tablo ortaya çıkıyor ama gerçek öyle değildir. Hatta Gezi isyanı bile bu
sistemde tarihin sonunun gelmediği göstermeye yarayan olumlu bir veri olarak
düşünülebilir. Daha geniş düşünürsek 1990’ların başında kurulan EZLN, Latin
Amerika’daki köylü isyanları, Hindistan’daki Maocular, Wall Street eylemleri,
Yunanistan’daki gelenekselmiş ekonomik isyanlara baktığımızda bu isyanların büyük
çoğunluğuna küçük-burjuvazi önderlik etmiş olsa bile Emperyalizm aşamasının 4.
Bunalım evresinde yönetenlerin yönetememe krizi zirve yapmış durumdadır.
Yönetenler bu isyanlara küçük-burjuvazi önderlik ettiği için kısa vadede
şükretmekte ama ileride proletaryanın önderliği alacağını bilmelerine rağmen
bunu dillendirmemekte ve her geçen gün ölüme 1 gün daha yaklaştıklarının
korkusuyla her sabah uyandıklarında o gün bugün mü? Diye düşünmekten
kendilerini alı koyamamaktadırlar. 4. Bunalım evresinde toplumsal devrim
hazırlanıyor. Nasıl ki Marx Engels bunu kendi zamanlarında görmüş ise bugünde
devrim uzaktan bize göz kırpmaktadır.